Türkiye’nin ikilemi

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ABD güçlerinin 8 Eylül'de Suriye'nin kuzeyinde gerçekleştirdiği ortak devriyeden kare / Fotoğraf: AFP

Soğuk Savaş döneminin sona ermesinden itibaren bir türlü hangi limana yanaşacağını bilemeyen ve eski alışkınlıklarından kurtulamayan Türkiye maalesef 2001 yılına kadar bu dönemle ilgili ne uzun vadeli ne de etkin bir politika ve strateji geliştirememiştir.

Soğuk Savaş döneminin kolaycılığı ile hareket eden ve geleceğe yönelik politika üretemeyen Türkiye, ABD ve Batı’nın politikaları ve stratejileri etkisinde kalmış söz konusu dönemin ruhunu kavrayamamıştır.

ABD’nin tek süper güç olduğu ve tek kutuplu dünya düzeninin etkin olduğu dönemde gelecek yıllara ait politika ve stratejiler üretemediği gibi kısa, orta ve uzun vadeleri kapsayan bir stratejik öngörü çalışması da yapmamıştır.

Tabii bunlar yapılmayınca Milli Güç Unsurları’nın belirlenen politika ve stratejilere uygun olarak geliştirilmesi de yapılamamıştır.

Soğuk Savaş döneminde belirlenen (ne kadarını biz belirledik o da tartışma konusu) politikalar, tartışmalar, iç sorunlar vb. dolayısıyla enerji ve zihinler yanlış yerlere odaklanmış ya da özellikle odaklandırılmıştır.


2001 yılından itibaren özellikle de ABD’deki terör saldırısından sonra dünyada tek kutuplu bir düzenin bitmekte olduğu, Rusya ve Çin gibi iki küresel gücün rakip olarak ortaya çıktığı anlaşılmıştır.

Bu gelişmenin dışında BRICS gibi ekonomik ittifaklar ya dan Şanghay İş Birliği Örgütü gibi ekonomik ve güvenlik ittifakları ortaya çıkmaya başlamıştır. ABD önümüzdeki yüzyılda hakimiyetini ve liderliğini devam ettirmeye ve Çin ve Rusya başta olmak üzere dünyayı yeniden şekillendirmeye soyunmuştur. Şekillendirmeye de Ortadoğu’dan başlamıştır.

Ortadoğu ülkelerinin (buna Türkiye, İran, Azerbaycan ve Ermenistan da dahildir) sınırlarını değiştirmek için bölgede Arap Baharı altında kaos yaratılmasını sağlayarak müdahale etmeyi planlamış ve uygulamıştır. Ortadoğu’da kaos devam ve etmekte ve Türkiye ve İran dahil bölge ülkelerinin aleyhine olacak bir durum devam etmektedir.
 

ABD bir taraftan Rusya’yı çevrelerken bir taraftan da Çin’in ABD’nin deniz üstünlüğünü aşmak için geliştirdiği Bir Kuşak Bir Yol projesini engelleme/önünü kesmeye çalışmaktadır. Bu arada Körfez'de planlarına engel olarak gördüğü İran’ı ambargolarla yola getirmeye çalışmaktadır. Sözünü dinlemeyecek bir güç haline gelmekte olan AB’yi de parçalamış ve çöküşe doğru itmiştir.

Bütün bunları yaparken başta NATO olmak üzere içinde bulunduğu uluslar arası organizasyonları kullanmaktadır.

NATO ülkesi olan, AB’ye girmek için üyelik başvurusu yapan Türkiye uzunca bir süredir ABD ve Batı'nın (tabii ki İsrail dahil) yarattığı tehditle karşı karşıyadır ve bu tehdidi önlemek için bir taraftan Rusya diğer taraftan ABD ile iş birliği yapmaktadır.

Bu tehdit sadece Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege'de değil aynı zamanda Balkanlarda ve doğu Avrupa’da da büyümektedir.


Türkiye, Suriye’de İdlib bölgesinde Rusya ve İran ile iş birliği yapmaktadır. Aynı zamanda Rusya’nın ve Suriye’nin İdlib’e yönelik bir askeri harekatının yaratacağı insani kriz ve göç dalgası için Rusya’ya karşı ABD ve AB ile iş birliği içindedir.

Diğer taraftan Fırat’ın doğusundaki YPG/PKK tehdidini ortadan kaldırmak için Güvenli Bölge tesisi konusunda iş birliği yapmaktadır. Ancak ABD PYD/PKK’ye destek vermekte, korumakta ve bu bölgede onlara siyasal bir yapı tesis etmektedir.

Yani ABD’nin güvenli bölgeden maksadı PYPG/PKK’yi ve onların kuracağı siyasal yapıyı, silahlı gücü Türkiye’nin taarruzuna karşı korumaktır.

Türkiye’nin kendi gücüyle Fırat’ın doğusunda Güvenli Bölge tesis etmesi için Rusya, İran ve Suriye ile en azından siyasi ve ABD’yi dengeleyecek bir desteğe ve işbirliğine ihtiyacı vardır.

Diğer taraftan TSK’nın terör koridorunun Akdeniz’e ulaşmasını engellemek için yaptığı Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarına rağmen Tel Rifat bölgesine Rusya’nın Mümbiç bölgesine de ABD’nin engellemesi üzerine giremedik.


ABD amaçlarından birisi de İran’ın Irak ve Suriye üzerinden Lübnan’a ve Akdeniz’e ulaşarak İsrail’e müdahale etmesini ve bölgede hakimiyet tesis etmesini engellemektir. Bunun için Suriye’nin güneyinde El TANİF bölgesinde muhalifleri eğiterek burada bir yapı meydana getirmektedir.

Fırat’ın doğusundaki YPG/PKK nin tesis edeceği siyasal yapıda İran’ı tecrit etmek için kullanılacaktır. Aynı şekilde TSK’nın Fırat’ın batısındaki iki harekatına hem ABD’nin hem de Rusya’nın fazla ses çıkarmamasının nedenlerinden biri de budur.

Türkiye, Balkanlar’da, Doğu Avrupa’da ve güney Kafkasya’daki henüz NATO’ya ve AB’ye girmemiş ülkelerin bu organizasyonlara girmesi için destek vermektedir.

Söz konusu ülkelerin bu organizasyonlara girmesi sonucu Türkiye bölgedeki etkinliğini kaybedecektir. Bunun için Türkiye’nin Rusya ve Sırbistan ile iş birliği yapması gerekmektedir. 

Aynı şey boğazlar ve Genişletilmiş Karadeniz Projesi için geçerlidir. Bu proje BOP ile bağlantılıdır. Boğazları, Karadeniz’i, Kafkaslar’ı, Hazar Havzası’nı ve Orta Asya’yı kapsamaktadır.

Böylece Çin’in önü kesilecek, Rusya çevrelenecek. Türkiye’nin Türk ve Müslüman dünyası ile bağı kesilecektir.

Bu konuda da Rusya ile işbirliği gerekmektedir.

Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs ile ilgili konularda ABD, AB ve bölge ülkelerinin çoğu Türkiye’ye karşı iş birliği içindeler. Bu bölgedeki menfaatlerimizin korunması için de Rusya ile işbirliğine ihtiyacımız var.

Ege'deki hak ve menfaatlerimiz, silahsız statüdeki adaların silahlandırılması, karasuları, kıta sahanlığı, işgal edilen 19 adanın durumu, mora yarımadasında ABD’ye üsler vererek Ege’de yapacağı oldubittilere karşı ABD ve AB’yi yanına almaya çalışması yine Rusya’nın ve Balkan ülkelerinin iş birliğine ihtiyacımız olduğunu işaret etmektedir.


ABD, NATO ülkelerine ana tehdit olarak Rusya’yı göstermektedir. Söz konusu ülkelerin savunma harcamalarını, silahlanmalarını ve konuşlanmalarını Rusya tehdidine göre yapmalarını istemektedir.  

Türkiye bir NATO ülkesidir. Sığınmacılar ve terör örgütleri dahil çok farklı tehditler altındadır. Söz konusu tehditlere karşı NATO ve müttefiklerinden destek görmek bir yana asıl tehdit müttefiklerinden gelmektedir.

Türkiye böylesi çözümü zor bir ikilem içindedir.

Peki, sorunu nasıl çözecektir?

Başka ülkelerin geliştirdiği politika ve stratejilere göre değil tabii.

Milli düşünerek, geliştireceğimiz milli politikalar ve milli stratejilerle bu ikilemi çözebiliriz.

Çözüm bizde, dışarıdan dayatmalarda değil, dışarıdan yönetilen, onlardan talimat alanlarda da değil.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU