İdealizm, kolektivizm ve teknik direktör Adnan Dinçer

Emre Sarıkuş Independent Türkçe için yazdı

Eyüp İstanbul’un en eski semtlerinden biri…  

Haliç’e bakan manzaralı Pierre Loti tepesi, Eyüp Sultan Camii, mezarlıklar ve Osmanlı döneminden kalan Feshane fabrikası gibi bazı yapıların dışında insanların bu semti ziyaret etmek için farklı bir sebebi yok.

Her eski İstanbul semtinin olduğu gibi Eyüp’ün de unutulmuş ve şu an 2. ligde yer alan bir futbol takımı var.

Kuruluşu Cumhuriyet öncesine dayanan bu takım hiçbir zaman Süper Lig’de oynayamadı.

Amatör ve alt profesyonel liglerde geçen yaklaşık yüz yıldan sonra kulübün tarihine bakıldığında onu Süper Lig’e çıkartmaya en yakın isimin 1990’ların başında takımın teknik direktörlüğünü yapan Adnan Dinçer olduğu biliniyor. 
 

eyüpspordaoynarken sağdan üçüncü.JPG
Adnan Dinçer Eyüpspor'da oynarken (sağdan üçüncü) / Fotoğraf: Emre Sarıkuş arşivi


Halen Eyüp’ün merdivenle çıkılan yüksek kesimlerindeki baba evinde yaşayan Adnan Dinçer, İkinci Dünya S@avaşı sırasında bu semtte doğmuştu. Göçmen ve işçi bir aileden geliyordu.

Babasının tüm karşı çıkışlarına rağmen, küçük yaşlardan itibaren ülkede yeni yeni yayılan futbolun büyüsüne kapılmış ve doğduğu semtin takımında futbol oynamaya başlamıştı.

Adnan Dinçer bir subaydı. 27 Mayıs darbesi olduğu sırada Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken sonrasında Harp Okulu’na geçmeye karar vermişti. 
 

askerlik.JPG

Fotoğraf: Emre Sarıkuş arşivi


Üsteğmenliği sırasında ordu takımları arasında oynanan bir maçta başına aldığı bir darbeyle uzun süre futboldan kopan Dinçer, sonrasında futbola yeniden dönse de ordudan emekli edilmiş ve 70’li yılların ortalarında Beşiktaş altyapısında çalışmaya başlayana dek bir gazetenin temsilciği ve taksi şoförlüğü gibi farklı işlerde çalışmıştı.

Bunları daha sonra Küçükçekmece Lisesi’ndeki Beden Eğitimi öğretmenliği tecrübesi izlese de Adnan Dinçer’in hayatı teknik direktörlük kurslarına katıldığında değişmeye başladı.

O dönem kurslarda tanıştığı Serpil Hamdi Tüzün’den aldığı teklif ile ciddi bir darboğazdan geçen Beşiktaş’ta altyapı için tasarlanan uzun soluklu projenin beyinlerinden biri olacaktı. 

Serpil Hamdi Tüzün profesyonel futbolculuk geçmişi olmayan biriydi. Fakat futbolun teorisiyle ilgilenerek Ajax gibi altyapıya değer veren kulüplerin modellerini yerinde incelemiş, yurtdışında eğitimler almıştı.

Adnan Dinçer ise projenin pratiğe yansıyan tarafındaydı. Bir oyuncunun vücudunu fiziksel olarak nasıl hazırlaması gerektiğinden nasıl şut çekmesi, nasıl orta yapması gerektiğine dek o ilgileniyordu.
 

serpilhamditüzünilesahada.JPG
Adnan Dinçer, Serpil Hamdi Tüzün ile birlikte / Fotoğraf: Emre Sarıkuş arşivi


Sosyal becerileri konuşmayı pek sevmeyen Serpil Hamdi Tüzün’e göre daha çok gelişmişti. Yönetimle Tüzün, oyuncularla ise Dinçer daha çok iletişim halindeydi.

İkili yaptıkları seçmelerle projeyi uygulayabilecekleri oyuncu topluluklarını yaş gruplarına göre belirlemeye başladılar.

Dinçer de Tüzün de birbirlerine yakın yaşlardaydı. Doğduklarında yeni sanayileşen Cumhuriyet, İkinci Dünya Savaşından kendisini korumaya çalışıyordu.

Olmayanı yapan, yokluktan üreten savaş sonrası kolektivist kuşağın bir parçası olarak yetiştiler.

Futbol ise kolektivizmin en kusursuz yansımalarının görüleceği bir alandı. Uzun vadede bu felsefeden sonuç almamak imkânsız görünüyordu. 

Herkesin birbirini tamamlayacağı bir makine düzeni yaratma çabası “özkaynak” adı verilen üretimle, gelişememiş futbol endüstrisinde önce Beşiktaş’ı ardından ülkeyi belli bir yere getirecekti. Hedeflenen buydu. 

Çocukların birçoğu yoksul semtlerden geliyordu. Kimisinin ailesi futbolu bir kurtuluş olarak görürken, kimisi futbolla hayatın kazanılamayacağına inanıyordu.
 

kenardataktikveriyor.JPG
Adnan Dinçer sahada kenardan taktik veriyor / Fotoğraf: Emre Sarıkuş arşivi


Seçmeleri kazandığı halde bir süre sonra idmanlara gelemeyen Rıza Çalımbay da o çocuklardan birisiydi.

Onun idmanlara gelmediğini gören Adnan Dinçer ailesinin yaşadığı semte gitmiş, küçük Rıza’nın çalıştığı bakkal dükkanını bularak patronundan izin almış ardından uzun bir konuşma sonucu babasını ikna etmişti. 

İki sene içinde sistem yavaş yavaş oturmaya başladı. Çocuklar bazı idmanlara defter ve kalemle geliyor, adeta bir sınıfta ders dinler gibi önemli yerleri not tutuyorlardı.

Her şey sıfırdan öğretiliyordu. Öğretilen en önemli şeylerden biri de sonraki 30 yılda ülke futbolunun çehresini değiştirecek olan pres kavramıydı. 
 

futbolcusu mahmutaydınile.JPG
Adnan Dinçer, futbolcusu Mahmut Aydın ile birlikte / Fotoğraf: Emre Sarıkuş arşivi


Adnan Dinçer, çocuklara dünya futbolunda pres diye bir şeyin yer aldığını, bunun nasıl yapılacağını mutlaka öğrenmelerini gerektiğini söylüyordu.

Bunun anlamı topa sahip değilken her oyuncunun rakibe baskı uygulamasıydı. Yani her oyuncu top ayağında olmasa da koşacaktı. Saha içinde ayrıcalıklı kimse yoktu.

Uluslararası alanda yaşanan hezimetlerin birçoğu Avrupa’yı geriden takip etmekten kaynaklamıştı.

Uzun vadede matbaanın ve televizyonun ülkeye geç gelmesinden futbol da fazlasıyla etkilenmişti. 
 

bjkgenç1.1.JPG
Beşiktaş Genç Takımı / Fotoğraf: Emre Sarıkuş arşivi


Federasyonun Profesyonelliğe Aday Futbolcular Ligi’nin (PAF) kurmasıyla birlikte Beşiktaş Genç Takımı da antrenmanlarda öğrendiklerini lige yansıtmaya başladı.
 

beşiktaş genç takımı fırtına gibi esiyor.JPG
Görsel: Emre Sarıkuş arşivi


Takımın oyuncularından Tümay Elmaslar takımda yer aldığı süre içinde 10 ya da 15 maçta bir kez kaybettiklerini söylüyordu.

Ligde üst üste şampiyon olan Genç Takım’dan Temmuz 1977’de Süleyman Oktay, Temmuz 78’de Tuğrul Çakır A Takıma ilk çıkan isimler oldu.

1978-1979 sezonu ortasında ise önce Ziya Doğan ve Fuat Yaman, sezon sonuna doğru da Fikret Demirer A Takıma çıktı.
 

beşiktaştaomuzlard.JPG
Fotoğraf: Emre Sarıkuş arşivi


1979-80 sezonuna girilirken Beşiktaş yönetimi Serpil Hamdi Tüzün’ü A Takımın başına getirdi.

O sezon küme düşmekten son hafta kurtulan takımda Serpil Hamdi Tüzün’ün görevine son veren yönetim Dinçer’e kalması yönünde telkinde bulundu ancak Adnan Dinçer bunun etik olmayacağını düşünerek istifa etti ve Yeşilköy’de bir futbol okulu açmaya karar verdi. 

İşe yine sıfırdan koyuldu. Açtığı futbol okulunun yanı sıra Yeşilköyspor'u çalıştıran Adnan Dinçer semtin A takımını 1. Amatör Lig'e çıkarmış, Genç takımını ise İstanbul Şampiyonu yapmıştı. Genç takım sadece 5 gol yemiş ve hiç yenilmemişti. 
 

adnn dinçer genç milli takım.JPG
Görsel: Emre Sarıkuş arşivi


Bu başarıları onu Türkiye Genç Milli Takımı’nın başına getirdi.

12 Eylül darbesi üzerinden çok kısa bir zaman geçmişti. Ordu federasyonu da yönetiyordu. Dinçer’in de asker kökenli olması ona rahat bir çalışma imkânı sundu.

İdealizmi o dönem öyle bir noktaya ulaşmıştı ki, inanmadığı hiçbir şeyi yapmıyordu.

Amatör Yeşilköy’den yetiştirdiği öğrencisi Tuncay Şeker’i Milli Takıma çağırmıştı.

Bunun yanı sıra oyuncuları farklı mevkilerde oynatarak onları çok yönlü hale getirmeye çalışıyordu. Aynı zamanda ilk defa 14-16 yaş millî takımını oluşturmuştu.
 

gençmillitakım1.JPG
Türkiye Genç Milli Takımı/ Fotoğraf: Emre Sarıkuş arşivi


Hollanda’dan getirttiği 8 mm’lik futbol filmleriyle gelişmeleri takip ediyordu. 60 model Opel’iyle şehir şehir gezerek oyuncu buluyordu. Bunlar o zamana dek alışılagelmemiş şeylerdi.  

1960’larda Almanya’ya işçi olarak giden ailelerin çocukları arasında da yetenekliler olabileceği düşüncesiyle Berlin ve Münih’e geçti Adnan Dinçer.

Kısa bir süre sonra o dönem gidilmesi büyük problem olabilecek Doğu Almanya’ya geçtiği söylentileri nedeniyle apar topar geri çağrılmıştı.
 

almanyadakiolay2.JPG
Görsel: Emre Sarıkuş arşivi


Aslında niyeti Doğu Almanya’da bulunan Leipzig Üniversitesi’ne geçmek ve bir yandan Spor Akademisi’ndeki çalışmalarına kaynak sağlamaktı.

24 saat vize verildiği için oraya geçememişti. Türkiye dönüşünde onu hava alanında karşılayan federasyon yetkilileri pasaportunda Doğu Almanya’ya geçmediğini gördüler.

Hatta dönemin federasyon başkanı Yılmaz Tokatlı bir basın toplantısı düzenleyerek Dinçer’e sahip çıktıklarını, kendisinin asla Doğu Almanya’ya geçmediğini söylemişti.
 

almanyadakiolayyılmaztokatlı basınaçıklama.JPG
Görsel: Emre Sarıkuş arşivi


Ortaya çıkan tüm asılsız haberler ve solculuk suçlamalarının kaynağı Dinçer’in kimseye taviz vermemesi ve medyada gücünün olmamasıydı.

Üstüne üstlük sıkıyönetim döneminde Cumhuriyet’te yazıyordu.

Tüm bu olan bitenler onun gönderilmesi için yeterli sebep oldu ve 1982’de neredeyse hiç yenilgi yüzü görmediği Milli Takım’dan daha sonra hayatında defalarca kez yaşayacağı şekilde gönderildi. 

Bundan birkaç sene önce bir gazeteye verdiği ilanda 40 yıllık teknik direktörlük deneyimiyle iş aradığını yazıyordu Adnan Dinçer.

Kendisine has bir üslupla yine sistemi eleştirmişti. O ilan bugün “altyapıya önem vereceğiz” diyen hatta “yabancı sınırlaması gelsin bizim çocuklar oynasın” diyen hiçbir başkanın gündemine bile gelmedi.

Birçoğu Adnan Dinçer’in ismini bile duymamıştı.

Oysa Sir Bobby Robson’la bile çalışmıştı. 

Adnan Dinçer bugün Cumhuriyet’te yazmaya devam ediyor ve halen işine son verecek bir kulüpte çalışmıyor. 

 

 

"Teknik Direktör: Adnan Dinçer" belgeseliniz tamamını bu linkten izleyebilirsiniz:  https://www.youtube.com/watch?v=0A6AHb25VYA

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU