Bölge, belli başlı olaylarının rehini

Başta Körfez ülkeleri olmak üzere bazı Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkileri normalleştirme kararı, daha bağımsız bir dış politikanın oluşturduğu, ulusal çıkarları ön planda tutan stratejik bir karardı

Fotoğraf: Timothy A. Clary/AFP

Riyad'daki Arap zirvesi ve Suriye'nin Arap Birliği'ne dönüşü, bölgesel durumu şekillendirecek iki önemli olay ve başta Suudi Arabistan-İran uzlaşması ile doğuracağı sonuçlar olmak üzere, karşılıklı ilişkilerdeki derin değişikliklerin ortasında geldiler.

Ne var ki birbirine bağlı bu iki olay, dikkatleri bölgesel güvenlikle ilgili diğer iki olaydan uzaklaştırmıyor.

Birincisi, geçen hafta Filistinli tutsak Hıdır el-Adnan'ın ölümü nedeniyle İsrail ile "İslami Cihat" Hareketi arasında Gazze'de yaşanan askeri çatışma.

İkincisi, Binyamin Netanyahu'nun aşırılık yanlısı hükümeti tarafından önerilen tartışmalı yargı reformuna yönelik benzeri görülmemiş protestoların ardından İsrail'de görülen iç hareketlenme.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail bugün tarihinin en bölünmüş ve kutuplaşmış aşamasından geçiyor.

İktidar koalisyonundaki tüm partiler yargının bağımsızlığını kısıtlayan reformlardan yana olsalar da reformu destekleme isteklerini besleyen saikler yine de farklı.

Netanyahu ve "Şas" Partisi’nin lideri Haham Aryeh Deri, mahkûm edilmemek diye özetlenecek kişisel nedenlerle reformu destekliyor.

Haredi (Ultra-Ortodoks) partileri, devletin dini karakterini güçlendirecek yasaları geçirebilmek için onu istiyorlar.

Yahudi Gücü ve Dini Siyonizm partileri ile Likud Partisi, Filistinlilerle çatışmayı sonuçlandırmanın önündeki yasal engelleri kaldırmanın peşinde.  

İktidar koalisyonunun çeşitli niyetlerle reformu desteklemesine karşılık, liberal siyasi ve toplumsal güçler, İsrail "demokrasisi"ne sıkıca sarılma arka planında yargı reformlarına karşı çıkıyorlar.

İsrail'in çalkantılı durumu ile Gazze'ye yönelik bölgede hâkim olan sükunete tezat teşkil eden askeri operasyonlar arasında bir ilişki var mı?

Bu gerginliğin her iki tarafa da yansımaları nelerdir?

Netanyahu'nun aşırı sağcı hükümetinin Gazze'ye yönelik askeri harekatta iç baskılardan kaçmak için bir çıkış yolu bulduğuna şüphe yok.

Zira yargı reformu planlarına karşı çıkan Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın aniden görevden alınmasına karşı kamuoyunun tepkisi, mart ayı sonlarında neredeyse hükümeti deviriyordu.

Öte yandan askerî harekât, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir'in, hükümetin "Han el-Ahmer"deki yıkım kararından geri adım atmasından, yargı reformu tasarısını yerel ve uluslararası baskılar altında dondurmasından duyduğu memnuniyetsizlik nedeniyle sarsılmak üzere olan iktidar koalisyonunun saflarını yeniden sıkılaştırdı.

Ben Gvir son olarak, "İslami Cihat" Hareketinin füze yağmuruna karşı ezici bir yanıt vermediği takdirde, Knesset’te hükümetin kararlarına ilişkin yapılacak oylamaları boykot etmekle tehdit etti.

İslami Cihat füzelerinin, Güvenlik Konseyi'nde İsrail'i kınayan bir açıklamanın yayınlanmasını engelleyen ABD'nin zayıflayan İsrail desteğini yeniden canlandırdığına da şüphe yok.


Askeri düzeyde, 2006'dan beri İsrail Gazze Şeridi'ne karşı en az 17 askeri operasyon düzenledi, ancak son operasyonda İslami Cihat Hareketinin 6 askeri liderinin öldürülmesi dışında bu operasyonlarda pek bir şey elde edemedi.

Görünüşe göre tüm zaferleri geçiciydi ve operasyonları, statükoyu değiştirmekten çok korumayı hedefliyordu.

Askeri üstünlüğüne rağmen İsrail, şimdiye kadar çatışmayı sona erdirecek bir strateji dikte etmekte başarısız oldu ve bir savaş turu ile bir sonraki savaş turu arasındaki süreler gittikçe kısalıyor.


Sonuç olarak İsrail, Gazze'deki durumu askeri olarak çözecek durumda değil ve Netanyahu'nun siyasi ve kişisel kaygılarla kendisini dahil ettiği bu savaş turunda zor duruma düştü.

Netanyahu’nun manevra kabiliyetini, İsrail kamuoyunun geniş bir kesimi ile radikal müttefiklerinin güvenini kaybettiği ortaya çıktı.

Netanyahu, dış politika açısından başta Amerikalılar olmak üzere müttefikleri üzerinde bir yük haline geldi ve Arapların aşırılık yanlısı hükümetiyle normalleşme hevesi azaldı.

İslami Cihat Hareketine gelince, kendisi için birçok başarı kaydetti: İsrail’in güneyinde yaşayanların hayatlarını felç etmeyi, vatandaşları korkutmayı ve onları sığınaklara kaçmaya zorlamayı başardı.

En önemlisi, savaşı uzattı ve savaşı durduran son düdüğe kadar İsrail topraklarına füze atmaya devam etti.

Bununla birlikte, Netanyahu hükümetine karşılıksız bir hizmet de sundu. Programlarını uygulayabilir, siyaset ve güvenlikle ilgili kararlar şiddet yanlısı radikallerin elinde olmaya devam ederse, özelde Filistinliler, genelde bölgesel barışın geleceğine yönelik taşıdığı tehlikelerle birlikte hükümetin ömrünü uzattı.

İslami Cihat ile İsrail’e karşı olanların bir kısmı, İsrail'de yaşananların öneminin, galip gelecek tarafa veya istikrarsızlık halinin devam etmesine göre bu yaşananların olumlu ya da olumsuz sonuçlarının farkında değiller.
 


İslami Cihat Hareketi, son gerilimi tırmandırmasıyla, Netanyahu hükümetinin uzlaşmazlığı ve Filistin-İsrail çatışmasını yeniden ön plana çıkarması nedeniyle, yalpalayan Arap-İsrail yakınlaşmasından geri kalanları bitirecek kurşunu sıkmayı, bunun yanı sıra bölgede yeni roller oynaması için direniş ittifakına yeniden hayat vermeyi hedefliyor olabilir.

Ama böyle yaparak Cidde zirvesinde onaylandığı şekliyle, siyasi sahnede meydana gelen köklü değişiklikleri okumakta başarısız oldu.

Başta Körfez ülkeleri olmak üzere bazı Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkileri normalleştirme kararı, daha bağımsız bir dış politikanın oluşturduğu, ulusal çıkarları ön planda tutan stratejik bir karardı.

"Sıfır sorun" politikasını benimsemenin yanı sıra, Doğu ile Batı arasındaki ilişkileri dengelemeye çalışan bir karardı.

Suudi Arabistan-İran uzlaşması ile Suriye'nin Arap Birliği'ne dönüşü de bu perspektiften okunmaya değer.

Son olarak, Hamas'ın son çatışmalara katılmadığını ve böylece etkin aktörlere özellikle de İsrail, Mısır ve ABD’ye bir mesaj gönderdiğini belirtmekte fayda var.

Esas olarak, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ölümünün ardından yenisi rolünü oynamaya dönük açık bir çaba içinde Hamas, askeri harekatın Gazze'ye yönelik geniş çaplı bir saldırıya dönüşmesini önleyen "sorumlu taraf" konumunda olduğu mesajını iletiyor.

İsrail bir eliyle İslami Cihad'a saldırıyor, diğer eliyle de Hamas'ı besliyor ki, Batı Şeria ile herhangi bir siyasi birleşmeyi önlemek için Gazze Şeridi üzerindeki konumunu ve kontrolünü güçlendirsin.

Ancak İsrail, Hamas ile "İslami Cihat" arasındaki gerçek iş birliği düzeylerini ve bu iki örgüt ile "direniş ekseni" adı verilen taraflarla arasındaki koordinasyon mekanizmalarını görmezden geliyor.

Dolayısıyla İsrail'deki iç durumun olası yansımalarına, aynı şekilde "İslami Cihat", "Hamas" ve "Hizbullah" ile ilişkilerinin muhtemel sonuçlarına, "sahaları birleştirme" olarak adlandırılan şemsiye altında savaş cephelerini genişletmelerinin potansiyel çağrışımlarına karşı, bölgedeki uzlaşmaları güçlendirmek bir gerekliliktir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU