Mevcut Gazze savaşında büyünün rolü

Şiddetin ve bağnazlığın hüküm sürdüğü ve anlamların boynunun büküldüğü bir dünyada belki de Gorgias haklıydı

Fotoğraf: Ariel Schalit/AP

Gazze'ye yönelik bu savaşta, savaşlarda alışıldık olan büyünün çok daha üstünde bir büyü dozu mevcut.

Büyüden kastedilen, bizi aklen ve vicdanen ikna olmamızın mümkün olmadığı bir şeye ikna etme çabasıdır.

Bu, burada bir bilgiyi çarpıtan, orada bir bilgi uyduran basit bir 'yalan' değil.

Bu, aklen etkili olduğu varsayılan etkileyici unsurların ortadan kaldırıldığını ve buna karşılık aslında var olmayan veya uydurma bir öneme sahip unsurlara etki atfedildiğini varsayan zihinsel bir yapının ürünüdür.

Asılsız veya uydurma olan bu son unsurlar, insanların bilimin doğuşundan ve felsefenin yükselişinden önce kendi dünyalarını açıklamak için kullandıkları kadim 'hurafeleri' güncelleyen bir formül.  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bunu büyü diye tarif etmek ise onu ve onun kendisini 'mantıklı' veya 'makul' olarak haklı çıkarma yeterliğini küçüksemek değil.

Mesela düşünce tarihinde eski bir ekol var. Bu ekol, insanları gerçeklikte güçlü bir varlığa sahip görünen şeyi inkâr etme ve buna karşılık kurgu gibi görünen şeyi inşa etme 'gerekliliğine' ikna etmeye çalıştı.

Bu büyü, Aydınlanma değerlerini inleten küresel imtihanın yanı sıra popülizm, bağnazlık, sosyal medyanın patlaması, itibarsızlaştırma tavrının yayılması ve makul kamusal tartışmanın azalması gibi güncel olgularla da büyük ölçüde tutarlı.

Bu büyüyü İsrail savaşının bizi karşı karşıya bıraktığı açık ve üstü kapalı 'dilde' görüyoruz.  

Zira bu savaşı 'nefsi müdafaa' olarak kabul etmemiz için, çok sayıda çocuğun öldürülmesi, cinayetin savaşlarda hesaba katılmaması gereken ikincil bir mesele sayılması, bu savaşların kanunlarla yönetilmemesi ve tehcirin kayda değer bir öneme sahip olmayan bir başka detay olarak görülmesi gibi doğal sayılamayacak şeyleri doğal kabul etmemiz lazım.

Dünyanın ve anlamların büyülenmesi bizi canlı ve yürürlükteki bazı politikaların yorumuna götürüyor.

Buna göre bu savaşın en resmî versiyonunda Netanyahu, bilge ve adanmış bir lider.

Halbuki onun rolüne dair herhangi bir adil yargılama, onun görevinde kalmasını son derece kınanmaya layık bir durum haline getirecektir.

Esasında İsrail'deki büyülü eğilim, büyük ölçüde İsrail'in kuruluş koşullarına ve Filistinlilerin başına gelen ilk etnik temizlik eylemlerine yönelik 'kurucu' inkârın gereklerine dayanıyor.

Bununla birlikte Siyonist anlatının özellikle 'vadedilmiş topraklarla' ilgili abartılı efsanelerinden de nemalanıyor.

Daha sonra ortaya atılan, 'devletin Yahudiliği' ile 'devletin demokratikliğini' uzlaştırma gibi hazmedilmesi zor uydurmalar da cabası.

Öyle ya, büyü sadece yalanlardan ibaret değilse de ihtiyaç duyduğu kesintiye uğramaksızın yalanların önünü açar.  

Hamas cenahına gelince…

Orada da hurafeye dayalı arka plan, daha büyük ve daha ilkel bir güçle işliyor ve böylece toprakların işgal altına girmesini, binlerce insanın ölmesini ve şehirlerin, evlerin, tesislerin yerle bir olmasını hesaba katmayan tuhaf bir 'zafer' hesabı ortaya çıkıyor.

Bu, görmezden gelinmesi mümkün olmayan ezici ve acil bir gerçeklik olduğu ve büyülü 'zafer' de ondan bağımsız olduğu için, "Vay başımıza gelenler" ile "Ah, onun zaferi" arasında acayip bir komşuluk doğuyor.  

Bu büyünün kökenleri Hamas'tan önceye uzanıyor. Nitekim pek çok ulusal kurtuluş hareketi, teknolojiye ve cinayet araçlarına sahip olma açısından kendileriyle ordular arasında bulunan büyük farkı aşmaya çalıştı ve böylece bu 'asimetrik' savaşlarda şu denklem geliştirildi:

Onların silahlarına karşılık bizim insanlarımız. Bu sayede daha fazla cinayet, bize daha fazla şehit, daha büyük bir uluslararası sempati ve sonra da güçlü bir zafer kazandırır.  

Ama akla baskın bir isyan olarak büyünün belki de en güçlü kullanımı, Yemen'in Husiler tarafından kontrol edilen kısmını İbrani devletine karşı zafer elde etmek için tükenmez bir umut kaynağı olarak sunmaktır.
 


Bu durumda sanki şunları söylüyoruz:

Bir ülkedeki iç savaşlar diğer ülkelere de uzanan bir ulusal kurtuluş kaynağıdır;

Gazze'yle dayanışmaya yol açan ulusal bilinç, milliyetçilikten çok daha eski bilinç biçimlerinden kaynaklanıyor;

Kendi ülkesinde hiç iyi olmayan hükümet başka ülkeler için arzulanan iyiliğe sahiptir;

Bir felaketi sona erdirmek de ancak felaketi, her şeyi yerle bir etmek ve Gazze meselesini dünyanın samanlığındaki bir iğneye dönüştürmekle tehdit edecek kadar küresel bir plana yaymakla mümkün.

Burada büyünün hizmet ettiği özel görev, bizim dikkatlerimizi Husiler, Hizbullah ve Irak'taki Şii milislerin etkin ortak noktası olarak İran boyutunun gerçekliğinden uzaklaştırmaktır.

Büyülenmişler olarak da bizden, bu geniş Arap dünyasında sadece onların 'Arap şerefine ve asaletine' sahip olduklarına inanmamız isteniyor.

Yunan sofist Gorgias, epistemolojik tutumunu nesnel gerçeklere dair üç inkârla formüle etmişti.

O, nesnel gerçeklerin hiçbir şekilde var olmadığını, var olsalar bile bilinemeyeceklerini, bilinseler bile kelimelerle anlatılamayacağını söylüyordu.

Gorgias'a göre gerçek bir varlık, gerçek bir bilen ve gerçek bir konuşmacı yoktur. Hakikat, bir kanaate indirgenebilir.

Nesnel bir gerçeklik ise öznel bir varlığa ve görünüme çevrilebilir. Akıl, sadece arzuların ve çıkarların makul hale gelmesine yararsa kelimeler de sadece silahlara dönüşür.

Şiddetin ve bağnazlığın hüküm sürdüğü ve anlamların boynunun büküldüğü bir dünyada belki de Gorgias haklıydı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU