Tekçi rejim uzatmaları denerken...

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Yöneten egemen siyaset erbabı yönetemiyor ve ekonomik, sosyal, siyasal kriz depremin yıkıcı koşullarını da içererek derinleşiyor.

Yönetilenler, yani toplumsal halk sınıf katmanları, kötü yönetildiklerinin, bu yönetme biçiminin çözüm bekledikleri sorunlarına çözüm getiremeyeceği, kendilerini daha kötücül günlerin beklediğinin ayırdında.

Halk, orman yangınlarında tanık olduğu liyakatten uzak, sorumsuz, şaibeli tutumların kendisine en azından bir açıklamasını dahi yapmayan, şimdi de deprem enkazı altında kalan tekçi rejimden kurtulmak istiyor...

Öncelikle tekçi rejim gitsin istiyor. 

Biliyor ki kötü yönetiliyor.

Biliyor ki tekçi rejimin doğası şeffaf, hesap verilebilir, öngörülebilir değil, katılımcı ve demokratik usullere kapalı.

Biliyor ki tekçi rejim kaderci düşüncenin rijit kalıplarını dahi istismar eden bir siyaset anlayışını düstur edinmiş.

Biliyor ki tekçi rejim ayrıştırıcı, kamplaştırıcı, kutuplaştırıcı bir siyaset anlayışından asla ve kat'a vaz geçmiyor, vazgeçeceği de yok.

Biliyor ki tekçi rejim en olmaz koşullarda dahi halk- iktidar ikileminde, ele geçirdiği iktidar gücünü korumayı esas alıyor.
 


Emsal olsun, henüz enkazlar kaldırılmadı, belki bir kısım yurttaşımızın hala sağ olduğu ve kurtarılmayı beklediği, önemli sayıda insanımızın cenazesinin hala enkazların altında olduğu, halkın yaşama, en azından asgari sağlıklı yaşama koşullarının sağlanmadığı şu acılı koşullarda seçim çalışmaları hazırlıyor. 

Maalesef söylenecek söz kalmıyor.

İçselleşmiş bir güç ve iktidar zehirlenmesinin halk ayırdında olmasın da kim olsun?

İşte yukarıda bir kısmını sıralamakla yetindiğim nedenlerle halk öncelikle 'tekçi rejim'den kurtulmak istiyor.

 
Sonra mı?

Halk haklı olarak adil ve adaletli yönetilmek istiyor.

Yönetim şeffaf ve hesap verilebilir, öngörülebilir olsun istiyor.

Yaşam koşullarını yaşanmaz kılan ekonomik sorunlarına hakça bir çözüm getirilsin istiyor.

Siyasi düzenin demokratikleşmesini, farklılıklarından, yani fikirlerinden, inançlarından, kimliklerinden ötürü hiçbir yurttaş yasaklanmasın, yurttaşlık hakları fiilen "yok hükmünde" sayılarak ihlali üzerinden baskı altına alınmasın istiyor.

Barış, huzur, özgürlük içinde ve kardeşçe yaşayalım istiyor.

Özetin özeti, insanca bir yaşam istiyor.

İstiyor ama kendiliğinden harekete geçip yeniyi kurma iradesini de gösteremiyor.

Belki birçok ülke halkının durumu böyle ama bu bizde daha görünür...

Her şeyin devletle başlayıp devletle bittiği bir tarihsel geleneğin mirasının "sinik" etkileri anlaşılır.

Burada siyasi irade ihtiyacı ortaya çıkıyor.


OHAL yetmedi, sıra TSK'da...  

Ülkeyi 20 yılda inşa edemeyen tekçi rejim, "Deprem yıkımının ağır sonuçlarını ben ortadan kaldırır, ülkeyi ben yeniden inşa ederim" diyor ve "bunun için bir yıl istiyor."

Depremzedelerin gerçekten eve, hijyenik ortama, aşa ve bunun için paraya ihtiyacı var. 

Depremzedelere sayısı henüz tam netleşmemiş 150 bin civarında konut, ayrıca 10'ar bin Türk Lirası vadediliyor.

Merkez Bankası para basım makineleri zaten hareket halinde. Para kolay…

Ya konutlar. Anlaşıldığı kadarıyla TOKİ yapacak. Arsa olarak da fay hattı geçmeyen ormanlık meraları seçeceklermiş. Yani kamusal ormanlık alanlarını...  

Bu tip kamusal ormanlık alanlara çok muhtemel ücretsiz "çökecekleri" gerçeği meselenin pek açıklanmayan yanı…

Kanımca başka bir yanı daha var ki o çok daha önemli; inşaatların ormanlık alanlarda yapılması, ülkeyi ormansızlaştırma gibi bir sonucu yok mu, var!

İç göllerin ve nehirlerin kuruması, hayvanların yok olması, doğanın dengesinin bozulması ve derinleşen iklim krizi olmayacak mı? Hiç şüphesiz olacak!

Evleri depremzedelere öyle ücretsiz de tahsis etmiyorlar.

Henüz tam netleşmemiş maliyetin önemlice bir kısmını belli bir süreden sonra depremzedeler parça parça ödemeye başlayacak...

Süratle altyapı çalışması başlatılacak olan inşaat çalışmalarında asıl amaç, depremzedeleri ev sahibi yapmaktan ziyade seçim siyaseti olduğudur.

14 Mayıs'ta da seçime gidileceği açıklamasını tüm bu bütünlük içinde düşünmek gerekiyor.  

Göründüğü kadarıyla tekçi rejim seçim politikasının ekseninin aktif propaganda aracı olarak deprem ve depremzedeler üzerinden Türkiye'yi inşa politikasını koymuş oluyor.  

Bu konularda her sıkıntılı durumu yasal olarak aşma olanakları da var; Olağanüstü Hal iş olsun diye ilan edilmedi ki...

Gerçi mevcut maliye bakanı olsun, diğerleri olsun daha önce 'Türkiye'yi inşayı tamamladıklarını' defaten ilan etmişlerdi.

Ama...

Halkın hafıza probleminin olduğuna inanıyor olmalılar.

Bunca "yaşanan" ve hala süren "yaşatılan kötücüllüklere" karşın halkın oyunu satın alabilirler mi?

Bir kişi, bir topluluk, hatta halkın bir kısmının oyu türlü çaresizlikler ve zaaflar sonucu satın alınabilir.

Ancak halkın büyük bir kısmının fiyatı yoktur, oyu satın alınamaz...

14 Mayıs seçimlerine doğru işler tekçi rejimin planladığı şekilde gitmezse şayet, TSK (yüksek Seçim Kurulu) ne güne duruyor, tekçi rejimden "bağımsız" olarak seçimleri erteleyebilir de...


Son cümle;

Ne demişti pragmatik Süleyman Demirel, "Demokrasilerde çare tükenmez."

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU