Millet İttifakı liderleri İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'ne katıldı

“Geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz” sloganıyla bugün düzenlenen “Millet İttifakı Genel Başkanlar Buluşması” oturumunda ittifakın liderleri konuşma yaptı

Fotoğraf: ANKA

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, beşinci gününde de devam etti.

“Geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz” sloganıyla bugün düzenlenen “Millet İttifakı Genel Başkanlar Buluşması” oturumuna, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özlale katıldı.

Oturumun açış konuşmasını İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yaptı. 

Kılıçdaroğlu: Ulusal Vergi Konseyi kuracağız, 85 milyondan toplanan vergilerin nerelere harcandığı Resmi Gazete’de yayınlanacak

Kongrede konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları şu şekilde:

Zor zamanlardan geçtiğimizin farkındayım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ben hep iki temel ilke ile anarım. Çok farklı şekillerde anlatılır. Benim gönlümdeki ve yüreğimdeki Gazi Mustafa Kemal’in iki temel ilkesi vardır. Bir; siyasi bağımsızlık. Kendi sözleriyle ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ der. Bayrağımın altında özgürce yaşamak isterim. İkinci ilkesi ise ekonomik bağımsızlıktır. İzmir’de yüzyıl önce yapılan kongrede Gazi Mustafa Kemal, şöyle söyler; ‘Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisat zaferleri ile taçlandırılmazsa elde edilen zaferler sürüp gidemez, az zamanda söner.’ Siyasi bağımsızlığın kalıcılığını sağlayan temel unsur, ekonomik bağımsızlıktır. Bugüne kadar büyük sıkıntılar çektiğimizi biliyoruz. Zaman zaman büyük krizlerin yüz yıl içinde çıktığını biliyoruz. Ama öyle bir sistem, düzen kuralım ki kim iktidara gelirse gelsin, en azından bir daha bu tür krizlerle Türkiye karşı karşıya kalmasın.

Dört ayaklı bir stratejiden söz edeceğim. Birinci ayak, güçlü bir demokrasi. Güçlü bir parlamenter sistem. Altı lideri bir araya getiren temel felsefenin özünde demokrasi yatıyor. Demokrasinin gelişmediği hiçbir ülke gelişmemiştir. Dolayısıyla dünyaya baktığınızda, kişi başına gelirin en yüksek olduğu ülkelerin tümünde güzel bir demokrasi anlayışı ve geleneği vardır. Biz de demokrasimizi geliştirmek zorundayız. Kuvvetler ayrılığını getirmek zorundayız. Yasama, yargı ve yürütmeyi sağlıklı işleyen, biri birini denetleyen güçler haline getirmek zorundayız. Sağlıklı işleyen hiçbir demokraside denetimsiz alan yoktur. Her alan mutlaka denetlenir. TBMM mi? O da denetlenir. Kim? Anayasa Mahkemesi denetler. Yanlış bir yasa yaptıysanız Anayasa Mahkemesi’ne gidilir ve Anayasa Mahkemesi, parlamentoya, ‘Yanlış yaptın, lütfen hatanı düzelt’ der. Ve o hata düzeltilir.

Özgürlüğün olmadığı yerde zaten demokrasi olmaz. Medyanın da özgür olması lazım. Bunun altyapısının koşulsuz sağlanması gerekir. Demokrasi dediğimiz işin özü, her gücün mutlaka denetlenebilir olmasıdır. Denetimsiz bir güç, demokrasilerde yoktur. Bunun ayırdına varmak ve mutlaka hayata geçirmek gerekiyor.

Siyaset kurumunun hesap vermesi gerekir. İktidar sahipleri eğer halka hesap veremiyorsa orada demokrasi yoktur. Demokrasinin varlığı, halktan toplanan vergilerin hesabının halka verilmesidir. Ve devlette saydamlığın sağlanmasıdır. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçerken, bunu Millet İttifakı olarak vaat ederken Ulusal Vergi Konseyi kuracağız. 85 milyondan toplanan vergilerin nerelere harcandığını, Ulusal Vergi Konseyi, her yıl toplanacak bir rapora bağlayacak, Resmi Gazete’de yayınlanacak. Tüm Türkiye’de işçisinden emeklisine kadar, sanayicisinden esnafına kadar herkes bilecek; benim ödediğim vergiler nerelere harcandı. Altı lider bunu taahhüdünü yaptık, altına imza attık.

Başka bir şey daha; sağlıklı işleyen demokrasilerde siyaset kurumunun lekelenmemesi lazım. Temiz kalması lazım. Bu konuda da bir irade ortaya koyduk. Siyasi ahlak, etik kanunu çıkaracağız diye altı lider altına imzayı attık. Eğer siyaset ahlak zemininde yürürse pek çok sorun kendiliğinden çözülmüş olur zaten. Siyasetçi ile halk arasında güvenin büyük ölçüde sarsılması, siyasi etik yasasının olmamasındandır. Böyle bir yasa olduğu zaman çok farklı bir Türkiye’yi inşa etmiş olacağız.

Elbette siyaset kurumu, yani iktidar sahipleri parlamentoya bütçe getirirler. Yani halktan topladıkları vergileri, yaptıkları borçlanmaları, yani yaptıkları özelleştirmelerle elde ettikleri gelirlerin nerelere harcandığını belirlerler. Dolasıyla harcanan paraların sağlıklı bir şekilde harcanıp harcanmadığının hesabının verilmesi lazım. Nereye, aynı zamanda? Parlamentoya da verilmesi lazım. Bunun için yine altı lider oturduk, tartıştık ve önemli bir karar daha aldık. TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu dışında bir de Kesin Hesap Komisyonu kuracağız dedik. Yani bir yıl önceki bütçenin kaynaklarının nerelere harcandığının hesabını verelim diye. Bir şey daha yaptık, bizim tarihimizde ilk. Kesin Hesap Komisyonu’nun başkanı ana muhalefetten olacak. Yani iktidar sahipleri gelecek, TBMM’de hesabını verecek.

Ali Babacan: 14 Mayıs'ta kazanacağımız zafer Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da ve Amerika'da demokrasi mücadelesi verenler için umut olacak

Kongrede konuşma yapan DEVA Partisi lideri Ali Babacan konuşmasında şunları söyledi:

Ekonomi için olmazsa olmaz en önemli iki kavramdan biraz bahsetmek istiyorum; Hukuk ve eğitim, olmazsa olmaz. Türkiye’nin zirvede olduğu yıllarda bundan çok bahsediyorduk.

Şu anda ülke bir orta gelir tuzağında fakat bu tuzaktan çıkış mümkün, endişeye mahal yok. Doğruları yaptığımız sürece Türkiye bu tuzağı kırıp atar, Türkiye yükselir ve yüksek gelirli ülkeler grubuna rahatlıkla girebilir. Bu tuzaktan nasıl çıkacağımızı da gayet iyi biliyoruz. Biliyoruz ki, ne kadar çok demokrasi o kadar ekonomi… Ne kadar adalet o kadar ekonomi, ne kadar liyakat o kadar ekonomi, ne kadar eğitim o kadar ekonomi…

Dünya bugün çok net, çok keskin bir ayrıma gidiyor. Dünyanın pek çok köşesinde otokratlarla demokrasi mücadelecileri şu anda karşı karşıya, otokratlara karşı demokratların verdiği mücadeleyi pek çok coğrafyada görüyoruz şu anda, bu mücadele Avrupa’da var, Asya’da var, Afrika’da var, Amerika’da var. Bugün ülkemizde de otokrat yönetimine karşı bir haysiyet mücadelesi var. Kurumların yok edildiği, kuralların tanınmadığı, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir yönetime karşı geniş mahallelerin ortak bir mücadelesi var şu anda ve bu mücadele şu anda bu salonda ve bu mücadele şu anda Millet İttifakı çatısı altında yürüyen bir mücadele… İşte bizler bu demokrasi feryadının sesiyiz. Bu ülkede uluslararası anlaşmalara, Anayasa’ya, yasalara bir kâğıt parçası muamelesi yapıldığında o ülkenin ekonomik gelişmişlikten bahsetmesi mümkün olmaz, olamaz.

Bu ülkenin sorunlarının çözümü eşitlikten geçiyor, insan haklarından geçiyor, gerçek anlamda güçlü bir demokrasiden geçiyor. Siz ‘hukuk bir kâğıt parçasıdır’ diye zihninizin gerisindeki eğer açığa çıkarırsanız bu memleketi düştüğü çukurdan asla ama asla kurtaramazsınız. En önemlisi de beka, beka diye günaşırı ülkeye korku pompalayan şu andaki yönetim, ülkemizin gerçek anlamda beka sorunlarının tam da ortasına düşürmüş durumda… Bugün eğer bir ülkenin devlet başkanı gidip de bir başka ülkenin devlet başkanından 3 milyar dolar, öbürüne gidip 5 milyar dolar, öbürüne gidip ‘doğalgaz ödemelerimizi ertele’ demek zorunda kalıyorsa bu ülkenin ekonomik bağımsızlığı artık risk altına girmiş demektir.

Otokratik bir yönetimde toplumun topyekûn zenginleşmesinden söz edilemez. Otokrasiyle yönetilen ülkelerde ancak bir avuç zengin türer. Tıpkı şu anda olduğu gibi… Kurumların zayıfladığı, kural bazlı yönetimin terk edildiği bir ülkede fırsat eşitliğinden söz edilemez. Çünkü adalet sadece yargının hızlı ve düzgün çalışması değildir. 

Biz Deva Partisi olarak bundan tam 3 yıl önce partimizi kurduğumuzda en önemli çalışma alanlarından bir tanesi ülkemizin yarınlarıyla ilgili hazırlıklardı. Tam 22 alanda bir hükümetin 360 derece her alanda neler yapması gerektiğiyle ilgili binlerce sayfalık bir çalışma yaptık. Hepsi gerçekçi, hepsi uygulanabilir. Takvime bağladık, hepsinin bütçesini hazırladık.

İnşallah sayın Cumhurbaşkanımız yemin töreninden sonra herhalde bir konuşma olur diye tahmin ediyorum. Ben şöyle üç tane cümle önereceğim kendisine tabii takdir kendisinde olur o gün ama, ‘ey  basın mensupları, köşe yazarları, düşünürlerimiz, yazarlarımız, çizerlerimiz şöyle bir derin nefes alın artık özgürsünüz ya’ Yargının bağımsızlığı mı, dönüp hakimlerimize, savcılarımıza, ‘değerli hakimlerimiz, değerli savcılarımız artık rahat olun, Anayasa’ya, yasalara bakın vicdanınızın sesini dinleyin, kararlarınızı alın’ bu kadar.

O grafikte gördüğünüz o iyi yıllar o Türkiye’nin parlak yılları, özellikle vurguladığım tarihler, yani gençlerin interrail ile Avrupa’da gezdiği o KYK burslarından artırdıkları parayla gidip Avrupa turu yaptığı yıllar. Emeklilerin küçük küçük birikimleriyle yine Avrupa’da tatil yaptığı yıllar, son model telefon almanın lüks olmadığı, yeni mezunların hemen işe girer girmez aldığı maaşla taksitini ödeyebileceği araba aldığı yıllar. Kira öder gibi ev sahibi olduğu yıllar, onların çok daha iyisini inşallah yapacağız. Hep beraber yapacağız. Millet İttifakı olarak yapacağız ve 14 Mayıs’ta kazanacağımız zafer Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da ve Amerika’da demokrasi mücadelesi verenler için umut olacak. Türkiye başardıysa biz de başarırız diyecekler. 

Uysal: Yarınki Türkiye'nin cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğu liderliğinde, bu büyük ülkeyi tüm genel başkanlarla yarınlara taşıyacağımızdan eminim

Kongrede söz alan Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, konuşmasında şunları kaydetti:

Bir tarihi kongreyi gerçekleştiriyoruz. Aslında bu tür kongreleri, bir muhasebe yapma imkanı açısından, idraklerimizi tazelemek açısından değerli buluyorum. 100 yıllık bir muhasebeyi yapmak mecburiyetindeyiz. 

Yarınlarda, imparatorluk tarihinde ‘Fetret Dönemi’ olarak tarihe geçmiş bir dönemi, yarınlarda Cumhuriyet tarihi yazılırken de ‘Cumhuriyet’in Fetret Dönemi’ olarak tarihe geçecek bir dönemi sonlandırmak için bu kürsüde ifade ediyoruz.

Çok uzun süredir kaynaklarını kötü yöneten bir ülkeyiz. Daha da vahim bir biçimde, öncelik sıralaması keyfi kararlarla belirlenen bir ülkeyiz. Öyle bir tarihi eşikteyiz ki ekonomik olarak asimetrik bir mücadele vermek zorunda olduğumuz, değişimin hızının her zamankinden yüksek olduğu bu çağda, bu rekabette var olabilmek için, beşeri sermayemiz başta olmak üzere tüm milli güç unsurlarımızı azami kapasiteyle kullanmak, yeniden kodlamak mecburiyetindeyiz.

Potansiyeli yüksek, yaşlanan dünyada hâlâ genç kalan, jeopolitik konumu itibariyle dünya ticaret yollarının kavşak noktasında olan, bütün pazarlara yakın bir Türkiye için umutsuzluk diye bir duygu asla kabul edilemez.

Bugün, mesuliyetimizin farkındayız. Mağdur olmamış hiçbir siyasal kesimin kalmadığı bu sürecin akabinde, herkesin hukukundan emin olduğu bir Türkiye’yi inşa ettiğimizde, özgür insanların fark yaratabildiği fırsat eşitliğiyle buluşturabildiğimiz takdirde, kendi insanımızın, beşeri sermayemizin enerjisini potansiyelle buluşturabildiğimiz takdirde Türkiye’yi yarınlara taşıyabileceğimizi biliyoruz. Fırsat eşitliğini sağlamadan ulusal rekabet gücünü yaratamayız. Zenginlik verimliliğin, verimlilik rekabetin, rekabet adaletin sonucudur. Bunu, yaşadığımız tecrübeyle beraber, olumsuz tarafından iliklerimize kadar yaşadık. Bir büyük müktesebatı inşa ettiğimiz bu sürecin içerisinde, kademe kademe Güçlendirilmiş Parlamenter Demokrasi Ortak Politikalar Metni ve diğer ortak paydada paylaşılan metinlerle bu büyük kongrenin de ortaya çıkacağı fikirlerin buluşacağını biliyorum, inanıyorum. Yarınki Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu liderliğinde, bu büyük ülkeyi tüm genel başkanlarla yarınlara taşıyacağımızdan emin olduğumu ifade ediyorum.

Davutoğlu: Otoriter, yolsuzluk düzeninin olduğu yerde iktisadi kalkınma olmaz

Kongrede söz alan Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu, konuşmasında özetle şunları söyledi:

Şimdi yeni bir eşikteyiz. Dördüncü büyük dönüşüm. İlerde bu tarihi yazanlar, bu kongreyi kaydettiklerinde, aynen bizim Birinci İktisat Kongresi gibi bir güzel hatıra olarak anmalılar.

Çöl ikliminde gül ağacı yetişmez. Otoriter, yolsuzluk düzeninin olduğu yerde de iktisadi kalkınma olmaz. İktisadın iklimi, hukuk ve ahlaktır. Hukukun ve ahlakın egemen olmadığı bir ortamda teknik olarak en doğru zannettiğiniz iktisat politikalarını uygulasanız bile işte heterodoks iktisat çıkar. Peki nedir hukukun esası? Özgürlükler ve güven. Güven duyacak sermaye. Uluslararası sermaye, ulusal sermaye güven duyacak. Köylü, tohumunu ektiğinde arkasından gübre atabileceğine dair güven duyacak. Maaşını aldığında bu maaşın erimeyeceğine dair güven duyacak işçimiz. Dükkanını açtığında akşam helal bir rızıkla kapatacağını düşünecek esnafımız. Bugün düşünemiyor.

Başbakanlığım döneminde imar yasasını teklif etmiştim, ulusal ve yerel imar baronlarının yolsuzluklarını imarda kesmek ve sanayiden inşaata giden kaynakları kesmek ve deprem karşısında önlem almak için fon almak üzere. İmar baronları, beraber çalıştığı siyasi ekiple, çeteyle harekete geçtiler. Yerel imar baronlarına, ulusal imar baronlarına karşı, bu aziz vatanın her bir karışını aziz bilen, toprağını aziz bilen bir anlayışla yeniden imar etmek zorundayız. Deprem bölgelerine acele bina yaparak değil… O tarihi Antakya’sını, Maraş’ını, Malatya’yı yeniden ihya edeceğiz. İşte bu bizim için bir hedef olarak ortaya konduğunda pozitif siyasetin, yeni iktisadın esasları ortaya konur. İmar yasası getireceğiz dediğimizde, o zaman Sayın Erdoğan ‘Bir ilçe başkanı bile bulamazsınız Ahmet Bey’ demişti. Buldular, ilçe başkanı Nurdağı’nda. Şimdi buldukları ilçe başkanı ve belediye başkanını birlikte tutukladılar. 

Geride yarım kaldığımız için büyük hüzün duyduğum, bir gün bizim iktidarımızda çözeceğimiz mesele, Avrupa ile vize serbestliği meselesidir. Merak etmeyin gençler, serbest vize uygulamasını mutlaka en kısa zamanda hayata geçireceğiz. Buna asla engel olamayacaklar. Aynı şekilde AB Gümrük Birliği Anlaşması’nın çapını genişleterek mutlaka bugünkü çağdaş ihtiyaçlara uygun hale getirmemiz lazım. Türkiye ekonomisini, Afrika’dan Latin Amerika’ya, Doğu Asya’ya kadar bütün dünyada açık bir hat üzerinde yürütmemiz lazım. Atatürk’ün dediği gibi, ‘Artık hattı iktisat yoktur, sathı iktisat vardır. Satıh ise bütün dünyadır.’  

İktisadın temel amacı insan onurudur. İnsan onuru da ancak gelir adaleti ile sağlanır. Türkiye’de vahşi bir servet transferi yapılıyor. Fakir kesimlerden, geniş toplum kesimlerinden küçük bir zümreye servet transferi hem de en vahşi şekliyle. Eğer bir yerde iş gücünün GSMH’den aldığı pay düşüyorsa biliniz ki yoksullaşma var demektir. Yoksulluğa karşı savaş açacağız. Türkiye’nin neresinde yaşıyor olursa olsun, herkese insan onuruna yaraşır bir hayat standardını getireceğiz. Yeni bir dünya kuruluyor. Eski alışkanlıklarla yeni dünyaya uyum sağlayamayız. Sadece uyum sağlamakla değil, -Kılıçdaroğlu’nun güzel bir sözüne atıfta bulunayım- önüne geçmek, öznesi olmak durumundayız. Tarihin öznesi olmak için ekonomimizi yeni bir zihniyetle kurmak durumundayız. İki ayağı vardır. Millet vicdanı ve devlet aklı. Millet aklı, Altılı Masa’da tecelli etmiştir. Milletimizin her bir kesimi o masada vardır. Kimse dışarıda bırakılmamıştır. Devlet aklı ise 15 Mayıs’tan itibaren millet vicdanıyla buluşarak bu milleti devlet aklıyla harekete geçirecek.

Ümit Özlale: İktidar, bu ülkenin gelişmiş insan kaynağını, başka ülkelerin yaratacakları ekonomik mucizeye hediye etti

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özlale kongrede yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Geçtiğimiz 10 yılda, Türkiye Cumhuriyeti’nin bin bir emekle yetiştirdiği on binlerce eğitimli insan, siyasi istikrarsızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, ekonomik belirsizlik gibi nedenlerle ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. On binlerce eğitimli insanımız, daha iyi ekonomik fırsatlar, nefes alabilme, çalışma koşulları veya yaşam kalitesi arayışıyla batı ülkelerine göç ettiler. Arkalarından da ‘Varsın gidiyorlarsa gitsinler’ diyen iktidar, bu ülkenin kaynaklarıyla yetişen ve belki de yetişmesi en zor olan gelişmiş insan kaynağını, bir kez daha başka ülkelerin yaratacakları ekonomik mucizeye hediye etti. 

Batıya kafa tutarmış gibi yapan bu iktidar bu büyük nitelikli emek göçünü durduracak, donduracak hiçbir şey yapmadığı için, bu ülkeyi doktorlar, mühendisler, öğretmenler için yaşanılır bir yer olmaktan çıkardığı için, bu yüzyılda da batının ekonomik ve teknolojik hakimiyetini bu iktidar mümkün kıldı. Batıya kafa tutarmış gibi yapan bu iktidar, bağımsız düşünceye, yaratıcılığa, liyakate karşıydı. Çünkü bu iktidarın tüm amacı, ülkeyi vasatta eşitlemek, çaresizliği ve yoksulluğu yönetmekti.

Bugün hem bir birey olarak hem de bir ulus olarak sahip olduğumuz en değerli becerinin bilgi olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bugün, İzmir’deki bir öğrenci, sadece Ankara’daki bir öğrenciyle işler için rekabet etmiyor. İzmir’deki bir iş insanı, sadece Ankara’daki bir iş insanıyla rekabet etmiyor. Aynı zamanda Barselona, Boston, Hong Kong, Şangay, Moskova, Tokyo’daki milyonlarca öğrenci ve şirketle aynı iş için rekabet ediyor. Bambaşka bir dünyadayız. Kontrol edemediğimiz, ama etkilerini derinden hissettiğimiz büyük değişimler, bizi dünyaya çok hızlı bir biçimde ayak uydurmak zorunda bırakıyor. Artık içimize kapanarak, dünyaya kendimizden ibaret sanarak, sahip olduğumuz bütün avantajları büyük bir öngörüsüzlük ve cahillikle tek tek yok ederek bu dünyayla rekabet edemeyiz. Dünyadaki değişimi öngörmek ve bu değişime sadece uyum sağlamak değil, onu yönetmek zorundayız. 

21. yüzyılda yeni toplumsal sözleşmemizin ikinci unsuru ise daha önce saygı değer genel başkanlarımızın bahsettiği fırsat eşitliğidir. Bugün cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Rizeli bir kaptanın çocuğu ile Dersimli 7 çocuklu bir ailenin çocuğu arasında seçim yapacaksak bu, Cumhuriyet’in bize sunduğu fırsat eşitliği sayesindedir. Eğer ben bugün İzmit’in bir köyünde doğup, üniversite öğretim görevlisi olan, İçişleri Bakanlığı yapan bir kadının yardımcısı olarak çalışıyorsam bu, Cumhuriyet’in bize sunduğu fırsat eşitliği sayesindedir. Ve fırsat eşitliğini, sosyal hareketliliği teşvik etmek için elimizdeki en temel kamusal araç ise eğitimdir. Tüm çocukların içine doğdukları ailenin ekonomik durumuna bakılmaksızın kaliteli bir eğitime erişiminin sağlanması, yoksullukla mücadele ve kalkınmada en temel kuralımız olmalıdır.

Karamollaoğlu: 15 Mayıs'ta yeni bir dönem başladığında ilk ele alacağımız hususlar, adaletin tesisi, liyakate önem verilmesi ve yandaşlara hiçbir şeyin peşkeş çekilmemesi

Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, kongrede yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Bir ülkede adalet olmadan siz hiçbir şey yapamazsınız. Adalet olmazsa güven, huzur olmaz. Biz, bunu biraz daha kapsamlı olarak, ahlaki ve manevi değerler ihya edilmeden bir ülkede huzur olmaz diyoruz. Ahlaki ve manevi değerleri bazıları sadece bir utangaçlık gibi tarif etmeye kalkıyor. Hayır. Bunun başında adaletin tesisi gelir.

Adalet olmadan hiçbir şey olmaz. Devlet, adalet üzerine inşa edilir. Adalet, mülkün temelidir. Mülk dediğimiz, devlet. Devletin temeli adalete dayanır. Yeter mi? Hayır. Kapsam genişler. Güven duygusu, onun arkasından dürüstlük, işin ehline verilmesi. Siz işi ehline vermezseniz o iş hiçbir zaman istenildiği gibi imar veya inşa edilemez. Dürüstlük mutlaka olacak. Siz yandaşınıza pas geçerseniz burada adalet yoktur, dürüstlük de yoktur. Şu anda ülkemizin sıkıştığı en büyük problem, kıskaç, işte bu noktada düğümleniyor. Ne adalete güven kaldı ne dürüstlük var ne liyakate önem veriliyor. Bunun için de hiçbir problem çözülemiyor. Allah nasip eder de -ittifak ettiğimizi görüyorsunuz- 15 Mayıs’ta yeni bir dönem başladığında ilk ele alacağımız hususlar bunlar. Adaletin tesisi, güven ortamının oluşturulması, liyakate önem verilmesi, yandaşlara hiçbir şeyin peşkeş çekilmemesi.

Her yönüyle, başta ilaç ve gıda olmak üzere kendimize yeterli bir politika oluşturmak mecburiyetindeyiz. Hemen arkasından da sanayinin bütünü; ağır sanayi, yüksek teknoloji gerektiren sanayi başta olmak üzere inşaatlara, yatırımlara başlamak mecburiyetindeyiz. Nereden? Edirne’den Kars’a kadar. Diyarbakır’dan Antalya’ya, İzmir’e kadar. Her yerde, Türkiye bütün olarak bir şantiye havasına bürünecek. Bugün İstanbul’da bin kişiye iş sağlayacak yeni bir tesis kurmak, bu vatana yapılacak en büyük kötülüktür.

Ben, dövizin dışında ülkemizin başka bir şeye ihtiyacı olduğu kanaatinde değilim. Teknolojiler bugün artık kolayca temin edilebiliyor. ABD’den olmazsa İngiltere’den, olmazsa Almanya’dan, Çin’den, Rusya’dan bunu getirmek mümkün. Ama döviz konusunda başlangıçta birtakım sıkıntılar olabilir. Siz de yatırımları, döviz ihtiyacını azaltacak yatırımlarla yatırımları öne alırsanız bu problemi de kısa zamanda çözebilirsiniz. Önümüzde bizim büyük bir pazar var.

Farklı görüşlere, farklı kanaatlere sahip olan partilerin bir araya gelerek Türkiye’nin problemlerini çözmek üzere yola koyulmamız gerektiğini kabullendik. Millet İttifakı’nın temel gayesi bu. Diktatörlük olmasın diye Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin değişmesini önemsiyoruz. Ama Cumhuriyet tarihinde hiç yapılmamış bir adımı attık. Daha koalisyon oluşmadan koalisyon protokolünü imzaladık, hayat geçirdik. Mutabakat metni bundan ibaret. Neden? Çünkü bugünkü şartlar bunu gerektiriyor. Seçimden sonra bunu yapmak mümkün değil. Biz, önce Cumhurbaşkanını ve Meclis’i seçeceğiz. Onun arkasından, birlikte bu ülkeyi nasıl yöneteceğiz, sistemi nasıl değiştireceğiz onun çalışmalarını yapacağız. Bu millet bize lütfeder 400’ün üzerinde bir çoğunluk verirse Meclis’te bu değişiklik birkaç ay içinde gerçekleşir. Ben, çok büyük bir farkla bu seçimin alınacağına inanıyorum.


Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU