"Diplomaside keyfi belirlenen 'dost' ve 'düşman' politikasının Türkiye'ye faturası ağır oldu"

Gerginliklerin yaşandığı ülkelerle yeniden "dost" olmanın yolları aranıyor. Sisi'nin ardından Esad ile diyalog kurulmak isteniyor. Peki geçmişte yapılan mı yoksa şimdi atılmak istenen adımlar mı doğru? Uzmanları cevapladı

Bir düşman bulunuyor. O düşmana tüm hakaretler ediliyor. Sana da dönüp 'sen niye hakaret etmiyorsun hain' deniyor. Sonra o düşmanla bir anda dost olunuyor. Bütün hakaret edenler, övgüler düzüyor. 'Daha dün düşmandı bu' diyorsun. 'Barışmak sana neden batıyor hain' diyorlar."

Türkiye'nin son dönemdeki dış politikasındaki değişimi, sanatçı Şahan Gökbakar, bu sözlerle ifade etti. 

Hiç de haksız sayılmaz Gökbakar. Gerçekten de dış politikada bazı ülkelerin liderleri önce "dost" sonra "düşman" ilan edildiler.

Bunların başında Suriye, Mısır ve İsrail'in yöneticileri geldi. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Ey katil", "ey darbeci" ve "ey çocuk öldürenler" cümleleri çokça kuruldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "düşman" ilan ettiği ülke liderlerinin isimleri dahi farklı telaffuz edildi. 

Örneğin Suriye Devlet Başkanı'nın soyadı "Esed" mi "Esad" mı? 

Bu konuda Vikipedi'de şu ifadeler yer alıyor: 

Beşşaru Hafızı'l-Esed veya kısaca Beşşaru'l-Esed, Suriye Devlet Başkanı ve Suriye Baas Partisi'nin lideridir. İsminin Beşar Esad, Beşşar Esed gibi formları Türk basın-yayın araçlarıyla meşhur hale getirilmiştir." 

Aslında Suriye Cumhurbaşkanı'nın soyadı "Esad" değil, "Esed"dir. 

Adı "Beşşar", soyadı "Esed". Fakat Türkiye'de türlü türlü yazım ve telaffuzu mevcut.

Sadece "düşmanlaştırılan" kişilerin isim ve soyadları konusunda karışıklık yok. Benzer bir durum Irak İslam Şam Devleti (IŞİD) örgütünün ismi konusunda da yaşandı. 

İlk önce bu yapı IŞİD diye bilindi. Sonrasında Erdoğan, "bir terör örgütünde İslam ifadesi olamaz" diyerek "DEAŞ" dedi. 

Oysa ABD ve Avrupa ülkeleri IŞİD'i, Arap ülkeleriyse "DAİŞ" kullanmayı tercih etti. 

Aslında bu ve benzeri kafa karışıklığı ülke liderlerinin ortaya koyduğu tavırdan kaynaklanıyor. 

Şimdi durum değişiyor. Müslüman Kardeşler'e yönelik tavrı ve gerçekleştirdiği "darbe" nedeniyle iktidar temsilcilerinin "düşmanlaştırdığı" Mısır Devlet Başkanı Sisi ile görüşüldü. 
 

Erdoğan-Esad.jpeg
Arap Baharı'ndan önce Erdoğan ile Esad arası iyiydi / Fotoğraf: AA



Davos'taki çıkışın ardından Mavi Marmara gemisine yönelik saldırı nedeniyle ilişkilerin koptuğu İsrail ile bir süredir kurulan temaslar sürdürülüyor. 

Şimdi ise önce "dost" ve "kardeş" sonra "düşman" ilan edilen Suriye Devlet Başkanı Esad ile temasın yolları gündemde. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, açık ve net bir şekilde "mevkidaşı" ile görüşülebileceğini çeşitli vesilelerle dile getirdi. 

Peki ülkelerin dış politikası böyle bir döngünün üzerine kurulabilir mi? 

Menfaatler çakıştığı için önce "dost" olan bir ülke şeytanlaştırılıp "düşman" ilan edilebilir mi? 

Kişisel çıkarlardan ötürü "dost" ve "düşman" belirme siyasetinin Türkiye'ye faturası ne oldu? 

Bugünün "düşmanlarının" yarın "dost" ilan edilmesi doğru bir siyasi yaklaşım mı? 

Daha önce "darbeci" denilen Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile verilen fotoğrafın bir benzerinin "katil" diye eleştirilen Esad ile verilmesi ne zaman mümkün olacak?

Bu ve benzeri soruları, dış politika uzmanı eski Dışişleri Bakanı ile uluslararası ilişkiler uzmanları yanıtladı. 
 

dörtlü buluşma.jpeg
Esad ve eşi Esma Esad, Türkiye'ye geldiklerinde en üst düzeyde ağırlanıyorlardı / Fotoğraf: AA



"Yanlış yapanların Türk milletine hesap vermeleri gerekiyor"

Eski Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel, dış politikada "düşmanlaştırılan" kişilerle görüntü verilmesini "şimdiye kadar yapılan hatalardan dönüş" olarak niteledi. 

Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı olarak politik yaşamını sürdüren Gürel, yanlıştan dönüp, doğru sürdürülecek dış politikanın destekleneceğini belirterek, "Ama bunun hesabını da Türk milletine vermeleri lazım" dedi. 

Dış politikada özellikle de Suriye'de Amerika Birleşik Devletleri'nin yönlendirmesiyle birçok hata yapıldığını ifade eden Gürel, "Suriye'nin iç düzenine karşı harekete geçildi. Burada ‘eğit-donat' programlarıyla orada sisteme ve düzene karşı çıkan terörist gruplar desteklendi ve beslendi. Ondan sonra Türkiye, 13 milyona varan sığınmacı ve kaçak göçmenle dolduruldu. Ülkenin sınırları kevgire döndürüldü" diye konuştu. 

 

Sükrü Sina Gürel.jpeg
Eski Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel / Fotoğraf: Twitter



"Beklentimiz doğru hesap yaparak karar vermeleridir" 

Bu süreçte Türk gençlerinin de ulusal çıkarlarla bağdaşmayan amaçlar doğrultusunda heba edildiğini savunan Gürel, şöyle devam etti: 

Saydıklarım şimdiye kadar yapılan yanlışların getirdiği sonuçlardır. Dolayısıyla bu sonuçlara neden olan, hataları yapanlar şimdi eğer bu yanlışlarını temelden değiştiriyorlarsa bunun öz eleştirisini ve hesabını vermek zorundalar."

"Bunca yaşanandan sonra iki ülkenin üst düzey yöneticileri yine eskiden olduğu gibi ‘dost' olurlar mı" sorusuna Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel, 2016'de Şam'a gidip Beşşar Esad ile görüştüğünü aktararak şu cevabı verdi: 

"Esad'ın Türk milletine mesajı çok açıktı. 'Kardeş olmaya mecburuz' diyordu. Kardeş olmaya mecburuz mesajı neyi içeriyordu. İki devletin de bölünmesi ya da bölünmemesi birbirine bağlıdır mesajıydı. Bu mesajı verebilen Esad, konuya herhalde daha gerçekçi yaklaşıyordur. Bugün de gerçekçi yaklaşmaya devam ediyor. Beklentimiz iki devlet adına hareket edenlerin de gerçekçi ve doğru hesaplar yaparak karar vermelidir."
 

Suriye.jpeg
11 yıllık sürede Türkiye'nin güney komşusu Suriye'de büyük yıkım yaşandı / Fotoğraf: AA



"Olumlu adımların destekçisi oluruz" 

Bir dönem Türkiye'nin dış politikasının başında bulunan Gürel'e göre 'Ey..' diye başlayan düşmanlaştırma cümlelerinin Türkiye'ye verdiği zararın faturası çok ağır. 

Bu konuda kamuoyunun dikkatini yeni çekmeye çalışan biri olmadığını, yıllardır hem yazdığı gazetelerde hem de katıldığı konferanslarda görüşlerini dile getirdiğini ifade eden Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel, "AKP iktidarının Türkiye için nasıl büyük tehditler yaratmakta olduğunu açıkça belirtmeye çalıştım. Şu anda attıkları adımların doğru bulunup bulunmaması mühim değil. Artık yapılabilecek başka bir şey yok. Doğrusu gerçekçi hesaplarla hareket etmeye başladılarsa ne hala. Bunun sonuna kadar götürebilirlerse ne ala! Yani örneğin Suriye'deki bir kara harekâtını Esad'la ya da Suriye'nin meşru rejimiyle birlikte hareket ederek ve Adana Mutabakatı hayata geçirerek uygulamaları gerekiyor. Eğer bunu yapabilirlerse o zaman biz de bu olumlu adımın destekçisi oluruz" görüşünü paylaştı. 

 

Kıvanç Ulusoy.jpeg
Prof. Dr. Kıvanç Ulusoy / Fotoğraf: İskenderun haber



"Çok fazla angaje oldular" 

İstanbul Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kıvanç Ulusoy ise ülkelerin dış politikalarını "ulusal çıkar" kavramının belirlediği görüşünde. 

Sosyal ve beşeri bilimler, kamu yönetimi, siyaset ve sosyal bilimler, uluslararası ilişkiler, AB siyaseti ve uluslararası ilişkiler ile Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri gibi alanlarında pek çok çalışmaya imza atan Ulusoy'a göre "ulusal çıkar, çok muğlak bir kavram gibi görünse de aslında öyle değil."  

Ulusal çıkarların, coğrafya ile sınır konularında ve stratejik meseleler gibi bazı hususlarda çok net olduğunu vurgulayan Ulusoy, "Ama bazı konularda döneme göre değişiklik arz eder. Bazen belirli grupların çıkarları ulusal çıkar bir gibi görünür. O yüzden de dönem dönem farklı politikalara gidilebilir. Bu tezat teşkil etse de aslında değil" ifadelerini kullandı. 

Ulusoy, Mısır, İsrail ve Suriye ile yaşanan gerginliklerin sürdürülmesini, "Fazla angaje oldular" diye yorumladı.

Arap Baharı sürecinde Türkiye'nin hem Amerikan dış politikasına fazla "angaje" olduğunu aktaran Ulusoy, "Bu süreçte yerel bazı kesimler vardı. Onların politikalarına fazla angaje olundu. Başka ülkelerin iç içlerine karışmak mantıklı değil. Bir noktadan sonra geri tepti" değerlendirmesinde bulundu. 

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da olayların başladığı dönem ve sonrasında bölgede gezip gözlemde bulunduğunu ifade eden Ulusoy, "Türkiye, AK Parti ve Erdoğan'ın imajı çok iyiydi. Ama bir noktadan sonra başka ülkelerin iç politikalarına müdahil olma ters teper. Zira o ülkelerde de güç grupları, iktidarlar, politikacılar var. Bana göre Türk dış politikası, yerel iktidarları sarsacak düzeyde etkili oldu" diye konuştu. 

Türkiye'de ilk başlarda birilerinin başka ülkelerin iç politikalarına müdahil olunmayı savunduğunu hatırlatan Ulusoy, "Bazı kesimler, ‘biz oraları niye arkamızdan sürüklemiyoruz' dedi. Ve yeterince de güçlü oldular. Sonra da yerel güçlerle kurdukları ilişkileri sürdüremediler. Çatışmaların içerisinde olmak Türkiye gibi ülkeler açısından doğru bir politika değil" yorumunda bulundu. 
 
 

Erdoğan-Sisi görüşmesi-kapak.jpg
Uzmanlara göre Erdoğan-Sisi görüşmesi normal karşılanmalı / Fotoğraf: AA



"Bu diyalog kaçınılmazdı, başka türlü de yürümez zaten" 

"Geçmişte yapılanların hata olduğu ifade ediliyor, peki şimdi atılan adımları nasıl değerlendirmek gerekiyor" sorusuna Prof. Dr. Ulusoy, şu cevabı verdi: 

Bir süreden beridir zaten o ülkelere müdahale etme şansı yok Türkiye'nin. Arap Baharı sürecinde yapıldı ama şimdilerde müdahalede bulunulmuyor. Oradaki geriye tepme çok sert oldu. Artık Türk dış politikasının o bölgede oraları, o ülkelere dönüştürme, değiştirme, etkileme şansı çok az. Mecburen mevcut iktidarlarla diyalog peşinde koşuluyor. O da coğrafi gereklilik. Suriye, Mısır ve İsrail'le aynı bölgedeyiz. Dolayısıyla bu diyaloglar kaçınılmaz gibi geliyor bana. Bu diyaloglar kaçınılmazdı, başka türlü de yürümez zaten." 

"Başka ülkelerin iç politikasını yönlendire sevdası doğru değil"

Prof. Dr. Kıvanç Ulusoy, dış politikada daha fazla düşman edinmemek ve yalnızlaşmamak için "Başka ülkelerin dış politikalarına bu düzeyde müdahil olmamak lazım" cümlesini ısrarla dile getiriyor. 

Başka ülkelerin iç işlerine karışmanın hiçbir zaman olumlu sonuçla doğurmadığını hatırlatan Ulusoy, "Kısa dönemde biraz etkileyebilirsiniz uzun vadede asla" diyerek şunları söyledi: 

Başka ülkelerin iç politikasını yönlendirme sevdası doğru değil. Ukrayna-Rusya krizinde Türkiye, şu ana kadar iyi bir siyaset izledi. Bu siyasetin iyi olmasının sebebi bir tarafı seçmemiş olmasıdır. Burada diplomasi çok önemli bir araçtır. İyi kullandığınız zaman birçok şeyden sıyrılabilirsiniz. Fakat başka ülkeleri yönlendirmek için kullandığınız zaman sonuçları ağır olur. Türkiye için sonuçları çok ağır oldu. Bu işten geri dönmek de öyle sanıldığı gibi kolay değil." 

"İlk yapılan yanlıştı, şu anki politika doğru"

İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Alihan Limoncuoğlu da geçmişte dış politikada atılan adımlardan dolayı Türkiye'nin ciddi kayıplara uğradığı kanaati taşıyanlardan. 

"Devletler arası ilişkilerde ezeli ve ebedi dostluk veya düşmanlık yoktur, ülkelerin çıkarları vardır" sözünü hatırlatan Limoncuoğlu, önce "dost", sonra "düşman" ve daha sonra yine "dost" olunduğu durumların dış ilişkilerde yaşandığını belirtti. 
 

Alihan Limoncuğlu.jpeg
Dr. Alihan Limoncuğlu / Twitter



"Böyle durumlar maalesef uluslararası ilişkilerde oluyor. Bismark, ‘iki kişi geceler uyuyamaz' der. Bunlar, siyasetin ve sosyolojinin nasıl yapıldığını bilenlerdir. Dost, düşman algıları çok doğru değil. Ülkeleri çıkarları gereği bunlar yapılıyor. Maalesef asıl yanlış yapılan ilk yapılandı. Birileriyle bu kadar düşmancıl hale gelinmemesi gerekiyordu. Her ne kadar Sisi'nin yaptıklarının tasvip edecek tarafı olmasa da yine de Mısır ile bağları koparmamamız gerekiyordu. Öncesi yanlıştı ama şu an yapılan kesinlikle doğrudur" diye konuştu. 

Görüşmemeyi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başlattı, yine o sonlandırabilir. 

"Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'la görüşme olacak mı?" sorusuna "Olabilir, siyasette küskünlük ve dargınlık olmaz, en uygun şartta adımlar atılır" sözleriyle cevap vermişti.

Şimdi cevabı merak edilen soru şu: Görüşme ne zaman ve nerede gerçekleşecek?

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU