ABD hegemonyasında narko-propaganda; Meksika uyuşturucu savaşları

Hüsamettin Aslan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Meksika’nın Culiacán şehrinde, ABD’de tutuklu bulunan Meksikalı Sinaloa uyuşturucu karteli Joaquin Guzman’ın (El Chapo) oğlu Ovidio Guzman polis tarafından tutuklandı.

Uyuşturucu çeteleri bunun üzerine Culiacán şehrini yerle bir etti. Polis ve güvenlik yetkilileri masum insanların ölmemesi ve şehrin daha fazla talan edilmemesi için Ovidio Guzman’ı serbest bıraktı.

Meksika Cumhurbaşkanı Andres Manuel Lopez Obrador (AMLO) yaptığı açıklamada, halkın hayatını tehlikeye atmamak için ünlü baron Joaquin “El Chapo” Guzman'ın oğlunu serbest bırakma kararı aldığını belirtti.

Başkan bu karar hakkında şöyle dedi;

Bir suçlunun yakalanmasına, insanların hayatlarından daha yüksek bir fiyat koyamıyoruz.

Onlar (Güvenlik Kabinesi) bu kararı verdi (serbest bırakmak için) ve ben de destekledim


Ulusal Muhafızların hayatlarını korumak, çete üyelerinin sokak ve caddelere barikat kurarak şehri durma noktasına getirdiği ve ağır otomatik silahlar kullandığı için geri çekilme kararı alındı.
 


Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, şehrin sokaklarında devriye gezen ağır makineli silahlı kamyonlar görüldü.

Meksika’da uyuşturucu çetelerinin savaşında en az 250 bin ölü ve 40 binden fazla kayıp olduğu tahmin ediliyor.
 

meksika uyuşturucu savaşları aa.jpg
Meksika'da çete üyeleri Culiacan kentini savaş alanına çevirdi / Fotoğraf: AA


Meksika ABD’de tutuklu bulunan El Chapo’dan sonra, hem kartel içi miras kavgası, hem de diğer kartellerle savaş yaşıyor.

Sinaloa karteli, El Chapo’nun iki oğlu Iván ve Jesús Alfredo Guzmán Salazar tarafından yöneltirken, bir yandan El Chapo’nun eski ortaklarıyla, diğer taraftan da ‘Yeni Nesil Jalisco’ karteliyle savaşıyor.

Meksika’daki savaşın kaynağına indiğimizde, ABD’nin uyuşturucu ve silah endüstrisinin hegemonyası ve Meksika’nın yoksulluk temelinden gelişen bir sınıf çatışmasının ekonomi bileşenli çelişkiler yumağı karşımıza çıkıyor.


ABD’nin Hegemonyası

ABD, uyuşturucu kullanımı ve şiddeti önlemek için elinden gelenin en iyisini yapan iyi niyetli bir oyuncu kabul edilir.

Ancak Meksika’daki uyuşturucu savaşı, ABD’nin uyuşturucuya olan ihtiyacı/talebi ve dağıttığı silahlar yüzünden, bu savaşı daha ölümcül yapıyor.

Elbette Meksika'nın zayıf hukuk devleti olgusunu da vurgulamak gerekir.
 

meksika uyuşturucu savaşları 3 aa.jpg
ABD'de müebbet hapse çarptırılan uyuşturucu karteli elebaşı El Chapo lakaplı Joaquin Guzman’ın oğullarından biri Meksika'nın Culiacan kentinde polis tarafından yakalanınca kentte çatışma çıktı / Fotoğraf: AA


ABD, dünyanın en büyük uyuşturucu tüketicisidir.

Haliyle ABD kendi içerisinde bir ekonomi yaratıyor ve yıllık 100-150 milyar dolar arasında bir tüketim gerçekleşiyor.

Meksika, ABD’nin en büyük tedarikçisidir. Ancak bu durumun olumsuz çıktısı oldukça ağır.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, sadece 2016 yılı için aşırı doz uyuşturucudan 64 bin kişinin öldüğünü açıkladı.

ABD Alkol, Tütün, Ateşli Silahlar ve Patlayıcı Maddeler Bürosu’na göre; Meksika'daki suç mahallerinde 2009’dan 2018’e kadar toplanan 132 bin 823 silahın yüzde 70’inin ABD’de (Güneybatı sınırlarında, genellikle Teksas’ta) geldiği tespit edildi. Bugün, silahlar cinayetlerin yüzde 72'sinde suçlanıyor.

ABD aynı zamanda, Meksika’ya, daha donanımlı ordu ve polis için rekor sayıda yasal silah satıyor.

Böylelikle ABD hem Meksika hükümetine, hem de uyuşturucu kartellerine silah satarak iki kere para kazanıyor.

Dolayısıyla her iki tarafın cephaneliğini geliştirerek, ‘sonsuz savaşlar’ için teşvik ediyor.

Meksika eski Cumhurbaşkanı Calderon, görevden ayrıldığı 2012 yılında, ABD’ye saldırı silah yasağını geri çekmesi için yalvarıyordu.
 

meksika uyuşturucu savaşları 1 aa.jpg
Fotoğraf: AA


ABD uyuşturucu politikası, 49 yıl önce Başkan Nixon'a dayanıyordu.

Amerika'nın “bir numaralı halk düşmanı” olan uyuşturucu ve türevleri, ABD yönetimleri için tekrarlanan bir tema haline gelecekti.

Reagan’ın 1980’lerdeki “uyuşturucu savaşı”ndan; 2008’de Bush’un Merida Girişimi’ne, Orta Amerika ve Meksika’dan kaynaklanan uyuşturucu akışını durdurmaya yönelik çabaları birçok şekil aldı.  

ABD sadece Latin Amerika’da değil Afganistan’da benzer bir hegemonya oluşturmuş durumda.

1980'den önce Afganistan dünya afyonunun yüzde 0'ını üretti. Ancak CIA’nin Afganistan’a yerleşmeye başlamasıyla 1986'da dünyadaki eroin arzının yüzde 40'ını, 1999'a gelindiğinde ise, yılda toplam 3 bin 200 ton eroin (toplam piyasa arzının yaklaşık yüzde 80'ini) üretiyordu.  

Sonra Taliban, beklenmedik bir şekilde iktidara geldi ve 2000 yılına kadar afyon tarlalarının neredeyse tamamını tahrip etti.

Üretim yüzde 94 düşüşle 3 bin tondan yalnızca 185 tona düştü!

Gelirdeki bu düşüş, CIA'in Kara Bütçe projelerine ciddi darbe vurmuştu.

Bugün ABD, Afganistan’da hakimiyeti tekrar sağladı.
 

afganistan uyuşturucu imha.jpg

Geçen yıl Afganistan'ın batısındaki Herat vilayetinde ele geçirilen 13 ton uyuşturucu, yakılarak imha edilmişti / Fotoğraf: AA


Kabil ve Bogota'nın uyuşturucu evreninin fiili başkentleri olması tesadüf değil.

ABD’nin siyasi desteği, hegemonyası, her iki yerde de, ABD istihbarat ajanslarının katılımı kadar güçlü.

Dolayısıyla Meksika, ülkesindeki organize suç ve şiddet olaylarının tümünden yalnızca sorumlu değildir.

ABD’nin bu konuda ortak bir sorumluluğu var. Lakin hiç bir zaman Meksika ile müttefik olmadı. Çünkü Amerikalı politikacılar için engeller var.

Birçok ilgi grubu, silah satın almak/satmak ve uyuşturucu üretimi hakkını korumak istiyor.

İlk olarak, ABD kendi içersinde uyuşturucu talebini kontrol etmeli. Çünkü talep olduğu sürece uyuşturucu kaçakçılığı devam edecektir.

İkincisi, ABD Silah kaçakçılığını düzenlemesi ve kontrol etmesi gerekiyor.

Örneğin, Meksika'daki silahların yüzde 90'ı ABD'den geliyor.

Uyuşturucuyla savaş, Meksika meselelerine müdahale etmek ve ABD’nin hegemonik projelerini korumak için bahane olarak kullanılmaya başlandı.

Meksikalı tedarikçilerin çoğu eroin ve metamfetamin üretiminden sorumluyken, kokain büyük ölçüde Bolivya, Kolombiya ve Peru'da üretiliyor. Ardından Meksika üzerinden taşınıyor.

Kolombiya kartelleri, deniz ve hava güzergahların değişmesinden ötürü ABD'ye giden kaçakçılık yollarını Meksikalı kartellere kaptırdı.


Uyuşturucu savaşının tarihi

Meksika'da, özellikle haşhaş ve esrardan elde edilen uyuşturucunun üretimi ve tüketimi, 19.yy sonları ve 20.yy başlarına dayanmaktadır.

Sinaloa, Durango, Chihuahua, Michoacán ve Guerrero gibi eyaletlerde yoğunlaşmış olan haşhaş ve esrar bitkileri 1970'lerden bu yana artmış.

20. yüzyılın büyük bir bölümünde Meksika, PRI partisi tarafından yönetildi; uyuşturucu kaçakçılığı, özellikle partinin başkanlık ettiği siyasi güçle, uyuşturucu kartellerini iktidara bağlamıştır.

Meksika’da uyuşturucu kullanımı düşük kalmasına rağmen, 1960'lı ve 1970'li yıllardan sonra, ABD’den gelen uyuşturucu talebinden ötürü yüksek seviyelere ulaştı.


Meksika’nın uyuşturucu savaşı 1928’den 2000’e kadar Meksika’yı yöneten PRI’nın düşüşünü inceleyerek başlamalıdır.

Çünkü Meksika, Cumhurbaşkanı'ndan yargı mensuplarına, sivil bürokrasiden polis teşkilatına kadar devlet/sistem tarafından dayatılan rüşvetle, kartellerin silah taşımaları ve uyuşturucu satmaları bir şekilde göz ardı edildi.

1980'lerin başındaki borç kriziyle birlikte, PRI hem siyasi meşruiyet hem de finansal kaynakları kaybetti.

Bu arada, ABD'nin Karayipler ve Güney Florida’da alternatif rotalar oluşturdu.

Bu durum Meksika'da uyuşturucu akışını arttırdı ve Meksikalı uyuşturucu tacirlerinin gücünü artırdı. 


2000 yılında ilk demokratik hükümet Vicente Fox gelişiyle durum daha da kötüleşti.

Uyuşturucu Baronu Joaquín "El Chapo" Guzmán hapishaneden kaçtı ve kısa süre sonra Sinaloa Karteli'ni uluslararası suç örgütü haline getirdi.

Fox yönetiminde (2000-2006), Los Zetas ve La Familia Michoacana gibi yeni suç örgütleri de ortaya çıktı.

Devlet güvenlik kurumlarının zayıflaması ve uyuşturucu kaçakçılığı plazalarının ve rotalarının kontrol edilmesi zorlaşmış, nihayetinde uyuşturucu kartellerinin yarattığı şiddet, ülkedeki ana güvenlik sorunu haline geldi.

2006’da Muhafazakar Calderón Hükümeti, Meksika’da şiddet ve güvensizlikle mücadele etmek için uyuşturucu kaçakçılığına karşı saldırı başlattı.

Uyuşturucu kartellerine karşı mücadele, Calderón yönetiminin temel amacı haline geldi.

Strateji, uyuşturucu savaşının militarizasyonu idi (Meksika Planı).

Calderon, polis teşkilatı yozlaştığı için kartellerle silahlı kuvvetleri kullanarak, mücadele etti.

Calderón yönetimi uyuşturucuyla mücadelede 46,6 milyar dolar harcadı ve 70 bin insan öldü.

Meksika’da şiddet ve uyuşturucu kaçakçılığı ile ilgili sorunlar bugün de devam ediyor.

Hem Calderon, hem de Nieto döneminde (2012-2018) uyuşturucuyla savaşın, başarısız stratejisi reforme edilmedi. 


Kartellerin büyümelerine ne neden oldu?

Meksika'da, uyuşturucu kartelleri, ABD tarafından yılda milyarlarca dolar değerinde olduğu tahmin edilen, uyuşturucu kârlarını kullanarak yargıçlara, polislere, politikacılara ve diğer yetkililere rüşvet öderler.

Dolayısıyla hem iç hem de uluslararası desteğe sahip.

Karteller 72 yıl boyunca Meksika’yı tek parti rejimi ile yöneten Kurumsal Devrim Partisi (PRI) tarafından desteklendi.

Meksikalı satıcılar, uyuşturucuları karayolları ya da sınırın altından geçen yeraltı tünellerinden taşıyor.

Son yıllarda karteller de insansız hava araçları ve sürat tekneleri de kullanıyor.

Amerika Birleşik Devletleri'ne girdikten sonra kaçakçılar, ülke genelinde şehirlerde perakende satış dağıtımını yöneten daha küçük yerel gruplara ve çoğunlukla  ABD kökenli Meksika vatandaşlarından oluşan sokak çetelerine uyuşturucu satıyor.

Açıkçası en büyük satış, sokak seviyesinden geldiği için, paranın çoğu Meksika'ya gelmiyor.

Bu paranın bir kısmı, karteller için maddi ve taşınmaz zenginliklere, diğer kısmı da ABD bankaları, özellikle Teksas'ta ve Panama gibi vergi cenneti aracılığıyla çok büyük miktarda para aklanıyor.

Ayrıca, tüm dünyadaki emlak ve şirketler aracılığıyla aklanıyor.

Uluslararası düzeyde, Meksikalı karteller, 1980'lerin sonlarında uyuşturucu kaçakçılığı konusunda daha büyük bir rol üstlenmeye başladı.

ABD hükümet/resmi kurumları, Kolombiyalı kartellerin kokain kaçakçılığı yapmak için kullandıkları Karayip güzergahını iptal etti.

Böylelikle Meksikalı çeteler, Kolombiyalı kurye çetelerin toptancısı oldu.


Kartellere diğer bir kolaylık, hukuk/adalet sisteminden geliyor.

Rüşvet sayesinde yargıç, polis, istihbarat veya üst düzey askerleriyle dağıtım, pazara erişimi ve hatta uyuşturucu kaçakçıları için resmi hükümeti koruması sağlayan bir “yolsuzluk ağı” oluşturuluyor.

Böylelikle Meksika'daki kartel veya liderlerine ‘cezasızlık hakkı’ verilmiş oluyor.


En büyük karteller hangileri?

Uyuşturucu kaçakçılığı savaşı sonucunda, Calderón döneminde uyuşturucu kartellerinin sayısı arttı.

2006'da altı tane örgüt vardı:

Milenio Kartel, La Familia Michoacana, El Cartel de Gofo, El Cartel de Tijuana, El Cartel de Juárez ve Cartel del Pacífico.

Kartellerle ilgili durum ve dinamikler karmaşıktır ve Meksika'da sürekli değişmektedir.

2007'de 8 örgüt; 2010'da 12 örgüt; 2012'de 16 kartel tespit edildi.

Kartellerin parçalanması hükümet için daha büyük sorunlar yaratıyor, çünkü küçük karteller kolay fark edilmiyor ve daha kolay çalışabiliyorlar.

Bu şekilde, kartel liderleri yakalandığında bir zafer ilan edilemez.

Bir uyuşturucu baronun tutuklanması, Meksika'daki durumu değiştirmeyecek.

Çünkü örgütleri kontrol etmek ve kontrol altına almak isteyen birçok grup/klik/suçlu var.

Üstelik her kartelin kendisine göre ideolojisi ve siyasi düşüncesi vardır.

Örneğin Calderon’un silahlı kuvvetlerle birlikte başlattığı uyuşturucu savaşında, en ünlü ve en büyük kartel olan Joaquin Guzman’ın (El Chapo)’nun Sinaloa uyuşturucu karteli ciddi şekilde alan kazanmış ve Calderon hükümetiyle karşı karşıya gelmemiştir.

2012 yılında, Körfez Kartelinin gücü azaldı. Güvenlik meselesinden ötürü çete üyeleri Los Zetas olarak bilinen yeni bir örgüt kurdu. 
 

El Chapo - Joaquin Guzman aa.jpg
Dünyanın en büyük uyuşturucu örgütünün elebaşı olmakla suçlanan El Chapo lakaplı Joaquin Guzman, ömür boyu hapis cezası aldı, Temmuz 2019 / Fotoğraf: AA


Sinaloa Karteli: Eskiden Joaquin Guzman (El Chapo)  tarafından yönetilen Sinaloa Karteli, Meksika'nın en eski ve en etkili kartellerinden biridir.

Chapo Guzman ve oğulları ('Los Chapitos') tarafından yönetilen ve Meksika’nın Pasifik kıyılarını kontrol altında tutmaktadır.

Kontrolü altındaki bölgelerin büyüklüğü sayesinde, rakiplerinden daha büyük bir uluslararası gücü vardır.

Nieto döneminde Meksika 2017'de, Guzman'ı Amerika Birleşik Devletleri'ne iade etti.

Jalisco Yeni Nesil:  Jalisco karteli 2010 yılında Sinaloa Karteli'nden ayrıldı. Sinaloa Karteli’nin en büyük rakibi. Agresif bir büyüme stratejisi var.

Juarez Karteli: Sinaloa Karteli'nin rakibi olan Juarez Kartel'in kalesi, Chihuahua'nın kuzey-orta eyaleti, New Mexico ve Teksas sınırından geçiyor.

Körfez Karteli: Körfez Karteli'nin iktidar üssü kuzeydoğudaki Tamaulipas eyaleti ve Veracruz'daki ile Meksika körfezi çevresi. Son yıllarda liderleri tutuklandığı için örgütün etkisini azaldı.

Los Zetas: Aslen Körfez Karteli için paramiliter bir grup olan Los Zetas, 2010 yılında Körfez Karteli'nden ayrılmıştı ve doğu, orta ve güney Meksika'nın bölgelerine dağıldı. Ancak son yıllarda etkisi azaldı.

Sonra küçük kartellere geliyoruz;

Guerreros Unidos, Los Rojos, Los Caballeros Templarios ve La Familia Michoacán.

Bunlardan onlarca var.

En büyük kartellerin her yerde temsilcileri vardır.

ABD, Karayipler ve Güney Amerika'da büyük bir  gücü var.

Bunun dışında İngiltere, Kıta Avrupa, Çin ve Rusya'da da aktiftir.


40 yıl içinde, ABD Uyuşturucu politikası hiç değişmedi.

Aynı “avla, yakala ve kilitle” felsefesi bugün de devam ediyor.

Bu yüzden birçok eleştirmen uyuşturucu savaşının gerçek mücadeleden daha çok uyuşturucu piyasasını kontrol altına almak için yapıldığını düşünüyor.

Kâr elde etmek için sıraya girenlerin meselesi; bankalarında, istihbarat teşkilatlarında, orduda ve hükümetteki .ajanlarıyla kendi menfaatlerini sağlamak veya politik olarak iş adamlarına bağlı çalışanlar olarak görüyor.


Meksika makamları, on yıldan fazla bir süredir uyuşturucu kartellerine karşı bir savaş yürütüyor, ancak sınırlı bir başarı sağladı.  

2018'de Meksika'da uyuşturucuya bağlı cinayetlerin sayısı yüzde 15 artışla 33 bin 331'e yükseldi.

Dahası, Meksika kartelleri Meksika’nın 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde 130 politikacı veya aday öldürdü.

Kampanya sırasında, başkan adayı Lopez Obrador (AMLO), şiddetle mücadele için yeni bir strateji ve paradigma değişimine gideceğini açıkladı.
 

Andres Manuel Lopez Obrado Reuters.jpg
Andres Manuel Lopez Obrado / Fotoğraf: Reuters


Seçimi kazanıp Aralık 2018'de göreve başladıktan sonra AMLO, kartellerle savaşmak için yeni bir ulusal muhafız birliği (melez bir sivil polis ve askeri güç) oluşturulduğunu açıkladı.

Başkan Calderon göreve geldikten kısa bir süre sonra kartellerle savaş ilan etti.

Altı yıllık görev süresi boyunca, yerel polis kuvvetlerini tamamlamak ve yerine geçmek için onbinlerce askeri personel görevlendirdi.

ABD'nin desteğiyle Meksika ordusu, Meksika'daki 37 uyuşturucu kralının 25’ini yakaladı ya da öldürdü.

Cinayetler, Pena Nieto'nun başkanlığının ilk yıllarında düşüş gösterdi.

Ancak görev süresinin sonuna gelindiğinde cinayet seviyeleri modern Meksika tarihinin en yüksek seviyesine çıktı. 


Meksika’da Toplum-Kartel İlişkisi

ABD’de Meksika ile ilgili hakim söylem Meksika’yı uzun zamandır olumsuz ve kötü bir yere konumlandırdı.

Meksikalılar, sürekli olarak aşağılandı.

Son zamanlarda bu söylem uyuşturucu ticaretine ve bununla ilişkili şiddete odaklandı.

Herkes Meksika’nın uyuşturucuya bağlı şiddet ve suç sorunları yaşadığı konusunda aynı fikirde değil, ancak ABD’nin söylemi Meksika’yı ve olayları çarpıtıyor ve yanlış tanıtıyor. 


Meksika uyuşturucu “kartelleri” Meksika devletine ve sivil topluma büyük tehdit teşkil ediyor.

Ancak Karteller böyle düşünmüyor, çünkü kullanılan narko propaganda (şiddet eylemleri, videolar, grafiti, işaretler ve pankartlar, bloglar, narkordolar ve kitle iletişim araçlarının kontrolü) yapılanları, bir suç(lu) türü olarak değil; kartel üyesinin davranışının polis, asker ve siyasetçi ortaklarıyla ile birlikte, hakim bölgeleri kontrol eden ve devletin birçok işlevini üstlenen suç örgütlerinden daha çok yarı-ideolojik silahlı bir yönetişim birimi olarak ifade ediyor.

Yani karteller, kendilerini kamu otoritesinin bir yardımcı kuvveti olarak tanımlıyor.

Dolayısıyla taraftar toplamada sıkıntı yaşamadıkları gibi toplumsal açıdan da anti-patik gelmiyor.

Kamu yararına zarar veren kartel/üyesi bir şekilde bölgede tasfiye ediliyor.

Dolayısıyla kartel-halk, kartel-devlet ilişkilerinde yazılı olmayan, sözle söylenmeyen kurallar/hissiyatlar var.


Hükümet yokluğu, ekonomik yokluk ve aile yokluğu ile başlar.

Bu üç şey ve (ilk başta) küçük suçlardan kolay para çekme ile çocuklar kartele karışıyor.

Genellikle sokak çeteleriyle başlayıp, daha sonra çocuklara haftalık 50 dolarlık bir maaş verilip ve bir köşede bir tür nöbetçi olarak durmaları söyleniyor.

Çalışmayan veya çalışamayan milyonlarca genç, Meksika'da güvenlik için büyük bir problem teşkil ediyor, çünkü uyuşturucu kartelleri ve diğer organize suç örgütleri tarafından kullanılabiliyor.

Meksika asayiş/suç/uyuşturucu stratejisinde sonuç almak istiyor ve organize suçla mücadele ediyorsa, işsizlik, eşitsizlik ve yoksulluk gibi temel sorunları çözmesi gerekiyor.


Meksika'da bazı eyaletlerde artan güvensizlikten dolayı, yerel nüfus uyuşturucu kaçakçıları ve organize çetelerden korunmak için kendi savunma kuvvetlerini kurdu.

Örneğin, Guerrero ve Michoacán eyaletlerinde, halkı korumak için silahlı grupların örgütlenmesini sağlayan öz savunma grupları var.

Bununla birlikte, polisler çalışmadığı için mahallelerini korumak için örgütlenen vatandaş grupları var. 

Cinayetlerin yüzde 95'inin cezasız kaldığı Meksika'daki cezasızlık, daha fazla insanı silah almaya ve kendi adaletini, kendisinin yerine getirmeye teşvik ediyor.

Tıpkı Netflix ve Telemundo’da, El Chapo ve Pablo Escobar gibi baronların yakalanmasından sonra mafya dizilerin çakması tesadüf değil.

Elbette başrol karakterlerin, Amerikan ve Meksikalı seyircilere yansıması farklılık gösterir.
 

netflix Pablo Escobar.jpg
Pablo Escobar'ın hayatını anlatan Netflix dizisi Narcos'un tanıtım görseli / Fotoğraf: Netflix


Bu yüzden bu örgütlere analitik olarak politik bir varlık ve narko-propagandası gibi yeni ve güçlü bir siyasal söylem biçimi olarak bakılıyor.

Kartel, kırsal da devletin unuttuğu halkın bir temsilcisi olmasa da; statükoyla kavga eden ‘kahramanı’ olarak görülüyor.

Birçok kartelin politik bir ideolojisi veya garip ritüelleri vardır.

Mesela Los Zetas, ABD'li denizcilerin "asla bir erkeği geride bırakma" felsefesini - yeni seviyelere - "asla ölüleri geride bırakma" - ve ‘düşmüş kardeşlerini morglardan geri çalma’ felsefesini alır.

Nazario Moreno gibi birçok kartel lideri yarı-dindardır ya da kendilerini tanrı sandıkları bir tür Kudüs Sendromundan muzdariptir.

Ayrıca narkorridos  fakirlere karşı ayakta duran bir Robin Hood düşüncesi vardır.

Ayrıca, düşük eğitimli insanlara ön yargılı bir biçimde hor görmek ve aşağılamak, kartel liderlerin geçmişini yansıttığından rol model oluşturuyor.

Bu, özellikle Meksika'daki kentsel orta sınıfların, kırsal sınıfa ortak önyargısıdır.

İşte tam olarak burada  kartelleri besleyen tarım topluluklarının fakir yoksulluğu ve şehirli ötekileşmişlerin toplumsal tabanı oluşturuyor.

Dolayısıyla bu adamlar, hem renkli haydut olarak, hem sanayi ve ekonominin kaptanları olarak düşündüğünüzde, neden bu kadar çok para/personel bulunduğunu anlamak gerçekten zor değil.

Hollywood'un ve dolayısıyla batı dünyasının büyük bir bölümünün Meksika uyuşturucu kartellerine duyduğu hayranlık, içinde bulundukları uyuşturucu savaşlarından dolayı değil; bu renkli haydutların her türlü adam öldürme, rüşvet, uyuşturucu ticareti gibi işlerle uğraşmasına rağmen, yoğun ilgi görebilmesiyle alakalıdır.

Örneğin Wikipedia Meksika uyuşturucu kartelleri hakkında yapılmış filmlerle ilgili bir sayfaya sahip.
 

wikipedia.jpg
Fotoğraf: Twitter


Bu cazibe, Hollywood ve Amerikan halkına göre, karizmatik uyuşturucu baronlarına ve kartellerin tehlikeli ancak cömert yaşam tarzlarına duyulan hayranlıktır.

Oysa Meksika’daki hayranlık,  içinde bulunduğu toplumsal konumla ilgilidir.


Culiacán şehrinde yaşanan olaylar gösterimi; ABD’deki uyuşturucu tüketim endüstrinin, hem de Meksika iş/yoksul sınıfının ekonomik zorluklar içerisindeki zorlukların çıktısıdır.

Dolayısıyla ABD uyuşturucu politikası, Meksika’da narko-ekonomiyle vücut bularak şiddet sarmalının yıkıcı etkisidir.

Bu nedenle, Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki Uyuşturucu Savaşı hem Kolombiya'da hem de Meksika'da başarısız olmuştur.

Bu nedenle bir zafer ilan etmek mümkün değildir.


Meksika, ABD merkezli stratejinin kurbanıdır.

Meksika’daki şiddet yalnızca ülkenin güvenliğini etkilememiştir; Aynı zamanda ekonomiyi ve politik sistemi de etkiledi.

Meksika'da yatırım yapmak isteyen ulusal ve yabancı şirketler, sermaye yatırımı sırasında ülkenin güvenliğinden ve istikrarından etkilenirler.

Şiddet nedeniyle ülkeyi terk eden politikacılar ve kamu görevlilerinin var olması; ABD’nin uyuşturucu ve silah endüstrinin bir sonucudur.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU