Yaz ayları dışarıda geçirilen uzun günler, açık hava konserleri ve geç saatlere kadar süren sohbetlerle dolu. Güneş parlıyor, deniz ve havuzlar her zamanki gibi davetkar, tatil planları ise çoktan yapılmış...
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Böyle bir mevsimde televizyon başına geçmek ilk seçenek gibi görünmeyebilir. Ama bu yaz, ekranlar da en az sahiller kadar cazip. Üstelik yeni sezonlarını iple çektiğiniz fenomen dizi Squid Game, ödül canavarı The Bear ya da Wednesday'den bahsetmiyorum bile. Dept. Q gibi zekice yazılmış suç hikayeleri, Untamed gibi nefes kesen doğa gerilimleriyle yarışıyor. Efsane karakterler dirilip yeni maceralara atılırken, Alien: Earth gibi yapımlar da tüyler ürperten yeni evrenlere kapı açıyor. "Yaz günü gerilip ter bezlerimi çalıştıramam" derseniz yine tamam! Gelin romantik bir öyküyle sizi Londra'ya kaçıralım. Ya da belki kafanızı çarpıcı bir aile dramasıyla dağıtmak istersiniz?
Kendi türünde öne çıkan bu yapımların her biri, izlerken "Bir bölüm daha" dedirtecek türden. Yazı yaşarken, iyi yazılmış bir diziyi de kaçırmak istemezsiniz. Üstelik serin bir akşamda, pencere açık, perdeler hafif esintiyle uçuşurken izlenen iyi bir dizi kadar keyif veren pek az şey vardır.
Eğer siz de hazırsanız başlıyoruz...
Dept. Q
The Queen's Gambit'in yaratıcılarından gelen Dept. Q, klasik polisiyelere taze bir soluk getiriyor. Edinburgh'un nemli bodrumlarında geçen bu İngiliz dizisi, yalnızca çözülmemiş dosyalara odaklanan yeni bir birimin doğuşunu anlatıyor. Başrolde Matthew Goode, geçirdiği travmadan sonra mesleğine dönen hırçın dedektif Carl Morck'a hayat veriyor. Ona Suriyeli eski bir polis olan Akram Salim eşlik ediyor; sessiz, dikkatli ve beklenenden çok daha karmaşık biri.
Sistemin dışına itilmiş karakterlerden oluşan bu sıradışı ekip, unutulmuş davaları yeniden gündeme alıyor. Hikayenin merkezinde sadece suç değil, suçun ardından gelen suskunluk ve çaresizlik de var. Morck'un öfkesine karşı Akram'ın sakinliği, dizinin en güçlü dengelerinden biri. Her bölüm, karakterlerin iç dünyasını biraz daha aralarken, izleyiciyi yeni bir sırra doğru çekiyor.
Dept. Q, türdeşlerinden zekice ayrışan, etkileyici diyaloglarla örülmüş bir senaryoya sahip. Siyasetten medyaya ve adalet sisteminin karanlık noktalarına dek cesurca ilerliyor. Dept. Q, hem soğuk Britanya mizahı hem de ağırbaşlı İskandinav dokusuyla dikkat çekiyor. Bu yaz izlemek için tek bir suç dizisi hakkınız olsa, o kesinlikle Dept. Q olmalı.
Nereden izlenir: Netflix
Ne zaman geliyor: Geldi bile!
Daha İyi Kardeş (The Better Sister)
David Fincher'ın 11 yıl önce vizyona giren klasiği Kayp Kız'dan (Gone Girl) bu yana belki de kimse gizemli bir hikayeye bu kadar kapılmamıştır... Ama Prime Video'nun yeni dizisi Daha İyi Kardeş, rafine gerilim sevenleri yaz boyunca ekran başına kilitleyecek gibi. Jessica Biel ve Elizabeth Banks, birbirinden uzun süredir kopuk iki kız kardeşi canlandırıyor. Hayatları, aralarındaki bağ gibi paramparça olmuşken, bir cinayetle yeniden kesişiyor: Biel'ın canlandırdığı karakterin eşi öldürülüyor. Katil zanlısı ise ikisinin geçmişinden fırlayan, her şeyi yerinden oynatacak bir isim.
8 bölümlük dizi, görünürde kusursuz hayatların altında gizlenen karanlık çatlakları ve aile bağlarının ne kadar kırılgan ama bir o kadar da güçlü olabileceğini inceliyor. Alafair Burke'ün çok satan romanından uyarlanan yapımda, her bölüm yeni bir sır, her sahne yeni şüphelerle dolu. Daha İyi Kardeş, bağımlılık, ihanet, kız kardeşlik ve ikinci şanslar teması etrafında dönüyor. Elizabeth Banks ve Jessica Biel'ın uyumu, klasik bir "kim yaptı" anlatısını daha duygusal ve çarpıcı bir hale getiriyor. Daha İyi Kardeş, yaz aylarında üzerine bolca konuşup kafa patlatmaya aday.
Nereden izlenir: Amazon Prime Video
Ne zaman geliyor: Geldi bile!
Stick
Owen Wilson'ı bir golf komedisinde izlemek zaten yeterince ilgi çekici. Ama Stick, yalnızca bir spor hikayesi değil; ikinci şansların, tuhaf dostlukların ve beklenmedik bağların da komedisi.
Wilson, Stick'te kariyeri çökmüş eski bir golf yıldızını canlandırıyor. Orta yaş krizinin ortasında, her şeyini 17 yaşındaki genç yetenek Santi'ye koçluk yapmaya adıyor. Bu süreçte yanında Santi'nin annesi, eski dostları ve absürt ama sıcak bir çevre beliriyor.
Asfaltın Kralları'nın (Ford v. Ferrari) senaristinden ve Küçük Gün Işığım'ın (Little Miss Sunshine) yönetmenlerinden gelen dizi (bence sadece bu iki bilgi bile dizinin başına oturmak için yeterli), absürt mizahı yumuşak bir duygusallıkla harmanlıyor.
Golf sahaları Stick'te rekabetten çok iyileşme alanı olarak karşımıza çıkıyor. Stick, Mutlu Gilmore'la (Happy Gilmore) Ted Lasso arasında bir yerde duruyor ama Owen Wilson'ın enerjisiyle benzersiz bir tona ulaşıyor. Judy Greer, Marc Maron ve Timothy Olyphant gibi isimler de bu tatlı karmaşaya eşlik ediyor. Haziranın hafif ve keyifli işlerinden biri olmaya aday.
Nereden izlenir: Apple TV+
Ne zaman geliyor: Geldi bile!
The Waterfront
Kevin Williamson bu kez ne bir gençlik dizisi ne de doğaüstü bir dramayla karşımızda. The Waterfront, Kuzey Carolina kıyılarında geçen, köklü bir ailenin dağılma ve yeniden inşa sürecini merkezine alan bir aile draması. Gerçek olaylardan ilhamla yola çıkan dizi, Buckley ailesinin iktidar çatışmaları ve içsel yaraları etrafında örülüyor. Ailenin babası Harlan'ın geçirdiği kalp krizleri, gücün el değiştirmesine neden oluyor: Sorumluluk artık Maria Bello'nun canlandırdığı eşi Belle ve oğlu Cane'de.
Ancak dizinin en çarpıcı hikayesi, kızları Bree'nin bağımlılıkla mücadelesi ve yeniden hayata tutunma çabası. Hem içten hem çalkantılı karakter dinamikleriyle The Waterfront, klasik Amerikan aile dramalarının izinden giderken, bunu yeni bir duyarlılıkla yapıyor. Eleştirmenler, Bello'nun sade ama güçlü performansının dizinin kalbi gibi olduğu konusunda hemfikir. Dizide kuşak çatışması ve kardeşlik bağları da etkileyici biçimde aktarılıyor.
Arka planda yükselen ekonomik baskılar, geçmişin hataları ve kırılgan ilişkiler dizinin tansiyonunu her bölümde diri tutacağa benziyor. Dawson's Creek ve Vampir Günlükleri (The Vampire Diaries) gibi dizilerden tanıdığımız Williamson, bu kez sahile çarpan daha gerçek, daha insani dalgalarla anlatıyor hikayesini. Yaz için sürükleyici bir aile draması arayanlar için öne çıkan bir seçenek.
Nereden izlenir: Netflix
Ne zaman geliyor: 19 Haziran
Ironheart
Marvel Sinematik Evreni genişlemeye devam ederken sıradaki durak Ironheart... Black Panther: Yaşasın Wakanda'dan (Black Panther: Wakanda Forever) tanıdığımız Riri Williams, bu kez hikayenin merkezine yerleşiyor. Genç dâhi Riri, teknolojiyi kullanarak kendi Iron Man tarzı zırhlarını üretirken, karşısına bambaşka bir tehdit çıkıyor. Anthony Ramos'un canlandırdığı gizemli Parker Robbins, namıdiğer "Hood", büyünün karanlık tarafıyla hareket ediyor. Bilimin ve büyünün çatışması ise yalnızca kişisel değil; tüm insanlığı ilgilendiren bir tehdide işaret ediyor.
Dizi, Marvel evreninin bilindik aksiyonunu, karakter gelişimiyle harmanlıyor. Dominique Thorne'un performansı, yeni nesil bir kahramanın yükselişini sapasağlam bir şekilde taşıyor. Şikago sokakları bu kez yalnızca suçla değil, zırhlarla ve büyülerle de dolup taşacak.
Sam Bailey ve Angela Barnes'ın yönettiği 6 bölümlük mini dizi, haziran sonunda izleyiciyle buluşmaya gün sayarken Marvel Sinematik Evreni'nin genç ama iddialı seslerinden biri olmaya aday.
Nereden izlenir: Disney+
Ne zaman geliyor: 25 Haziran
Geri Sayım (Countdown)
Prime Video'nun yeni gerilim dizisi Geri Sayım, ilk saniyesinden itibaren nabzı yükselten bir suç hikayesi sunuyor. Bir İç Güvenlik görevlisinin göz göre göre öldürülmesiyle kurulan özel görev gücü, Los Angeles'ı sarsacak derin bir komplonun içine çekiliyor.
Başrolde Supernatural'dan tanıdığımız Jensen Ackles, deneyimli LAPD dedektifi Mark Meachum'a hayat veriyor. Meachum, cinayeti çözmek için çeşitli istihbarat kurumlarından gelen ajanlarla birlikte gizli bir soruşturma yürütüyor. Ancak araştırma derinleştikçe, karşı karşıya kaldıkları tehdit yalnızca kişisel değil, tüm şehri ilgilendiren bir boyut kazanıyor.
Chicago Fire'ın yaratıcısı Derek Haas'ın imzasını taşıyan dizi, tempolu anlatımı ve karanlık atmosferiyle dikkat çekiyor. Eric Dane, Jessica Camacho ve Violett Beane gibi isimler, dizinin güçlü kadrosunu tamamlıyor. Geri Sayım, sadece bir polisiye değil; güven, sadakat ve kurumlar arası çatışmanın da hikayesi. Haziran sonunda başlayacak dizi, suç ve gerilim türlerinin sadık izleyicilerine ilaç gibi gelecek.
Nereden izlenir: Amazon Prime Video
Ne zaman geliyor: 25 Haziran
Too Much
New York'ta kalbi kırılan Jessica, şehri terk edip Londra'ya taşınmaya karar veriyor. Aşkı tamamen hayatından çıkarma niyetinde olsa da kaderin planı farklı: Kağıt üzerinde hiç uygun görünmeyen ama bir türlü aklından çıkmayan Felix'le tanışıyor.
Bir döneme damga vuran Girls'ün sivri dilli yaratıcısı Lena Dunham ve müzisyen eşi Luis Felber'ın imzasını taşıyan dizi, klasik romantik komedi kalıplarını hem sevgiyle sahipleniyor hem de zaman zaman ters yüz ediyor.
Neredeyse çeyrek asırlık kült romantik komedi Aşk Her Yerde'nin (Love, Actually) yapımcılarının da projeye dahil olması, bu hikayeye nostaljik bir romantizm katıyor.
Too Much'ta izleyicileri Megan Stalter'ın kırılgan ve komik performansıyla Will Sharpe'ın tuhaf çekiciliği bekliyor. Oyuncu kadrosu başlı başına bir yıldızlar geçidi: Emily Ratajkowski, Stephen Fry, Richard E. Grant ve Rhea Perlman ilk akla gelen yıldızlar. Dizinin asıl gücü, Jessica'nın kendini yeniden bulma çabasını cıvık bir romantizmden uzak, ayakları yere basan ve içten bir tonla işlemesinde yatıyor. Komik olduğu kadar hüzünlü ve samimi. Brooklyn'in kaosundan Londra'nın gri gökyüzüne uzanan bu yolculuk, aşk kadar kendini affetmekle de ilgili. Yazın kalbe iyi gelecek dizilerinden biri olmaya aday.
Nereden izlenir: Netflix
Ne zaman geliyor: 10 Temmuz
Dexter: Resurrection
Dexter Morgan üçüncü kez diriliyor, hem mecazi hem de kelimenin gerçek anlamıyla... Dexter: Resurrection, 2021 yapımı New Blood finalinin hemen ardından başlıyor; kalbine isabet eden kurşundan mucizevi şekilde kurtulan Dexter, komadan uyanıyor ve oğlu Harrison'ın ortadan kaybolduğunu öğreniyor. Bu kez Miami'nin nemli sokaklarını geride bırakıp New York'un gölgelerinde avlanmaya başlıyor. Ancak geçmişi peşini bırakmıyor: Karşısına çıkan ilk yüzlerden biri eski dostu Angel Batista oluyor.
Yıllarca süren çalkantılı yayın geçmişi göz önüne alındığında, bu yeni sezonun asıl sınavı, Dexter'ın geri dönüşünü değil, hikayeye yeni bir anlam katıp katamayacağını kanıtlamak. Michael C. Hall bir kez daha karizmatik ve kırılgan katil rolüyle sahnede. Fakat bu kez omuzlarındaki yük çok daha ağır. Vicdan azabı, babalık ve kefaret arayışı bu sezonda ön planda. Harrison'ın izini sürerken kendi karanlığıyla da hesaplaşmak zorunda kalacak. Kadroya eklenen Peter Dinklage ve Uma Thurman gibi isimler de dizinin yıldız gücü açısından ne kadar kuvvetli olduğunu kanıtlar nitelikte.
Dizi, Dexter'ın iç sesinin yeniden ekrana dönmesiyle nostaljiye göz kırpıyor ama eski hataları tekrarlamamakta da kararlı görünüyor. Eğer doğru tonu yakalarsa, bu sezon Dexter efsanesine beklenmedik bir ağırlık ve tazelik katabilir.
Nereden izlenir: Henüz belli değil
Ne zaman geliyor: ABD'de 11 Temmuz'da başlıyor
Untamed
Untamed, Amerikan doğasının büyüleyici güzelliğiyle karanlık sırlarını aynı potada eritiyor. Yosemite Ulusal Parkı'nda geçen bu gizemli suç hikayesinde Eric Bana, doğada işlenen suçları araştıran özel ajan Kyle Turner'a hayat veriyor. Ancak Turner sadece bir cinayeti değil, kendi geçmişini de çözmek zorunda kalıyor.
Parkın sessiz patikaları ve kartpostal güzelliğindeki manzaraları, gerçekte bastırılmış trajedilerin ve karanlık niyetlerin izlerini taşıyor. Dizinin yaratıcıları Diriliş (The Revenant) ve Bataklık Kralı'nın Kızı (The Marsh King's Daughter) gibi iddialı yapımlardan tanıdığımız Mark L. Smith ve Elle Smith. Bu da demek oluyor ki doğa, dizide sadece bir arka plan değil, başlı başına bir karakter.
Sam Neill'ın de kadroda yer aldığı dizide karakterlerin sınırlarını zorlayan, ilkel dürtülerle modern adalet arasındaki gerilim işleniyor. Untamed, hem hayatta kalma öyküsü hem de içsel bir hesaplaşma. Doğayla baş başa kalmanın huzur değil, tehdit anlamına geldiği bu hikaye, yaz ekranının en çarpıcı işlerinden biri olmaya aday.
Nereden izlenir: Netflix
Ne zaman geliyor: 17 Temmuz
Alien: Earth
Uzay boşluğunda kimse çığlığınızı duyamaz ama bu kez sahne Dünya. Fargo'nun yaratıcısı Noah Hawley, Ridley Scott'ın 1979'da başlattığı kült seriye yepyeni bir soluk getiriyor: Alien: Earth.
2120'de geçen bu hikaye, ilk Yaratık'tan (Alien) iki yıl öncesini anlatıyor ama yıldızlararası korku bu kez yeryüzüne iniyor. 5 dev şirketin yönettiği bir dünyada, insan bilinciyle donatılmış hibrit robotlar ve sentetik varlıklar arasında ince bir çizgi kalıyor.
Yaratık'taki meşhur mega şirket Weyland-Yutani yine başrolde ama rekabeti kızıştıran diğer şirketler ve onların etik dışı teknolojik atılımları, tehdidi sadece uzaylılara bırakmıyor.
Dizinin merkezinde, ilk hibritlerden biri olan Wendy var. Ancak karşısındaki varlık, ne insan ne de makine. Bir uzay gemisinin Dünya'ya düşmesiyle başlayan olaylar, insanın kendi yarattığı distopyadan bile daha korkunç bir varoluş krizine işaret ediyor.
Hawley, yalnızca xenomorph korkusunu değil, şirketlerin Tanrı rolüne soyunduğu karanlık bir gelecek vizyonunu da sahaya sürüyor. Görsel açıdan etkileyici, felsefi olarak rahatsız edici. Alien: Earth, klasik serinin hem DNA'sına sadık hem de onu evrimleştirmeye cesaret eden bir iş. Bilimkurgu ve korku tutkunları için bu yazın kaçmayacak işlerinden biri.
Nereden izlenir: Disney+
Ne zaman geliyor: 13 Ağustos
© The Independentturkish
