İran ve rotanın değişmesi

Şayet rotada bir değişiklik olursa, bunun en önemli yönü kesinlikle Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirme olasılığıdır

Fotoğraf: SPA

İran rejimi rotasını değiştirmeye mi çalışıyor, yoksa yeni bir taktiğe mi tanık oluyoruz?

Gerçek şu ki Tahran'dan gelen sinyaller her iki varsayımı da mantıklı kılıyor.

Her şeyden önce resmi söylem bir nebze ılımlılık gösterdi.

Örneğin Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney geçen salı günü İran Yeni Yılı (Nevruz) vesilesiyle verdiği özel mesajda, "İsrail'i haritadan silmek", "ABD'nin burnunu sürtmek" ve "direniş cephesini zafere doğru yönlendirmek" gibi olağan temaları dile getirmedi.

Ayrıca, İran İslam Cumhuriyeti'nin dış yaptırımlardan istifade ettiğine ve başarılarının "büyük güçlerin kıskançlığına" yol açtığına dair olağan iddiaları da tekrarlamadı.

Bunun yerine önümüzdeki yılı 'enflasyonu dizginleme yılı' olarak nitelendirdi ve üstü kapalı olarak İran'ın hâlâ fakir bir ülke olduğunu kabul etti.

Açıklamasında "Enflasyondan ve hayatın zorluklarından etkilenen tek ülke biz değiliz. Zengin ve gelişmiş ülkeler bile zorluklarla karşılaşıyor" ifadelerini kullandı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hamaney ayrıca İran'ın Ukrayna savaşında Rusya'yı desteklediğini reddederek, bu iddiayı "tamamen yalan" olarak nitelendirdi.

Hamaney'in bu yeni tavrı, aralarında İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İslamî Şûra Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf'ın yanı sıra, rejime bağlı birçok Ayetullah ve İran Devrim Muhafızları Ordusu'ndan (DMO) generaller de dahil olmak üzere Hamaney'in kıdemli yardımcıları tarafından yayınlanan mesajlar ve konuşmalarla yankılandı.

Aynı zamanda, tahminen 20 bin protestocudan 8 binden fazlası, görünüşe göre Yeni Yıl kutlamaları nedeniyle affedildi.

Belki de daha ilginç bir gösterge, güvenlik güçleri saflarında meydana gelen tasfiyeler, bazı katı polislerin kenara çekilmesi veya erken emekli edilmeleridir.

Benzer şekilde, en az 30 büyükelçinin görevden alınması ve ülkenin keskin tutumlu Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın önemli dosyalardan dışlanmasıyla diplomatik alanda sessiz bir tasfiye dalgası yaşanıyor.

Söz konusu dosyalar Suudi Arabistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi, Irak ile yeni bir güvenlik anlaşması yapılması ve İran güçlerinin Suriye'den çekilmesi için bir takvimin müzakere edilmesi gibi başlıkları kapsıyor.

Bunun yerine Hamaney, uzun süredir Ali Ekber Haşimi Rafsancani liderliğindeki rakip grupla ilişkili isimlere çağrıda bulundu.

Suudi Arabistan ile diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmeyi amaçlayan bir anlaşma yapmak üzere Pekin'e gönderilen kişi, eski Savunma Bakanı ve şimdi İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri olan Amiral Ali Şemhani idi.

Irak ile ilişkiler dosyasının da sorumluluğunu üstlenen Şemhani, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır ile normalleşme sürecini başlattı.

Bu arada Rafsancani ve eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi döneminde görev yapmış iki diplomat olan Kemal Harazi ve Abbas Arakçi'ye, Beşşar Esad'ın ülkenin kontrolü altındaki bazı bölgelerindeki konumunu tehlikeye atmadan, İran'ı Suriye bataklığından kurtarmak gibi daha zor bir görev verildi.

Tüm bu diplomatik hamleler, merhum General Kasım Süleymani'nin önderliğindeki İran siyaseti üzerinde Ortadoğu yerine Tahran'ın 'Batı Asya' dediği bölgede münhasır kontrole sahip olan Kudüs Gücü'nün rolünün marjinalize edildiğini gösteriyor.

Hamaney'e gelince; yabancı bir eğitim aldıkları için çoğunun Batı'nın baştan çıkarıcı tuzağına düşeceklerine ve insanlık için alternatif bir model olarak "yeni İslam medeniyeti" inşa etme hayalini paylaşmayacaklarına olan inancına dayanarak, İslam Cumhuriyeti'nin kariyerli diplomatlarına karşı uzun süredir derin bir şüphe besliyor.

Bazı diplomatlar bu şüpheleri birkaç şekilde körükledi. Örneğin, İran eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, ABD gazetelerinde yazdığı bir dizi fikir yazısında, Hamaney'i veya rejimin kurucusu İmam Humeyni'yi selamlamak şöyle dursun, İslam Cumhuriyeti'nden dahi bahsetmeden kendisini 'İran Dışişleri Bakanı' olarak tanımladı.

Tahran'ın kısa süre önce emekli olan Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi Macid Takht Ravanchi de aynı şeyi yaptı. Görevine veda mesajında, Hamaney'in İslam Cumhuriyeti'nden bahsetmeden "İran ulusunun çıkarlarına hizmet etmek için" çalıştığını söyledi.

Mahin Nefaî tarafından yapılan bir araştırmaya göre İslam Cumhuriyeti'nin 100'den fazla diplomatı görev sürelerinin sonunda veya emekli olduktan sonra çalıştıkları ülkelerde kaldı veya ailelerini orada tuttu. Birkaçı muhalefete katılmak için iltica etse de çoğu Avrupa, İngiltere ve ABD'de ve hepsinden önce Kanada'da mülk satın aldılar.

Kimse bunun doğru olduğunu onaylayamaz. Ancak bazı analistler, çevresindekilerin entelektüel katkılarının azalmasıyla birlikte Hamaney'in, Süleymani'nin 'Batı Asya'daki derebeyliğini istediği gibi yönetme eğiliminin arttığına dair şüpheler beslediğine inanıyor.

Belki de Ayetullah Hamaney'in merkezi dış politika dosyaları üzerindeki denetimini sıkılaştırma kararının ardındaki nedenlerden biri, Batılı güçler ve onların 'Batı Asya'daki müttefikleri tarafından eşi benzeri görülmemiş bir şekilde desteklendiğine inandığı son altı ay içinde ülkede alevlenen gösterilerdir.

Bu nedenle dış ilişkiler açısından daha az agresif görünmek, göstericilerin cesaretini kırmaya yardımcı olabilir.

Dini Lider aynı zamanda, İran Yeni Yılı konuşmasında vurguladığı gösterileri ekonomik hoşnutsuzluğun bir işareti olarak yeniden yorumlamaya çalışıyor.

Tüm bunların ortasında, 'direniş ekonomileri' söylemini ve İran'ı 2005 yılından beri izlediği 'yalnız kurt' stratejisinden dışlamadan ulaşamayacağı hedefler olan 'yatırım ve üretim' çağrısını unuttu.
 


Biden yönetimi ile Tahran'ın BM içindeki adamı Said İrevani arasındaki temaslara dair doğrulanmamış haberlerin ortasında, Tahran'ın bugün donmuş 'nükleer görüşmeleri' yeniden canlandırma hevesinin ardındaki sebep budur.

Şayet rotada bir değişiklik olursa, bunun en önemli yönü kesinlikle Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirme olasılığıdır.

Rafsancani ve en sevdiği oğlu Mehdi, 1995 yılında Suudi Arabistan ile aradaki buzları eriten ilk kişiler oldular. Bunu bir güvenlik anlaşması ile ticari ve ekonomik iş birliği için bir başka anlaşmanın imzalanması izledi.

İslam Cumhuriyeti'ndeki ilk büyük Suudi Arabistan yatırımı, daha yakın ilişkiler için artan umutlarla 1997 yılında geldi. Suudi Arabistan, Müslüman ülkeleri İran'ın İslam Konferansı Teşkilatı (şimdiki adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı - İİT) zirvesine ev sahipliği yapmasına izin vermeye ikna etmeye yardımcı oldu.

Suudiler, İran'ın kavgacı söylemini göz ardı ederek, 1997 yılında Rafsancani'nin ezeli rakibi Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ı yeni imzalanan anlaşmaları yolunda tutma umuduyla Suudi Arabistan'ı ziyaret etmeye davet ettiler.

Ancak kısa süre sonra, yükselen fiyatlar ve artan ihracat sayesinde büyük petrol gelirlerinin akışının İran rejimini, 'Batı Asya' üzerindeki hegemonya hayaline geri dönmeye sevk ettiği anlaşıldı.

Soru şu: Bunu bugün tekrar görecek miyiz?

Bunu sadece zaman gösterecek…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU