Ev sinemasından vizyona bu hafta: İç açan bir macera; Hayallerin Peşinde

The Peanut Butter Falcon, basit ama kusursuz bir şekilde iyi anlattığı hikayesiyle, güçlü bir etki yaratmak için çok fazla parlamaya ihtiyacı olmadığını kanıtlayan filmlerden

Kim ne söylerse söylesin ve bu durumu eleştirsin, sinema her zaman gerçek dünyanın kaosundan kaçmak isteyenler için onlara sakin bir sığınak sağlamıştır.

Doğrusunu söylemek gerekirse, gerçekten karşı konulamaz bir tatlılık dozuyla yürekleri ısıtan bir macerayla keyifli bir kaçış sağlayan bir filme de kimsenin bir itirazı olmayacaktır.

Nihayetinde, içinde bulunduğumuz şu zamanları düşününce, görünüşe göre bugünlerde iyi hissettiren filmlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Kaliteli yol filmleri söz konusu olduğunda, Amerika’nın bağımsız sinema dünyasından ortaya çıkan filmler azımsanamaz.

İşte bu filmlerden biri olan; mütevazı ve küçük ölçekli diyebileceğimiz bütçesine rağmen dikkatleri üzerine çeken ve bu hafta Türkiye vizyonunda gösterime giren The Peanut Butter Falcon adlı film, tabiri caiz ise tam anlamıyla böylesi kaçış filmlerinden biri.

Sektördeki bütçeleri göz önüne aldığımızda, 6 milyon dolarlık mütevazı diyebileceğimiz bir bütçeyle üretilen film, ağızdan ağıza dalga dalga yayılınca ve uluslararası eleştirmenlerin de büyük bir çoğunluğunun beğenisini toplayınca Amerika’da yaklaşık 20 milyon dolar gişe geliri elde ederek 2019’un en yüksek gelir elde eden bağımsız filmi olmayı başarmış.

İzleyicilerin beğenesini kazanan ve geçen sene yılın en yüksek hasılatını yapan böylesi küçük bir filmin bu büyük başarısının nedenini görmek pek de zor değil.

Tüm insanlığın sizi kendi potansiyelinizin gerisinde tutmaya çalışan her şeyden bir şekilde kurtulmanız konusunda ilham veren film, olmasını umduğunuz şeye doğru kaçışın yüreklendirici bir hikayesi.

Ve esasen bir masal olmasına rağmen, eğlendirmek kadar eğitmeyi de amaçlayan film bize dünyanın karmaşık bir yer olduğunu ve hiçbirimizin birisini yalnızca görünüşleri veya geçmiş eylemleri üzerinden yargılamamız gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.


İç açan bir macera; Hayallerin Peşinde

Yönetmen: Tyler Nilson, Michael Schwartz / Oyuncular: Shia LaBeouf, Zack Gottsagen, Dakota Johnson, John Hawkes, Bruce Dern, Jon Bernthal, Thomas Haden Church, Yelawolf, Mick Foley, Jake “The Snake” Roberts, Dylan Odom / Süre: 98 dakika
 


Zack Gottsagen, Shia Labeouf ve Dakota Johnson’ın başrollerini paylaştığı The Peanut Butter Falcon, bir Amerikan güreşçisi olmak isteyen ve bu hayalini gerçekleştirmek için kaldığı bakımevinden kaçan Down sendromlu Zak ile bu yolculuğunda ona eşlik eden Tyler ve Eleanor’un hikayesini anlatıyor.
 


Modern Mark Twain tarzı bir yol hikayesini andıran filmde; Tuzlu Su Redneck adıyla güreş ringlerinde fırtınalar estiren idolünün başrolünde yer aldığı eski bir VHS kaydı olan bir güreş videosunu takıntılı bir şekilde tekrar ve tekrar izleyen ve onun yönetimindeki profesyonel güreş okuluna katılmak için hayalinin peşinden giden Zak’in yolu tuhaf bir şekilde sicili çok da temiz olmayan ve hayatında üst üste yaşadığı travmalarla depresyonun eşiğinde dolaşan Tyler ile kesişir.
 


Kendi travmaları ve sorunlarıyla boğuşan bir balıkçı olan Tyler, yerel balıkçıların kurduğu tuzaklardan çaldığı yengeçlerle iş tutturmaya çalışırken bu tuzakların sahibi Duncan ve Ratboy liderliğindeki bir grup kızgın yengeç avcısının düşmanlığını kazanır ve onların öfkesiyle mücadele etmek zorunda kalır.
 


Tyler, avcıların ganimetlerini çaldığı için yediği dayaktan sonra onlardan intikam almak için balıkçıların limandaki tüm ekipmanlarını ateşe verir.

Duncan’ın binlerce dolarlık ekipmanını yakarak intikamını aldıktan sonra, Zak’in teknesine sığındığını fark etmeden harap olmuş teknesiyle olay mahallinden bir an önce uzaklaşır.

Bu hareketinden sonra Tyler, sadece Duncan’ın öfkesi ve cezasından kaçmaya çalışmakla kalmaz, aynı zamanda ağabeyi Mark’ın ölümüyle de yüzleşerek artık onun yokluğunu kabullenmeye çalışır.
 


İki yabancı

Zak’in, kendisi kadar masum olmasa da geçmişinden kaçan Tyler ile yolları kesiştiğinde, bu iki yabancının arasında inanılmaz bir dostluk ve heyecanlı bir yol macerası başlar.

Bu karşılaşma bir bakıma, ağabeyi öldükten sonra hayata tutunmakta zorlanan Tyler için onun uzun süredir ihtiyaç duyduğu bir kurtuluşa da işarettir.
 


Aslında Tyler, genç kaçak yolcusunu keşfettiğinde, ilk eğilimi Zak’i bir an önce terk etmektir. Ancak Zak ile yolculuğuna zorunlu olarak devam ederken, bir güreşçi olma arzusunu duyunca ve zihninde ağabeyinin rehberliği ve ilgisinin hatıraları canlanınca, abisinden aldığı ilhamla o şefkatli rolü üstlenmeye karar verir.
 


Bir tesadüfi karşılaşma olarak başlayan ilişki, kısa sürede çok daha derin bir şey haline gelir; sanki birbirinden hiç haberi olmayan bu iki yabancının arkadaşlığı onların bir kaderiymiş gibidir.
 


Tyler, Zak’in büyüleyici coşkusu, dürüstlüğü, açık sözlülüğü ve çocuksu masumiyetinin başını belaya sokma olasılığının farkına vardıktan sonra ise Florida’da yeni bir hayata başlamak isteyen Zak’e güreş okuluna kadar eşlik etmeyi kabul eder.
 


Kısa süre içinde birbirlerinden ayrılmamaları gerektiğine karar veren ve gideceği yere kadar Zak’e kılavuzluk etmeyi kabul eden Tyler, bu yolculuk boyunca Zak ile tarlalarda dolanır, deltalarda yüzer, peşlerine düşen kişilere yakalanmadan kaçmaya devam ederler.
 


Ve en önemlisi bu süre içinde Zak hemen hemen çevresindeki herkesten farklı olarak Tyler’ın, kendisine çocukmuş gibi davranmaması ve onu gerçeklerden korumayı bir şekilde reddetmesi sayesinde ilk kez birinin kendi durumunun ötesine bakma zahmetine girmesini tecrübe eder.
 


Bu arada Zak, Tyler sayesinde pek çok şeyi hayatında ilk kez onunla deneyimler; viski içerler, dans ederler, suda yüzerler, balıkları yakalarlar ve hatta Tyler’ın koçluğu sayesinde yol boyunca güreş için antrenman yaparlar.
 


Onlar bu kaçak yaşamlarında özgürlüğün sefasını sürerken, bakımevinde Zak ile ilgilenen ve onu geri getirmek için yola çıkan Eleanor yolda karşılarına çıkınca iki kaçak onu bu kararından caydırmak için birlik olurlar.
 


Zak’in yeniden bakımevine dönmesine yardımcı olması için onu aramakla görevlendirilen ve onu bulup olması gereken yere geri getiremezse siciline bir başarısızlık olarak yansıyacağı baskısıyla yollara düşen nazik bir huzurevi çalışanı olan Eleanor’un, iyi kalpli olmasına rağmen, Tyler’ın desteğiyle Zak’in ne kadar büyüdüğünü görünce yumuşayan belirli bir katılığı vardır.
 


Ancak Eleanor, tertemiz bir kalbi ve sarsılmaz bir inancı olan Zak’in bu hayali ile arasında hiçbir şeyin duramayacağını anladığında yolculuklarında onlara katılmanın daha yararlı olacağı konusunda kendini ikna ettiğinde onlar için keyifli ve eğlenceli bir macera başlar.
 


Kusursuz derecede iyi anlatılan basit bir hikâye

The Peanut Butter Falcon, basit ama kusursuz bir şekilde iyi anlattığı hikayesiyle, güçlü bir etki yaratmak için çok fazla parlamaya ihtiyacı olmadığını kanıtlayan filmlerden.

Sinemasal olarak yenilikçi olmaktan uzak, ancak gerçek ve samimi hissettiren büyüleyici performanslarla yönetmenlerin ilk uzun metrajlı film denemeleri için iyi bir başlangıç.
 


Özellikle sinemaya Zack Gottsagen gibi bir oyuncuyu onu sömürmeden kazandırmış olması bile başlı başına takdir edilesi.

Elbette bir şekilde insanın duygularını istismar etmeye meyleden bazı anlar var, ancak filmin başarısı ve sizi içine çekecek olan noktası bunlar değil oyunculukların doğallığıdır.
 


Zak’in samimi performansı boyunca onun meraklı ve boş ifadesi, seyircinin bu yolculukla ilgili beklentilerini endişeler ve güvensizlikle doldurmasını sağlamada çok başarılı.

Hayatlarımızı idame ettirmeye çalıştığımız bu düzende, sistemin, gerçek potansiyeline ulaşmada yetersiz gördüklerini genellikle nasıl küçümsediğini vurgulayan güzel ve otantik bir performans sunuyor.
 


Nihayetinde tüm ekip, engelli yeteneklerin sinemada temsilinin, onları klişeye indirgemeden mümkün olabileceğini kanıtlıyor.
 


Ayrıca günümüze kadar çok iyi yönetmenlerle çalışmasına rağmen kariyerinde ciddi bir sıçrama yaşayamayan; ancak son dönemde yer aldığı American Honey, Honey Boy gibi bağımsız filmlerdeki performanslarıyla kariyeri yeniden canlanmaya başlayan Shia LaBeouf’un bugüne kadarki en karizmatik, en gerçek ve en samimi performansını sunduğu bir film bu.
 


LaBeouf, Tyler karakteriyle sisteme karşı duruşun ve yaşama karşı kırılganlığın güzel bir karışımını oldukça başarılı bir şekilde seyirciye aktarıyor.

Üstelik bu son derece karmaşık karakterin katmanlarını yavaşça ortaya çıkarmak için kendisine verilen zamanı da oldukça güzel kullanıyor.
 


Nilson ve Schwartz, Amerika’nın Güneydoğu kıyılarının solgun güneşini canlı bir şekilde uyandırıyor ve işçi sınıfı balıkçı topluluklarının zorluklarına incelikle dokunuyor.

Bir zamanlar çok popüler olan ama artık günümüzde unutulmaya yüz tutmuş olan Amerikan Güreşi’ne de eğlenceli bir şekilde yeniden göz kırpıyor.
 


Filmin görüntü yönetmenliğini üstlenen Nigel Bluck’un pastoral sinematografisi sazlarla dolu suları ve karanlık ovaları ile Kuzey Karolina’nın lirik güzelliğini ustalıkla beyaz perdeye taşıyor.
 


Her şeye rağmen bir dostluk öyküsü anlatan hoş ve yürekli bu filmin başkahramanları ile sakin bir sal gezintisine çıkmak, bu yolculukta onlar gibi eğlenmek, nihayetinde sinemadan mutlu bir şekilde ayrılmak isteyenleri hayal kırıklığına uğratmayacak ve seyircinin ruhunu ısıtacak bu filmi sinemada izlemeyi kaçırmayın derim.


Haftanın diğer filmleri

13. Mezar

Yönetmen: John Langridge / Oyuncular: Kevin Leslie, Morgan James, Jacob Anderton, Terri Dwyer, Michael McKell, Tony Cook, Greg Draven, Faith Elizabeth, Justin Hayward, Jason Rhodes, Glenn Salvage, Nick Moon, Phillip Rose, Stuart Fenton, Nicholas Harrison, John Langridge, Teddy Langridge, Bryan Larkin, Chris Martin, Jem Reed, Roy Rivett, Brent Slade, Mark Taylor / Süre: 83 dakika
 


13 Graves, son kurbanlarını gömmek için geldikleri ormanda kendilerini doğaüstü güçlerle mücadele içerisinde bulan iki kiralık katilin hikayesini anlatıyor.

İki kiralık katil, patronlarının emri ile öldürdükleri kurbanlarını, birkaç yıldır kullandıkları bir mezarlığa gömmeye götürür.

Cesedi gömmek için ormana doğru yola çıkan katiller, burada beklenmedik durumlarla karşı karşıya kalır; çünkü bu orman onların yaptıklarının bedellerini ödetmek istediği için gitmelerine izin vermez, orada kalmalarını ister.

Gece çöktüğünde, ormanlık alan hakkında karanlık ve ürkütücü bir gerçeği ortaya çıkaran katiller, kendilerini eski bir doğaüstü güçle mücadele ederken bulur.


Ay Işığı

Yönetmen: Barry Jenkins / Oyuncular: Chiron Harris, Trevante Rhodes, Ashton Sanders, Alex Hibbert, Kevin Jones, André Holland, Jharrel Jerome, Jaden Piner, Naomie Harris, Mahershala Ali, Janelle Monáe, Patrick Decile / Süre: 111 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan Moonlight; insan ilişkileri ve insanın kendini keşfetmesi hakkında zamansız bir film.

Barry Jenkins’in Telluride Film Festivali’ndeki prömiyeri ile ses getiren film bir adamın gençlikten yetişkinliğe, hayatının çarpıcı anlarını gözler önüne seriyor.

Film, genç siyahi bir adamın çocukluğundan yetişkinliğe kadar Miami’nin zor bir mahallesinde, hayatta kendine yer edinme savaşını, zaman ve mekanla sınırlandırılamayacak büyüme hikayesini anlatıyor.

Bu hikayenin merkezinde ise Miami’de yoksul bir mahallede büyüyen Chiron adlı bir çocuğun hayatının üç farklı dönemi ve kendi kimliğini keşfetme çabası var.

En İyi Film dalında Altın Küre Ödülü’nü kazanan, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil 8 dalda Oscar adaylığı bulunan film, şu ana kadar 100’ün üzerinde ödül kazandı.

“12 Yıllık Esaret” ile En İyi Film Oscar’ını kazanan Brad Pitt’in yapım şirketi Plan B’nin de arkasında olduğu, The Hollywood Reporter’ın “Kimliği yüzünden dışlanmış, dünyada yalnız bırakılmış herkesin yüreğini titretecek” sözleriyle övdüğü film, eleştiri veri tabanı Metacritic’te 100 üzerinden 99 puanla “tüm zamanların en yüksek puanlı dördüncü filmi” konumunda.


Class of ’83

Yönetmen: Atul Sabharwal / Oyuncular: Bobby Deol, Anup Soni, Joy Sengupta, Vishwajeet Pradhan, Bhupendra Jadawat, Hitesh Bhojraj, Sameer Paranjape, Ninad Mahajani, Prithvik Pratap / Süre: 98 dakika
 


Bir bombanın üstünde oturan ve birinin fitili ateşlemesini bekleyen Mumbai’de şehir tam anlamıyla bir savaş alanıdır.

Bu sırada Hindistan’ın açığa çıkmamış suç dünyasında görevlendirmek üzere komiserler, komiser yardımcıları ve yüksek rütbeli memurlar yetiştiren Nashik Polis Eğitim Merkezi’nde geleceğin Mumbai polisi olmak isteyenlere şans vermek isteyen kurum adaylarını bir dolu zorlu eğitimlerden geçirmektedir.

Ancak bu adaylar içinden beş kişiye, yetki alanı ve sınırlara takılmadan çetelerle mücadele edebilmeleri için kendilerine diğer memurlardan farklı olarak çeşitli haklar tanınacaktır.

Bu zorlu eğitimleri geçebilen beş kişi, mafyaya yenik düşmeden, siyasetçi-suçlu bağına dolanmadan Mumbai’yi bir hastalıktan kurtarır gibi şehri Kalsekar Çetesi’nden kurtarabilmeleri için çete üyelerinin kilit üyelerini öldürmek için sınırsız yetki alanına sahip olacaktır.

Polis sisteminin iki yüzü vardır: Bir yüzü kanun, diğer yüzü düzen. Ve bazen iyiliği korumak, kötülüğü yok etmek ve düzeni sağlamak için kanunu feda etmek gerekir.

Netflix’in Kitaplardan Uyarlanan Hint Filmleri kuşağında yer alan Class of ’83 adlı bu filmde; rütbesi düşürülen bir polisin, teşkilattaki yozlaşmaya ve yeraltı dünyasına karşı giriştiği riskli intikam planı için beş gözü kara öğrenciyi suikastçı olarak yetiştirme planı ele alınıyor.

Film-noir tarzı bu polisiye gerilimde Bobby Deal, saygın ama intikam peşindeki bir polis akademisi dekanını canlandırıyor.


Gece Gelen

Yönetmen: Trey Edward Shults / Oyuncular: Joel Edgerton, Christopher Abbott, Carmen Ejogo, Riley Keough, Kelvin Harrison Jr., Griffin Robert Faulkner, David Pendleton, Mickey, Chase Joliet, Mick O’Rourke / Süre: 91 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan It Comes at Night, dünya tehdit altındayken ailesini korumak isteyen bir babanın yaratmaya çalıştığı iradenin nasıl sarsıldığını anlatıyor.

Dünyanın bambaşka bir hal aldığı filmde Paul, terk edilmiş güvenli bir evde, eşi ve oğluyla kendine bir düzen kurmuş bir aile babasıdır.

Tüm dünyayı terörize eden ve dehşet saçan alışılmadık bir tehditten korunmak için büyük bir emek harcayan babanın kararlılığı, genç ve umutsuz bir gencin eve sığınmak istemesiyle sarsılacaktır.


Gençlik Başımda Duman

Yönetmen: Guðmundur Arnar Guðmundsson / Oyuncular: Baldur Einarsson, Blær Hinriksson, Diljá Valsdóttir, Katla Njálsdóttir, Jónína Þórdís Karlsdóttir, Rán Ragnarsdóttir, Søren Malling, Nína Dögg Filippusdóttir, Gunnar Jónsson, Sveinn Ólafur Gunnarsson / Süre: 129 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan Hjartasteinn (Heartstone) adlı filmde; Thor ve Christian, İzlanda’da gözlerden ırak bir balıkçı kasabasında yaşamaktalardır.

Thor, bir kızın kalbini kazanmaya çalışırken, Christian, en yakın arkadaşına karşı yeni duygular beslemeye başladığını keşfeder.

Bu karmaşık yazı takip eden, İzlanda’nın zorlu kış şartlarında doğanın hükümleri yeniden geçerli hale gelir ve ikili için oyun alanlarını terk edip, yetişkinliğe adım atmanın zamanı gelir.


Monos

Yönetmen: Alejandro Landes / Oyuncular: Julianne Nicholson, Moisés Arias, Sofía Buenaventura, Julián Giraldo, Karen Quintero, Laura Castrillón, Deibi Rueda, Paul Cubides, Sneider Castro, Wilson Salazar, Jorge Román / Süre: 103 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan, Alejandro Landes’in Lord of the Flies ve Apocalypse Now gibi yapıtlarıyla anılan ve “masal dünyasında geçen bir kâbus”, “Kolombiya usulü Sineklerin Tanrısı” denilen filmi Monos, Kolombiya’nın neredeyse erişilmez dağ ve ormanlarında Amerikalı bir kadını rehin tutan sekiz çocuk askerin hikayesini anlatıyor.

Kurdukları bir gerilla grubunun içinde kendilerine Rambo, Smurf, Bigfoot, Wolf ve Boom-Boom gibi isimler takan bir grup çocuk, Latin Amerika’nın dağlık ortamında bir örgüt tarafından insanları öldürmek için eğitilir.

Askeri eğitim egzersizleri yapan ve kendilerini her türlü koşula karşı hazırlayan çocuklar, yalnız kaldıkları zaman özlerine döner ve kendi yaşıtları gibi oynayıp, eğlenmeye başlar.

Bu arada, geçit vermeyen ormanın tehditkâr gölgeleri arasında, savaşçı lakapları takınmış çocuklar, yaz kampını andıran bu yerde Amerikalı bir kadını rehin tutmaktadır.

Ancak onların içlerindeki şiddete meyilli olan taraf, çocukların hayatının kararmasına neden olur.

Bir filo, çocukları pusuya düşürüp ormanlık alana çektiğinde, işler içinden çıkılmaz bir hal alır.

Sürpriz bir baskına uğrayınca çocukların görece huzurlu günleri sona erer ve birbirlerine duydukları güvenle bağlılıkları sarsılan grup, üslerinden ayrılarak ormanın derinliklerine sığınmak zorunda kalır.

Kolombiya’nın Oscar adayı olan Monos, merkezine ideolojiden çok hormonlarının etkisi altındaki ergen kahramanları yerleştiren, her yönüyle alışılmadık, fantastik bir savaş ve hayatta mücadelesini ele alıyor.


Oda

Yönetmen: Christian Volckman / Oyuncular: Olga Kurylenko, Kevin Janssens, Joshua Wilson, John Flanders, Francis Chapman, Vince Drews, Marianne Bourg, Oscar Lesage, Carole Weyers, Michaël Kahya / Süre: 100 dakika
 


Güzel bir ev ama geçmişi karanlık ve kanlı bir ev… The Room, New York’tan New Hampshire’daki eski bir eve taşınan Kate ve Matt’in, yeni evlerinde her dileklerini gerçeğe dönüştürebilen gizemli bir odayı keşfetmeleriyle gelişen olayları konu ediniyor.

New York’ta yaşayan otuzlu yaşlardaki Kate ve Matt, daha otantik ve sağlıklı bir yaşam arayışındadır. Bunun için şehirden ayrılmaya karar veren çift, New Hampshire’da eski bir eve taşınır.

Yeni hayatlarına alışmaya çalışan çift, evlerinde istedikleri şeyleri gerçekleştirebilecek olağanüstü bir güce sahip gizli bir oda keşfeder.

Akıllarından geçen her şeyi dileyen çift, istediklerine sahip olduklarında büyük bir şaşkınlık yaşar.

Bilmedikleri şey ise, istediğini elde edemeyen birinden daha tehlikeli şeyin istediği her şeyi elden birinin olduğudur.

Bir gün odadan, daha önce deneyip sahip olamadıkları çocuğu vermelerini istemeye karar verirler.

Ancak Kate ve Matt’in bu istekleri beklenmedik olaylar yaşamalarına neden olur.


Oyunbozan

Yönetmen: Nora Fingscheidt / Oyuncular: Helena Zengel, Albrecht Schuch, Gabriela Maria Schmeide, Lisa Hagmeister, Melanie Straub, Victoria Trauttmansdorff / Süre: 118 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan Systemsprenger (System Crasher); hayatını sürdürdüğü sosyal hizmetlerin kendisine bulduğu her koruyucu ailenin yanından kaçan dokuz yaşındaki asi Benni’nin hikayesini anlatıyor.

Benni, asıl adı Bernadette olan, ancak hiç kimsenin onu böyle çağırmaya cesaret edemediği, dokuz yaşındaki bir kızdır.

Öfkesini içinde tutamayan ve sık sık saldırganlaşan Benni için annesi çareyi onu sosyal hizmetlere teslim etmekte bulur.

Ancak tek isteği annesinin yanında olmak olan Benni, sistemde kendine yer edinemez ve gönderildiği her geçici ailenin yanından öfkesi yüzünden ayrılmak zorunda kalır.

Sosyal hizmetlerde çalışanların adeta kâbusu olan Benni için görevliler defalarca koruyucu aile bulmalarına, ona huzurla yaşayabileceği yeni bir yuva ayarlamalarına rağmen, o her seferinde kaçıp kuruma geri döner.

Kaldığı bakımevinden onu okula getirip götürmekten sorumlu olan Micha, bu tuhaf ama renkli kişilikli küçük kızla çabucak bağ kurar ve insanlardan uzakta doğada olmanın Benni’ye iyi geleceğini düşünerek onu kampa götürmeye karar verir.

Üç haftalık kamp süresi boyunca hayatının en güzel zamanlarını geçiren Benni, şehre geri döndüğünde ve evsiz olduğu gerçeği ile yeniden yüzleştiğinde öfkesini durdurmayı başarabilecek midir? Belli değildir…


Palm Springs

Yönetmen: Max Barbakow / Oyuncular: Andy Samberg, Cristin Milioti, J. K. Simmons, Peter Gallagher, Meredith Hagner, Camila Mendes, Tyler Hoechlin, Chris Pang, Jacqueline Obradors, June Squibb, Jena Friedman, Tongayi Chirisa, Dale Dickey, Conner O’Malley, Clifford V. Johnson / Süre: 90 dakika
 


Harika bir düğün günü. Ama o da ne böylesi özel bir günde filmin baş kahramanları Nyles ve Sarah için bugün, yarın hepsi birbirinin aynı…

Max Barbakow’un yönetmen koltuğuna oturduğu, uluslararası film eleştirmenlerinin “zeki”, “eğlenceli”, “delice”, “tatlı” ve “uçuk” bir film olarak tanımladıkları bu romantik komedi; Palm Springs’te gerçekleşen bir düğünün olduğu günü tekrardan yaşadıkları bir döngüde hapsolan Nyles ve Sarah’nın hikâyesini anlatıyor.

Kaygısız görünen ve oldukça rahat bir insan olan Nyles ve nedime olmaya pek de istekli olmayan Sarah, Palm Springs’te bir düğünde karşılaşır ve tanışırlar.

Ancak Sarah, Palm Springs’ten ne zaman ayrılmaya çalışsa kendini yeniden aynı yerde bulur.

Aralarındaki romantik çekime engel olamayan ikili kendilerini düğün mekânından ve birbirlerinden kaçamaz durumda bulduklarında ise işler içerisinden çıkılmaz bir hal alır.

Uykuya daldıkları anda yeniden en başa döndükleri bir sonsuz döngü içinde yaşamın anlamını bulmaya çalışan ikili nihayetinde hiçbir şeyin önemli olmadığı gerçeğini kabul ederek, yarın yokmuş ya da sanki yaşamaktan başka seçenekleri yokmuş gibi hayatlarını çılgınca eğlenerek yaşamaya çalışırlar.


Peşimdeki Şeytan

Yönetmen: David Robert Mitchell / Oyuncular: Maika Monroe, Keir Gilchrist, Daniel Zovatto, Jake Weary, Olivia Luccardi, Lili Sepe, Bailey Spry, Debbie Williams, Ruby Harris, Leisa Pulido, Ele Bardha, Ingrid Mortimer, Alexyss Spradlin, Mike Lanier, Don Hails, Charles Gertner, Erin Stone, Luke Hodgson / Süre: 100 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan It Follows; başka birinden kendisine aktarılan ve ne olduğu belirsiz bu varlıktan kurtulmaya çalışan bir genç kızın öyküsünü anlatıyor.

19 yaşındaki Jay, yaşıtları gibi günlerini yakın arkadaşları ve ailesiyle geçiren sıradan bir gençtir.

Onun için sonbaharın anlamı okul, erkekler ve göl kenarında geçirilen hafta sonlarıdır.

Fakat bir gün hoşlandığı gençle birlikte şehir dışındaki bir harabeye gider ve sonrasında kendini baygın vaziyette bulur.

Yeni tanıştığı bir gençle geçirdiği geceden sonra garip şeyler görmeye başlar, bir şeylerin onu durmadan takip ettiği hissini bir türlü üzerinden atamaz.

Jay’in sıradan hayatı bu an itibarıyla deneyimlemeye başladığı tuhaf sanrılarla kabusa dönüşür.

Ne olduğunu göremese de peşinde birileri olduğuna ya da bir şeyler tarafından izlendiğine emindir ve arkadaşlarıyla bir araya gelip kendini izleyen ürkütücü şeyden kurtulmanın bir yolunu bulmak zorundadır.


Ran

Yönetmen: Akira Kurosawa / Oyuncular: Tatsuya Nakadai, Akira Terao, Jinpachi Nezu, Daisuke Ryu, Mieko Harada, Yoshiko Miyazaki, Mansai Nomura, Hisashi Igawa, Peter, Masayuki Yui, Kazuo Kato, Jun Tazaki, Hitoshi Ueki / Süre: 162 dakika
 


Akira Kurosawa’nın restore edilmiş versiyonuyla yeniden gösterime giren; açgözlülük, güç hırsı ve intikam üzerine kurulu bir hikâyeyi temel alan ve Shakespeare’in ünü oyunu Kral Lear’ın serbest bir Japon uyarlaması olan Ran, Orta Çağ Japonya’sında Lord Hidetora Ichimonji’nin hükümdarlığını üç oğlu arasında paylaştırma kararı alması sonrası başlayan güç ve iktidar savaşını konu ediniyor.

Filmde başarılı hükümdarlık kariyeri anbean sarsılan bir babanın, çocukları tarafından uğradığı ihanet ve bu güç savaşlarının karakterlere verdiği ölümcül zararlar işleniyor.

Toprak ağası Yüce Lord Hidetora Ichimonji, kenara çekilmeye ve hükümdarlığını üç oğlu Taro, Jiro ve Saburo arasında paylaştırmaya karar verince tek istediği kalan senelerini, oğullarının şatolarında saygın bir misafir olarak geçirmektir.

Ancak Hidetora, krallığını üç oğlu arasında paylaştırmak istediğinde karşılaştığı şey hem bir babanın hem de bir hükümdarın hak etmediği tarzda bir neticedir.

İki oğlu babalarını övgüye boğarken üçüncü oğul babasını uyarmaya çalışmaktadır; üç kardeş asla bir arada hareket edemeyecektir ve iktidar hırsı onları bölecektir.

Lord Hidetora en genç oğlunun uyarısıyla kızgınlıktan deliye döner ve babası tarafından sürülür.

Ancak tıpkı oğlunun uyardığı gibi, kısa süre içerisinde diğer iki oğlu, babalarının elinden, unvanı da dahil her şeyi almak üzere planlar yapmaya başlayacak, çocuklarından kendisine sadık kalmalarını bekleyen baba, beklemediği bir şekilde kendi çocuklarının acımasız yüzüne tanık olacaktır.

“Seven Samurai” ve “Yojimbo” gibi başyapıtlarıyla klasikleşen usta yönetmen Akira Kurosawa tarafından yönetilen Ran, İngiliz edebiyatının bu önemli eserinin temel karakteristiklerini Uzakdoğu kültürüyle birlikte başarılı bir şekilde yoğurmuştur.


Saul’un Oğlu

Yönetmen: László Nemes / Oyuncular: Géza Röhrig, Levente Molnár, Urs Rechn, Sándor Zsótér, Todd Charmont, Uwe Lauer, Christian Harting, Kamil Dobrowolski, Jerzy Walczak, Marcin Czarnik, István Pion, Attila Fritz, Amitai Kedar, Márton Ágh, Levente Orbán, Tom Pilath, Mihály Kormos, Juli Jakab, Mendy Cahan, Jeles András / Süre: 107 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan, 2016 Altın Küre’de En İyi Yabancı Film Ödülü’ne layık görülen Saul Fia (Son of Saul); izleyiciyi İkinci Dünya Savaşı’nda uygulanan soykırımın simgesi haline gelen Auschwitz’e götürüyor.

1944 yılında Auschwitz’deki vahşet kampında geçen hikâyede Macar esir Saul Auslander’in hikayesini konu edinen film, Naziler tarafından toplama kampında iş yapmaya zorlanan “Sonderkommando”lardan Yahudi esir Saul’un hayatının iki gününe odaklanılıyor.

Saul, üst yetkililer tarafından öldürülmeden önce birkaç aylığına krematoryumda çalışması için seçilen komandolardan biridir.

Krematoryumun insanlık dışı gündelik işlerini yürütürken bir gün yakın zamanda yakılacak olan bir çocuğun cesediyle karşılaşır.

Saul, çocuğun cesedini yakılmaktan kurtarıp usulünce toprağa vermeyi takıntı haline getirir.

Bu uğurda çocuğun peşine düşen Saul, kampa yeni gelen insanlar arasında kendi topraklarından insanların olduğundan da şüphelenir.

Saul kısa bir süre içerisinde çocuğun vahşice yakılmasını önlemek ve onu geleneklere uygun bir şekilde gömebilmek için tüyler ürperten bir maceraya atılacaktır.


Sefiller

Yönetmen: Ladj Ly / Oyuncular: Damien Bonnard, Alexis Manenti, Djebril Zonga, Issa Perica, Al-Hassan Ly, Steve Tientcheu, Almamy Kanoute, Jeanne Balibar, Raymond Lopez, Omar Soumare, Sana Joachaim, Lucas Omiri, Nazar Ben Fatma / Süre: 103 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan, Cannes Film Festivali’nden Jüri Ödülü ile dönen ve dakikalarca ayakta alkışlanan Les Misérables, Paris banliyölerinde atandığı yeni göreve ve ekibe adapte olmaya çalışan polis memuru Stéphane’ın, kendisini, farklı gruplarla polis arasında tırmanan gerilim içerisinde bulmasını anlatıyor.

Stéphane, Paris banliyölerinden Montfermeil’deki Suçla Mücadele Timi’ne yeni katılmıştır. Yeni ortamına adapte olmaya çalışan Stephane, birliğin deneyimli üyeleri olan Chris ve Gwada ile çıktığı devriyede, mahalledeki çeteler arasındaki gerginliğin hızlıca yükseldiğini fark eder.

Ekip, tutuklama yaptığı sırada olay kontrollerinden çıkar ve büyük bir kargaşa meydana gelir. Bu sırada yaşananlar onlar fark etmeden bir drone tarafından çekilir. Artık onlar istemese de çıkan gerginliğin bir parçası haline gelir.

Victor Hugo’nun ölümsüz eseri Sefiller’i yazdığı Paris banliyösüne giden yönetmen, filmde o dönemden bugüne geçen 150 yılda gençlerin öfkesinde hiçbir değişiklik olmadığını gösteriyor.

Son dönemde seyirciyi etkilemeyi başaran “La Haine (Protesto)” ve “City of God (Tanrıkent)” gibi kült filmlere bir saygı duruşu niteliğinde olan, Sefiller isimli ölümsüz eserin çağdaş bir uyarlaması da diyebileceğimiz film, 2020 Altın Küre Ödülleri’nde Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde ve Akademi Ödülleri’nde de En İyi Uluslararası Film dalında Oscar adayı oldu.


Siyah Ateş

Yönetmen: Bernardo Arellano / Oyuncular: Mauricio Aspe, Johana Fragoso Blendl, Dale Carley, Ángel Garnica, Tenoch Huerta, Eréndira Ibarra, Eglé Ivanauskaité, Daina Soledad Liparoti, Ariane Pellicer, Pedro Prieto, Marina Vera, Nick Zedd / Süre: 81 dakika
 


Netflix’in Korku Temalı Meksika Yapımları kuşağında yer alan Fuego Negro adlı bu filmde kız kardeşini arayan kaçak bir suçlu, köhne bir otelde sorularına cevap ararken doğanın en karanlık yerinden gelen uğursuz bir misafirle karşılaşır ve gizemli bir garsonla aşk yaşar.

Elbette bu hikayede tesadüf diye bir şey yoktur. Suçlunun bu otele ulaşmasının bir sebebi vardır.

Ancak birçok deli ve keş bu otelde cirit atmaktadır. Ve nereden neyin çıkacağı belli olmayan bu yerde bir insan her şeyi yapmak için hazır olmalıdır.

Aksi takdirde, bu kaçak, ebedi gecenin şehrinde iz sürerken hazırlıksız yakalanırsa planlarının boşa gitmesi ve en zayıf anında ölümle yüzleşmesi an meselesidir.


Sürprizli Gece

Yönetmen: Trish Sie / Oyuncular: Sadie Stanley, Maxwell Simkins, Malin Åkerman, Ken Marino, Joe Manganiello, Erik Griffin, Karla Souza, Enuka Okuma, Cree Cicchino, Lucas Jaye, Matthew Grimaldi, Jayden Bartels, Mallory James Mahoney, Dalila Bela / Süre: 100 dakika
 


Netflix’in Aile Komedileri kuşağında yer alan The Sleepover adlı bu aksiyon ve macera yüklü filmde anne ve babası bir grup yabancı hırsız tarafından kaçırılan çocuklar ellerindeki bir takım casusluk aletleriyle bir gece boyunca çılgın bir maceraya atılır.

Tabii ki bu kaçırılma sırasında annelerinin bambaşka bir yüzüyle tanışan çocuklar annelerinin geride bıraktığı ipuçlarıyla olayları çözmeye çalışır. Ve bırakılmış bu her ipucu da bu maceranın bir parçasıdır.


Tenet

Yönetmen: Christopher Nolan / Oyuncular: John David Washington, Robert Pattinson, Elizabeth Debicki, Dimple Kapadia, Michael Caine, Kenneth Branagh, Aaron Taylor-Johnson, Clémence Poésy, Himesh Patel, Denzil Smith, Martin Donovan, Sean Avery, Jack Cutmore-Scott, Rich Ceraulo Ko, Mélanie Laurent / Süre: 150 dakika
 


Yılın en heyecanlı filmlerinden olan ve merakla vizyona girmesi beklenen bilim-kurgu aksiyon türünde bir film olan Tenet, Christopher Nolan’ın Inception’dan sonra alametifarikası zaman mefhumunun bozumunu, dünyanın geleceğine gizemli bir tehdidin ışığında bir başka seviyeye taşıyor.

Dünyayı büyük bir tehlikeden kurtarmak için savaşan bir kahramanın hikayesini konu edinen filmin ana kahramanı, alacakaranlığın içinde, gerçek zamanın ötesinde açığa çıkarılabilecek, uluslararası bir casusluk görevindedir. Ancak bu görev ulusal çıkarların bile ötesinde, sağ kalmakla ilgilidir.

Gerçek zamanın ötesinde bir yerde görevini yerine getirmeye çalışan kahraman, dünyayı kurtarabilmek için savaşmak zorunda kalır.

Üçüncü Dünya Savaşı’ndan daha büyük bir tehlikeyi durdurmaya çalışan kahraman, casusun alacakaranlık dünyasında zorlu bir yolculuğa çıkar.

Bütün dünyayı kurtarabilmek adına, çıktığı yolculukta tek sahip olduğu donanım ise sadece bir kelimeden ibarettir: Tenet.

Bu kelime doğru kapıları açacağı gibi, bazı yanlış kapıları da açacaktır.

Çekimlerinin bir kısmı Estonya başta olmak üzere yedi ülkede ve farklı lokasyonlarda gerçekleşen film IMAX® ve 70mm film teknikleri kullanılarak perdeye taşınıyor.


Vox Lux

Yönetmen: Brady Corbet / Oyuncular: Natalie Portman, Raffey Cassidy, Jude Law, Stacy Martin, Jennifer Ehle, Willem Dafoe, Maria Dizzia, Christopher Abbott, Meg Gibson, Daniel London, Micheal Richardson, Matt Servitto, Leslie Silva, Logan Riley Bruner / Süre: 110 dakika
 


Bu hafta Başka Sinema ve Altyazı iş birliği ile gerçekleşen yeni bir program seçkisinde Beyoğlu Sineması’nda yeniden gösterime girecek olan Vox Lux; lisede silahlı bir saldırganın katliamından kurtulan yegâne öğrenci olan Celeste’in, bu travmatik olay sonrası bir pop star ikonuna evirileceği kariyer yolunu odağına alıyor.

1999’da genç kız kardeşler Celeste ve Eleanor büyük bir trajediden kurtulmuşlardır.

Kız kardeşler, ailelerinin anma töreni sırasında, başlarına gelen felaketten esinlenerek güzel ve etkileyici bir müziğe imza atarlar. Bu durum özellikle Celeste’nin bir anda şöhrete ulaşmasını sağlar.

Genç Celeste şarkı sözü yazarı kız kardeşi ve başarılı menajerinin de yardımıyla yeni bir pop yıldızı haline gelir. Ancak Celeste’nin jet hızıyla şöhret oluşu, beraberinde masumiyetini kaybetmesini de beraberinde getirir.

Celeste’nin şöhretle mücadelesi sırasında Amerika’ya yapılan bir terör saldırısı, Celeste’yi yeni bir statüye taşır; Amerikan simgesi, laik tanrı, küresel bir süperstar.

2017’ye gelindiğinde ise Celeste artık 31 yaşındadır ve genç bir kızı vardır. Skandallarla dolu olan kariyerini de doğru rotada tutabilmek için mücadele veren genç anne, son skandalının ardından kariyerini toparlamaya çalışmakta ve bilim kurgu temalı 6. albümünü tanıtmak için tura hazırlanmaktadır.

Bu süreçte küfürbaz pop yıldızının kişisel ve ailesinin sorunlarının üstesinden gelmesi gerekecektir.


Flashback

Vakti zamanında kimi sinemalarda kimi de televizyon ekranlarında seyirciyle buluşan ama şimdi hem çevrimiçi platformlarda hem de televizyon kanallarında bu hafta yeniden gösterime girecek olan 2020 öncesinde çekilmiş diğer filmler şöyle.

Netflix

  • 1BR (1BR: The Apartement, 2019)
  • Semesta: İnanç Adaları (Semesta: Islands of Faith, 2018)
  • Şiraz’ın Eylülleri (Septembers of Shiraz, 2015)
  • What's Your Raashee? (2009)
  • Zor Dünürler (Meet the In-Laws, 2016)


TRT 2

  • 45 Yıl (45 Years, 2015)
  • Ahlat Ağacı (2018)
  • Burası Cennet Olmalı (It Must Be Heaven, 2019)
  • Fotoğraf (Photograph, 2019)
  • Sonsuzluk Üzerine (Om det oändliga / About Endlessness, 2019)
  • Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness, 2006)
  • Zavallı (Oiktos / Pity, 2018)


Türk Telekom’un Dijital Televizyon Platformu Tivibu

  • Venom: Zehirli Öfke (Venom, 2018)
  • Meg: Derinlerdeki Dehşet (The Meg, 2018)
     

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU