İsrail Başbakanı Netanyahu'nun hatıratında İsrail sağının sîreti ve sureti (2)

"Gün akşamlûdur Sultanım!"

Netanyahu, İsrailli sağcıların sembolü sayılıyor

Binyamin Netanyahu'nun biyografisi ve hatıra kitabını değerlendirmeyi bu bölümde tamamlayacağız. 

İşte Netanyahu'nun yaşam öyküsünün satır başları: 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

  • 1963-67 yılları arasında ABD'nin Philadelphia şehrinde yaşadı. İngilizceyi Amerikan aksanıyla konuşmaktadır. İşletme Bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Bu dönemde adını Benjamin Ben Nitai olarak değiştirdi.
     
  • O tarihten sonra İsrail dönüp askere yazıldı. İsrail özel harekât (Sayeret Matkal) kuvvetlerinde takım lideri oldu. Birçok operasyonda görev aldı.
     
  • Askeri hizmetten sonra ABD'ye döndü ve 1975 yılında mimarlık üzerine lisans programını Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) okulunda bitirdi.
     
  • 1977 yılında ise aynı enstitüde aldığı Sloan-İ eğitimi esnasında, Boston Danışmanlık Grubu'nda çalıştı. 
     
  • Mezuniyet sonrası İsrail'e döndü ve bir mobilya şirketinde kısa bir süre pazarlamacılık yaptı. 1978 ve 1980 yılları arasında Jonathan Netanyahu Anti-Terörizm Enstitüsü'nü kurdu.
     
  • 1984-1988 yılları arasında BM'de elçilik görevinde bulundu. 
     
  • 1988 İsrail genel seçimlerinden önce İsrail'e geri döndü ve sağcı-ırkçı Likud Partisi'ne katıldı.
     
  • Knesset (parlamento) 12. dönem milletvekili seçildi. Ayrıca Dışişleri eski Bakanı Moşe Arens ve ardından David Levy'nin yardımcısı olarak atandı. 
     
  • 1996-1999 ile 2009-2021 yılları arasında başbakan seçildi. Yolsuzluk ithamıyla hakkında dava açıldı. Kısa bir süre için seçimleri kaybetti.
     
  • 29 Aralık 2022 tarihinde tekrar başbakan oldu. İsrail tarihinin en uzun süreli başbakanı olmaya ilaveten ülke tarihinin en sağcı, ırkçı, dinci ve fanatik koalisyon hükümetini kurdu.
     
  • 2010 yılında, İngiliz New Statesman dergisi, Netanyahu'yu "En etkili 50 politikacı" listesinde 11. sırada gösterdi. 
Aşırı sağcı ve fanatik dincilerle koalisyon hükümeti kuran Netanyahu, ırkçı Ben Gvir'i bakan yaptı.jpg
Aşırı sağcı ve fanatik dincilerle koalisyon hükümeti kuran Netanyahu, ırkçı Ben Gvir'i bakan yaptı / Fotoğraf: AFP

 

İşte bu Netanyahu, hem Amerikan Neo-cons denilen fanatik Yeni Muhafazakârların hem de ABD devletinin görünmeyen ellerinin de desteğini alarak, adım adım hedefine yaklaştı. 

Bu türden desteklerin bir örneğini de Netanyahu'nun ilk başbakanlık seçimini kazanmasından (1996) sonra, dönemin ABD Başkanı Bill Clinton'un kendisine ilettiği mektupta görüyoruz: 

Biz sizi değil, İşçi Partisi adayı Şimon Perez'i destekledik. Seçilmesi için elimizden geleni yaptık. Fakat siz, bizleri hezimete uğrattınız.

Eğer Amerikan Hükümeti, seçimlerde İsrail'in içişlerine müdahale ettiğini kabul edebiliyorsa, İsrail ile bir şekilde irtibatlı diğer ülkelerin halini varın siz düşünün!

Mesela 1957 Lübnan seçimlerinde Amerikalı ajanlar para dolu valizlerle Beyrut'a giderek dönemin Cumhurbaşkanlığı makamına (o tarihte Ebu'l Asr El Zehebi bahsi geçen makamdaydı) ulaşıyorlardı ki bizimle işbirliği yapan şahsın kazanmasını güvenceye alabilsinler.

Hâlbuki o zat, yolsuzluklarıyla nam salmıştı ve yabancılarla ticari anlaşmalarında büyük miktarda komisyon almasıyla tanınıyordu. 

Bu ve buna benzer adamlarımızı desteklemek zorundaydık. Tıpkı (Lübnan) Hizbullah'ın rakibi olabilecek herhangi bir Şii oluşumuna destek olmamız gibi.

Aynı hususta Lübnan'da (pan-Arabist) popüler Nasırcılık akımına itiraz edip eski Cumhurbaşkanı Kamil Şimon'a arka çıkan Sünni lider Sami Selam'ı da desteklemiştik.

 

Yolsuzluğu ve koronavirüs salgınını protesto eden İsrailli göstericiler. Kaynak-ankaramasasi.com_.jpg
Yolsuzluğu ve koronavirüs salgınını protesto eden İsrailli göstericiler / Görsel: ankaramasasi.com

 

Başbakan olduktan sonra Beyaz Saray'a giden mağrur ve kibirli Netanyahu, varlığından rahatsızlık duyan Bill Clinton'u aşağılayan ve Ortadoğu meselelerinde küçümseyip hiçe sayan bir tutum takınabilmişti. 

Öfkelenen Başkan Clinton, etrafındakilere şöyle demişti:

Bu adam kendini ne sanıyor ki böyle şişinip duruyor. Hür dünyanın lideri mi yani? 


Netanyahu'nun hatıratına bakılırsa, Clinton, Bibi'ye okkalı bir küfür de savurmuştu.

Bu sert tavırlara aldırmayan Netanyahu, şu gerçeğin farkındaydı:

ABD Başkanı dâhil Kongre, büyük oranda Yahudi Lobisi'nin etkisindeydi.


Onca iltifat ve şöhrete rağmen Netanyahu'yu rahatsız konuyu da anılarından okuyabiliriz:

Filistinlilerin bir dönem için yani 1993 Oslo süreci öncesi ve sonrasında Amerikan ve Batı kamuoyunda olumlu bir algı yarattıkları, müzakere heyetinin kadın başkanı Hannan Aşrawi ile Saib Arikat sayesinde Filistinlilerin kötü imajını düzeltmeyi başardıkları kayda geçmiştir. Ancak, Oslo sürecinin İsrail lehine işletilip uygulanması sonucu söz konusu başarı geçerliliğini yitirmiştir.


Bu meseleyle bağlantılı bir gerçek ise Netanyahu sevindirmişti:  

Oslo müzakere sürecine katılan Bill Clinton yönetimindeki Amerikan heyetinin çoğu, Yahudilerden oluşmuştu.


İsrail'e sempati duyan Amerikalı Yahudilerin önde gelenleri (politikacı, iş adamı, sanatçı vs) için genellikle "Yahudi Lobisi" tanımı kullanılır.

Başta İsrail olmak üzere onun izinden giden taraftarlar bu tanımı dile getirenleri "antisemitist" yani Yahudi kavminin düşmanı sayarlar.

Bu sayede Netanyahu'nun kara propagandası alabildiğine yaygınlaşmış; Filistinlilerin talepleri "terör ve savaş" damgasını yedi. 

Oysa Amerikalı bir gazeteci, Netanyahu'nun eski demeçlerini karıştırmış ve bizzat kendisinin "Yahudi Lobisi" tabirini kullandığını ortaya çıkardı.

Netanyahu, "Hasmının övgüsü karşısında yumuşayan ve cafcaflı unvanlardan hoşlanan" biri olarak lanse ettiği FKÖ lideri Yaser Arafat için de şunları yazmış:

Filistin hareketinin en kötü lideridir. İsrail ordusuyla çatışması sırasında kendisini uyardım: Ya 30 dakika içinde ateşkes ilan edersin ya da tanklarımla karargâhına girip o rejimini yerle bir ederim! Çok geçmeden ateşkes yapmak zorunda kaldı.


1998 yılında eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ile Londra'da buluşan Netanyahu, kendisini azarlaması ve Filistin meselesinin bazı yanlarına olumlu yaklaşması gerektiğine dair uyarısı nedeniyle bu kadın bakandan hiç hoşlanmamış.

Çünkü Albright, "Kısa bir süre içinde Filistin sorununun bazı yanlarını ele alacağını açıklamadığın takdirde, biraz sonra basın önünde kimin barışı engellediğini ve böylece Yahudi halkının güvenliğini kimin tehlikeye attığını duyuracağım…" demiş.

Nitekim Netanyahu kitabının bir yerinde, "Albright, okuldaki çocukmuşum gibi beni azarlayıp durdu" diye yazıyor. 
 

Netanyahu, Suriye ve İran meselesini görüşmek için, Putin'i sıkça ziyaret ederdi.  Fotoğraf-AP.jpg
Netanyahu, Suriye ve İran meselesini görüşmek için, Putin'i sıkça ziyaret ederdi / Fotoğraf: AP

 

Rus lider Putin ile gizli ve açık her karşılaşmasında bilhassa İran'a karşı tutum üzerinde durmuş Netanyahu.

Kendisiyle bir buluşmasında eski ABD Başkanı Obama, Filistin barışı için İsrail'in 1967'de aldığı Filistin topraklarından çekilmesi gerektiğini söyleyince Netanyahu, odada bağırıp çağırmaya başlamış.

Beyaz Saray protokol sorumlusu, İsrail büyükelçisine hayretle sormuş:

Netanyahu sanki kendi makamındaymış gibi böyle böğürtüyle mi konuşuyor?


Büyükelçi şöyle yanıtlamış:

Sadece ülkesi topraklarından parçalar koparılması söz konusu olunca can havliyle sesi yüksek çıkıyor!


Ertesi günü Netanyahu'nun buluştuğu Joe Biden ise şu uyarıda bulunmuş:

ABD, onurlu bir devlettir. Kimse, ama hiç kimse Başkanımızı küçümseme hakkına sahip değildir!


Bibi, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile ilk buluşmasında açıkça şunları söylemiş:

1967 tarihinden beri elimizde bulunan topraklardan çekilmeyiz. Filistin (Eriha) Çukuru, bizim doğudaki güvenliğimiz için hayatidir.

Abbas, "Niçin" sorusunu sormakla yetinmiş.
 

Netanyahu, Filistin başkanı Mahmud Abbas'a baskı yaparak susturuyor.jpg
Netanyahu, Filistin başkanı Mahmud Abbas'a baskı yaparak susturuyor

 

Uluslararası siyasi camiada yalancılığıyla da bilinen İsrail Başbakanı hakkında, 2011 tarihli G20 zirvesinde dönemin Fransa Cumhurbaşkanı sağcı Nicolas Sarkozy, ABD Başkanı Barack Obama'ya kısık sesle, "Bu Netanyahu'ya tahammül edemiyorum, Yalancının tekidir!" demiş.

Obama ise aynı kişiden yana çok dertliymiş:

Doğru diyorsun. Ne yazık ki ben senden daha fazla onunla iş yapmak durumdayım.


Bu konuşma, mikrofon açıkken gerçekleşince bir şekilde basına sızmıştı.
Netanyahu, "İsrail'deki demokrasinin" sadece bu ülkede yaşayan Yahudilere mahsus olduğundan dem vurarak kitabında Arap ülkelerinin İsrail'e husumet beslemesini despot ve otoriter rejimlere bağlamak suretiyle hem kendinin hem de ülkesinin propagandasını yaparak sempati toplamak istiyor.

Netanyahu benzeri İsrail sağcı ve bağnazları şunu anlayamıyorlar:

Arap dünyasındaki İsrail husumeti ve düşmanlığı, aslında kitleler arasında yaygın olan kendiliğinden oluşmuş genel bir duygudur.

Zira İsrail, Mısır-Filistin-Suriye-Lübnan toprağını işgal etmiş, Filistin halkını sürmüş, birçok Arap ülkesine bomba atmış, askeri-istihbari operasyonlar yapmıştır. Sonuçta on binlerce insan katledilmiştir.

Tabandan gelen bu öfke ve husumet, söz konusu ülke yöneticilerinin teşvikiyle oluşmuyor; tam tersine, kitlelerin bu öfkesi/nefreti, Arap yöneticileri İsrail karşıtı katı tavırlar almaya mecbur bırakıyor. 

Bunun bariz bir örneği Netanyahu'nun "Bizi çok şaşırttı" dediği Mısır'daki 2011 kitlesel başkaldırıda görüldü.

Eylül 2011'de Kahireli protestocular İsrail Büyükelçiliği önünde büyük bir gösteri yaptılar.

Bibi'nin kitabına bakılırsa Mısırlılar ellerinde demir çubuk, bıçak ve sopalarla slogan atıyorlar.

Büyükelçilik mensupları ise binanın onuncu katında tetikte bekliyorlar. Çünkü bol sayıda Mossad istihbarat elemanı var binada.

Onlardan biri Netanyahu'ya şöyle diyor:

Büyükelçilik basılırsa elimizde Uzi marka silah var. Ölümüne çatışacağız!

 
Burada diplomatik teamüle aykırı bir durum var. Kimse şunu sormuyor:

Bu silahlar, hangi yol ve ruhsatla İsrail'den Kahire'deki büyükelçiliğe girebiliyor?


Masalı andıran bir hikâyeye göre olaylar şöyle gelişmiş:

İsrail Başbakanı, ABD Başkanı Obama'dan imdat istemiş. O da dış işleri ve savunma bakanlarını Mısır Genelkurmayı ile irtibat geçmek için seferber etmiş.

Her iki Amerikalı bakan, Mısırlı askeri yetkilileri, "Halk İsrail büyükelçiliğine zorla girip kozmik odayı (Mossad ajanlarının bulunduğu büroyu) basarsa, size yaptığımız bütün yardımları keseriz!" diye tehdit etmişler.

Bunun üzerine Mısır Genelkurmayı, askeri birlikler gönderip protestocuları engellemiş. 

Kendini başarılı göstermek İsrail sağcılarının bilinen bir özelliğidir.

Kitapta bir askeri başarı hakkında, "İsrail'in, terör örgütlerinin (Hamas ve İslami Cihat roketlerinin-F.B.) saldırılarına karşı ördüğü 'Demir Kubbe' hava savunması, yüzde 80 oranında başarılı oldu" deniliyor.

Hâlbuki The New York Times gazetesindeki bir makalede bu başarı oranı yüzde 40 olarak belirlenmişti

İsrail gazetesi Haaretz ise 2019 yılında karşıdan fırlatılan toplam 690 roket-füzeden sadece 240'ının imha edilebildiğini yazmıştı. 

1991 Körfez Savaşı sırasında devrik Irak diktatörü Saddam Hüseyin'in emriyle İsrail'e fırlatılan Scud füzelerine karşı kullanılan ABD yapımı Patriot füzelerinin başarı oranı yüzde 98 olarak destanlaştırılmıştı.

Oysa Massachusetts MTI incelenmesinde yüzde 5'lik bir başarı tespit edilebilmişti. 

Bilindiği gibi, uydurma destanlar ve başarı öyküleri sağcıların başvurdukları propaganda malzemelerindendir.

Örneklerine kitabın akışında sıkça rastlıyoruz. Mesela: Gerek 2005 yılında Lübnan'a giren İsrail'in orada karşılaştığı büyük açmaz gerekse 2012 yılında Hamas ile vuruşması sırasında hükümetin içine girdiği büyük sıkışmışlık nedeniyle Netanyahu, devreye girip her iki problemi çözmesi için ABD'den yardım istemiş. 

Netanyahu, İhvancı (Müslüman Kardeşler hareketi mensubu) Muhammed Mursi ile aralarındaki bir meseleyi de şöyle anlatıyor:

Gazze'deki Hamas örgütünün verdiği silahlı rahatsızlık ve taciz ateşi konusunda Mursi'den yardım istenmiş.

O da, ateşkesin sağlanması ve İsrail ile mutabakata varılması hususunda yardımcı olacağını vadetmiş.

Daha sonra Mursi'nin Sina topraklarına Mısır tanklarını soktuğu anlaşılınca Netanyahu, muhtıra vermiş:

Ya yedi gün içinde tankları ve askerleri geri çekersin yahut da ben Amerikan Kongresi'ni ayağa kaldırıp size verilen bütün yardımları kestiririm!


Netanyahu'dan propaganda kabilinden bir iddia daha:

Mursi'nin Mısır'daki demokratik rejimi devirip yerine İslam şeriatına dayalı bir rejim getireceğine dayalı istihbaratı alıp ABD yönetimine bildirdik.


Netanyahu'nunki aslında övünmeden öte bir şey. Başarıdan kendine pay çıkarmadır bunun adı.

Normalde 2011 Arap Baharı sırasında Mısır'ın dört bir yanı CIA ajanıyla doluydu ama o sırada şeriat kurulacağına dair ajanların elinde somut bir veri henüz bulunmuyordu.

CIA'nın bilemediğini Mossad ajanlarının bilmesi ise imkânsız değilse bile mübalağalı bir iddia idi bu.

Kaldı ki Mısır'daki ABD'nin kadın büyükelçisi, Mısır ordusunun darbe yapmaması için son dakikaya kadar Mursi lehine direnmişti. 

29 Ocak 2023'te İsrail SİHA'larının İsfahan civarındaki bir nükleer tesisi vurduğuna dair medyada farklı haberler yer aldı.
 

Netanyahu, İran nükleer silahına karşı katı tutumunun Arap yetkililerince beğenildiğini söylüyor. Fotograf-AFP.jpg
Netanyahu, İran nükleer silahına karşı katı tutumunun Arap yetkililerince beğenildiğini söylüyor / Fotograf: AFP

 

Geçen ocak ayının ikinci yarısında ABD Ulusal Güvenlik Kurulu Danışmanı Jake Sulivan İsrailli yetkililerle İran'a karşı alınacak önlemleri görüşmüştü. 

Bu münasebetle Obama döneminde Başbakan Netanyahu ile aralarında İran hakkında nasıl bir diyalog geçtiğini, hatıra kitabından okuyoruz:

Netanyahu, İsrail yerine ABD'nin İran'a büyük darbeler indirmesinin zorunluluğundan söz edince, Obama karşı çıkıyor:

'Geçmiş yıllarda bunu yapıyorduk. Ancak şimdi ABD'nin askeri bakımdan harekete geçmesini gerekli görmüyorum. Dolayısıyla sizin de savaş söyleminizin dozunu hafifletmenizde yarar var.' 

Bunu duyan Netanyahu, 'Ben, 400 kg yerine 600 kg ağırlığında bir goril olmak istiyorum ki istediğime vurabileyim. Mülayim olmakla gerçekleşmiyor vuruşlar.'


İsrail Başbakanı, Obama zamanında ABD ile İran arasında varılan nükleer mutabakata da şiddetle itiraz etmişti.

Kendini haklı çıkarmak için de ikili anlaşmanın "nükleer tesislerin ilgili müfettişler tarafından denetlenmesi maddesini içermediği" bahanesine sarılmaktaydı ki, bu iddiası da gerçek değildi. 

Aynı zat, Rusya Başkanı Vladimir Putin ile Suriye'deki İsrail çıkarlarını tartıştığını da yazdı. Örneğin şunu söyledi:

Mademki İran'ın Suriye'deki askeri üslerine tahammül edemiyoruz, o halde oralara sürekli hava saldırıları yapacağız…


İsrail bir yandan Lübnan, Filistin, Suriye, Irak, İran, Ürdün ve Sudan gibi ülkelerdeki çıkarları için ABD, batılı ülkeler ve Rusya ile tartışma hakkını kendinde görebiliyor.

Diğer yandan, "Biz kendi sınırlarımız içinde kendi çıkarlarımızla ve güvenliğimizle ilgilenmekten başka bir şey yapmıyoruz!" iddiasıyla propaganda yapabiliyor. 

Aynı şekilde, geri kalmış ve gelişmekte ülkelerin de ABD ile kurarken yahut geliştirirken, mutlaka İsrail'in Amerikan yönetimi ile kongresi nezdindeki etkisini, gücünü ve oradaki Yahudi Lobisinin faaliyetlerini (daha önceki İsrailli önderlere ilaveten) Netanyahu'ya sordukları da "bir gurur ve övünç" simgesi olarak hatırat kitabına geçmiştir. 

Netanyahu küresel sosyal medya (facebook, twitter, instagram, internet vs) sahipleri ve yöneticileriyle birçok defa baş başa görüştüğünü belirtiyor.

Buradan iki şey anlaşılabilir.

Bir: Bu araçların paylaşım kurallarını koyarken İsrail lehine esnek davranmalarını sağlamak ve sosyal medyadaki bazı mahrem bilgileri İsrailli yetkililerle paylaşmak.

İki: İsrail düşmanı ve hasmı sayılan (Araplar, Filistinliler, Siyonist ırkçı politikalara karşı çıkan dünyanın farklı yerlerindeki sol, demokrat, vicdan sahibi dayanışmacılar vs) çevrelerin karşıt fikirlerini sınırlamak. 

Mesela Meta Inc. (eski ismiyle Facebook Inc.) şirketi İsrail ve bölgedeki bazı müttefiklerinin önermesiyle "İran ruhani lideri Ali Hamaney'e ölüm!" paylaşımının alabildiğine yaygınlaşmasına göz yummuştu. 

Şahsına meftun, kendini beğenmiş ve her şeyi bilen Netanyahu'nun kitabında İsrail ile Körfez'deki bazı Arap ülkeleri arasında "İbrahim Anlaşmaları" çerçevesinde aşamalı olarak gerçekleşen normalleşme sürecini başlatan eski Başkan Donald Trump'ın ihtiraslı damadı Jared Kushner değil, bizzat kendisiymiş. 

Örneğin çok daha önceden farklı Arap ülke önderleriyle gizli buluşma ve görüşmeler sonucunda İsrail-Arap yakınlaşmasının zeminini hazırladı. 
 

Netanyahu, bazı Arap yetkilileriyle gizli görüşmeler yapmıştı.  Kaynak-ankaramasasi.com_.jpg
Netanyahu, bazı Arap yetkilileriyle gizli görüşmeler yapmıştı / Görsel: ankaramasasi.com

 

Bir yanıyla bahsi geçen gizli buluşmalar yalan değil. 

Söz gelimi 2016 yılında ABD'deki Körfez Arap ülkelerinin büyükelçileri, aynı ülkedeki İsrail meslektaşıyla buluştular.

Bir Arap ülkesi diplomatı, İsrailli meslektaşına, "Amerikalı yetkililer, Filistinlilerin barış istemediklerinin farkında değil mi acaba?" diye sorabilmiş.

Bu soru bile, kimi Arap yetkililerinin "Aslında İsrail barışı istiyor ve çaba harcıyor, lakin Filistinliler sürekli reddediyorlar!" yolundaki İsrail propagandasının ne kadar etkili ve yanıltıcı olduğunu göstermesi bakımından önemli. 

O sırada Suudi Arabistan'a yüklü Petro-dolar karşılığında çok fazla silah satmakla meşgul olan Trump, Netanyahu'nun şu önerisine ilk zamanlar kulak asmamış: 

Gelin, birlikte Arap dünyasının içine dalalım; Körfez'deki zengin ülkeleri yanımıza çekelim. Böylece ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni kapsayan bir pakt/blok oluşturalım.

Geldikleri takdirde davet ettiğimiz Mısır ile Ürdün'ü de aramıza alarak bölgenin ve hatta dünyanın hatırı sayılır büyük bir gücünü oluşturmuş oluruz.

Hatta bir Amerikan uçak gemisi de bu amaçla bir araya gelenleri Kızıldeniz'de bir dolaştırıversin. Ancak daha sonra Trump, bu öneriyi beğenmiş ama esas sahibini açıklamamış!

 

Netanyahu, Kudüs'ü başkent olarak tanıyan ABD eski Başkanı Trump'ı hayırla yad ediyor.jpg
Netanyahu, Kudüs'ü başkent olarak tanıyan eski ABD Başkanı Donald Trump'ı hayırla yad ediyor

 

Kitaptan şunu da öğreniyoruz:

Trump, ABD büyükelçilik binasını Kudüs'e taşımadan önce Netanyahu'ya Arap ülkelerinin muhtemel tepkilerine sormuş.

Netanyahu da, "Merak etmeyiniz, hiçbir Arap ülkesinde ABD büyükelçilik binası yakılıp yıkılmayacaktır" demiş. 

Parayı çok seven, kendisine değerli hediyeler verilmesinden aşırı hoşlanan, şampanya eşliğinde zevkli saatler geçirip sefa sürmeye pek düşkün olan Netanyahu'nun kurduğu İsrail tarihinin en ırkçı, sağcı, fanatik ve faşist koalisyon hükümeti muhtemelen İsrail'in zıt kutuplara bölünerek birbirlerine düşmek suretiyle parçalanmasının da zeminini hazırlamış olacaktır. 

Şu anda İsrail'deki diktatör Netanyahu; Arap dünyasına ilaveten Ortadoğu ülkeleri, Kafkasya, Rusya, Avrupa ve Amerika'daki diktatörlerle işbirliği sayesinde jandarma ve kâhya sıfatıyla hükmünü yürütüyor. 

Bibi'nin hatıratından çıkarabildiğimiz yaşanmışlıklar, Benyamin Netanyahu'nun sureti ve sîreti (karakteri ve biyografisi), aslında yükselmekte olan İsrail sağının da hikâyesi ve serüveni sayılıyor. 

Belirgin örneği Netanyahu'nun ustası sayılan eski başbakan ve ırkçı-faşist Likud Partisi lideri Menahim Begin'dir.
 

Menahim Begin'in öncülüğündeki İrgun ve Lehi örgütü militanları, şiddet ve suikast eylemleri nedeniyle  aranıyorlar. .jpg
Menahim Begin'in öncülüğündeki İrgun ve Lehi örgütü militanları, şiddet ve suikast eylemleri nedeniyle aranıyorlar

 

İsrail Devleti'nin kurulmasından önce inkârcı, imhacı, ırkçı, faşizan ve ultra milliyetçi (revizyonist-siyonist) fikirleriyle bilinen Hagana örgütüne bağlı aşırı militan İrgun fraksiyonu liderliğini yaptı.

Bu örgüt, Filistin köylerinde katliam yapmasıyla ünlenmişti.  

Begin, başbakan olmadan önceki sekiz seçimde de ardı sıra yenilgiye uğradı. Ancak dünya ve bölge şartlarının elverişli olması nedeniyle 1977 seçimlerini kazanarak 30 yıllık İşçi Partisi iktidarına son verdi. 
 

İsrailli politikacı Şlomit Aloni, aşırı sağcı Likud Partisi'ni faşist diye nitelemişti. Shulamit_Aloni.jpg
İsrailli politikacı Şlomit Aloni, aşırı sağcı Likud Partisi'ni faşist diye nitelemişti

 

Hatırlıyorum: Başbakan seçildiği gün,  Sivil Haklar ve Barış Hareketi (Ratz) kadın başkanı Şlomit Aloni, "faşistler geldi, korunmak gerek" diyerek başında miğferle parlamento binasına girmişti. 

Son söz; kitapta anlatılanlara iki tarihi yanıtımız var.

İlki meşhur atasözüdür:

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

İkincisi de bir Osmanlı mezar taşına kazılmıştır:

Gün akşamlûdur Sultanım!

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

1. Bibi: My Story isimli anı kitabının İngilizce özeti. 
2. Arap gazeteci Saad Abu Halil'in 10 Aralık 2022 ile 28 Ocak 2023 tarihleri arasında Al Ahbar gazetesinde yayınlanan yedi bölümlük yazı dizisi. 
3. Netaanyahu hakkında Vikipedi Türkçede çıkan biyografi
•    سيرة اليمين الإسرائيلي بشخص بنيامين نتنياهو /سعد أبو خليل

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU