İran: Halkın tatlı devrimi

İran halkının "tatlı" devrimi, rejim için aynı şekilde tatlı değil

Fotoğraf: AA

İran halkının rejime karşı protestolarını tüm dünya işitti ve gördü, haberleri tüm ufukları kapladı.

Yenilikleri kesilmiyor, alanı daralmıyor, katılanların sayısı azalmıyor, aksine artıyor ve oluşum sürecinde olan bir devrimin işaretlerini taşıyor.

"Tatlı devrimler", on yıldan uzun bir süre önce Arap Baharı olarak bilinen olaylar sırasında İran rejiminin Dini Lideri tarafından kullanılan ve Arap halklarını kendi siyasi rejimlerine karşı isyana teşvik eden bir terimdi.

İran halkının da bu Dini Lider'e, rejimine, güvenlik ve adalet aygıtına karşı tatlı devrimi tattığı gün geldi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Devrim terimi ve kavramı, bölgemizde kendisine bu adın verildiği birçok olay için bilimsel olarak geçerli değil.

Olayları tanımlamak için bu terimi en çok kullanan iki ülke ise İran ve Mısır, ama her biri farklı bir bağlamda kullanıyor.

Bu bilimsel çekinceye rağmen, İran'daki protesto ve ayaklanmaların iki temel ayırt edici özelliği var; süreklilik ve genişleme.

Rejim de buna tek bildiği şekilde karşılık veriyor; ya sokaklarda ve sahadaki çatışmalarda ya da kendisine bağlı engizisyon mahkemeleri aracılığıyla baskı ve öldürme.


Devrime karşı devrim, İran'da olup bitenlerin bir özeti, zira baş kaldıran, protesto eden, ayaklanan İran halkının amacı ve gayesi, rejimin 40 yıl boyunca İslami diye adlandırdığı devrimi devirmek.

Rejim ve onun sembolleri ile aygıtlarına gelince, İran halkının ajanlar ve hainlerden ibaret olduğunda, açık bir paradoks içinde rejimin kendisinin devrimi temsil ettiğinde diretiyorlar.

İran rejiminin halkla yüzleşirken eski fikirlerinde, modası geçmiş ilkelerinde, yıpranmış yöntemlerinde ısrar etmesi, yeniyi icat etme ve gelişmelere uyum sağlama konusundaki zihinsel yoksulluğunun ve entelektüel yetersizliğinin kanıtı. Bu nitelikteki bir rejim, açık bir şaşkınlık içinde bulunuyor.

Protestolarla siyasi, güvenlik, medyatik ve dini olarak başa çıkma konusundaki tökezlemeleri bu şaşkınlığını gösteriyor. Kafası o kadar karışık bir durumda ki bazı sembolleri ile görevlilerini tasfiye etme aşamasına girdi.

Zira şaşkınlığı ve kafa karışıklığı, kendisine tüm sistemi hakkında derin şüpheler miras bıraktı, bu yüzden halkına yönelttiği aynı suçlamalarla adamlarından bazılarını hapse atıyor ve öldürüyor.

Karşılaştırma, iç içe geçmiş sahneleri birbirinden ayırmaya yardımcı olan bilimsel bir yöntemdir ve gözlemci, uluslararası yaptırımlar konusunda uluslararası düzeyde iki büyük tutumun varlığını gözlemleyebilir.

Birincisi, İran rejimine yönelik yaptırımlar;

İkincisi, Rusya'ya yönelik yaptırımlar.


Burada şuna bakmalıyız;

Bunlar benzer tutumlar mı yoksa değil mi?

Aynı mantık ve etkiye dayanıyorlar mı yoksa gözlemlenmesi gereken farklılıklar var mı?

Rusya, dahili ve yerel çatışmalar ve Rusya ile Batı arasındaki eski uluslararası çatışmalar çerçevesinde yer alan belirli bir amaç ve hedef için yaklaşık 1 yıl önce doğu Ukrayna'ya askeri müdahalede bulundu.

Rusya bu müdahaleyi Ukrayna'nın doğu bölgeleriyle sınırladı ve gayesi de bu bölgelerin Rusya'nın sırtındaki bir hançere dönüşmemesiydi.

Buna karşılık İran rejimi, bölgenin 4 ülkesinde, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de savaşıyor. Terör ve kaos istikrarını yaymanın, uyuşturucu kaçakçılığının en büyük destekçi, uluslararası ticaret yollarına ve küresel enerji piyasalarına yönelik en büyük tehdit konumunda.

Amaçları ve hedefleri, emperyal genişleme ve şiddet yanlısı bir mezhepçi teokrasi ideoloji aracılığıyla nüfuzunu yaymak.


İki sahnedeki tüm bu ayrıma rağmen, iki ülkeye yönelik Batı yaptırımlarının tavrı farklıydı;

Batı, Rusya ile mücadelesinde yaptırımları modern tarihte görülmemiş bir şekilde tırmandırdı, uluslararası sistemi, onun kurumlarını ve bütünlüğünü son hızla tehdit eden bir noktaya vardırdı.

Genişliği, yaygınlığı ve etkililiği ile yaptırımların hemen ve anlık olmasını istedi, dünya ülkelerini isteyerek veya korkutarak yaptırımlara katılmaya zorlamaya çalıştı.


Öte yandan Batı'nın İran rejimine yönelik yaptırımları yavaş, sınırlı, etkisiz ve hatta zaman zaman rejime çıkışlar sunuyor.

Nitekim birkaç yıl önce onunla meşhur nükleer anlaşmaya imza atıldı ve başına gelen onca sıkıntıya, bölge ülkelerinin eksikliğine ve yararsızlığına dönük protestolarına rağmen her şey göze alınarak anlaşmaya geri dönmek ve yeniden canlandırmak için çaba harcandı.

Gelgelelim İran protestoları sürekliliğini ve yaygınlığını kanıtlayınca ürkekçe kısmi, dar ve etkisiz Batı yaptırımları açıklanmaya başlandı.

Yaptırımlar belirli kişi veya oluşumları hedef aldı, onlarla yüzleşmeyi veya listeye almayı vaat etti, ancak bu vaatleri yerine getirmeye ve etkisini garanti altına almaya yönelik gerçek bir istek bulunmuyor.

Her halükarda, bu yaptırımlar daha ziyade görüntüyü kurtarma çabasına yakın, bundan ne eksik ne de fazla.


Birkaç yıl önce Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Paris'te Fransa Cumhurbaşkanı ile düzenlediği basın toplantısında, Batı'nın İran rejimine karşı davranışları hakkında her zamanki dürüstlüğüyle konuşmuş, gerçekçi ve mantıklı bir soru sormuştu:

Ya 2025 yılında İran, birkaç gün içinde nükleer bomba elde etme aşamasına ulaşırsa?


Bu soru bir bütün olarak bölge halklarını meşgul eden, vatandaşların aklını kurcalayan, devletlerin ve hükümetlerin buna bir cevap vermeye hazırlanmaya çalıştıkları sorudur.

Hiç kimse böylesine ciddi bir uluslararası tehdide karşı Batı'nın pozisyonuna güvenemez.
 


Bazı ABD yönetimleri, bir yanda İran rejimi, diğer yanda bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerde tamamen dengesiz olduklarını politikalarıyla, tutumlarıyla ve resmi açıklamalarıyla açıkça ortaya koydular.

Bilhassa bu tutumun, Suudi Arabistan'ın bir dizi Körfez ülkesi ve Arap ülkesiyle birlikte katkı sağladığı bölge ve dünyadaki güç dengelerinin yeniden düzenlenmesinde büyük etkisi oldu. Bölgenin gerçekliğini ve geleceğini yöneten birçok strateji ve vizyonu açıkça etkiledi.

Cumhuriyetçilerin ABD Kongresi'ndeki zaferinden sonra, Demokrat yönetimin politikalarına dair önemli sorular sorulmaya başlandı ve bu soruların en önemlisi, ABD'nin bir buçuk yıl önce Afganistan'dan aceleyle ve sorumsuzca geri çekilmesiyle ilgili.

Bu, o sırada tüm gözlemcileri şaşırtan bir geri çekilme oldu ve Taliban'ın değişip geliştiğine dair kanıtlarla veya analizlerle desteklenmeyen iddialarla Afganistan'ı kolayca Harekete teslim etti.

Oysa Taliban'ın aynı politika ve ideolojiyi sürdürdüğüne tüm dünya şahit ve kadınlar konusundaki duruşu bu bağlamda sadece bir örnek.


ABD'nin kendisi böylesine utanç verici bir geri çekilme nedeniyle yönetiminden hesap soruyor, ama çaresiz Afgan halkı olanlar ve bugün olmakta olanlarla ilgili hiçbir şey yapamaz.

Bu bağlamda şu soru önemli; ABD veya Batılı ülkeler, canlı, güçlü, ilerleme, yükselme ve kalkınma için harekete geçmiş bölge ülkelerinin kendilerini, insanlarını ve çıkarlarını, uluslararası durumu iyi değerlendiremeyen, aceleci ve hesapsız kararlarla müttefiklerinden vazgeçebilen süper güçlerin ellerine teslim edebileceklerine gerçekten de inanıyorlar mı?

Bırakın karar alıcıları, aklı başında herhangi bir kişi veya ciddi analist bunun olamayacağını bilecektir.

Son olarak, bilindiği üzere, İran halkının "tatlı" devrimi rejim için aynı şekilde tatlı değil.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU