Saddam’ın Kürtlere yönelik "elma kokulu" katliamı: Halepçe

Modern dünya tarihine Hiroşima ve Nagazaki’den sonra 20. yüzyılın en büyük kimyasal saldırısı olarak kaydedilen Halepçe katliamının üzerinden 31 yıl geçmesine rağmen acılar dünkü gibi taze

1988 Halepçe katliamıyla özdeşleşen "Baba ve oğul"

Irak’ın 2003 yılında ABD müdahalesiyle devrilen lideri Saddam Hüseyin’in, İran-Irak savaşında Tahran yönetimine destek veren Peşmergeleri cezalandırmak için 16 Mart 1988’de Irak’ın Süleymaniye vilayetine bağlı Halepçe’de gerçekleştirdiği kimyasal katliamın üzerinden 32 yıl geçti.

Irak'ın kuzeyinde, İran sınırının 15 km batısında, Süleymaniye vilayetinin 61 km güneydoğusunda, başkent Bağdat'ın 241 km kuzeydoğusunda bulunan ve nüfusunun çoğu Kürtlerden oluşan Halepçe, bundan 32 yıl önce tarih sayfalarına kazınan katliamlardan birine sahne oldu. 

Halepçe katliamı, Saddam’ın yıllarca kendisine karşı savaşan ve 11 Mart 1970’te özerklik anlaşması yaptığı ve İran-Irak savaşında “düşmanla işbirliği” yaptığını iddia ettiği Kürtleri cezalandırmanın bir biçimiydi. 

 

Kürtlerle Saddam anlaşmazlığının tarihsel arka planı

Osmanlı’nın dağılmasıyla sonuçlanan 1. Dünya Savaşından sonra İngiliz mandasına giren Irak, 1932’de bağımsızlığını kazandı ancak 1958’deki Abdülkerim Kasım darbesine kadar Birleşik Krallık himayesinde krallıkla yönetildi. Bu süre boyunca Irak Kürtleri ile uzlaşı sağlayamayan Bağdat yönetimleri, İngiliz subaylar desteğinde ve bazen de bilfiil katılmalarıyla Peşmergelere karşı savaşı tercih etti. Abdülkerim Kasım darbesiyle hazırlanan anayasada Kürtlerin taleplerinin bir kısmı karşılandı ancak Kasım rejimi, 1963’te yerini Albay Abdülselam Arif ve Baas Partisi’nin birlikte düzenlediği darbeye bıraktı. 

Irak’ı 34 yıl boyunca demir yumrukla yöneten Saddam Hüseyin, 1969’dan sonra Baas yönetimini tamamen ele geçirdi ve darbeler dönemini kapatarak 1979’da resmen ülkenin lideri oldu. 

Saddam’ın Kürtlerle ilişkileri inişli-çıkışlı ve sancılı olmasına rağmen, Molla Mustafa Barzani liderliğindeki Peşmergeler, en büyük kazanımlarını Saddam döneminde elde etti. Saddam döneminde 11 Mart 1970 tarihinde Barzani ile Saddam arasında sağlanan özerklik anlaşması Kerkük pürüzüne takılınca çatışmalar yeniden başladı. Bu esnada Kürtlerin önemli destekçilerinden İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi ile Kürtlerin rakibi Saddam’ın, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Alfred Kissinger tarafından 1975’te Cezayir Anlaşması’nda razı edilmesi, Peşmergelerin tarihsel bir yenilgiyle karşı karşıya kalmasına yol açtı. 

İran’da Ayetullah Ruhullah Humeyni liderliğinde gerçekleşen devrimden sonra Tahran yönetimiyle olan Cezayir Anlaşması’nı iptal eden Saddam, İran’ın güneyindeki Arapların çoğunlukla yaşadığı Abadan ve Hürremşehr kentlerine girdi. Yaklaşık 8 yıl devam eden İran-Irak savaşında Tahran yönetimi, Saddam rejimini zayıflatmak için Kürtleri destekledi. Halepçe, buna öfkelenen Saddam’ın Kürtlere yönelik katliamlar zincirinin son halkasıydı. 

 

Enfal ile başlayan katliamlar zincirinin son halkası: Halepçe

Saddam yönetimindeki Irak, 1980’li yılların ortalarında, bir yandan İran’la çatışırken, diğer yandan da Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne (KYB) karşı da çatışıyordu. KDP ve KYB’nin Saddam yönetimine karşı ‘Kürdistani Cephe’ adı altında birleşmesi ve Süleymaniye çevresini kontrol altına almaya başlaması Saddam’ı zor duruma düşürmüştü.

Halepçe Katliamı, Saddam’ın bu ittifaka karşı bir cevap olarak 1983’te Barzan bölgesine yönelik saldırıyla başlattığı ve adını anlamı “ganimet” olan Kur’an’daki bir sureden aldığı Enfal operasyonlarının bir devamı olarak gerçekleşti. 

Halepçe’de 16 Mart 1988’de yaklaşık 5 saat süren kimyasal bombardıman sonrası, çoğunluğu çocuk ve kadın 6 bin 357 kişi zehirlenerek öldü, 14 bin 765 kişi de ağır derecede yaralandı. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporuna göre bu kimyasal saldırı, günümüze kadar 43 bin 753 aşkın kişinin ölümüne, 61 bin fazla kişinin de sakat kalmasına sebep oldu.

Enfal operasyonları süresince gerçekleştirilen kara harekatları, hava bombardımanları, yerleşkelerin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, idam mangaları ve kimyasal silah kullanımı sonucunda 200 bine yakın Kürt katledilirken, 1 milyonu aşkın insan da yerinden oldu. Bunun yanında Kürtlerin yaşadığı bölgede 4 bini aşkın köy yakılıp yıkılırken; camiler, okullar, hastaneler ve kiliseler yerle bir edildi.

Halepçe’yi zehirleme görevi “Kimyasal Ali”ye verildi

Savaş tüm şiddetiyle sürerken, 15 Mart 1988’de İran ordusu Zafer-7 Harekatı adıyla Irak’ın içlerine doğru bir taarruz başlattı. KYB’ye bağlı Peşmergeler de İran askerleriyle birlikte gece botlarla Derbendihan Gölü’nün güneyine çıktı ve Süleymaniye karayolunu tuttu. Bölgede 4 bin askeri bulunan Irak ordusunun, tüm iletişim hatları kesildiği için Bağdat’la bağı kopmuştu.  

Bölgenin Kürtlerin denetimine girmesi ve İran ordusunun Irak içinde ilerlemesi Saddam’ı çok kızdırdı. Bunun üzerine Saddam, Halepçe katliamının baş sorumlusu olan kuzeni “Kimyasal Ali” lakaplı Hasan Ali Mecid’i önce Baas Partisi’nin Kuzey Bürosu Genel Sekreteri olarak atadı. Daha sonra kuzeydeki tüm devlet birimlerini yönetme yetkisi vererek kendisiyle eşdeğer yetkilerle donattı. 

 

 

Mecid komutasındaki Irak ordusu, önce Kürt güçlerin kontrolüne geçen Halepçe’ye karşı hava bombardımanı ve ardından topçu ateşiyle 16 Mart’ta topyekün bir saldırı başlattı. Bunun üzerine Halepçe'deki Kürt savaşçılar ve kasabadaki erkeklerin büyük bölümü çevredeki dağlara çekilirken geride çocuk, kadın ve yaşlılar kaldı. 

Uzun yıllar devam eden çatışmalar nedeniyle bu durumu normal karşılayan Halepçe halkının önemli bir bölümü gündelik yaşamına devam ederken, bazıları da gelişmelerden endişe ederken sığınaklara saklandı. 

Halepçeliler elma kokusuyla can verdi

Kimyasal Ali, kimyasal silahın etkili olabilmesi için önce evleri konvansiyonel silahlarla bombalayarak camların kırılmasını sağlamış ardından kimyasal bombaları devreye sokmuştu. 16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı, Halepçe kasabasına bomba yağdırdı. İkinci saldırı başladığında ortaya kesif bir koku yayıldı. Kurtulanların “elma kokusu”na benzettiği kokuya kimse anlam verememişti. Mecid’in bombardımanda kullandığı hardal, sarin ve VX gibi gazların kokusunu genizlerinde hisseden Halepçe’deki canlılar birer birer toprağa düştü. İnsanlar, hayvanlar ve diğer tüm canlılar…

17 Mart’a kadar süren saldırılarda “kurtulabilirim” umuduyla kimisi kaçtığı dağ yolunda, kimisi ektiği tarlasında, kimisi bir duvar dibinde, kimisi ise yol ortasında soluduğu gazdan derileri yanmış ve solunum sistemleri çökmüş halde ölüme yakalandı. 

 

Halepçe İHA.JPG
Halepçe'de katledilenlerin defnedildiği mezarlık / Fotoğraf: AA

 

Katliamın tanıkları

Saldırıdan önce sığınaklara saklananlardan biri olan, kimyasal saldırıda 3 çocuğu ile beraber eşini ve birçok yakınını kaybeden Ş.R. isimli Halepçeli kadının yıllar sonra bile Süleymaniye’de olanları  anlatırken gözyaşlarına boğulması katliamın farklı boyutlarını gözler önüne seriyordu: 

“Ardı ardına bombalar atıldı. Önce çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusuna benzer bir kokuya dönüştü. Sonra yumurta gibi kokmaya başladı. Dışarı baktım. Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu. Gözlerimiz gittikçe kızarıyordu ve bazılarımızın gözleri yaşarıyordu. Kaçmaya karar verdik. Koşuyormuş gibi hızlı hızlı nefes alıyorduk. Her tarafta insanlar ölüyordu. Çocuklarıyla yol alamayacaklarını anlayan anne ve babalar çocuklarını sokak ve yol kenarında bırakıyorlardı. İleri derecede yaşlılarda duvar diplerine bırakılıyordu. Koşuyorlar, nefes alamaz duruma geliyorlar ve ölüyorlardı. Sokaklar, duvar dipleri kıvrılmış cesetlerle doluydu. O günü dünmüş gibi hatırlıyorum ve hala uykularıma giriyor. ”

Katliamın sembolü oğul ve baba

Katliamdan sonra Halepçe’ye ilk gidenlerden biri de gazeteci Ramazan Öztürk’tü. Öztürk’ün çektiği fotoğraflardan birinde, bombardıman sırasında oğlunu alıp kaçmak isterken bir merdiven başında düşüp yaşamını yitiren Ömer Xawer yer alıyordu. Öztürk’ün çektiği bu fotoğraf Halepçe trajedisinin de sembolü olmuştu. Sonraki yıllarda Halepçe’de Ömer Xawer’in büstü yapıldı. Öztürk, yıllar sonra Halepçe’ye gidip büstü yapan heykeltıraşa “Neden Ömer Xawer?” diye sorduğunda heykeltıraşın verdiği cevap dikkat çekiciydi: “Ömer Xawer ölürken bile çocuğuna ağırlığını vermemek için kolundan destek almış. Son nefesini verirken bile o koruma duygusuyla, babalık duygusuyla hareket etmiş.”

 

 

Süleymaniye Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Fuat Baban, 7 Aralık 2002 tarihli 'The Sydney Morning Herald' gazetesinde yayımlanan 'Experiment in Evil' başlıklı makalesinde, Halepçe'de engelli doğum oranının Hiroşima ve Nagasaki'nin 4-5 katı olduğunu yazdı.

Körfez savaşları ve Saddam ile Kimyasal Ali’nin akıbeti

Saddam’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan kriz 17 Ocak 1991’de ABD öncülüğünde İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere 37 ülkenin dahil olduğu askeri müdahaleye yol açtı. ABD’nin müdahalesiyle Kürt kentlerinde de ayaklanmalar oldu ve Saddam bunları şiddetle bastırma yolunu tercih etti.  Bunun üzerine ABD, Fransa ve İngiltere’nin girişimiyle Irak’ın hava sahasının 36. paralelinin kuzeyi ve 32. paralelinin güneyi uçuşa yasak bölge ilan edildi. Uçuşa yasak bölgenin ilanı Saddam'ın Kürtlere bir daha saldırmasına engel olduğu gibi, onların Bağdat'ın denetimi dışında kalmasını da sağladı.

Baba Bush’un yarım bıraktığı işi tamamlamak üzere yola çıkan oğul Bush, 2003’te  Baas rejiminin yıkılması ve Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle sonuçlanan ikinci körfez savaşını başlattı.  Irak’ı kısa sürede ele geçiren ABD ve müttefiklerinin kurduğu yeni sistemde “Kimyasal Ali” Hasan Ali Mecid, Enfal Katliamından yargılandı ve “İnsanlığa karşı suç işlemek ve soykırım” suçlarından 24 Haziran 2007’de ölüm cezasına çarptırıldı. Mecid’in cezası, 25 Ocak 2010’da infaz edildi. Mecid’in idam kararının imzalandığı kalem ve asıldığı ip Halepçe’deki müzede sergileniyor. Saddam Hüseyin de 8 Temmuz 1982’de Bağdat’ın Duceyl kasabasında 30 Aralık 2006’da idam edildi.  

Halepçe Katliamı, 1 Mart 2010 yılında Irak Yüksek Ceza Mahkemesi tarafından “katliam-soykırım” olarak kabul edildi. Sonraki süreçte Irak Meclisi ve Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) Meclisi de Halepçe’yi soykırım olarak tanıdı. Halepçe’nin içinde yer aldığı Enfal Katliamı Norveç, İsveç ve İngiltere tarafından “Kürt soykırımı” olarak kabul ediliyor. En son HDP Van Milletvekili Lezgin Botan, geçen yıl Türkiye’de Enfal ve Halepçe katliamının TBMM tarafından soykırım olarak karar altına alınması amacıyla kanun teklifi vermişti ancak kabul edilmemişti.

 


 

DAHA FAZLA HABER OKU