Hangisi daha önemli: İnsanlar mı, ekonomi mi?

Rasyonel bir gerekçeye dayanan, 'yaşamak ve harcamak için insan gücünü güvence altına alan' salgınla bir arada yaşama fikrinin, bir arada var olmanın mümkün olduğu yerlerde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir

Fotoğraf: Reuters

Koronavirüsünün güçlü ikinci dalgasının ardından kapsamlı bir karantinaya geri dönme ihtiyacı konusunda bugün iki farklı tez tartışılıyor.

Mesele 'korku, hastalık ve ölüm' anlamları açısından korona ile ilgili olduğunda bu tartışmaya gerginlik ve karşılıklı suçlamalar hakimdir.

Durum şu ki, bu tehlikeli virüsle karşı karşıya kalınması halinde tüm büyük zorluklar, sakinliğe, birliğe ve üzerinde mutabık kalınan kalabalığa ihtiyaç duyar.

Geçtiğimiz mart ayında meydana gelen ilk şok edici dalgada ülkeler, genel karantinaya başvurmakta gecikmedi ve bir yandan öncelikle halkların hayatlarını savunma bahislerini artırdılar, diğer yandan da başarılı mücadele yöntemlerinin tavanı, öğrencilere ve çeşitli mesleklere kapsamlı bir karantina uygulanarak maksimum düzeye çıkarıldı.

Belki de yukarıda belirtilen tepki, krizi kontrol altına alma girişiminden kaynaklanıyor. Özellikle de şu anda dünyadaki tüm iktidar rejimlerin son on yılda salgınları bilmemesi ve bunlara hazırlıklı olmaması, salgının güçlü ve zayıf devlete zarar vermesine, gelişmiş ve güçlü olarak tanımlanan ülkelerde acı verici hedeflerini kaydetmesine neden oluyor.

Ayrıca ilk dalgada salgınla mücadeleye odaklanmak, mayıs ayındaki yayılım sonrasında, sonbaharda ikinci ve üçüncü dalganın yaşanmasının önemini azalttı.

Dünyadaki hemen hemen tüm ülkelerin yürüttüğü taktiğin, 'salgının ikinci dalgasının yaşanmaması umuduyla ilk dalgada tüm yoğunluğu çabalara ve fedakarlıklara yüklemek' olduğu düşünüldüğünde bu, anlaşılabilir bir durumdur.

Aslında Tunus gibi bir ülke, birkaç vakanın kaydedilmesi sonrasında, salgının başarılı bir şekilde tedavi edilmesiyle karakterize edilir.

Ancak yaz başında sınırların açılması ve özellikle düğünlerde özel toplanmalarda katı olunmaması kararı alındığında, bugün dikkate alınmayan ikinci dalgada, günlük vaka sayısı bini aştı. İlk dalgada ulaşılan en yüksek rakam elliydi.

Salgının ilk dalgasında genel olarak ülkelerin resmi söylemi, aynı fikir etrafında dönüyordu: büyük bir ekonomik maliyeti olsa da insanları kurtarmak…


Şu anda ikinci dalganın zirvesindeyiz. Kovid-19'un yol açtığı insan kayıpları felaket ve paniğe neden oluyor. Ancak İtalya gibi bazı ülkeler istisna, ülkelerin resmi söylemleri, virüsle yaşama ve tam karantinaya dönmeme fikrini savunan niteliksel bir değişime tanık oldu.

Devlet, ilk dalgada salgının yükünü yüklenirken, daha sonra bu yükü, özellikle sağlık protokolüne uyum ve farkındalık ile yaşamaya, çalışmaya ve okumaya devam ederek halka devretti.

Diğer bir ifadeyle, ikinci dalgada benimsenen strateji; salgınla yaşamak ve kapsamlı karantina senaryosunu atlamaktır.


Bu noktada, salgına karşı savaşın ilk turunda olduğu gibi, ekonomiyi feda etmeyi reddeden bir tezle karşı karşıyayız. Aslında bu söylem, 'dünyanın dört bir yanındaki çocuk derneklerinin, kapsamlı karantinanın çocuklar üzerindeki olumsuzluklarını, tehlikelerini ve okula gitmeyi bırakmalarının sonuçlarını ispatlayan', ayrıca 'evlerde meydana gelen ve kurbanı çocukların olduğu şiddet olaylarını, diğer rahatsız edici vakaları sayı ve istatistiklerle gösteren' raporlar ve çalışmalar da dahil olmak üzere, halkın kesimleri tarafından benimsenmiştir.

Koronavirüs ile bir arada yaşama, çalışma, bilimsel başarı için okulların kapılarını açma, krize ihtiyatlı ve kararlılıkla meydan okuma, insanların yaşayabilmesi için yavaş da olsa 'ekonomi çarkının dönmesine bağlı kalma' fikrinin savunucularının karşısında, özellikle de vakaların ağırlaşması ve kayıpların artması kaçınılmaz olarak kapsamlı karantinaya yol açacağından dolayı vaka sayısındaki artışın ve ilk dalgada yaşananları aşmanın çözümünün 'enfeksiyonlar, bulaşı ve yayılma hızı azalıncaya kadar belirli bir süre kapsamlı karantina' olduğuna inanan bir başka söylem buluyoruz.


Ekonomiyi durdurma maliyetinin oldukça yüksek olduğu ve insanların geçimlerine zarar verdiği düşünüldüğünde, birlikte yaşama fikrinin mantıklı olduğunu gözlemliyoruz.

Ancak birlikte yaşama, devletin günlük bin veya daha fazla vakayı kapsayabilecek gerekli sağlık altyapısına sahip olması durumunda kabul edilebilir bir önermedir.

Ayrıca devletin testleri herkese ücretsiz olarak veya farklı sınıfların koşullarını dikkate alan sembolik bir fiyatla uygulayabilmesi durumunda bu fikir, daha makul ve doğrudur.


Örneğin test fiyatının kliniklerde ve laboratuvarlarda, devletin belirlediğinin neredeyse iki katı olduğu gerçeği ortasında Tunus'ta devlet, vakaların pozitif olup olmadığını belirlemek amacıyla test için, yaklaşık 80 dolar veya 200 dinar tutarında özel bir fiyat belirledi.

Bir ülkeden diğerine farklılık gösteren bu detaylarla kastedilen, kapsamlı karantinanın maliyetinin belirli bir süre devlet ve özel sektör tarafından ödenmesi sonrasında virüsle yaşama maliyetinin, vatandaşların hesaplarına kesilmesidir.


O halde sorumuz şu: Kim daha önemli; insan mı, ekonomi mi?

Ekonomiyi oluşturan insandan daha önemli hiçbir şeyin olmadığına ve ekonominin insanın ve halkın varlığı dışında var olmadığına inanıyoruz.

Bu nedenle rasyonel bir gerekçeye dayanan, 'yaşamak ve harcamak için insan gücünü güvence altına alan' salgınla bir arada yaşama fikrinin, bir arada var olmanın mümkün olduğu yerlerde yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu, devletin daha fazla katılımıyla olmalıdır. Böylece vatandaş birlikte yaşamanın sonuçlarını, tehditlerini ve gerçek risklerini de üstlenebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU