"Netanyahu sanki 'Yeter Söz Milletin!' diyor ama yargı reformu geçerse İsrail'de demokrasi kalmayacak"

İsrail'de tartışma yaratan ve beraberinde ülke tarihinin en geniş kapsamlı kitlesel eylemlerini getiren yargı reformunu İsrailli akademisyen Doç. Dr. Louis Fishman ile konuştuk

İsrail'de hükümet karşıtı protestolar 13. haftasına giriyor / Fotoğraf: Reuters

Tarihinin en aşırı sağcı hükümetine sahip İsrail yine tarihinin en büyük protesto dalgasına sahne oluyor. Nedeni Başbakan Benyamin Netanyahu liderliğindeki aşırı sağcı hükümetin yargı reformu planı... Son 12-13 haftadır on binlerce İsrailli, toplumsal ve siyasi muhalefet sokaklarda hükümeti eleştiriyor. Netanyahu hakimlerin atamaları üzerinde hükümet kontrolü, yürütme organının kararlarına ilişkin Yüksek Mahkeme'nin müdahalesinin kaldırılması ve Adalet Bakanlığı'na bağlı hukuk müşavirlerinin hükümet tarafından atanması gibi maddelerin yer aldığı tartışmalı yargı reformunu şimdilik erteledi. Ama bir yandan da vazgeçmeyeceğinin hatta hükümetin uzlaşıya ihtiyacı olmadığının mesajını verdi.

Kimi uzmanlara göre İsrail'de diktatörlüğün kapısı aralanmış durumda, hatta iç savaş ihtimalinden bile söz edenler var. Netanyahu'nun zaman kazanmak istediği yönünde bir algı hâkim. Peki İsrail gerçekten de tarihinin en derin krizlerinden birine mi tanıklık ediyor? Zaten demokrasisi sorunlu kabul edilen ülkede var olan demokrasi de söz konusu reformların hayata geçmesi halinde tarihe mi karışacak?

"Mevzu Nedir?" bu kez İsrail'deki siyasi gerilimi mevzu ediyor. Independent Türkçe sayfaları halen New York Şehir Üniversitesi Brooklyn College'de eğitim veren tarihçi ve siyasi analist Doç. Dr. Louis Fishman'ı ağırlıyor. İsrail'de olup bitene dünden bugüne daha yakından ve detaylı bakabilmek için söyleşi başlıyor.

"Yargı darbesi yapan hükümet bu kez sokakları kızıştırmak istiyor"

Meseleyi konuşmaya büyük kitlesel gösterilerden değil, tersten başlamak isterim. Tel Aviv'de geçtiğimiz günlerde bu kez binlerce sağcı gösterici, Başbakan Benyamin Netanyahu öncülüğündeki koalisyon hükümetinin tartışmalı yargı reformunu savunmak için ellerinde İsrail bayraklarıyla meydanlara indi. Yürüyüşe de "Özgürlük Yürüyüşü" adı verildi. Yargının yetkilerini kısıtlamayı amaçlayan düzenlemenin lehine sloganlar atıldı. İsrail tarihinin en büyük protesto dalgasına karşı oluşan bu tabloyu nasıl yorumlamak gerek?

Netanyahu hükümetinin yargı reformuna dönük eylemler yaklaşık 12 haftadan beri devam ediyor. Aralarında benim de bulunduğum bir kesim, "yargı reformları" diye önümüze sunulanı "yargı darbesi" olarak tanımlıyor. Bahsettiğiniz hükümet yandaşı eylemler için ise "kirli siyaset" diyebilirim. Elbette herkesin eylem hakkı var, demokratik haklar tek bir kesimi kapsamıyor. Ancak bu bahsettiğiniz protestoların asıl amacı hükümet eliyle kitleleri kızıştırmaktan ibaret. Kuşkusuz Tel Aviv'deki hükümet yanlısı gösterileri düzenleyenlerin çoğu faşist değil ama faşizme imkân tanınıyor diyebilirim. Bu protestolarda -Evet, aralarında pek çok iyi insan da olabilir ama- hükümet yanlısı göstericilerin arasında çok açık şekilde aşırı milliyetçi ve faşist gruplar olduğunu gözlemliyorum. Kudüs'teki La Familia (aşırı sağcı, aşırı milliyetçi söylemiyle bilinen grup), diğer radikal gruplar ve hatta Filistinlileri "yakma" çağrısı yapanlar bile var. Yaklaşık 3-4 hafta önce yaşanan olayların ardından köyler yıkıldı. Bahsi geçen bu grupların sokaklara dökülmesini sağladığınızda, bu grupların ABD'yi de açıkça protesto etmelerini sağladığınızda, ateşle oynar hale geliyorsunuz.
 

1.jpg

Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, selefi Omer Bar-Lev'in yerine Ocakuar'da düzenlenen veda töreninde / Fotoğraf: Haaretz Gazetesi


Daha birkaç gün önce söz konusu radikal grupların alenen solcu eylemcilere saldırdığını biliyoruz. Bunun ardında biraz da İç Güvenlik Bakanı'nın (radikal sağcı Itamar Ben-Gvir) olduğunu biliyoruz. Bu gruplar sokaklara çıkıp sorun çıkarmaya çalışıyor. Aralarında ırkçılığa tahrikten hüküm giyenler de dahil olmak üzere 53 farklı soruşturması olanlar var.

İşler raydan çıkıyor mu yani İsrail'de?

Böyle durumlarda her şey raydan çıkabilir. Birincisi bu... İkincisi, hükümet destekçilerinin muhalefetin meydanlarda oluşturduğu kalabalığı sağlamasının neredeyse hiçbir yolu yok. Çünkü muhalefeti de destekleyen çok sayıda sağ görüşlü insan var ülkede. İktidardaki merkez-sağ görüşteki Likud Partisi'ne oy verenler, Likud'un "protez partiler" dediğimiz ultra-Ortodoks, Aşkenaz partileriyle bir koalisyon içinde olduğunu biliyor. Likud'a oy verenlerin çoğu merkez sağda yer alıyor. Dindar olmayan liberallerden oluşuyor. İsrail'in iktidar koltuğuna oturan yalnızca bir dini Başbakanı olduğunu unutmayın. İşin garibi dindar siyonist Yahudi Yurdu (Habayit Hayehudi) siyasi partisinin liderliğini yapmış olan eski başbakan (13 Haziran 2021-30 Haziran 2022 tarihle arası görev yapmıştı) Naftali Bennett, yerleşimci yanlısı olsa bile Netanyahu'dan nefret ediyor.
 

2.jpg

Dönemin Yahudi Evi lideri Naftali Bennett (solda) Başbakan Benjamin Netanyahu ile Knesset'te, 22 Nisan 2013 / Fotoğraf: Times of Israel


Muhalefeti birleştiren şey, sol partiler ve Likud'dan ayrılanlar. Görmediğiniz çok sayıda liberal var. Liberal oldukları için merkez sol partilere geçen, Likud'dan ayrılan kilit isimler söz konusu. Bu bir tür yarı-faşist, aşırı milliyetçi, otoriter sistem yaratma fikri, bahsettiğim kesimin ideolojisine, inancına veya İsrail'in neye benzemesi gerektiğine dair dünya görüşüne pek uymuyor. Yani İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Hasidik partiler yüzünden (günümüz Hasidizmi ya da Haredizmi ultra-Ortodoks Yahudiliğin bir alt grubu. Dini-sosyal muhafazakarlığı, sosyal inzivasıyla biliniyor. Koalisyonda yer alan Birleşik Tevrat Yahudiliği yani "Yahadut Hatora Hameuhedet" partisi ve Tevrat Muhafızları Partisi yani "Şas" bu görüşün temsilcileri) sokaklardaki eylemlerde muhalefetin oluşturduğu gibi bir kalabalık asla yakalayamayacak. Ayrıca bu tip partilerin kendi gündemleri olduğunu unutmamalıyız. Kitlesel bir protesto yapamazlar zira her grubun farklı çıkarları var.

Başbakan Netanyahu'nun manipüle etmeye çalıştığı kendi davası var... Yolsuzluktan yargılanan başbakanın söz konusu yargı reformuyla asıl amacının, yani temel çıkış noktasının kendini korumaya çalışmak olduğunu söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle. Çünkü başka yolu yok. Aslında yargı reformları çok kapsamlı bir paket. Öne çıkan konulardan biri başsavcının başbakanı görevden alamaması… Bu yasa tasarısı 23 Mart'ta İsrail meclisi Knesset'ten geçti.
 

3.jpg
Netanyahu 23 Mart'ta hayli mutlu görünüyor nedeni görevden alınmasını zorlaştıran yasa tasarısının kabul edilmesi / Fotoğraf: BBC


Yani İsrail Meclisi, salt çoğunlukla kabul edilen yasaların Yüksek Mahkeme'nin denetiminden muaf tutulmasını öngören düzenlemeyi onayladı. Bu da 61 salt çoğunlukla Yargıtay'ı bozmak anlamına geliyor. Bu kesinlikle inanılması güç bir durum. Bu demokrasiyi hemen orada bitirmek anlamına geliyor.

"Yargı reformları geçerse İsrail artık demokratik bir ülke olmayacak"

İsrail'deki kabinede başı yolsuzlukla dertte olan tek kişi Netanyahu değil sanırım?

Evet. Mesela Şas Partisi... Yüksek Mahkeme, Şas lideri Aryeh Deri'nin seçilebileceğini, Çevre Bakanı olarak da görev yapabileceğini ancak İçişleri Bakanı veya finansla alakalı başka herhangi bir pozisyonda görev yapamayacağını söylemişti. Çünkü Deri yolsuzluktan hüküm giymişti. Hasidik, aşırı dinci partiler Yargıtay'ı bu nedenlerle de sevmiyorlar.
 

4.jpg
Deri ve Netanyahu / Fotoğraf: Channels TV


Çünkü Yargıtay müdahale ediyor. Biliyorsunuz bu gibi siyasi partiler yalnızca kendi topluluklarının korunmasını istiyor, hiçbir müdahale istemiyor. "Bizi kendi halimize bırakın" diyorlar.  Ve son parti, Dini Siyonizm Partisi... Onlar da Yargıtay'ın işgal altındaki topraklar ile yerleşim yerleri üzerindeki her türlü etkisini ortadan kaldırmak istiyor. Mesela İsrail, Gazze'den çekildiğinde Yargıtay "Hayır" diyor; "Yeniden yerleştiremezsiniz, çok sayıda yerleşim var" diyor. "Bunu yapamazsın, buraya yerleşemezsin. Bu yasal değil" diyor. Kısacası koalisyonda yer alan herkesin farklı gündemleri var. Sokaklara çıkmaya istekli olanlar aşırı milliyetçi olan radikal sağcılar.

Yani daha ilk günden beri dillendirildiği gibi Başbakan Netanyahu'nun koalisyonunun İsrail tarihinin en sağcı hükümeti olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla Netanyahu, muhalefetin öne sürdüğü gibi "Ülkedeki demokrasiyi tehdit ediyor" da diyebilir miyiz?

Kesinlikle. Yasal reformlar geçerse, İsrail bugün olduğu gibi demokratik bir ülke olmayacak. Aslında bunu tereddütle söylüyorum. Çünkü İsrail hiçbir zaman tam anlamıyla tam bir demokrasi olmadı! İsrail, haziran ayında Batı Şeria'yı işgalinin 56. senesine giriyor. Parlamentoda oy hakkı olan yüzde 20'lik Filistinli bir azınlık var ama onun içinde de sorunlar olduğunu iddia edebilirsiniz. Bu yasal reformlar geçerse Yargıtay'ın hükümet üzerindeki kontrollerinin tamamen ortadan kalkacağını söylüyor demokrasi. Evet, doğru. Ve bu çok ciddi bir mesele. Çünkü yasal reformlar geçerse, İsrail tam anlamıyla bir demokrasi olmaktan çıkar. Bakın, İsrail polisi, bakanın kendi kontrolü altında Ulusal Muhafızlar kurma talebini reddetti. İlgili bakanın (İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir) doğrudan kendi altında küçük bir polis gücüne sahip olacağı fikri belki de İsrail tarihindeki en inanılmaz anlardan biridir.
 

5.jpg

Bezalel Smotrich, 26 Ekim 2022'de Batı Şeria'ya yaptığı ziyarette yeni yerleşim yerlerinin onaylanması için çağrıda bulunan bir tabela tutuyor / Fotoğraf: Times of Israel


Bir başka mevzu Bezalel Smotrich ile ilgili. Kendisi Maliye Bakanı ama aynı zamanda hükümet bu aşırı sağcı politikacıya, Dini Siyonizm Partisi liderine Batı Şeria'da sivil işlerinden sorumlu olma (Filistinlilerin inşaatlarına engel olmak ve Yahudi yerleşim birimleri inşaatına onay vermek gibi) yetkisini verdi. İşgal altındaki bir bölgeden bir siyasetçinin sorumlu olması uluslararası hukukun açıkça ihlali.

Sanırım 1996'dan bu yana, İşçi Partisi'nden Ehud Barak'ın kısa süreli yönetimi dışında, çeşitli aralıklarla iktidara geldi Netanyahu. Ve son 27 yılda İsrail'de hükümetler hep sağcı oldu. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

İşçi Partisi istisna evet... Netanyahu ise ilk kez 1996 yılında geldi, 2009'da geri döndü. Ama ondan önce de sağcı hükümetler vardı. Olmert vardı. Olmert bir sağcı politikacı olarak Filistinlilerle bir barış anlaşması istedi, kelimenin tam anlamıyla bir barış istedi ve aslında yasal olarak yapılabilirdi. Ayrıca eski başbakanlardan Ariel Şaron da aynı şekilde denedi. Temelde Netanyahu'nun partisinde siyasete devam edenlerin aşırı sağcılar yüzünden neredeyse rehin tutulduğunu söyleyebiliriz. İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, yıllardır kırmızı çizgileriydi. Ve bu parlamentoda, son seçimlerde bile Başbakan Netanyahu, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ben-Gvir'ye yardım etti. Fakat sahneye Ben-Gvir ile çıkmayı reddetti. Sonuçta Netanyahu da Ben-Gvir radikal bir faşist olarak tanındığı için bunun kendisine zarar verebileceğinden korkuyordu. Kısacası evet, bundan evvel İsrail'de görev yapmış hiçbir hükümet, sağcı eğilimleri ve/ya olaylara aşırı milliyetçi yaklaşımı açısından bu son hükümetle kıyaslanamaz bile…

"İsrail'de hükümet bir bakıma 'Yeter Söz Milletin!' diyor"

İsrail'deki son krizin ülkenin güvenliği tehdide yaradığı yönünde yorumlar var. Sizce bu aşamada İsrail'in güvenliği mi yoksa demokrasisi mi daha çok tehdit altında?

Muhalefeti harekete geçiren nedir? Muhalefetin gücü mü? Sorunuz bu anlamda gerçekten iyi… Sağ kanada göre böyle, bunu bir yere koyalım. Sağın bakış açısına göre tartışmaya neden olan bu yasal reformların bir mahkeme diktatörlüğünü tamir ettiğini unutmayın. Bunun üzerine düşünmek gerekli. Aşığı sağ kanat, Netanyahu ve aşırı sağ "İsrail mahkemeleri son sözü söylememeli, son söz mecliste olmalı" diyor kabaca. Türkiye'de eski başbakanlardan Menderes'in 1950'li yıllarda çok popüler olan "Yeter, Söz Milletin!" sloganını yıllar sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kullanması misali… Yani İsrail'de de hükümetin söylemeye çalıştığı yaklaşık olarak budur. "Gücü elitlerden uzaklaştırarak halka geri getirin" diyorlar.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Sağ kanatın verdiği görüntü böyle. Bu bakış açısı Netanyahu ve hükümet destekçilerinin de olaylardan ne şekilde etkilendiklerinin de açık bir göstergesi. Ama elbette merkez sol ve sol onlara "Siz 20 yıldır iktidardasınız" diyeceklerdir. Dolayısıyla bu yargı reformlarına başladıklarında, İsrail toplumunun kremasının çoğu laiktir ve birçoğu bir şekilde orduyla bağlantılıdır. "İsraillilerin yüzde 70'i askere gidiyor" dediğimizde, bunlar arasında Hasidikler ile ultra-Ortodoksların bulunmadığını hatırlatmalıyız.
 

louis_fishman.jpg
Louis Fishman / Fotoğraf: Agos Gazetesi


Yani askere gidenlerin ağırlığını aslında merkez partiler ve merkez solun üstünde toplandığını görüyoruz. Çünkü dindarlar ve aşırı dindarlar orduya yazılmıyor. Nüfusun yüzde 15'i askere gitmiyor. Bu bölünme İsrail'de yeni değil, yıllardır var. "Görevlerimiz var, vergilerimiz var, bu var, şu var ama askerlik de yapıyoruz" deniyor. Reform tartışmalarının ardından yüksek rütbeli subayların birçoğunun ve özellikle yedek subaylar ile pilotların "Rezerv görev için gelmeyeceğiz, bunun yerine protestoya gidiyoruz" dediklerini görüyoruz. Yedek kuvvetlerin genellikle toplumun varlıklı kesimlerinden oluştuğunun unutulmaması gerekiyor. İsrail için bu durum aslında hayli ironik. Diğer ülkelerde, fakir insanlar ordu görevini üstlenir. İsrail'de ise ordu görevini genellikle orta sınıf ve üst orta sınıf gerçekleştiriyor.

Peki yedek askerlerin "Orduya gitmiyoruz" deyip onun yerine hükümet karşıtı protestolara gitmesi yeni bir durum mu İsrail için? Yani bu ret hali?

Evet, çok yeni. Ama unutmayın topyekûn askerlik hizmetini reddetmiyorlar. Çok önemli bir savaş varsa giderler. Bu kesim yedek eğitimlerine, yedek operasyonlara gitmeyi reddettiklerini söylüyorlar.  Yedek operasyonlar için her hafta pilotlar savaş uçağı uçuruyor. Tamam, bunun için para almıyorlar. Yaklaşık 45 yaşına gelene dek bu bir vatani görev… Ve bahsettiğim bu kişiler İsrail toplumunda çok yüksek konumlarda olan insanlar, hemen hepsi eğitimli. Pilot olmak için eğitim almalısınız. Bu kesimin ardından seçkin birimlerden diğer yedek askerler de "Gitmeyeceğiz" demeye başladılar. Onlar da benzer şekilde "Sadece savaş hali gibi durumlarda, mecbur kalırsak gideceğiz; onun yerine protestolara katılmayı tercih ediyoruz" dediler.
 

6.jpg
Fotoğraf: Times of Israel


Böylece birdenbire generaller, ordunun alt kademelerinde bir gerginliğin başladığını fark etti. Ordu içindeki sağ ve sol görüşlüler, bu reformlar hakkında kendi aralarında tartışıyor. Netanyahu destekçisi ve karşıtlarının ordu içinde iç çatışmalar yaşaması şüphesiz iyi bir durum değil. Alt seviyelerde de üst seviyelerde de "Artık buna katılmak istemiyoruz" diyen insanların sayısının giderek arttığını görüyoruz. "Hükümetin yargı reformu geçerse burası artık bizim ülkemiz değil. Biz bunun için çaba sarf etmiyoruz, savaşmayacağız" diyorlar. Şimdi Netanyahu tarafını hatırlayın. Çoğu insan o koalisyon hükümetini bile yapmaz. Birçoğu askere bile gitmiyor. Yani "Askere gitmeyeceğiz" dediklerinde bu gerçekten büyük bir sorun. Bu yüzden ordu, protestolar büyüdükçe, katılmayı reddedenlerin sayısının artacağından ve bunun bir ivme kazanacağından korkuyordu. Protestolarda 500 bin kişi olduğunu unutmayın.

"Savunma Bakanı Gallant tasarıya neden karşı çıktı?" sorusunu da karşılıyor tüm bu anlattıklarınız o halde…

Kesinlikle. Gallant neden karşı çıktı? "İsrail bu bölünmeler yüzünden tarihinin en tehlikeli noktasında" dedi. Tehditlerimiz var. Generaller olanlardan endişeli. Muhalefetin başındaki isim Benny Gantz, sonra Ayalon ve Barak gibi geçmiş dönem politikacılar... Generaller genellikle merkez sola gidiyor.
 

eylem.jpg
İsrail tarihinin en geniş kapsamlı protestolarına tanıklık ediyor / Fotoğraf: Times of Israel


Bu yüzden Savunma Bakanı konuştuğunda ve bugün ordudaki generallerin endişeli olduğunu söylediğinde, bu Gallant'ın kırmızı çizgiyi aşıyormuş gibi görünmesine neden oldu. Netanyahu onu kovduğunda, -ki; bu arada Gallant'ın görevine son verildiğine dair eline hala bir resmi mektup/belge ulaşmadığını biliyoruz- tepki daha büyüdü...

O zaman şöyle bir denklem kurulabilir mi? Daha sonradan siyaset sahnesinde yer alan ve önemli görevler üstlenen, hatta hükümetlere başbakanlık eden Gantz gibi, Ayalon gibi, Barak gibi ve son kertede Gallant gibi eski generaller İsrail'de bir anlamda demokrasiyi de koruma görevini mi üstlendi?

Yani, evet... Eylemlere dönecek olursak, bunun seçkinlerin bir protestosu olduğunu söylemek istemiyorum ve söylemeyeceğim. Yine de şuraya dikkat çekmek lazım. Eylemcilerin arasında ileri teknoloji ile uğraşan insanlar, yüksek teknoloji işinde olanlar var. İsrail ekonomisinin yüzde 15'ine katkı yapan kişiler bunlar. Onlar da "Eğer bu yasal reformları geçerse toplumu özgürleştiremeyiz, şirketlerimiz dünyanın başka bir yerine gider" diyor.
 

FseCS5pWIAEkY1g.jpg
Tel Aviv'deki hükümet karşıtı gösterilerden alışılmadık bir fotoğraf karesi, İsrail ve Filistin bayrakları yan yana / Fotoğraf: Twitter


Savunma Bakanı görevden alınınca herkesin sokağa döküldüğünü gördünüz. Gerçekten de ülkelerinin geleceği için savaşan çok spesifik bir muhalefetten bahsediyoruz. Gösterilerde tek tük de olsa LGBT bayraklarını da görüyorsunuz. Bin İsrail bayrağı varsa bir LGBT bayrağı var alanlarda ama sonuçta oradalar. Sonra İsrail aşırı solu tarafından Filistin bayraklarının taşındığını görebilirsiniz. Solcular, komünist gruplar, Yahudi Arap Partisi, Filistin yanlısı parti...  Azlar ama onlar da oradalar… Bayraklar denizinde hepsinin önemi azalmış halde çünkü bu eylemler artık ülkenin geleceği için mücadeleye dönüşmüş durumda. İnsanlar aşırı sağ tarafından yönetilen, homofobik, dindar kesime daha fazla güç vermek isteyen bir ülke mi istiyorlar? Yoksa normal bir ülke mi? Bakın; geçtiğimiz günlerde yeni bir yasa geçti, adı kabaca "Hastane Yasası". Hamursuz Bayramı döneminde hastanelere matsa (Yahudilikte Mısır köleliğinden kurtuluş anısına her yıl 8 gün Hamursuz Bayramı'nda yenilen mayasız ekmek) getiremeyeceğiniz yönünde bir yasaydı... Buna göre çantalarınızın içinde ekmek var mı yok mu diye kontrol edecekler hastaneye girişlerde! Yasa bu ama hastaneye girişinizi reddedemezler, çünkü bu kanunları çiğnemek olur! Öyleyse buradan hareketle bir kez daha sorayım. İsrailliler nasıl bir İsrail istiyor? Şurası çok açık ki; demokrasi yanlıları ile dini gruplar bu konuda bölünmüş durumda. İsrail'de çoğunluk açıkça laik, ulusal ve ılımlı bir muhafazakâr, dindar kesimden oluşuyor. İşte bu yüzden Savunma Bakanı kovulduğunda herkes diktatörlüğün başladığını söyledi. Görevden alma biçimiyle ilgili, daha çok bunun nasıl bu denli hızlı, bu denli acımasızca ve bu kadar alenen yapıldığıyla ilgili de tepki oluştu. İşte tüm bunlar ülke genelinde protestoları ateşledi. Açıkça söylemeliyim ki, ben herkesin dışarıda olmasına şaşırdım. Daha önce küçük çaplı eylemler olurdu. Sonunda da işte büyüğü geldi…

"Netanyahu geri adım atmayacak gibi görünüyor"

Şimdi süreç nasıl ilerleyecek peki? Netanyahu bu tepkileri dinleyecek mi yoksa kulak ardı mı edecek?

İsrail'de tartışmalı yargı reformu meclisin bir sonraki yasama dönemine kadar ertelendi. Netanyahu hiçbir şeyi askıya almadı. Knesset (İsrail Meclisi) başlamadan bir aylık müzakere süreci var. Hamursuz Bayramı girdi araya, ardından İsrail Bağımsızlık Günü, Anma Günü gibi ulusal bayramlarımız var. Netanyahu bir orta yol bulmaya çalışıyor.
 

eylem 3.jpg
İsrail Başbakanı "orta yol" bulmaya çalışırken, sokaklarda eylemciler tazyikli sudan nasibini almaya devam ediyor / Fotoğraf: AA


Eğer Netahyahu yasanın çıkartılması yolunda ilerlerse, -ki bence ilerleyecek- yine de gidebileceği iki ayrı yol var. Bir; yargı reformu paketinin geçmeyeceğini söyleyebilir ve sonunda bir çeşit zafer (!) konuşması yapabilir. "Bir veya iki yasa çıkardık, hepsi bu" der, geçer. Ancak otoriter liderlerin kafasının genellikle bu şekilde çalışmadığını hepimiz biliyoruz. Bu tip liderler sisteme karşı, sisteme rağmen hareket ederler. Protestolar şu anda durulmayacak, muhalefet protestoyu kontrol etmediği için durmayacak.

Eylemler muhalefetin öncülüğünden ziyade kendi kendine gelişiyor o halde?

Evet, muhalefet düzenlemiyor bu gösterileri. Fakat muhalefet eylemcileri destekliyor, yanlarında duruyor ama dediğim gibi kontrol etmiyor. Bu yüzden protestolar sürecektir. Başbakan Netanyahu her şeye rağmen ilerlemeye çalışırsa, İsrail gördüğümüzden daha büyük bir krizin içine itilecektir. Bir başka yol daha var. O da Netanyahu'nun muhalefet lideri ve eski başbakan yardımcısı Benny Gantz'ı hükümetine katılmaya ikna etme yolunda yapacağı bir hamle... Netanyahu kendini kurtarmak için Benny Gantz'a yaslanabilir.
 

fotooo.jpg
Tarih 23 Eylül 2019. Dönemin Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin (ortada), Kudüs'teki konutunda Başbakan Benjamin Netanyahu (solda) ve Mavi Beyaz partisi lideri Benny Gantz'ı ağırlıyor / Fotoğraf: Haim Zach/GPO​​​​​​


Ama daha önce aynı hükümette oldukları esnada bu ikili arasında düşmanlık olduğunu unutmamak gerekir. İsrail'in tecrübe ettiği seçim krizini hatırlayın. Malumunuz, beş farklı seçim oldu. Son iki seçimden önce aslında Gantz ve Netenyahu birlik hükümeti kuracaktı. 2 yıl Netanyahu 2 yıl Gantz dönüşümlü olarak hükümete liderlik edecekti. Ardından Netanyahu başbakanlığı paylaşmak istemeyince yeni seçimler yapıldı. Bu nedenle bu yolun pek olası olmadığı kanaatindeyim. Zaten şimdiye kadar muhalefet açısından en büyük kazananın Gantz olduğunu görebiliyoruz. Anketlere baktığınızda, Gantz'ın Netanyahu'nun partisi Likud'un meclisteki sandalye sayısını neredeyse 10'a kadar düşürdüğünü görüyoruz.

İsrail'in medya kuruluşlarından N12'nin yayınladığı son ankete göre Likud seçmenlerinin yüzde 55'inin başbakan ve parti lideri Netanyahu'yu son dönemde onaylamadığı görülüyor…

Kesinlikle... Bir başka kamuoyu araştırması bugün seçim olsa Netanyahu'nun hükümetinden 64 sandalyeden 54'ünü kaybedeceğini söylüyor. Partisi değil hükümeti oluşturan tüm partilerin sahip olduğu sandalye sayısından bahsediyorum. Yani muhalefet 61 sandalye kazanıyor bugün seçim olsa. Ve beş sandalye Anti-Siyonist Arap Yahudi Partisi ile komünistlere gidecek. Onları da bir nevi İsrail'in HDP'si olarak görebilirsiniz. Yani bu senaryoda, Gantz en büyük kazanan oluyor. Şu an itibarıyla görünen, Gantz'ın kendisini Netanyahu'dan sonra gelecek lider olarak konumlandırdığı…

"İsrail solu Netanyahu'yu Erdoğan'a benzetiyor ama asıl kendileri Türk soluna daha çok benziyor"

Peki Türkiye ve İsrail'in politikaları arasında bazı benzerlikler buluyor musunuz? Haaretz için kaleme aldığınız makalede "İsrail otoriter Erdoğan'ın Türkiye'sine mi dönüşüyor?" diye sormuşsunuz.

Sonuç benzer olurdu. Ama benim yazım daha çok İsrail solunun Netanyahu'yu Erdoğan'a benzetip durduğuna vurgu yapıyordu. Ben de "Önce bir aynada kendinize bakın" dedim. "Aslında Türk soluna daha çok benziyorsunuz" diye yazdım.  Çoğu zaman "Araplar neden bu protestolara katılmıyor?" diye soruyorlar. Neden mi? Orada, gösterilerde binlerce İsrail bayrağı var. Onların bayrağı değil, onların sembolü hiç değil! Mutlu birer İsrail vatandaşı olsalar dahi onunla özdeşleşemezler. Böyle olsa bile hala Yahudi değiller, değil mi? Bunu anlamak için roket bilimi uzmanı olmanıza gerek yok. Bu yüzden benim argümanım, uzun vadeli bir bakış açısı oluşturulması gerektiği yönünde. Eğer muhalefet tekrar iktidara gelirse, kesinlikle mevcut yönetimden daha iyidir. Ama protestolara katılan pek çok İsrailli sadece yarına bakıyor, gözleri 20 yıl sonrasını aramıyor. İşte bu muhtemelen en büyük sorunlardan biri… Protestolar iyi güzel ama hayal gücünden yoksun. Hayal gücünden yoksun ve bu anlamda Türkiye'ye benziyor. İsrail'de Arap vatandaşlar da devletle özdeşleşebilir ama sembollerle özdeşleşemezler. Tabi bu Türkiye'de daha farklı. Elbette bir de dil sorunu var. İsrail'deki Araplar Arapça eğitim alıyorlar. Arapça, onu yıkmaya çalışan ulus-devlet yasalarına sahip olmamıza rağmen, İsrail'de kabul edilen bir dil. Türkiye'de ise bu farklı. Yani benzerlikler de var ama farklılıklar da var.

Son soru direkt Türkiye ile ilgili... Türkiye yaklaşık 1,5 ay sonra seçime gidiyor. AK Parti hükümetinin, Erdoğan'ın seçimleri kaybetmesi artık çok daha güçlü dile getirilen bir olasılık.. Türkiye'de olası bir değişim bölgeyi nasıl etkiler? İsrail'in de bir bölge ülkesi olduğunu düşündüğümüzde bu İsrail'e nasıl yansır?

Bu iyi bir soru. Türkiye'de geleceğin ne getireceğini görmek zor olacak. Bence Türkiye'de muhalefet seçimleri kazanabilecek bir noktada. Olası bir geçiş döneminin Ortadoğu'ya nasıl yansıyacağı açısından da çok önemli olacak. Ama Türkiye'nin geçtiğimiz yerel seçimleri unutmaması lazım. İstanbul'daki seçimlerden sonra gördüğümüze benzer bir tablo çıkar mı? Seçimlerin iptal olduğu ve tekrarlandığı bir tablo? Yani İstanbul'a bakarsak ve bunu 14 Mayıs'taki seçimlerde tekrarlanabileceğini düşünürsek bu elbette tedirginlik yaratacaktır. Türkiye içinde muhalefet için Türkçe "rahatsızlar" ifadesi kullanacağım. Böyle bir kesim uzun süredir var. Ama öte yandan genel olarak seçimlerin büyük bir değişim yaratacağını düşünmüyorum. Erdoğan yönetimindeki Türkiye'nin sürekli olarak İsrail ile sorunların kaynağı olduğunu hatırlamalıyız değil mi? Ama orada Erdoğan tek değildi. İki kişi vardı; Netanyahu ve Erdoğan…
 

latuff.jpg
Brezilyalı çizer Carlos Latuff, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsrail Başbakanı Netanyahu'yu 2016'da böyle resmetmişti


Yıllarca nasıl bir ileri bir geri çekiştiklerinden, birbirlerine nasıl küfrettiklerinden bahsettim. Fakat buna karşın iki ülke arasında ticaret devam etti. Ve AKP'nin yaptığı, belki de çok olumluydu. Ekonomi ve ticareti mevcut politika alanına taşımadılar. Şimdi kimi insanlar buna "ikiyüzlülük" diyor. Ben ise buna "Çok akıllıca" diyorum. Bu aslında her şeye rağmen Türkiye ile İsrail'i birbirine bağlı tutan şeydi. Türkiye ve İsrail, zor günlere rağmen -Mavi Marmara ve ardından alçak koltuk diplomasisi olayı- ilişkiyi ticari anlamda sürdürebildi. Erdoğan "Filistinlilere bunu bunu yapıyorsunuz!" dedi İsrail karşılık verdi. Ama sonunda ilişkileri sivil bir yola soktular. Hafızayı tazelemek gerekiyor çünkü unutan varlıklarız. Kötü ilişkilerin sebebinin Erdoğan'ın İslamcı hükümeti olduğunu söylüyoruz. Hayır. Erdoğan'dan önceki Ecevit hükümeti, İsrail'in Cenin'deki saldırısına "soykırım" diyerek karşı çıkan en güçlü seslerden biriydi hatırlarsanız. Ve bu tepki Türkiye geneli için geçerliydi. İster İslamcı ister solcu olsun, nüfusun büyük bölümünün sahip olduğu bir tepkiydi. Aynı şekilde Filistinlilere duyulan sempati de...  90'lardan önce askeri bağlar vardı Türkiye-İsrail arasında. Erdoğan'ın yaptığı aslında ilişkileri sivil ilişkiler yoluna sokmak mıydı? Ticaretle, sivil ilişkiler, turizmle? Evet. Erdoğan ne olursa olsun, halkını Mescid-i Aksa'yı ziyaret etmeye teşvik ettiğini asla söylemedi. Yani hiçbir zaman boykot tavrı sergilemedi. Türkiye için bölgede Türk nüfuzunu yaymak çok önemli. Ve bu etki gerçek. Sık sık Gazze'de hastaneler inşa ederek Erdoğan'ı İsrailli gözüyle eleştirebiliriz. Ama hastaneler yapıldı, altyapıya yatırımlar yapıldı. Kısacası Türkiye'de olası bir değişikliğin nasıl olacağını gözlemlemek çok ilginç olacak. Ne olursa olsun ilişkilerde çok büyük bir kesinti yaşanacağını düşünmüyorum. Dışişlerinde profesyonel geçiş sağlanacaktır bir değişim durumunda… Türkiye açısından zaten bunu son üç yıldır -bölgesel sorunlar nedeniyle- görüyoruz. Mısır'la, Suudi Arabistan'la açılımı görüyoruz. Türk Hükümeti'nin uluslararası alanda yeniden kendisini konumlandırdığını görüyoruz. Bu yüzden Türkiye-İsrail ilişkilerinin her halükârda gelişmeye devam edeceğini düşünüyorum. Bu seçim sonrası dönemin adı ister Erdoğan ister post-Erdoğan dönemi adı ne olursa olsun belki daha güçlü ilişkiler ve yeni bir başlangıca yol açılacak. En azından ben ilişkilerin geriye değil daha ileri bir aşamaya taşınacağını düşünenlerdenim.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU