“Bir ayda tek bir sınır kapısından 6 bin 160 Suriyeli sınır dışı edildi”

Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi’nin hazırladığı “Sınır Dışıların İki Haftası” adlı raporun yazarlarından Eyüp Özer, mültecilere yönelik uygulamaları Independent Türkçe’ye değerlendirdi

Sınır dışı vakalarının bir ayda yaklaşık 3,5 kat arttığı söyleniyor (AFP)

Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi’nin hazırladığı “Sınır Dışıların İki Haftası” adlı rapor, İnsan Hakları Derneği’nin İstanbul şubesinde CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın da katıldığı bir basın toplantısıyla paylaşıldı.

8 Ağustos’ta yayımlanan raporda, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 24 Temmuz’da “İstanbul'daki kayıtsız göçmenlerin geri gönderilmesi için çalışma başlattıklarını” duyurmasından bu yana çok sayıda göçmenin sınır dışı edildiği ve bunların bir kısmına zorla "gönüllü geri dönüş belgeleri" imzalatıldığı öne sürüldü.

Öte yandan İstanbul Valiliği 22 Temmuz 2019 tarihli açıklamasında, İstanbul’da bulunan ama kaydı başka şehirlerde olan veya kaydı olmayan Suriyelilere şehri terk etmeleri için 20 Ağustos’a kadar zaman verildiğini duyurmuştu.

Söz konusu raporda ise, “Bu tarihin verilmesine rağmen kolluk güçlerinin 20 Ağustos’u beklemeden İstanbul’da kayıtlı olmayan Suriyelileri alıkoyduğuna dair birçok tanıklık mevcut. Bu durum bizi 20 Ağustos sonrası olabilecekler hakkında endişelendiriyor” ifadeleri yer aldı.

Raporun yazarlarından ve Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi üyelerinden Eyüp Özer’e göre bu raporu hazırlamalarındaki esas nedenin yetkili makamlardan yapılan açıklamaların gerçeği yansıtmadığını düşünmeleri.

Independent Türkçe’ye konuşan Özer, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:

Hem il göç idaresi hem de valilik çeşitli açıklamalarda ‘Biz kimseyi sınır dışı etmedik ve etmiyoruz. Yaptığımız şey sadece rutin kontrol. Kimliği başka şehirde olan insanları uyarıyoruz, bırakıyoruz. Hiç kaydı yoksa alıp, mülakata götürüyoruz’ diyor. Bu doğru değil ve gerçekleri yansıtmıyor. Ancak bunu göstermek için sosyal medyada çıkanlar ya da haberler yetmez. Bunları somut bilgiye dönüştürmek gerekiyor ki bir argüman oluştursun. Biraz da raporu bu amaçla hazırladık. İçinde çok fazla somut örnek var.

“Mülteciler korktukları için evlerinden çıkamıyor”

Artan güvenlik kontrollerinin İstanbul’da yaşayan Suriyelileri evden çıkmaya korkar hale getirdiğini belirten raporda, Suriyeli mültecilerin birbirlerine evlerinden çıkmamaları konusunda çağrılar yapmaya başladığı ve İstanbul Fatih’te bir sokağın tamamında güvenlik güçleri tarafından kimlik kontrollerinin yapıldığı ifade edildi.

Raporda konuyla ilgili şu yorumlara yer verildi:

Bu ve benzeri uygulamalar, halklar arasında onarılması kolay olmayan güvensizlikler yaratacak, birlikte yaşama duygusunu zedeleyecek bir ihbar mekanizmasının işleyebileceğinin sinyallerini veriyor. Oysa biliyoruz ki eğer bir ülkede toplumun bir kesimi evinden çıkmaya çekiniyorsa, o ülkede hiç kimse kendisinin güvende olduğunu düşünmemelidir.

Söz konusu kontrollerle ilgili “Bu belli ki bir operasyonun, bir uygulamanın parçası” diyen Özer ise şu açıklamalarda bulundu:

Bu, içişleri bakanlığının valilikle birlikte yürüttüğü bir oprasyonun parçası. Valiliğin de buna yönelik yaptığı açıklamalar var. Belli mahallelerde ev baskınları, kimlik kontrolleri vs. gibi uygulamaları yaptıklarını söylüyorlar.

“Sınır dışı vakaları bir ayda yaklaşık 3,5 kat arttı”

Rapora göre İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin, İl Göç İdaresi ile 2 Ağustos 2019’da gerçekleştirdikleri görüşmede, kimseye zorla gönüllü geri dönüş belgesi imzalatılmadığı hiçbir Suriye vatandaşının geri gönderme yasağı uyarınca sınır dışı edilmediğini, sadece suç işlemiş olanların ve hakkında sınır dışı kararı verilmiş olanların idari gözetim altında tutulduğu ifade edildi.

Aynı görüşmede, 12 Temmuz 2019 itibariyle başlatılan uygulama kapsamında, günde ortalama bin kayıtsız düzensiz göçmenin kolluk güçleri tarafından tespit edildiği, 13 bin kayıtsız yabancı hakkında işlem yapıldığı ve bunlardan 3 bininin kayıtsız Suriye vatandaşı olduğu belirtildi.

Kayıtsız Suriyelilerin, geçici koruma kimliklerini vermek için mülakat yapılmak üzere Kilis Öncüpınar Geçici Barınma Merkezine sevk edildiği ve ardından geçici koruma kapsamına alınanların Türkiye genelinde bir ile kaydedildiği, bir ilde kayıtlı olduğu anlaşılan Suriyeli vatandaşları açısından ise 20 Ağustos’a kadar kayıtlı oldukları illere dönmeleri konusunda yalnızca ihtar edildikleri söylendi.

Ancak raporda bu açıklamaların eldeki verilerle örtüşmediği ifade edildi. Buna göre, yalnızca Bab al Hawa sınır kapısının kendi açıkladığı resmi istatistiklerde, Temmuz 2019’da 6 bin 160 Suriyeli’nin bu sınır kapısından sınır dışı edildiği söylendi. Bu rakamın Haziran 2019’da 4 bin 370 olarak kaydedildiği belirtildi.

Raporda ayrıca, “Sadece Suriye Dernekleri Platformu bu ay içinde kendilerine sınır dışı edilmiş 3 bin kişinin başvurduğunu bildirirken, İstanbul Barosu Adli Yardım Bürosu ise kendilerine iletilen sınır dışı vakalarının Haziran 2019 ayına oranla yaklaşık 3,5 kat artış gösterdiğini açıklamıştır” ifadeleri yer aldı.

“Sınır dışı edilen göçmenlerin toplam sayısına dair tahmin yürütmek çok zor” diyen Özer de konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:

Ama şöyle bir şey söyleyebilirim: Bu rakamın çok büyük olduğunu biliyoruz. Baroya gelen başvuruların yanı sıra -ki baroya ulaşmak da hiç kolay değil, buna rağmen ulaşanların sayısı 3,5 kat artmış- bizim basın toplantısını yaptığımız İHD'ye gelen başvurular inanılmaz derece artmış. Suriyeli derneğini ziyaret ettik geçen günlerde. Onlar da kendilerine 3 bin adet başvuru geldiğini söylüyor. Dolayısıyla büyük bir rakamdan bahsediyoruz.

“Kocam sınır dışı edildi, geceleri çocuklarımla aç yatıyoruz”

Sınır dışı edildikten 25 gün sonra Türkiye’de kalan eşi ve çocukları için sınırdan kaçak geçmeye çalışırken öldürülen Hişam Muhammed’in hikayesine de değinen raporda sınır dışı edildiği iddia edilen birçok göçmenin tanıklığına yer verildi.

“Muhammed” takma ismiyle inisiyatife konuşan ve Gaziantep’e kayıtlı Geçici Koruma Kimlik Belgesi olduğunu söyleyen Suriyeli göçmen, Türkiye'den Yunanistan'a deniz yoluyla kaçak olarak geçiş yapmaya çalıştığı için önce geri gönderme merkezinde tutulduğunu, sonra da sınır dışı edildiğini söyledi. 

İstanbula kayıtlı olduğu halde sınır dışı edildiğini söyleyen İbrahim ise patronunun kendisine çalışma izni çıkarmayı reddettiğini ve sonunda ona iftira attığını ifade etti. İbrahim sözlerini şöyle sürdürdü:

Patronum beni polise şikayet etti ve onlara para çaldığımı söyledi. Bir avukat buldum ve en sonunda aklandım. Ama bu sürecin sonunda yine de sınır dışı edildim.

Eşinin sınır dışı edildiğini söyleyen Ranim ise “kocamın Gaziantep kimliği vardı, 1 hafta önce işten gelirken polis tarafından durduruldu, Gaziantep kimliği vardı ama buna rağmen sınır dışı edildi. Eve gelir getiren tek kişi oydu. Şimdi iki çocuğumla beraber geceleri akşam yemeği yemeden aç karnına yatıyoruz” diye konuştu.

Raporda ayrıca, kendisinden bir daha haber alınamayan ve hakkında Nusra tarafından ölüm emri çıkarılan bir trans bireyin de hikayesine yer verildi. İstanbul’a kayıtlı olduğunu ve hastalanan Iraklı arkadaşını kendi kimliğiyle hastaneye götürdüğü için sınır dışı edildiğini söyleyen Mejd’le ilgili şu ifadelere yer verildi:

Nusra’ya teslim edilirsem infaz edileceğimi söylememe rağmen, beni 30 Temmuz 2019’da İdlib’e sınır dışı ettiler, Nusra’ya teslim ettiler. Nusra beni hapse attı ve hakkımda ölüm kararı çıkardı. (Mejd’in şu anki durumu hakkında bir bilgiye sahip değiliz)

 

 

“Toplumdaki ırkçılığın sebebi zor yaşam koşulları”

“Yalnızca Türkiye'de değil, pek çok ülkede insanlar gündelik hayatlarındaki hoşnutsulukları doğal olarak kendine yabancı ve farklı olana, sonradan gelene bağlıyor” diyen Özer’e göre, aslında tüm bu kötü yaşam koşullarının sorumlusu hükümet.

Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi’nin çabasının aslında bunu vurgulamak olduğunu söyleyen Özer, “Yani bu şehirde yaşayan insanlar kötü yaşam koşulları için kendi komşularını suçlayamazlar. Eğer insanlar kayıtsız olarak düşük ücretle çalışmak zorunda kalıyorlarsa bunun nedeni, o insanları kayıtsız ve düşük ücretle çalışmaya zorlayanlardır” diye konuştu.

"Son zamanlarda bu yabancı karşıtı, göçmen karşıtı, ırkçı dilin karşısında ayrı bir dil olmadığı için sürekli olarak tek bir dil konuşulmaya başlandı” diyen Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:

Bizim aslında yapmaya çalıştığımız bir şey de buna karşı ikinci bir söylem oluşturmak. Ben açıkçası bu durumun değiştiğini de görüyorum. Bu kötü dil solda bile vardı ama değişiyor. Topluma da güvenmek lazım, insanlar yaşananları gördükçe bence kendi komşularını suçlamaktan vazgeçmeye başlayacaklar. Tabii daha uzun bir yolumuz var.

Talepler neler?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi, raporun son kısmında göçmenlerin korunmasına yönelik taleplerine de yer verdi.

Dokuz maddeden oluşan listede, sınır dışı edilenlerin hızla Türkiye’ye tekrar yasal yollardan girişlerinin sağlanması ve göçmenlere seçtikleri şehirlerde kayıt yaptırma hakkı ve koşulsuz seyahat özgürlüğü verilmesi gibi talepler yer aldı.

“Bugün bir göçmenin kayıtlı olduğu ilden kalkıp da İstanbul'a gelmesi, benim ailemin ya da sizin ailenizin kayıtlı olduğu yerden İstanbul'a gelmesi birebir aynı şey” diyen Özer sözlerini şöyle sürdürdü:

Çünkü İstanbul'da daha fazla iş olanağı var. Bunu çözmenin tek yolu bölgeler arası eşitsizliği çözmek. Bunu insanları zorla götürmeye çalışarak çözemezsiniz. Aksine bu zorlamalar daha kötü koşulları getirir. Herkesin çalışabileceği, iş bulabileceği, eğitim alabileceği bir şehirde yaşamaya hakkı vardır.

Raporda yer alan talepler arasında ayrıca, “Geri gönderme merkezlerindeki insan hakları ihlalleri derhal son bulmalıdır, geri gönderme merkezlerinin kapatılması için çalışmalara başlanmalıdır” ve “Mültecileri Türkiye’ye hapseden AB-Türkiye arasındaki geri kabul anlaşması iptal edilmelidir. Kimse nedensiz göçmez, bütün sınırlar açılmalıdır” ifadelerine yer verildi.

“İnsanlar bir kolide duran eşyalar değildir. İstediğinizde başka bir rafa koyamazsınız” diyen Özer de sözlerini şöyle noktaladı:

8 yıldır burada doğmuş, büyümüş çocuklar var. Burada hayat kurmuş insanları sanki bir eşyaymışçasına alıp başka bir yere götürebileceğinizi düşünmek hem gerçekçi değil, hem de insani değil.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU