Medya ve siyasette dizayn ettiği yeni sistemin onu yalnızlaştırdığını fark edemedi: Adnan Menderes (2)

Mehmed Mazlum Çelik Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

1959 yılına gelindiğinde Adnan Menderes hala ilk günkü heyecanla şehir şehir gezip vatandaşla olan bağlarını güçlü tutmaya çalışıyordu; ama partisi artık iktidar yorgunuydu.

Birlikte yola çıktığı, hatta aralarında Demokrat Parti’nin dört kurucusundan biri olan Fuat Köprülü gibi özgül ağırlığı bulunan, bazı isimler Menderes’le yollarını ayırmış, daha önce CHP adına itibar suikastlığı yapmakla meşhur bazı gazeteci ve siyasetçiler artık Demokrat Parti’nin halka açılan yüzü olmuştu.

 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Demokrat Parti kurulurken ‘Dörtlü Takriri’ yayınlayanları “vatan haini” olmak gibi abes ifadelerle itham eden Falih Rıfkı Atay’ın dahi kalemi Demokrat Parti’nin İstanbul’da inşa ettiği yeni medya ile karşılaştırılınca mazbut kalıyordu.

Ülke ise ittifaklarla ikiye bölünmüş durumdaydı. Muhalefet ‘Milli Cephe’ adını verdiği ittifakla birleşirken Adnan Menderes ise ‘Vatan Cephesi’ girişimleriyle iktidar cephesini güçlü kılmaya çalışıyordu.

Ülkede neredeyse her konu ifrat ve tefrit arasında tartışılıyordu, muhalefet bu durumda mecliste politika üretmenin bir faydası olmadığına karar vererek yurt gezilerine çıkmaya karar verdi.

‘Milli Cephe’ sayesinde halkla olan ilişkiler geliştirilecek ve böylelikle Menderes Hükümetinin halkta oluşturduğu heyecanı kaybetmesi umuluyordu.

Bu gezilerin ilki içinse İnönü ve Kurtuluş Savaşı için ayrı bir önemi bulunan Uşak seçilmişti. 


Tarihin cilvesi, bundan yıllar önce Serbest Cumhuriyet Fırkası Genel Başkanı Ali Fethi Okyar yurt gezilerine karar verdiğinde İsmet İnönü Başbakan, Adnan Menderes ise SCF Aydın kurucu il başkanıydı.

Fethi Bey İzmir’e geldiğinde CHP’li vali ve parti yöneticileri bu seyahatten rahatsız olmuş ve provokatif birtakım eylemlere girişmişti.

Aradan yaklaşık 28 yıl geçmişti bu kez muhalefet lideri olan İsmet İnönü bir yurt gezisine çıkmış, ama yaptığı seyahatten şehir valisi ve iktidar partisi yetkilileri rahatsız olmuştu. 
 


İstenmeyen olaylar İnönü’nün daha tren garına varmasıyla başladı.

30 Nisan 1959 yılında İsmet İnönü ilk saldırıya tren garına ulaştığı bir sırada uğradı.

İnönü’yü karşılamak için tren garına gelen kalabalık polisin müdahalesiyle karşılaştı ve arbede yaşandı.

İnönü şehir merkezine girdiğinde ise Uşak Demokrat Parti İl Başkanı Eşref Öğün elindeki çay bardağını eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye fırlattı.

Bardak İnönü’yü sıyırarak yanında bulunan gazetecinin göğsüne değdi.

İnönü’nün yanında bulunanlar bu kez Demokrat Parti il binasına saldırdı; ancak olaylar çok büyümeden o gün için yatıştı.

Ertesi gün ise kızılca kıyamet kopmak üzeriydi. Bir önceki gün yaşanan olaylardan sonra organize olan Demokrat Partililer büyük kalabalıklar halinde şehrin çevre yollarını tuttu.

İsmet İnönü dört bir koldan çevrelenmişti, bu sırada olayları yatıştırmakla sorumlu olan valinin İsmet İnönü’ye kalabalık içinde bağırması ve hakaret etmesi büyük bir infial yarattı.

Kalabalık içinde korkunç bir dedikodu hızla yayıldı:

Vali İsmet İnönü’nün vurulması için emir verdi.


Olayların daha da büyümesinden endişe eden İnönü hızla trene giderken kafasından ciddi bir biçimde darbe aldı ve yaralandı.

Bu olay sonrası siyasetin yalnızca mecliste değil, halk içinde de artık yapılamayacağı fikri ortaya atıldı.

Bu elim vaka Adnan Menderes için sona doğru giden bir yolun başlangıcıydı.

Ülke kutuplaşmıştı, partisi zayıflamış, Menderes politika üretmede yalnız kalmıştı, ekonomide çanlar çalıyordu ve dış politikada Türkiye parıltısını kaybetmeye başlamıştı.

Oysa Adnan Menderes’in öyküsü “Yeter söz milletindir!” diyerek büyük bir ümitle başlamıştı.


Menderes Başbakanlık koltuğuna oturduktan 3 gün sonra darbe teşebbüsüne maruz kaldı 

Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın teklif etmesi üzerine Başbakanlık görevini üzerine almayı kabul etti.

2 Haziran 1950 yılında meclisin güven oyu için toplanması oldukça ilginç görüntülere sahne oldu.

Hükümetin programı oylanırken CHP milletvekillerinin tamamı, Demokrat Parti’den ise 126 milletvekili mecliste yapılan oylamaya katılmamıştı.

Demokrat Partililerin meclise katılmamasının en önemli nedeni Başbakanlığın Adnan Menderes’e tevdi edilmiş olmasıydı. 

Demokrat Parti Hükümeti programı mecliste 286 oyla kabul edildi ve Adnan Menderes Hükümeti 2 Haziran 1950 yılında resmen kuruldu.

Hükümet programında anti-demokratik yasaları değiştirme, özel girişime ağırlık verme, işkence ve partizanca hareket eden memurların tasfiye edilmesi, ırkçılık, gericilik ve Komünizm ile mücadele edilmesi, toprak dağıtımının devlete ait arazilerden yapılması ve Batı dünyası ile ilişkilere ağırlık verilmesi gibi konulara ağırlık verilmişti.
 

MENDERES (3).jpg
Cumhurbaşkanı Celal Bayar (sol arkada) ve Başbakan Adnan Menderes / Fotoğraf: Başbakanlık Arşivi


Hükümetin kurulmasından 3 gün sonra Başbakan Adnan Menderes’in sıra dışı bir misafiri vardı.

Telaş içinde bir Albay, Adnan Menderes’e gelerek hemen harekete geçmezse 8 Haziran gecesi kendisine darbe yapılması için ordu içinde bir hareketlenme olduğunu ihbar etti.

Bu haberi alan Adnan Menderes tüm programlarını iptal ederek Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile bir araya geldi.

Yapılan tahkikat sonucu ihbarın doğru olduğu ortaya çıktı ve hızlıca harekete geçen Menderes hükümeti orduda büyük bir tasfiye hareket başlattı. 

Ordunun üst kademesinin tamamı ordudan ya emekli edildi ya da tayin edildi.

Bu isimler şöyleydi;

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürmen’in yerine Orgeneral Nuri Yamut, ikinci başkan İzzet Aksalur’un yerine Korgeneral Şahap Gürler tayin edildi.

Orgeneral Salih Omur Tok, Kazım Orbay ve Hakkı Oğuz ise emekliye ayrıldılar.

Birinci Ordu Kumandanı Asım Tınaztepe, İkinci Ordu Kumandanı Muzaffer Tuğsavul ve Üçüncü Ordu Kumandanı Mahmut Berköy Askeri Şuraya tayin edildiler.

Deniz Kuvvetleri Kumandanı Mehmet Ali Ülgen ile Hava Kuvvetleri Kumandanı Zeki Doğan ise merkeze alındılar.

15 general ve 150 albay da süratle emekliliğe sevk edildi.


Çıkartılan ilk torba yasanın içinde “Arapça Ezan” kanunu da vardı

Adnan Menderes’in halkta büyük bir teveccüh bulmasını sağlayan gelişmelerin başında Arapça Ezanın tekrar okunmasını yasalaştıran kanunun TBMM’den geçmesini sağlamak geliyordu.

Yasa onaylanmadan önce başta “Zafer Gazetesi” olmak üzere birçok gazeteye demeç veren Menderes, gericilik ve irtica tehlikesinin artık ortadan kalktığını ilan etti ve kamuoyunda büyük bir sempati kazandı. 
 


Toplumda Arapça Ezana karşı oluşan olumlu havayı gözlemleyen CHP yaklaşmakta olan yerel seçimleri de göz önüne alarak herhangi bir muhalefette bulunmadığı gibi yasayı da onayladı; ama Arapça Ezan Yasağı çıkartılırken olumlu yönde oylamış da olan CHP Genel Başkanı İnönü, Cemal Reşit Eyüboğlu, Cevdet Kerim İncedayı, Yusuf Ziya Ortaç ve Hasan Reşit Tankut gibi önemli isimler bu yasağın kaldırılmasını öngören yasa görüşülürken meclis oturumuna katılmadılar.

Menderes bunlarla da yetinmedi. Yerel seçimlerden önce CHP döneminde hüküm giymiş tüm siyasi suçluları affetti ki bunların içinde Nazım Hikmet ve Kemal Tahir gibi önemli isimler de bulunuyordu.

Ardından neredeyse her CHP’li isme tahsis edilen araçları israf olduğu gerekçesiyle ellerinden aldı, İsmet İnönü’nün Beyaz Treni ve Savarona Yatı halkın kullanımına açıldı.

Ayrıca devlet dairelerinde İsmet İnönü’nün izlerini sildirerek yalnızca Mustafa Kemal Atatürk’ün portrelerinin asılmasına dair genelge çıkarttı.

Başlangıçta düşük profilli bir Başbakan olduğu için eleştirilen Adnan Menderes kısa sürede halkın gözünde büyük bir kahramana dönüşmüştü.


Halk Menderes’in Kore kararını benimsemedi ama yine de destekledi

Adnan Menderes’in Başbakanlığı döneminde yaptığı en kritik hamlelerden biri meclise danışmadan yalnızca Bakanlar Kurulu’nda alınan kararla Kore’ye asker göndermesiydi.

Halk nezdinde bu karar çok hoş karşılanmadı ve muhtarlık seçimlerinde alınan sonuç sonrası CHP toparlanır gibi oldu; ama Adnan Menderes elitleşmiş bürokratik CHP kadrolarının halka inememesini fırsat bildi ve hızlıca halka giderek Demokrat Parti’nin imajını tekrar düzeltti.

Bunun sonucunca belediye seçimleri CHP için tam bir kabusa dönüştü.

Zafer sonrası Adnan Menderes ‘balkon’ konuşmasında şu ifadeleri kullandı;

Türk Milleti Halk Partisini 14 Mayıs’ta iktidardan tasfiye etmişti, 3 Eylül’de de muhalefetten tasfiye etti.


Ticani Tarikatı ve Atatürk’ü koruma kanunu

Menderes iktidarının ilk yıllarında birçok önemli iş başarmıştı. Komünizmi yaydığı gerekçesiyle halk evlerini kapatması CHP’nin halkla temasını kesmişti, ayrıca dış politikada özellikle ABD ile kurulan iyi ilişkiler sayesinde ekonomi iyice rahatlamıştı.

CHP mallarına el koyan yasa tasarıları ile 3 yıl içinde muhalefet partisinin tek parti döneminde elde ettiği malların büyük bölümü devlete geçmişti.

İş Bankası gibi önemli bir kuruluşa ise Atatürk’ün kişisel servet ve vasiyeti olduğu için tepki toplamamak adına dokunulmamıştı. 

CHP’ye karşı bu sert tutum, halk içinde olumlu anlamda büyük bir karşılık buluyordu; ama Ticani Tarikatı isimli bir yapı işleri zora sokmaya başlamıştı.

Bu tarikatın mensupları Mustafa Kemal Atatürk’e ait büst ve heykelleri kırıyor, fotoğrafları ise yakıyordu.

Bu durum hem Demokrat Parti içindeki Kemalistleri hem de ordu içindeki grupları rahatsız ediyordu.

Olayların istenmeyen bir yere varmasını engellemek adına Adnan Menderes harekete geçti.
 

MENDERES (1).jpg
Fotoğraf: Başbakanlık Arşivi


“Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Yasa Tasarısı” hazırlandı ve hızlıca meclisten geçirildi buna göre;

“Atatürk’ün anısına açıkça hakaret eden veya söven bir kimsenin, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile heykel, büst ve anıtlarına veyahut mezarına zarar veren, kıran, bozan veya kirleten kişilerin, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırmaları...” öngörülüyordu.

Bu yasa sonraları, başta Demokrat Parti olmak üzere birçok siyasi parti ve aydının aleyhine politik amaçlarla kullanılması tartışmalara neden olmuştu.


Menderes kendisinden kopan kimselere merhamet göstermedi

1955 yılı sonrası ekonomi de işler kötü gitmeye ve CHP eski alışkanlıklarından kurtularak halka temas etmeye başladı.

Önceleri daha özgürlükçü bir parti programı benimseyen Menderes oy kaymasını görünce tedbir almaya karar verdi.

Menderes’e beklenen fırsatı Kıbrıs’ta yaşanan hadiseler verdi. Burada yaşayan Türkler ENOSİS ideali taşıyan Rumlar tarafından saldırıya uğramış ve konu uluslararası bir meseleye dönüşmüştü.

Kıbrıs hadiseleriyle Menderes’in hükümeti daha milliyetçi bir çizgiye kaydı, milliyetçi söylem, sonunda 6-7 Eylül Olaylarının yaşanmasına sebep olmuş; ama Demokrat Parti'yi yine de bu çizgiden alıkoymamıştı.

Demokrat Partili vekiller artık CHP’yi eleştirirken “Soyları sopları belli değil” veya “Hangi kandan olduklarını bilmek isteriz” gibi söylemler kullanıyordu.

Muhalefete yönelik sert söylemler artarken Demokrat Parti’den de kopmalar başladı.

İlk ayrılan grup, Kurtuluş Savaşı karamanı Fevzi Çakmak Paşa’nın da içlerinde bulunduğu bir ekiple Millet Partisi’ni kurdu.

Bu partinin içinde Hikmet Bayur, Enis Akaygen, Kenan Öner, Mustafa Kentli, Osman Bölükbaşı, Osman Nuri Köni ve Sadık Aldoğan gibi önemli isimler bulunuyordu; fakat Menderes bu kopuşu davaya büyük bir ihanet kabul etti ve gericilik iddiasıyla MP’ye kapatma davası açıldı.

Bu davanın sonucunda MP kapatılarak siyasi arenanın dışına itildi.
 


Adnan Menderes ile yollarını ayran bir diğer önemli isimse Demokrat Parti’nin ağır toplarından ve ağabeyi olarak görülen Fuat Köprülü olmuştu.

Köprülü, Menderes ile yollarını ayırdıktan sonra ciddi savrulmalar yaşamış ve bir ara eski partisi CHP ile de yakınlaşmıştı.

1960 Darbesi sonrası Yassıada Mahkemelerinde 6-7 Eylül Olaylarından dolayı yargılanmış ve 1961 yılında Yeni Demokrat Parti ismiyle bir parti kurmuşsa da başarılı olamamıştı.

Menderes ve Fuat Köprülü siyaseten yollarını ayırdıktan sonra bir daha birbirlerini asla affedememiş hatta Yassıada Mahkemelerinde Köprülü’nün sözleri Menderes’in aleyhine delil olarak kullanılmıştı.


Türkiye 27 Mayıs 1960 yılında askeri darbe ile tanışıyor

1955 yılından sonra Menderes yaşanan her şeye rağmen halk desteğini kaybetmeden korumayı başarmıştı.

1957 yılında girilen seçimlerde kendisine karşı kurulan ittifaka rağmen Demokrat Partiyi sandıktan tek başına iktidar olarak çıkarmayı başarmıştı.

Seçimlerden hemen sonra ülkenin dış borçlarını erteletmeyi başaran Menderes, IMF ile de masaya oturmuştu.

Yapılan anlaşmalar sonrası ülke ekonomisi rahatlamaya başlamıştı; ama ülke içinde huzursuzluk had safhadaydı.

Bürokrasi, ordu, talebeler ve muhalefet Adnan Menderes’e karşı tek vücut olmuştu.

Hükümet içindeki popülizm, kifayetsiz politikacıların Demokrat Parti’de hızla yükselmesi, kurucuların politik olarak oyun dışında bırakılması gibi sebepler korkunç olaylara sebep oluyordu. 

Demokrat Parti’nin siyaseti iyi bilen nezaket sahibi bölge vekilleri yerini mahalle ağzıyla konuşan kavgacı vekillere bırakmıştı, medyada ise Demokrat Parti’yi destekleyen seviyeli gazeteciler yerlerini provokatörlere bırakmıştı.

Bunun sonucu olarak meclis kürsüsünden Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet İnönü asker kaçağı olmakla suçlanabildiği gibi Kırşehir’in il yapılması gibi komik kanunlar yasalaşabiliyordu. 

Bütün bunlar evvela öğrenci hareketlerinin artmasına neden oldu.

Adnan Menderes’in en büyük hatası siyaset ve medyada dizayn ettiği yeni sistemin kendisini yalnızlaştırdığını fark edememesiydi.

Hatta Ankara’da kendisine karşı eylem yapan bir grup üniversite öğrencisinin toplandığı eyleme giderek neden bu kadar öfkeli olduklarını sormak ihtiyacı duydu.

Kalabalığın içindeki öfkeli genç -ki bu gencin daha sonra CHP Genel Başkanlığı da yapacak Deniz Baykal olduğu söylenir ve kendisi de bu durumu inkâr etmemişti- Başbakan Menderes’in yakasını tutarak “Özgürlük istiyoruz!” diye bağırır.

Menderes cevaben şöyle der;

Bir Başbakanın yakasına yapışarak 'Özgürlük istiyorum' diye bağırıyorsun.

Bundan daha büyük bir hürriyet olabilir mi?


Elbette bu hikâyenin gerçekliği tartışmaya açık; ama yine de Menderes’in bir şeyleri artık görmekten uzaklaşmaya başladığını göstermesi açısından önemli bir örnek.

Tüm hadiselerin sonunda 27 Mayıs 1960 günü emir komuta zincirini kıran bir grup genç subay Demokrat Parti’yi askeri darbe ile devirdi.
 

MENDERES (4).jpg
Yassıada Mahkemelerinden bir kare / Fotoğraf: Başbakanlık Arşivi​​​​​​​


Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil olmak üzere önemli tüm isimler tutuklandı.

Yassıada’da yapılan duruşmalar sonucu 4 isme idam cezası verildi.

Bu isimler; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idi.

Celal Bayar’ın ilerlemiş yaşından dolayı cezası ömür boyu hepse çevrildi.

Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’a verilen cezalar ise uygulandı.

Adnan Menderes’in yaklaşık 10 yıllık Başbakanlık ve Demokrat Parti Genel Başkanlığı görevi 27 Mayıs 1960’ta sona erdi ve 17 Eylül 1961 yılında idam edilerek öldürüldü.

Sonraları siyasi itibarı iade edilen Menderes’in kabri dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın refakatinde devlet töreniyle Menderes’in icraatı olan Vatan Caddesi’nin hemen üst kısmında bulunan Topkapı Anıt Mezarlığına defnedildi.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU