Adalet güçlünün işine gelendir!

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter - @Gorgias483bc

Platon'un, Sofistler (MÖ 5. yüzyıl) olarak bilinen ve para karşılığında felsefe öğreten gezgin felsefecilere pek de sempati duymadığını, diyaloglarında söz konusu felsefecilerin argümanlarını eleştirdiğini biliyoruz.

Filozofumuzun Sofistlere ilişkin eleştirilerine tamamıyla olmasa da katıldığımız noktalar var.

Örneğin, adalet kavramı üzerine kimi sofistin savunduğu argümanları bugün bizlerin savunması mümkün görünmüyor.

Özellikle de güç, iktidar ve adalet arasında ilişki kurarken adaleti güce bağlı kılan Sofistlerin argümanlarına...

Platon yapıtı Devlet'te pek çok Sofistin adalet kavramı üzerine ortaya koyduğu tezine yer vermiştir.

Söz konusu tezler arasında en çarpıcı olanlarından biri Thrasymakhos'a aittir.

Sofist Thrasymakhos'a göre güçlü olanın zayıf olana hükmetmesi adalete uygundur; çünkü "adalet" dediğimiz "şey" aslında her yerde güçlü olanın yararını gözetmekten başka bir şey değildir!

Sofist Thrasymakhos devleti yönetenlerin yasaları çıkarırken kendi çıkarlarını gözettiklerini dile getirmişti.

Thrasymakhos'un gözünde: Adalet, yönetenin işine gelendir. Güç de yönetendedir. O halde adalet güçlünün işine gelendir!

Evet, kimi Sofistler hakkın kaynağının güç olduğunu düşünüyordu. Tam da Thrasymakhos'un yaklaşımında olduğu gibi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Thrasymakhos iktidarı elinde bulunduranın güçlü olduğu, dolayısıyla haklı olduğu görüşünü temellendirirken yöneticinin koyduğu kanunların yönetilenler için de doğru ve adil olduğu tezini savunuyordu.

Thrasymakhos'un argümanının çarpıcı sonuçlarından biri ise yöneticilerin kendi işlerine gelenden, yani çıkarından ayrılan kişileri yasaya, adalete aykırı davrandıkları gerekçesiyle cezalandırmalarıdır.

Sofistlerin güç ile düzen arasında kurmuş oldukları doğrusal ilişkiye itiraz eden Platon'un gözünde doğruluğun yerini gücün aldığı bir devlette, iyi yönetilmemeleri nedeniyle düzeni değiştirmeye kalkan yurttaşlar cezayla korkutulurlar.

Buna karşılık kötü düzeni öven, yöneticilerine yaranmaya, istediklerini sezinleyip yerine getirmeye çalışan insanlar iyi yurttaş sayılarak şan ve şerefe boğulurlar.

Oysaki Platon'un gözünde bir yöneticinin güç istenciyle herhangi bir amaca ulaşması mümkün değildir; çünkü güç istenci tüketilemez.


Peki güç istenci neden tüketilemez?

Bu sorunun cevabı basittir; güç istenci tüketilemez çünkü hep daha fazlasını ister.

O halde Platon'un perspektifinden yorumlayacak olursak adaletin egemen olduğu bir devlette güç istencine, güç istencinin egemen olduğu bir devlette ise adalete yer yoktur.

Adaletin egemen olmadığı, aksine güç tutkusunun egemen olduğu bir devlette toplumsal bozulma ve yozlaşma neredeyse kaçınılmazdır.

Toplumsal bozulmanın, yozlaşmanın egemen olduğu bir devlette yurttaşlar adeta bir araca, nesneye dönüşürler. Güç istencinin, güç tutkusunun nesnesine!

Oysa devletin varlık nedeni insandır, yurttaştır. Esasında bir insan kurumu olan devlette amaç adaletin egemen kılınmasıdır.

Ancak adaletin egemen olduğu bir devlette insan insana yaraşır bir yaşam sürebilir.

Ancak adaletin egemen olduğu bir devlette insan köleliği değil, özgürlüğü deneyimleyebilir ve ancak adaletin egemen olduğu bir devlette insan kendisinde çekirdek olarak bulunan kabiliyetlerini geliştirebilir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU