Tarihi ve dini bir topluluk olarak Yezidîler (4) Dönüşüm süreci (1)

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Murat Adıyaman

Bu Yezidiler tartışması, bir anlamda hem benim için hem de konuya ilgi duyup, ama uzun süreli bir okumayı gerekli görmeyen bazı dostlarımın konuyu özetle okumuş olması açısından iyi oldu.

Bu anlamda Vahdettin İnce'nin yazdığı “Belgeler savaşı” adlı yazısı da güzel oldu. Onun ironik ve mizahi dili de çok hoş.

Elbette ben onun kadar kitap çevirmediğim için, onun dil kıvraklığına ulaşamıyorum.

Ancak son yazısındaki değerli bir sorusuna cevap vermeden önce bir fıkra geldi aklıma.

Derler ki, bir Rus ile bir Amerikalı arasında tartışma olmuş. Rus Amerikalıya; “Artık biz de medeni bir ülkeyiz. Bizde de teknoloji gelişmiş. Her tarafta metromuz var ve çok dakik çalışıyor. İnanmıyorsan gel beraber kontrol edelim” demiş.

İnmişler metroya, Rus yine heyecanla; “Bak bizim metro 5 dakikada bir gelir, dakika şaşmaz" der. 

5 dakika geçmiş metrodan haber yok, 8 dakika olmuş yine ses yok, 12. dakika da geçip metro gelmeyince Amerikalı istihza ile Rus'un “Nerede kaldı bu metro” der gibi yüzüne bakmış.

Rus tabi çok öfkeli, Amerikalı'ya bakarak; “Ne.. ne yani. Zaten siz de Kızılderilileri soykırımdan geçirmiştiniz” der. 

Anladığım kadarı ile bizim ahvalimiz de buna benziyor.

Lakin biz geçelim. Zira Vahdettin beyin sorduğu şu soru çok önemli. Diyor ki;

Şu halde Adeviye tarikatı Şeyh Adiy b. Müsafir ile birlikte Mümin, Müslüman, mutlu, mesut yaşarken Şeyh’in ölmesiyle birlikte nasıl yepyeni ve geçmişi olmayan bir dini, neredeyse bir gecede icat ettiler?


Bu değerli soruya cevap vermeden önce, küçük bir dipnot halinde biraz Hakkari'den bahsetmek istiyorum.

Çünkü birçok değerli okur fark etmiştir ki Yezidilerin merkezi olarak Laleş'ten bahsediyoruz.

Laleş de hem eski kaynaklarda hem de bizim makalelerimizde Hakkari'deki bir yer ismi olarak geçiyor.

Aslında Laleş şu anda Hakkari sınırları içinde değil. Belki Hakkari sınırlarından 150 km daha aşağıda. 

Eskiden Musul vilayetine bağlı iken şimdi IKYB'nin Duhok vilayetine bağlı bir kasaba.

Oysa tarihi olarak, Hakkari sınırı Musul'a kadar uzanıyordu.

Hz. Ömer'in orduları Musul’u fethettiğinde, Musul'un 60 km yukarısına kadar gelmişler. İbni Fadlan bunun üzerine “İslam Ordusu, Allah'ın izniyle Hakkari sınırına dayandı” demiştir.

Dolayısıyla tarihi olarak Musul ile Van arasında kalan bütün bölge Hakkari olarak tanımlanmıştır.

Hakkari Beyliği'nin merkezi bugünkü Çölemerik'tir.

Ancak beylik sınırları Yüksekova, Şemdinli, Soma  ve Çehrîq (her ikisi de şimdi İran sınırları içinde) Başkale, Gürpınar, Gevaş, Müküs, Çatak, Beytüşşebap, Uludere, Zaho, Duhok, Akre, Amediye ve Barzan (son beş merkez Irak'ta kalmış) mıntıkalarını ihtiva ediyordu.

1924 sınır anlaşmaları ile Irak'a bırakılan kasaba ve nahiyeler ile ilçeler Hekkarî Jêrî yani Aşağı Hakkari olarak biliniyordu.

Dolayısı ile eski kaynaklarda Duhok veya Laleş'ten Hakkari diye bahsedilince okurlarımızın bir yanılgıya kapılmamaları için bu izahatı yaptım.

Belki başka bir yazı ile bütün bu merkezleri ve oralarda bulunan aşiretleri detaylı bir şekilde yazarım.

Şimdi gelelim şu önemli soruya. Gerçekten de merakı mucip bir meseledir bu.

Zira;

Şeyh Adi b. Müsafir zamanında Yezidiler, Mümin, Müslüman, mutlu ve mesut bir şekilde yaşarken, nasıl oldu da yepyeni bir din icat ettiler?


Doğrusu bu o kadar kolay olmadı. Hem de öyle bir gecede de olmadı.

Yaklaşık 100 ila 150 yıllık bir sürede gerçekleşti bu dönüşüm. Ve hala bitmiş de değil.

Hemen her dönemde değişik vesilelerle bu inanca yeni eklentiler olmakta. Çünkü 50 yıl öncesine kadar gerçekten kapalı ve batınî bir topluluk olan Yezidiler bugün dünyaya açıldılar.

Sovyetlerdeki Yezidiler yüz yıldır zaten değişmekteler ve din ve inançları ile çok ciddi bir ilişkileri kalmadı. Ama Şengal/Sincar da yaşayanlar ile, özellikle de Laleş ve çevresindeki köy,kasaba ve kazalarda yaşayanlarda hem dinlerine bağlılık devam etmekte hem de dinlerinin ne olduğuna dair merakları ve ilgileri artmaktadır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Önceki yazıda da söylediğim gibi artık kültürel merkezleri var ve oraları adeta birer enstitü olarak kullanmaktalar.

Bu da hem siyasi partilerin işine gelmekte -zira toplu oy depoları gibi görülüyorlar- hem de onların elit kesimi için adeta bir sosyal ve siyasal statünün yanı sıra geçim kaynakları oluyor.

Gelelim sorunun cevabına...

Şeyh Adi b. Müsafir 1162 (hicri 557) yılında vefat ettiğinde 90 yaşında idi. Gerek etraftaki vileyetlerde Musul, Bağdat, Erbil, Hakkari ve diğer uzak İslam memleketlerine kadar ünü yayılmış, zühd ve takva ehli olarak çok saygı duyulan bir insan idi.

Hatta Şeyh Abdulkadir Geylanî'nin “Eğer peygamberlik, zühd, takva ve ibadet ile olsaydı, muhakkak ki Şeyh Adi Peygamber olurdu” mealindeki rivayeti her tarafa yayılmıştı.

1162 yılında vefat etti, Laleş'teki dergahına defnedildi ve mezarı Laleş'te büyük bir ziyaretgah oldu.

Zaten kısa bir süre sonra burası Yezidilerin kabesi olacaktır.
 

Laleş Fotoğraf: Murat Adıyaman
Fotoğraf: Murat Adıyaman


Onun vefatı mümin ve Müslüman olan müritleri arasında derin bir kedere sebep oldu.

Şeyhlerine guluv, yani şeyhe bağlılıkta haddi aşmak, itidal çizgisinin ötesine geçecek kadar aşırı olan müritleri arasında da onun göğe çekildiğine dair bir tezvirat yayıldı.

Bu tezviratlar yayıladursun onun yerine Ebul Berekat Sahr b. Sahr postnişin olarak seçildi. 

Şeyh Adi b. Müsafir hiç evlenmemişti ve çocuğu yoktu. yerine seçilen bu zat onun erkek kardeşinin oğluydu.

İlk eğitimini Beytifar'daki babasından almışsa da, daha genç yaşında ünü her tarafa yayılan amcasının yanına geldi ve tasavvuf edep ve erkanını amacsı olan Şeyh Adi'den aldı.

Şeyh Adi onu çok sever ve kollardı. Onu yerine halife olarak da tayin etmişti. Dolayısıyla yeni postnişin olmasında herhangi bir zorlukla karşılaşmadı.

Zühd ve takva ehli olan bu şeyh Eb'ul Berekat, Şatnufî'nin Behcet'ul Esrar ve Me'den'ul Enwar'ında söylediği gibi; "En hayırlı öncüye en hayırlı halef" olarak anıldı ve zamanın tezkirelerinde hayırla yad edildi.

O da ehli sünnet vel cemaat ehlince makbul kabul edilen Şeyh bir süre sonra vefat etti. Birçok Yezidi ve kavlinde ismi geçmekte ve Yezidilerce çok sevilen bir zat idi. Yerine oğlu Adi b. Sahr b. Sahr geçti.

Bu şeyh 2. Adi olarak da bilinmektedir. Büyük Şeyh Adi'nin vefat ettiği yıl, Laleş'te doğdu. Kürtler arasında doğup büyüyen bu şeyhe Kürt Yezidiler arasında ihtiram ve tazim daha fazladır.

Hatta bazı araştırmacılar, Yezidi Kavil ve Beyit'lerinde adı çokça anılan ve kendisi Tanrı mertebesine çıkarılan Şeyh Adi bu 2. Şeyh Adi'dir.

Bu teori İslami köklerini ıskalamak isteyen yeni dönem Yezidi aydınların da hoşuna gitmektedir. Ancak hakikat onların istedikleri gibi değişmiyor.

2. Şeyh Adi'de tasavvuf ve tarikat esaslarına ve ayrıca ehli sünnete göre hareket ederek postnişin olarak görevini ifa etti.

Bu tarihe kadar Adeviye tarikatı devam etti.

İbni Hallikan şu sözlerle anlatmıştır;

Şeyh Adi'nin torunları hala orada (yani Laleş'te) yaşamakta, onun ilkelerini uygulamakta, onun izinden yürümektedirler.

Halk da tıpkı şeyhin (Şeyh Adi b. Müsafir) zamanında olduğu gibi, samimi bir inanç ve büyük bir saygı ile onlara bağlılıklarını sürdürmektedir.

(İbni Hallikan a.g.e. s 254, Aktaran; Yaşar Kaplan, Günümüz Yezidiliği)


2. Şeyh Adi'nin vefat yılı belli değil. Ancak 1235 miladi yılı olmasını tahmin edebiliriz.

Onun yerine oğlu Şeyh Hasan geçti. Şeyh Hasan ile birlikte Adeviye tarikatından Yezidiliğe doğru çok hızlı bir dönüşüm oldu. 

Nasıl mı?

Haftaya anlatacağız...

 Zira bu hamur en azından bir bidon daha su kaldıracak gibi...

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU