Memê Alan Destanı'nda Kürt tarihinin izi: Eyyubî Kürtleri ve Mağrip ülkesinin Kürt padişahı

Nevzat Eminoğlu Independent Türkçe için yazdı

Dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, değişik temalar içeren ve özellikle milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarihi olayın millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyeleridir.

Kürt edebiyatında da bu anlamda birçok destan bulunmaktadır. Zembilfroş Destanı, Hace ve Siyabend (Xecê û Sîyabend) Destanı, Rüstem-i Zal (Rustemê Zal) Destanı, Dımdım (Kela Dimdimê) Kalesi Destanı, Demirci Kava (Kawayê Hesinkar) Destanı vb. bunlardan birkaçı olarak zikredilebilir (Keskin, 2015: 78)

Bu destanlar içinde lirik teması, parlak, enfes ve etkileyici aşk hikayesiyle Memê Alan Destanı Kürt edebiyatının Romeo Juliyet (İngiliz), Leyla û Mecnûn (Arap), İlyada (Yunan), Odysse, Kalevala (Finlandiya), Nibelungen'i (Alman) olmayı fazlasıyla hak etmektedir. 

Memê Alan Destanı'na göre destanın başkahramanı olan Alan oğlu Mem (Memê Alan) Bajarê Muxrebiya (Mağrip şehri/ülkesinin) padişahıdır.

Bu padişah dünyanın en yakışıklı erkeği olduğu gibi Cizre Mir'inin/Hükümdarının kızı Zin'de dünyanın en güzel kızıdır.

Periler aracılığıyla bir gece tanıştırılan Mem ile Zin birbirlerine aşık olurlar. 

Destana göre Mem'in Padişahı olduğu Muxrebiya (Mağrip) adlı şehir ya da ülke denizin kenarında ve Beyliğin Başkenti Cizre'ye altı ay mesafededir.

Mağrip ülkesinin halkı Arap'tır; ancak onların yöneticileri ve hükümdarları Kürt'tür. Mağrip'in Sultanı olan Mem'in annesi Arapların soylu aşireti olan ve Hz. Peygamber'in de mensubu olduğu Kureyşlerdendir.

Mağrip ülkesinin başkenti olan Mağrip'te bir mahalle Kureyşliler Mahallesidir. Bu şehirde Yahudiler de yaşamaktadır. Çünkü destana göre 500 Yahudi ailesi Padişah olan Mem'in işlerini yapmaktadır.

Ayrıca Mem'in Kürt yönetici sınıfının çocuklarından oluşan 1500 kişilik bir özel koruması bulunmaktadır. Bunların başı da Bengin/Begli'dir ki Mem'in başyaveridir.   

Destan üzerine edebi ve akademik çalışmalar yapan yerli ve yabancı birçok araştırmacı Mem'in hükümdarlık yaptığı Mağrip'in hayali bir yer olduğunu iddia etmektedirler. 

Ancak bizim bu alanda yaptığımız araştırmalar ve destanın içerik analizinden elde ettiğimiz bulgular, destanın hikayesinin başlangıç mekanı olan Mağrip'in gerçek bir yer olduğunu göstermektedir.

Bu verilerden ulaştığımız kanaate göre Mağrip şehri ve ya ülkesi, 12'nci yüzyıldan itibaren Eyyubi Kürt Hükümdarlarının uzun bir dönem hüküm sürmüş oldukları Kuzey Afrika'dır.

Destanda "Kürt Padişahı" olarak anlatılan "Mem" de Eyyubi hanedanından bir padişah, sultan ve ya prenstir. 

Şu ana kadar ulaşabildiğimiz kaynaklara göre ve bildiğimiz kadarıyla bu konuda böyle bir yorum ilk defa ileri sürülmüş oluyor.

Dolayısıyla bu kanaatimiz eleştiri ve yeni araştırmaların takviye, tashih ve ya tekzibine açıktır.

Amacımız bu konunun edebiyatçı ve edebiyat tarihçileri tarafından çok yönlü bir şekilde araştırılması ve gerçek ve ya gerçeğe en yakın bilgi, bulgu ve değerlendirmelerin ortaya çıkmasıdır.

Şimdi bu meseleyi bu destanın dizeleri ve genel Kürt tarihi çerçevesinde biraz daha yakından inceleyelim.     


Kürt edebiyatında Memê Alan Destanı 

Batı Edebiyatında "epope" şeklinde anılan eserlerin tamamı, Ortadoğu'nun komşu ve kardeş milletleri olan başta Arap, Fars, Türk ve Kürt olmak üzere Müslüman milletlerin dilinde ortaya çıkan edebiyatları içeren İslam havzası edebiyatı geleneği içinde çoğunlukla "destan" adı ile anılmaktadır.

Destanlar, bütün bir milletin ortak değerler, kurallar, anlamlar bütünlüğü içinde yorumladığı ve ait olduğu toplumun geçmişini ve geleceğini temsil ettiği için dünya edebiyatının en idealist eserleri olarak kabul edilirler.

Destanlar gerçek tarihi olgularla beraber mitolojik unsurlar da barındırır. Destanlarda tarihi olay ve kahramanlar milletin ortak bilinçaltının, vicdanının istek, beklenti, doğruları ve değerleri ile idealleştirilir; eski hatıralarla edebi forma aktarılıp estetize edilerek anlatılır.

Memê Alan Destanı Kürt edebiyatının şaheserlerinden biridir. Destan 17'nci yüzyılda yaşamış olan Ahmed-i Hani tarafından kurgusu kısmen değiştirilerek Mem u Zin ismi ile Mesnevi olarak yeniden kaleme alındı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu destan ilk defa orijinal Kürtçe haliyle A. Socin tarafından 1890 yılında Rusya'nın Petersburg şehrinde basıldı. Daha sonra A. Von Le Coq 1903'yılında Almanya'da ve Oscar Mann tarafından 1909 yılında Berlîn'de yayımlandı (Zaza, 1996: 40).

Meme Alan Destanı Roger Lescot tarafından Celadet Ali Bedirxan'ın yardımıyla 20 farklı Kürtçe versiyonu 20 dengbêj/anlatıcıdan derlenip Fransızca tercümesi ile beraber 1942 yılında yayınlanınca dünya çapında büyük bir yankı uyandırdı (Lescot, 1992: 8).

Memê Alan anlatısı, şehir kültürünü ve aristokrat yaşam tarzını yansıtan bir destandır. Kürt toplumunun o dönemdeki tarihsel kesiti hakkında çokça veri içeren destan, Hızır, elma, peri, rüya, deniz atı, yüzük, vb. birçok motifle zengin ve evrensel bir muhteva sunmaktadır.  

Ben daha ilkokula giden küçük bir çocukken aile büyüklerimiz büyük bir vecd ile Memê Alan Destanı'nı Dengbêjlerin kasetlerinden dinlerlerdi.

Destanın büyülü aşk hikayesi tüm dinleyenler gibi çocuk ruhumu da çok etkilerdi. En çok Mem'in geldiği Mağrip şehrini merak ederdim. Sorduğumda da Cizre'nin batısında ve deniz kenarında bir şehirdir derlerdi.

Arapça menşeli "Mağrip" Kürtçede batı anlamındaki "rojava" sözcüğünün karşılığıdır. Kürtçede "akşam namazı" için de kullanılan "Mağrip" ifadesi güneşin battığı batı yönünü hatırlatmaktadır.

Bu nedenle çocukluğumun bu büyülü şehri tarif ve tahminlere göre tam da Hatay ve ya İskenderun civarı olmalıydı derdim. Ama haritada oraya baktığımda ne Muxrebiya ne de Mağrip diye bir isimle karşılaşırdım. 

Kürt edebiyatı üzerine çalıştığım yıllarda bu destanla ilgili çalışmalarda en çok merak ettiğim şeylerden biri, anlatıcıların göz kamaştırıcı ihtişamını tasvir ettikleri rüyalar şehri Mağrip'ti.

Ancak hayal kırıcı bir şekilde bu konuda yapılmış yerli ve yabancı neredeyse tüm çalışmalar yeryüzünde böyle bir yer olmadığını iddia etmekteydiler.

Bunların içinde ülkemiz üniversitelerinde hazırlanmış 10 civarındaki Kürtçe ve Türkçe yüksek lisans ve doktora tezi de vardır (Çeliktaş, 2018: 60)

Bu merak ve arayışım konusunda kanaat verici cevabı- Arşimet'i, hamamda su üstünde yüzen kabı fark etmesiyle hoplatan suyun kaldırma kuvveti keşfi gibi- geçen dönem üniversitemiz Kürt Dili ve Edebiyatı Yüksek Lisans sınıfında buldum.  

Memê Alan Destanı üzerinde konuşurken çoğu meslektaşımız ve dayandıkları kaynaklar aynı şekilde Mağrip hayali bir yerdir noktasında ittifak etmekteydiler.

O sırada meslektaşlarımızdan Bir Kürt Hanedanlığının Hikayesi Selahaddin-i Eyyübi romanın yazarı Gülistan Çoban'ın "Bence Mağrip hayali bir yer değil, Eyyubilerin hüküm sürdüğü ve tarihte Mağrip ve ya Muğrabya olarak bilinen Kuzey Afrika'dır. Destanda Kürt Padişahı Mem denilen figür ise Eyyubi Hanedanından bir Sultan ve ya bir prenstir" deyince kafamda şimşekler çakmaya başladı. Tamam, kanaatimce 40 yıllık muammamızı çözdük, dedim. 

Kaynaklarda sadece Oscar Mann'ın Mağrip'in Yemen olabileceği ve Mem'in de Yemen kralı olduğu şeklinde bir değerlendirmesi vardı (Lescot, 1992: 15).

Her ne kadar Yemen de Cizre'den altı aylık bir mesafede olsa ve bir dönem Eyyubilerce yönetilmişse de Yemen Cizre'ye göre Mağrip/batı değil, güneydir ve Mağrip ismiyle pek duyulmamıştır.

Yaptığımız kısa bir araştırmada Mağrip'in Kuzeybatı Afrika bölgesi olduğu ve tarihte İber Yarımadası, Malta ve Sicilya'yı da içerdiğini gördük.

Mağrip'in dar manada Tunus, Cezayir, Fas ve Batı Sahra'yı içerecek şekilde Libya ve Moritanya'nın da bunlara eklenmesiyle "Geniş Mağrip" diye adlandırılan bölgeyi ifade ettiğini fark ettik

1171 yılında Eyyubi Kürt hanedanlığına mensup Sultan Selahaddin-i Eyyubi'nin kurduğu Eyyubî İmparatorluğunun sınırları Kafkasya'dan Yemen'e İran'dan Fas'a kadar uzanıyordu.

500 yıl önce Bitlis Hanlığı hükümdarı Şeref Han Bitlisi tarafından yazılan kronolojik ilk Kürt tarihi kitabı olan Şerefname'de Eyyubiler Kürtlerin kurduğu beş büyük devletten biri olarak ayrıntılı şekilde yer almaktadır (Bitlisi, 1992: 30)

Tarihte Eyyubilerin hakimiyet ve ihtişamı ile ilgili kısa bir bilgi de Amerika'da Harvard Üniversitesi Yakın Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Fakültesi profesörü Mehrdad Izady'den alalım:

İslam'ın 7'nci yüzyılda ortaya çıkmasından sonra Kürtlerin yaşadığı bölgelerden yayılan güçlü göçmenler, asıl Kürt toprakları dışındaki yerlerde krallıklar ve prenslikler şeklinde iktidara geldiler. Batı İran toprakları ve daha sonra da bereketli hilal (Mezopotamya) neredeyse birkaç bağımsız Kürt hanedanlığının hükümranlık bölgesi haline gelmişti. İslam'ın merkezi topraklarının siyasal tarihinde 10 ile 12'nci yüzyılarasındaki dönem, İslam'ın Kürt yüzyılları olarak adlandırılmayı hak eder. Zira İslam'ın merkezi topraklarını Bizanslılara, Ruslara ve son olarak da Haçlılara karşı koruyanlar Kürtlerdi. 

Büveyhilerden sonra Ortaçağ'ın en önemli Kürt hanedanlığı Eyyubilerdir. Kutsal toprakları Haçlı seferlerinden kurtarmak üzere Kürt coğrafyasından yola çıkan Eyyubi İmparatorluğunun kurucusu Sultan Selahaddin Aslan Yürekli Richard'ı yenmiş ve anavatanına ek olarak, Batı Ermenistan, Suriye, Kutsal Topraklar, Arabistan, Mısır, Libya, Doğu Tunus, Kuzeybatı Sudan, Hicaz ve Yemen'i alarak hakimiyet bölgesini genişletmişti.

Eyyubilerin çeşitli kolları bu toprakları M.S. 1169'dan 1260'a kadar, Suriye'nin bazı bölgelerini 1342'ye kadar ve Kürt coğrafyasının kendisini ise 15. yy. a kadar yönetti. Eyyubilerin son kalesi Diyarbekir, bu tarihte (1402) Akkoyunlulara yenildi. Eyyubilerin son başkenti olan Hasankeyf ve oradaki arkeolojik ve mimari zenginlikler Dicle üzerinde kurulan Ilısu Barajı ile yok oldu (Izady, 1995: 97).


Memê Alan Destanı, destan kahramanı Mem'in Padişahı olduğu Mağrip ülkesinin enfes tasvirleriyle başlar.

Destandan anlaşıldığı kadar Mağrip şehri, Mağrip ülkesinin idari merkezi ve başkent olarak, aynı isimle anılmaktadır.

Nitekim dünyada ülke ve başkent isimleri aynı olan birçok devlet bulunmaktadır. Ülkenin başkenti Mağrip'in ihtişamını, idari görkemini, zenginliğini ve büyüklüğünü anlatan destan şu dizelerle başlar:

Bajarê Mixribê bajarekî ezîm û pir giran e, Li ser heft çiyan e 
Li ser sê sed û şêst û şeş deriyan e 
Her deriyek li ser sê sed û şêst û şeş walîtiyan e 
Her walîtî li ser sê sed û şêst û şeş midirtiyan e 
Timam di destê Elî Begê, Emer Begê, Elmaz Begê de ye, sê biran e 
 Xwediyê tewlê nijda, boşê deva, xarê miyan e 
Miftê devê sindoqê zêra barê çil û pênc bergîran e 
Xwediyê xezîne û defînê giran e Xwediyê sûk û çarşiyan e

 

 

Türkçesi şu şekildedir:

Mağrip kenti büyük ve muhteşem bir şehirdir, Yedi dağ üzerindedir
Üç yüz altmışaltı kapıya sahiptir, Her bir kapıya üç yüz altmışaltı valilik bağlıdır
Her bir valiliğe üç yüz altmışaltı müdürlük bağlıdır
Hepsi üç kardeş olan Ali Bey, Ömer Bey ve Elmas Beylerin hükmü altındadır
Haraç depoları, deve ve koyun sürüleri sahibidirler
Sandıkların kapı anahtarları kırk beş beygirin yüküdür
Büyük hazine ve definelerin sahibidirler
Çarşı ve pazarların sahibidirler

 

 

Destana göre Mağrip ülkesinin hükümdarlığını yapan 55, 60 ve 65 yaşlarındaki Ali, Ömer ve Elmas Beylerin çocukları olmuyormuş. Üç kardeş devletlerinin vârissiz ve sahipsiz kalacağından korkuyorlar.

Bir Kurban bayramı günü tüm ülke halkı, amca dayı yeğenler bayramlaşarak bayramı kutlarken, bu üç hükümdar kardeş evlatsızlık üzüntüsünden çöllere çıkıp ağlaşmada iken Xoceyê Xizir/ Hızır onlara görünür.

Hızır büyük kardeş olan Ali Beye bir elma verir, onu yemesini ve Kureyş mirinin kızı ile evlenmesini ister.

Ayrıca şehre dönüp fakir fukarayı doyurup hazine ve definelerin kapısını açıp ahaliye iyilik yapmasını salık verir. Benim tekrar size görünrceğim zamana kadar doğacak çocuğa da isim vermeyin, der. 

Hemen şehre dönüp söylenenleri yerine getiren kardeşlerden Ali Beye Allah bir çocuk verir. Mem büyüyüp genç, yakışıklı, cesur ve bilge bir delikanlı olur.

Bir gün balıkçılar denize açılıp balık avlanmada iken ağlarında büyük ve ağır bir yaratık takılır.

Padişahtan aldıkları takviye güç sayesinde çıkarabildikleri bu yaratık muhteşem bir attır. "Bozê Rewan /Rahvan kırat" adı verilen bu at Mem dışında kimseye layık görülmez.

Bir gün periler şahının üç kızı "Kaniya Mırazan/ Kısmetler Çeşmesi" üzerinde sohbet ederken acaba dünyada bizden daha güzel kimse var mı diye birbirlerine sorarlar.

Büyük kız "Evet Cizre Mir'inin kızı Zin'den daha güzeli yoktur. Erkeklerden ise Mağrip ülkesinin Kürt Padişahı Mem'den de yakışıklı erkek yoktur" der.

Peri kızlarından küçüğünün teklifi üzerine "Hadi Mem'le Zin'i buluşturalım" derler. Bir gece babasının kendisi için yapmış olduğu Cizre'deki sarayında uykuda olan Zin'in tahtını Mağrip'in başkentinde derin uykudaki Mem'in Köşküne getirirler.

Bu arada Zin'in isminin ve resminin üzerinde olduğu yüzüğünü Mem'in parmağına ve Mem'in de üzerinde "Kürt Padişahı Memê Alan" yazılı yüzüğünü de Zin'in parmağına takarak oradan ayrılırlar.

Bu bölüm şu dizelerle başlar:

Hebûn sê qîzên padîşahê periyan e Navê xwîşka mezin Tavbanû ye
Navê ya navîn Heyvbanû ye navê ya piçûk Stêrbanû ye   
Gotin xweliya dunyayê bibare serê me her sêyan e
Li dunyayê du kes hene ji me rindtir bi çelengiyê kes nagihê wan e
Yek qîz e keça mîrê Cizîra Botan e navê wê Zîna Zêran e
Yek jî xort e kurê mîrê Muxrebiyan e ew mîr Padîşahê Kurdan e

Periler padişahının vardı üç kızı 
Ablalarının adı Tavbanû ortancanın Heyvbanû ve küçüğünki de Stêrbanû'ydu
Vah toprak başımıza ki dünyada bizlerden daha güzel ve yakışıklı iki kişi var, dediler
Biri Cizre mirinin kızı Zin a Zêran'dır (Altınlı Zin)
Diğeri de Mağrip hükümdarının oğlu Kürt Padişahıdır   

 
Sabaha yakın Zin uyanır ve bakar ki odasında bir genç erkeğin yatağı var. Onu uyandırıp kendisine şöyle der:

Nasıl olur koskoca Cızira Botan şehrinde onca hizmetkar ve askeri atlatıp hayatında bir erkekle muhatap olmamış benim gibi bir prensesin sarayının odasına gerersin? Belli ki gece alemlerine takılıp cadde ve sokaklardaki meyhanelerde sarhoş olup evinin yolunu şaşırmış bir delikanlısın. Hizmetçilere emredeyim de seni evine ulaştırsınlar

Mem, Zîn'in bu sözlerine karşı şunları söyler:

Bahsettiğin Cizîra Botan şehrini hayatımda hiç görmemişim. Başını pencerelerden çıkarıp bak ta denizleri, ummanları gör; kaptanların seslenişini, gemilerin korna ve düdüklerini duy. Bana Çeleng (yiğit) Alan oğlu Mem derler, Kureyşli Şeyhlerin, Ömer ve Elmas Beylerin yeğeniyim. Kürt Sultanım ben. Burası da Mağrip ülkesi ve şehridir. Alaca Köşkümün (Qesra Belek) etrafında yüzlerce asker, bin beş yüz gönüllü genç ve binlerce bekçi sabaha kadar düdükler çalarak nöbet tutmaktalar. Belli ki bu gece hepsi uyuyakalmışlar. Siz kızların adetidir, delikanlıların peşine takılırsınız, sizi bağlara bostanlara götürürler, sonra da geri getirip şehir girişinde bırakırlar. Sen de anne baba evinin yolunu şaşırmış böyle biri olmalısın. Sen asil bir kıza benziyorsun, hizmetçilerime sesleneyim seni evine teslim etsinler.


Mem ile Zin her biri bulundukları sarayın kendine ait olduğu hakkında diğerini ikna edemeyince Mem öyleyse sen kendi cariye ve hizmetçilerine seslen, eğer gelirlerse ben yolumu şaşırmış ve senin konağına yanlışlıkla gelmişimdir, sonra da ben bin beş yüz hizmetçime sesleneceğim, gelirlerse sen yolunu şaşırmışsın demektir.

Sonunda Mem'in dediği çıkar. Bunun üzerine Mem Zin'e "O zaman kardeş kardeşe sabaha kadar yatalım, sonra günün ilk ışıklarında seni yolcu edelim" diyerek uykuya dalarlar.

Mem sabah uykusundan kalkar bakar ki ne Zin var ne de yatağı, "Allah Allah ne ilginç bir rüyaydı" der. Parmağına bakar Zin'e ait yüzüğü görür.

Artık Mem sevdaya tutulmuş olarak baba ve hanedanı ile büyük bir kavga ve kargaşa sonunda, yanına sadık yaveri Bengîn'i alıp atı Bozê Rehwan'a biner ve yüzük sahibi Zin'in peşine düşerek altı ay mesafedeki Cızira Botan yoluna düşer. 

Oldukça maceralı bir yolculuktan sonra başkent Cizre'ye gelen Mem, misafirperverliği, mertliği ve cesaretleri ile ünlü ve Cizre Mir'in yakın çalışma arkadaşları ve hükümetin üst düzey yetkililerinden olan Hasan, Tacdin ve Çeko kardeşlerin konağına misafir olur. Üç gün sonra meramını onlara açar.

Bu üç kardeş bu zorlu iş için aziz misafirlerine ellerinden gelen her türlü fedakarlığı yapacaklarına söz verirler.

Cizre Mir'inin divan katibi olan Beko ise bu olayı duyar duymaz Mir'e bildirir ve buna engel olmak için bütün zeka kabiliyeti, tecrübe ve imkanlarıyla çalışır. 

Tacını ve tahtını terk edip aşkının peşine düşerek Cizre'ye gelmiş olan Mem artık Mir ve yakın çevresinin dost ve sohbet meclisinde oyun, av ve eğlence arkadaşıdır.

Bir gün Mir der ki "Mem seninle satranç oynayalım ama kim yenilirse diğerinin dediğini yapacak" der.

O güne kadar satrançta kimsenin yenemediği Mem büyük bir özgüvenle ve böylece Zin'i de kendisinden isterim niyetiyle "tamam" der.

Mem'in üç defa Mir'i yendiğini gören Beko müdahale ederek "Mir'im oyunda yer değiştirmek şans getirir. Mem'le yer değiştirin bakalım Mem bu halde de seni yenebilecek mi?" diyerek yer değiştirmelerini sağlar.

Böylece Mem'in yüzü Zin'in Köşküne döner. Bu arada Zin'e de giderek "Mem bahis olarak satrançta yenerse seni Mir'den isteyecek. Yalnız Mem yenilmek üzere, eğer pencereden ona görünsen bu ona moral olacak ve kazanacak" der.

Karşı pencereden Zin'i gören Mem'in aklı başından gider ve kalan tüm oyunları kaybeder. Destanda bu bölümü anlatan dizeler:

Mir gote Memî mêvanê min î giran û hêja
Min dil heye îro ez bilehîzim bi şerta
Ev e setrenc kerem ke rûne pêşmiqabil
Mem lehîzvanekî zor bû lê Mîr nedizanî ji dil
Memo tu firsend neda peyhev ji mîr birin sê dest
Beko dî îş xirab e mîr dişkê û Mem maye serdest
Ewî soz dabû Mîr Mem bigre lê bi bindestî
Çavê Beko bi Zînê ket li ber pencerê rûniştî
Beko kenî got mîrê min di leyîstikê da carna siûda meriv bi cih têt
Bila Mem here şûna Mîr Mîr jî li şuna wî rûnêt
Mem bêhemdê xwe serê xwe rakir nihêrî
Çavên dildayî kete çavên dildarî
Eqil terka serî da can ji ten bû çû firî


Böylece Mem uğruna Padişahlığı terk edip altı aylık yol gittiği Cizre prensesi Zin'e kavuşamadığı gibi bir suçlu olarak Cizre Hükümdarı tarafından zindana atılır.

Bunun üzerine Mem'in mihmandarları üç kardeş Mir'e karşı isyan bayrağını çeker.

Durumun kötüye gittiğini gören Beko Mem'in yemeğine zehir katıp Mir'e "Mem'i serbest bırak, zaten Mem ağır hasta. Yoksa sana karşı isyan çıkar ve devletin yıkılır" der.

Bunun üzerine Mir de Mem'i zindandan çıkarır ve Zin'le görüştürürken Mem ölür. Birkaç gün sonra Zin'de buna dayanamayarak ölür.

Mir, Mem ile Zin'in yan yana defnedilmelerini emreder. Mem'in mihmandarları üç kardeşlerden Tacdin Beko'yu orada öldürür ve Beko'nun bir damla kanı Mem ile Zin'in kabirlerinin ortasına sıçrar ve bu dikenli bir ağaç olup iki kabir arasında yetişir.

Mir Beko'un da kabrinin bu iki aşığın başucunda yapılmasını ister. Şu anda bu üç kabir Cizre merkezde bulunan ve 1487 yılında Mir Abdal tarafından yapılmış olan Abdaliye Medresesinin zemin katında halkın yoğun bir şekilde ziyaret ettiği bir yerdir.

Mağrip ülkesinin yeni padişahı olayı haber alır almaz bir büyük ordu ile Cizre'ye gelerek tüm suçluları cezalandırır.   

 

 

Kaynakça:

Roger Lescot, Memê Alan, Avesta Yayınları, İstanbul 1992. 
Hewkar Cemal Muhammed, Oskar Mann'ın Mem û Zin Destanı ile Ebdurrehîm Rehmî Hekarî'nin Memê Alan Tiyatrosundakİ Anlatımsal Yapı, Bingöl Üniversitesi, Yaşayan Diller Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Bingöl 2019.
Sami Çeliktaş, Joseph Campbell'in Fikirleri Çerçevesinde Kürt Kahramanı Tipolojisi -Rustemê Zal Ve Memê Alan Örnekleriyle Mardin Artuklu Üniversitesi, Yaşayan Diller Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Mardin 2018
 Michael Chyet, Lewisohn, And A Thornbush Sprang Up Between Them: Studies On Mem Û Zîn, A Kurdish Romance, (Volumes I and II, Ph.d dissertation), University of California, Berkeley, 1991, r. 354.
Necat Keskin, Folklora Kurdî, Weşanên Avesta, İstanbul 2015.
Nuredîn Zaza, Memê Alan, Weşanxana Orfeus, İsveç 1996.
Şeref Han Bitlisi, Kürt Tarihi Şerefname, Deng Yayınları İstanbul 1992. 
Mehrdad Izady, Bir El Kitabı Kürtler, Doz Yayınları, İstanbul 1995.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU