Stasi arşivleri: Doğu Alman gizli servisinin Ortadoğu'daki faaliyetleri ve mirası günümüzü nasıl etkiliyor?

Berlin Duvarı'nın yıkılışının yıldönümü: Korkulan servis dünyanın dört bir yanından muhaliflere talim verdi ve otoriter hükümetler tarafından hala kullanılan psikolojik ikna metotlarının ilham kaynağı oldu

Almanya'nın başkenti Berlin'deki Stasi karargahı (AFP)

Doğu Almanya'nın Stasi adlı korkulan gizli servisinin üst düzey yetkililerinden biri, tek bir konuşmasında ve tek bir atıfta o yıl "genç ulus devletlerden" yüzlerce "özgürlük savaşçısına" talim verdikleri hakkında övünüyordu. Ama tarihçilere göre bu, eski komünist rejimin ajanlarının, Ortadoğu'nun başına bugün bile bela olan sıkıntılarla bağlantılı olduğunu gösteren nadir kanıtlardan biri.  

1960 ve 1970'lerde gerilla savaşçıları uçakla Doğu Almanya'ya, burada bulunan askeri tesislere taşınmıştı. Günümüzde ucuz havayollarının Berlin'e gelen ve Berlin'den ayrılan yolcular tarafından kullanılan Schönefeld Havalimanı da muhtemelen bunlardan biri. 

Berlin Humboldt Üniversitesi'nden tarihçi Tobias Wunschik, "Nasıl uçak kaçırabilecekleri, bomba yerleştirebilecekleri ve adam kaçırabilecekleri hakkında eğitildiler. Ama bu mevzulara ilişkin tüm belgeleri imha ettiler" diyor.

Yıkılışından bu yana 30 yıl geçmesine rağmen Stasi'nin gizemleri Almanya'da ve ötesinde hala yaşıyor, Almanlar da etkilerini değerlendirmeye devam ediyor.  

Berlin Duvarı 30 yıl önce bu hafta alaşağı edildi. Takip eden birkaç ay içerisinde, protestocular ve aktivistler Stasi'nin yaklaşık 40 görkemli binadan oluşan Berlin'deki devasa karargahını ele geçirdi.

İçeride, Devlet Güvenlik Bakanlığı'nın yaklaşık 17 milyon nüfusa sahip ülke üzerinde 40 yıl boyunca nasıl tahakküm kurduğunu gösteren takip ekipmanları ve belgelerle dolu binalarla karşılaştılar. Artık kasalarda saklanan milyonlarca belge, ülke içinde ve hatta o sıralar Batı Almanya boyunca uzanan casus ağlarının, Doğu Almanya Sosyalist Birlik Partisi iktidarının sürmesi adına tüm yurttaşları nasıl takip altında tuttuğunu gösteriyordu.

 

Belge AFP.jpg
Stasi'nin çöküşü sonrası ele geçirilen evraklardan bazıları paramparça haldeydi (AFP)

 

Ne var ki Doğu Almanya yurttaşlarının neredeyse tüm hareketlerini itinayla kaydeden aşırı resmi bürokrasi kültürüne rağmen Stasi'nin sınır ötesi faaliyetlerini gösteren belgeler ortalıkta yoktu; Ortadoğu'da istihbarat servislerinin yetiştirilmesindeki rolü de bunlara dahil. Arşiv uzmanlarına ve tarihçilere göre bu belgeler komünist rejimin son aylarında sistematik olarak imha edilmişti; yakılmış, parçalanmış ya da sıvı içinde bekletilmişti. Karargahın ele geçirilmesinden aylar sonra bu belgelerin kalıntılarıyla dolu odalarla karşılaşılmıştı. 

Wunschik, "O belgeleri imha ettiler. Bu tip konularda çok dikkatli davranmamak Stasi'nin stratejilerden biriydi" diye açıklıyor.

Son 30 yıl boyunca, tarihçiler dünyanın en gizli ve en çok korkulan istihbarat servisleri arasında yer alan Stasi'nin faaliyetlerini ve yöntemlerini yeniden bir araya getirdikçe, kısmen de dünyanın diğer kesimlerindeki arşivler ve kuruluşun eski mensuplarının beyanlarıyla birlikte örgütün sınırlarının ötesinde oynadığı rol daha da netlik kazandı.

Sovyetler Birliği'nin, daha sonra Yemen'in geri kalanıyla birleşen sol eğilimli ve ayrılıkçı Güney Yemen'de yürüttüğü faaliyetlerin koordine edilmesi resmi olarak Doğu Almanya'nın sorumluluğundaydı. Ama tıpkı Moskova'daki patronları gibi Stasi de ABD ve Batı Almanya'nın, Körfez'deki Arap monarşilerine ve İsrail'e destek vermeyi de içeren Ortadoğu'daki nüfuzuna karşı koymak istiyordu. Wunschik'e göre, sosyalist kardeşleri olarak bildikleri Suriye, Libya ve Irak'ın istihbarat servislerine ve ordularına günümüzde hala açıklanmayı bekleyen talimler verdiler. 

Stasi'nin eski mensupları Doğu Almanya'yı, Çakal Carlos, Ebu Nidal ve 1972'de Münih'te İsrailli atletlerin katledilmesinde parmağı olmakla suçlanan Ebu Davud gibi isimlerin üssü olarak tanımlamıştı. 1980'lerin ortasında, militan öğrencilerinin şöhreti nedeniyle kaygılanarak verdiği desteği azaltmaya başlamıştı. 

Wunschik, "Doğu Almanya uluslararası itibarı hakkında o kadar çok endişeliydi ki yaptığı her şeyi gizlemek istiyordu" diyor.

Wunschik'e göre, Stasi Irak Libya ve Suriye'de en az bin subay eğitmiş ve Filistin Kurtuluş Örgütü'ndeki (FKÖ) sol gruplara da bol bol yatırım yapmıştı. 

Ama müşterilerine talim vermekle kalmayıp fiilen aralarına sızmayı ve bu kişiler hakkında bilgi içeren materyaller toplamayı da amaçladılar. Wunschik, FKÖ'nün Doğu Berlin'deki temsilciliğinde çalışan bahçıvanın ve bekçinin aslında üst düzey Stasi ajanları olduğunu aktarıyor.  

Fakat muhtemelen, Stasi'nin dünya çapındaki en büyük mirası günümüzde yaygın olarak kullanılan şiddet içermeyen baskı sanatındaki ustalıklarıydı ve yöntemleri İran ve Çin gibi ülkelerce benimsenmiş durumda. Uluslararası imajı hakkındaki hassasiyeti ve yeni ortaya çıkan pan-Avrupa kurumlarında yer alma isteği nedeniyle, muhaliflerine elektroşok vermeyi veya fotoğraflanıp yurtdışında yayımlanabilecek görünür yara bereler bırakacak şekilde tırnakları çekerek işkence yapmayı göze alamazlardı. 

Geçmişte Doğu Almanyalı bir muhalif olan ve bugün istihbarat servisinin eski kasvetli karargahında yer alan Stasi Müzesi'nin idari yöneticiliğini yapan Jorg Drieselmann, "Stasi 40 yıldan uzun bir süre hükmetti (…) İlk başlarda asıl görevi, partinin gücünü korumak ve sürdürmekti. Ama bunu başardıktan sonra, temel amacı 17 milyon kişiyi etkisi ve kontrolü altına almak haline geldi" diyor.

 

Reuters.jpg
Berlin'deki arşivlerde çok sayıda belge yer alıyor (Reuters)

 

Yıllar boyunca arşivler açıldıkça tarihçiler Stasi'nin bilgi toplamak ve birbirleri hakkında casusluk yaptırmak için arkadaş ve komşuları nasıl kullandığını ve insanların hayatını şiddet kullanmaksızın şekillendirmek ve yerle bir etmek için bilgiyi nasıl silah haline getirdiğini keşfetti. 

Kamusal yaşamı kontrol altına alma felsefesinin kilit noktalarından biri, kişisel hayatları psikoloji aracılığıyla yok etmeyi amaçlayan "Zersetzung" tekniğiydi. 

Drieselman, "Sohbet etmek için çağrılıyorsunuz ve 'Sizi 5 yıldan 7 yıla kadar hapse atabiliriz. Eşiniz de hapse gönderilecek. Hapisten çıktığınızda çocuklarınız seni tanımıyor olacak' diyorlar" sözleriyle açıklıyor.

Uzmanlar, ebeveynleri muhalif onlarca çocuğun Stasi çalışanları ya da Alman Sosyalist Partisi'nin ayrıcalıklı üyeleri tarafından evlat edinildiğini söylüyor. 

Fakat muhaliflere bir seçim şansı da sunuluyordu. Drieselman, "Size 'Korkunç bir hata yaptığını kabul edersen, bu büyük suçu ortadan kaldırma şansın olacak. Seni affedeceğiz. Bundan sonra bizim için çalışacaksın. Sen bir muhbirsin' diyorlar" diye devam ediyor. 

Stasi zirve noktasında 91 bin çalışana ek olarak toplumun her kesiminden yüz binlerce işbirlikçiyle çalışıyordu. Hepsine devlete biat ettiklerini ilan etmeleri emrediliyor ve bu kişilerden artık Stasi için muhbir olarak çalıştıklarını el yazısıyla kaleme almaları ve kendi kod adlarını seçmeleri isteniyordu. 

Bu muhbirlerden biri, 1980'lerin başında karşı kültür camiası hakkında muhbirlik yapmaya zorlanan punk rock müzisyeni Frank Troger'di. Stasi'nin yardımıyla Troger'in grubu "The Firm" sonraları küçük başarılar elde etti ve Batı Avrupa'da dahi sahne almaya başladı. Tüm bunları yaparken Stasi'nin punkçılara görev vermeyi düşündüğü hakkında dedikodular yayarak underground müzik camiasında korku ve güvensizliği diri tutuyordu.

Duvar yıkıldığında ve arşivler açıldığında grubun bir başka üyesinin daha Stasi tarafından, belki de Troger'i denetlemek için göreve alındığı ortaya çıktı. 

Doğu Almanyalı eski bir muhalif olan ve 30 yıl önce korunmasına öncülük ettiği Stasi arşivlerinin sorumluluğunu yürüten Roland Jahn, "Diğer diktatörlüklere baktığımda başarıyla işlemiş bir korku ve baskı sistemi olduğunu görüyorum (…) Doğu Almanya devleti sızdırmaz bir şekilde baskı uygulama yeteneğine sahip değildi. Halkın hayatını yerle bir etme konusunda fazlasıyla etkiliydi. Devletin müdahalesiyle hayatınız sonsuza dek değiştirilebiliyordu" diye anlatıyor.

Stasi'nin güç imparatorluğu o kadar genişti ki karargahı oluşturan üç düzine kadar bina Berlin'in tek bir semtini meydana getiriyor. İstihbarat servisine ev sahipliği yapan binalar hala ayakta ve bir noktada bunlar son yıllarda Almanya'ya ulaşabilen mültecileri ve göçmenleri barındırmak için kullanıldı. Şimdilerdeyse birkaç sosyal hizmet kurumunun dışında çoğunlukla boş duruyorlar. 

Stasi'nin yarattığı travma öyle derin oldu ki Berlinli yetkililer, yaklaşık bir kilometrekare boyutunda yer kaplayan devasa binalarla ne yapılacaklarına 30 yıldır karar veremedi. 

Stasi Müzesi'nde, küratörlerin gizli servisin ofislerinde kullanılan mobilya ve dekorları muhafaza etmesiyle, bunca hayata zarar veren istihbarat ajansının alelade ambiyansı gözler önüne seriliyor. İçerideki düzen ve bina çevresi, 2006 yapımı Oscar ödüllü Başkalarının Hayatı (The Lives of Others) filmini izleyenlere ya da istihbarat ajansının sınır ötesi karanlık faaliyetlerini konu eden ünlü televizyon dizisi Deutschland 83'ü takip edenlere tanıdık gelecektir.

Torsten Kahlert, Almanya'da devletin kontrolünde olmayan ve aktivistler tarafından ortaklaşa yürütülen bir avuç kurumdan biri olan Stasi Müzesi'nde Alman ve yabancı misafirlere tur rehberliği yapan bir tarihçi. Kahlert, Soğuk Savaş'a doğrudan maruz kalmamış genç kuşaklara Stasi'nin hikayesinin hala güncel olduğunu anlatıyor.  

Kahlert, "Stasi'nin faaliyet yürüttüğü her konuda etkili olduğunu söyleyemem. Her yerde olduklarını iddia ediyorlardı ama değillerdi (…) Ve sonunda, tüm sistemle beraber onlar da yıkıldı" diyor.

Bununla birlikte Kahlert, "Stasi'nin yaptığı birçok şeyi bugünlerde görebilirsiniz. Diktatörlükleri ve toplumların tek bir organizasyon tarafından nasıl kontrol edilebileceğini anlamak için model teşkil ediyorlar" diye ekliyor.

Deniz Yücel'in de katkılarıyla yazılmıştır.

 

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/news

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU