Türkiye ve bölünmüş Suriye

Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu Independent Türkçe için yazdı

Harita: liveuamap.com

Suriye'nin altın dönemi, 1917 yılında bitti. 400 yıl süren bu dönem, aynı zamanda tüm Bereketli Hilal'in de mutlu olduğu, yüzde 90 oranında çevre ve merkezde etkin olduğu tarihtir.

Ancak Jön Türklerin iktidara geldiği 1909 yılından, I. Dünya Savaşı'nın son yılında Almanların liderliğinde Yıldırım Orduları Grubunun kurulması ve Cemal Paşa'nın Dördüncü Ordu komutanlığından atılıp Suriye'de iğdiş olması, bugünkü felaketlerin başlangıç noktalarını oluşturmaktadır. 

Bu tarihten itibaren Suriye, 729 yıl önceki Haçlı seferlerindeki gibi elimizden çıkmıştır. Çünkü bu tarihte, Şam-ı Şerif ve Kudüs'e gelen Haçlı kuvvetlerinden üçte birini, İngiliz ve Fransızların müttefiki Almanlar oluşturmaktaydı.

Oysa burada karşı cephelerde bulunmalarına rağmen, Kudüs'ü alan İngilizlere yol açan kişi Alman komutan Falkenhayn idi.

Her cephede başarısız olan Falkenhayn, Filistin'in elden çıkmasına sebep olduğu gibi Kutt'ul Ammara'da hezimete uğrayan İngiliz kuvvetlerinin Kudüs ve Şam'ı almalarına yardımcı olmuştur. Kendisine karşı çıkan Mustafa Kemal ve Cemal Paşa'yı da boşa çıkarmıştır. 

Kudüs ve Şam'a giren İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin zaferlerine müttefikimiz Almanlar da kadeh kaldırmış ve kutlama yapmışlardır. Burada kaybeden, sadece Müslümanlar olmuştur.

"730 yıl sonra geri geldim. Kalk Selahaddin" deyip sandukasını tekmeleyen, İngiliz ve Fransızlara, zafer raylarını döşeyen, Osmanlı ordusunu Doğu Anadolu'nun kar kuyularına, Sina çöllerine ve Yemen'deki huş uçurumlarında eriten müttefikimiz Almanlar, olmuştur. 

Şerif Hüseyin'le Arap İmparatorluğunu konuşan Lawrence, Ruslarla Hazar ve Akdeniz'i birleştiren Kürtleri ortadan kaldıran Ermeni devletini ayarlamışlardı.

Basra ve Akdeniz'i birleştirip, petrol zengini Irak'ı alan İngilizler, Suriye'yi Fransızlara vermiştir. Ve hepsinin kucağına sürekli patlayarak genişleyen, II. Haçlı kontluğu Siyonist-Haçlı devleti, İsrail, bombası bırakılmıştır.
 

 

Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal'a Suriye'yi veren İngilizler, bir yıl sonra onu, Fransa'nın kollarına atmış ardından da Gertrude Bell'in babasız veledi olarak olarak hiç Iraklının olmadığı, Irak'ın başına geçirilmiştir. 

Şerif Hüseyin beş yıl sonra tarihin çöp tenekesine atılırken, Osmanlı yanlısı Şeyhlerin şeyhi (Şeyhul meşayih) 150 aşiretin lideri Sadun Paşa Kurtuluş savaşına dahi destek olmuş, bugün tahminen on milyon nüfuslu Arapların en büyük aşireti Şammar'ın lideri Reşidiler ve gerçek Hicaz soylusu Şerif Ali Haydar Osmanlı için savaşmıştır.

Ancak talancı Tay aşireti ve Şammar'ın önemli bir kısmı bugün ABD tarafından DSG'ye çevrilen PYD'nin baldırı çıplaklarını oluşturmaktadır. 


Bu süreçte, sadece 3 bin kişilik birkaç kabile ve Şerif Hüseyin liderliğindeki çok az Arabı kandıran İngiliz Lawrence, Binbaşı Noel gibi ajanlara rağmen Kürtleri kandıramamıştır.

Süleymaniye merkezli Şeyh Mahmud Berzenci, Siverek, Mardin, Urfa, Antep, Maraş ve tüm Bereketli Hilali, İngilizlere dar ettiler.

Ancak bir asır sonra ABD liderliğindeki Haçlı-Siyonist işbirliği, Bokçin'in oğlu Apoizmle mankurtlaştırdığı 40 000 kişilik PKK ve PYD üzerinden Selahaddin-i Eyyubi'den 834 yıl sonra, Kürtleri mankurtlaştırarak intikam almaktadır. 


ABD'li Bred McGurk, 2005 yılında Irak'ın bölünmüşlüğünü kurumsallaştıran Irak anayasasını yaptığı gibi, 2004 yılında iflas eden PKK'yı TAK yapmıştır. PYD'yi de DSG yapmış ve Musul'daki silahları 2014 yılında DAİŞ'e vermiştir.

McGurk ve Paul Bremer ikilisi; ABD Musul 37. işgal birliğini dinlemeyip Türkiye'yle artık savaşmayacağını ilan eden PKK'lıları tasfiye etmiş, 2011 yılında Süleymaniye'de Talabani'nin evinde PYD'yi; bugün Esed'in güvenlik lideri olan Ali Memlük, Kasım Süleymani ve Murat Karayılan'la birlikte Suriye'nin kuzey ve doğusuna bekçi olarak görevlendirmiş ve karşı çıkan herkesi öldürme görevi vermiştir.

İlk öldürülen kişi ise Şam'daki havuzlu evini A. Öcalan'a 18 yıl bedava Abdullah Bedro ve Türkiye yanlısı Kikani Kürtlerinden olan Suriye Demokrat güçlerin lideri Av. Meşal Temmo olmuştur.


PKK-PYD'nin birinci görevi tıpkı Falkenhayn gibi Kürtleri, Arap, Acem ve Türklere karşı düşman yapıp kendini hakem yapmaktır.

Böl, parçala ve çatıştır stratejisi 2300 yıllık Aristo-İskender taktiğidir. Öyle ki, tıpkı 120 yıl önceki Jön Türk ve Jön Araplar gibi artık Jön Kürtler, PKK'yla başlayan silahlı süreçle kontrolü ellerine almışlar ve din, artık belirleyici güç olmaktan çıkarılmıştır.

Bu nedenle ABD silahı, Fransız çimentosu, İngiliz istihbaratı ve İsrail'in Armageddoncuları eliyle Fırat'ın doğusuna hâkim kılınan PYD'ye, bugüne kadar on binlerce TIR dolusu her türlü silahı verilmekte, Beyaz Saray ve Pentagon farklı konuşsa da aynı hedefe gitmektedir.

Kâfir Rus ve Şii İran da aynı hedefe kilitlenmiş, Sünni İslam Dünyasının kaburga bölgesi olan Suriye'nin, Osmanlı sonrası, Bereketli Hilali şehirlere hatta köylere kadar bölünmesidir.
   

 

Bu sürecin ana hedefi ise Suriye'yi de Irak'ı üç parçaya bölen, onu 72 örgütten oluşan Haçlı Şeabi örgütüne teslim eden ve PKK'nin Şengal kolu olan YGŞ'sine maaş veren, Siyonist-Haçlı Yinon Planına uygun olarak beş parçaya bölünmesidir.

Çünkü yıllık bir milyon varil üretime sahip Suriye petrol sahaları tamamen PYD'nin eline verilmiş ve bunun yüzde 5'i de Tay aşireti lideri Muhammed Faris'e rüşvet olarak verilmektedir.

Maalesef bu hedefe fiilen ulaşılmıştır. Bugün Suriye'de aşevi, mektep, karakol ve konukevi gibi adeta bir Külliye gibi Suriye halkına hizmet eden 11 milyon Suriyeliyi sırtlamış Türkiye hariç en az 500 yabancı askeri nokta bulunmaktadır.

Suriye'nin Hava sahası ve Akdeniz sahillerini alan Rusya, İsrail'i istediği yeri bombalamakta serbest bırakmaktadır.

Bu, Almanların yanındaki Osmanlıyla eşdeğerdir. Bu nedenle, Türkiye'ye ölü Suriye parçaları sunulmaktadır.

Bu, İngilizlerin, Bahadır Şah'a oğullarının etinden yapılan beyin çorbasının içirilmesini hatırlatmakta ve durum, 1917 yılından da vahim görülmektedir. 


114 askeri üsle Ruslar, iki asırlık sıcak sulara ulaşma hedefine ulaşmış ve Tartus-Lazkiye hattını, Akdeniz'de enerji arama hakları dâhil olmak üzere işgal etmiştir. Ve bunu Ukrayna savaşındaki hezimete rağmen devam ettirmektedir. 


Suriye'de 333 askeri noktası olan İran ise Lübnan'dan başlayarak Şam ve Bağdat'ın kontrolünü Yezid'in kılıcıyla ele geçirmiştir.

İsrail, bugün istediği yeri sorunsuzca ve istediği kadar bombalayabilen ve 1967 yılında Hafız Esad'ın hediyesi olarak Suriye'den aldığı Golan Tepelerini ilhak etmiş ve Kudüs'ü başkent yapmıştır.

ABD, Suriye'nin su, toprak ve petrolünün en az yarısını ve en önemli kısmını ele geçiren ve Fırat'ın doğusunu alan PYD üzerinden bölgeyi 28 askeri üsle kontrol etmektedir. 
 

3.JPG
Görsel: AA

 

İran, ABD ve Rusya'nın bir kişi dahi almadığı Suriyeli mazlumlardan Türkiye'nin payına ise 11 milyon mülteci, terör koridoru ve İstanbul'a kadar gelen teröristler düşmektedir.

Kurtlar sofrasındaki bu taksime dur demeliyiz. Ve en az Tel Rıfat, Kobani ve Münbiç'i karadan, Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı bölgeleriyle birleştirmeliyiz.

Ardından buna Halep'i de dâhil ederek Sünni Suriyelileri himaye etmeliyiz. Böylece hem mültecilere alan açılmış olur hem de Halep'in kaybıyla Türkiye'nin zedelenen imajı onarılmış olur. 


İran'ın iç sorunlarla boğuştuğu ve Rusya'nın Ukrayna bataklığına saplandığı bu dönem, 2011 yılında bile bize verilemeyen bir fırsat sunmaktadır.

Aksi takdirde Fırat'ın batısı ve doğusunda ikinci bir İsrail-Ermenistan bizi beklemektedir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU