Uluslararası sistem nereye gidiyor?

ABD'nin II. Dünya Savaşı'nın ardından küresel canlanma için başlattığı hareketin bir benzerini şu durumda göremiyoruz

İllüstrasyon: Sarah Grillo/Axios

Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani'nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitaben yaptığı konuşmayı dinledim.

Ukrayna'daki savaş dışında, tamamı hakkında uluslararası kararlar çıkarılan ve hala yürürlüğe girmeyi veya hayata geçirilmeyi bekleyen altı veya yedi Arap krizi sıraladı.

Şayet Filistin'de çözüm karmaşıksa veya uluslararası bir bölünme söz konusuysa;

Neden Libya ve Yemen gibi ABD ile Rusya arasında bir bölünmenin olmadığı ülkelerin sorunları için çözümler geliştirilmiyor?

Meseleye yakından bakarsak, Arap sorunlarının çoğunun uluslararası bölünmelerden veya bölgesel çıkarlardan ya da yerelde çatışan taraflar arasında yıllardır devam eden uzlaşmazlıklardan kaynaklandığını görürüz.

Böylece mesele büyük güçlerin rolünden öte o gücün dahili ve bölgesel taraflar üzerinde baskı yaratma konusundaki çıkarlarının boyutuyla ilgili hale gelir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Libya ve Yemen dışında Suriye'yi ele alalım.

Esed rejiminin destekçisi Rusya, aylardır Erdoğan'a Esed rejimini tanıması ve onunla bir çözüm araması için baskı yapıyor.

Asıl gerekçe şudur: Şayet Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesi, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir şekilde Suriye'de Kürdistan İşçi Partisi (PKK) tarafından desteklenen bir Kürt varlığının kurulmasını engelleme amacı taşıyorsa, bu durum Suriye rejiminin de çıkarınadır ve bu görevi Türkiye'den daha iyi yapabilir.

Aynı zamanda, Türkiye'de sayıları birkaç milyonu bulan Suriyeli mülteciler sorununa rejimle müzakere yapılmadan bir çözüm bulunamıyor.

Üstelik Türkiye'nin Rusya ile ortak birçok stratejik çıkarı var ve bu hassas koşullarda Türkiye'yi karşısına almak istemiyor.

Erdoğan yanlısı Türk medyası ise, Kürtlerin koruyucusu olan ABD'nin Suriye'den çıkmasında Rusların, İranlıların ve Türklerin çıkarları olduğunu söylüyor.

ABD'lilere gelince, yeniden baş gösteren terörizmle ve terörist aileleri için kurulan devasa kamplarda bulunan saatli bombalarla mücadele etmek üzere kaldıklarını iddia ediyorlar!

Ayrıca son zamanlarda, BM'nin 2254 sayılı kararına göre siyasi çözüme girebilmesi için Suriye rejiminin değişmesi gerektiğini söylüyorlar.


Şu ya da bu şekilde Suriye topraklarında konuşlanan güçleri düşünelim:

Rejim kuvvetleri, Rus kuvvetleri, İran kuvvetleri, Türk kuvvetleri, Türk ordusunun müttefik kuvvetleri, iki bin ABD'li tarafından korunan devasa Kürt kuvvetleri, İdlib'deki Heyet Tahrir eş-Şam kuvvetleri, Lübnanlı 'Hizbullah' milisleri vs. Ruslar, İranlılar, Esed rejimi ve nihayet Türkler anlaşsalar bir çözüme yaklaşamazlar mı?

Elbette yapabilirler, fakat bunun aksine tüm bu güçler yerlerinde kalacak ya da korkunç çatışmalar patlak verecek, içerdekiler ve dışardakiler kendilerini çatışmanın içinde bulacaklar.

Son aylarda sürtüşmelerde artış gözlendi: İran milisleri ABD'lilerle, Kürt milisleri Türklerle ve Suriye rejim güçleri Heyet Tahrir eş-Şam ile vs. dolayısıyla istikrar, bir yıl önceki gibi güvenli veya umut verici görünmüyor.

Neden?

Çünkü Ruslar artık güçlü değiller ve Türkler ise daha cüretkâr bir hale gelerek bir milyon Suriyeliyi geri gönderecekleri güvenli bir bölgenin oluşturulması için yeni bir istiladan bahsetmeye başladılar.

İranlılara gelince, insansız hava araçları, füzeler ve mühimmat fabrikaları inşa etmek ve genişletmek istiyorlar.

Daha önce tüm bunları Lübnan'a aktarmaya odaklanmışlardı!


Bütün bu değişkenler, büyük güçlerin kıskacının gevşemesinden ve bölgesel güçlerin daha fazla hareket etme, toprak ve nüfuz kazanma gücü hissinden kaynaklanmaktadır.

Şu anda uluslararası güçlerin ilgilerinin ve çıkarlarının zirvesinde olan üç bölge var: Taçtaki mücevher olan Avrupa, Güney Çin Denizi, Ortadoğu veya enerji ve deniz yolları nedeniyle Ortadoğu ve Körfez bölgesi.

Öyleyse büyük güçler nasıl olur da yumruklarını gevşetip meseleyi İran ve Türkiye'ye bırakabilir?

Rusya ve Çin İran kozunu oynamaya çalışırken, İsrail ona güçle baskı yapıyor. Nükleer anlaşma yenilenip de hareket alanı genişlemediği taktirde elinde onu durdurmak için kullanacağı birkaç gem var.

İran o zamana kadar baskı ve kısıtlamalara maruz kalacak ve Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de nüfuz alanlarındaki tahribat artacak! ABD ile Rusya arasında gidip gelen Türkiye için ise durum daha farklı.

Bu dönemde her iki taraftan da kazançlı çıkabileceğine inanıyor!


Başlıktaki soruya dönelim:

Uluslararası sistem nereye gidiyor?

Semerkant Konferansı'nda Ruslar ve Çinliler, Birleşmiş Milletler ve onun uluslararası hukuku ve uluslararası sistemin gücünün artırılması aracılığıyla çok kutuplu, daha adil ve dengeli bir dünyadan söz ettiler.

Ancak mezmurlarını kim okuyacak ya da sen kime okuyacaksın ey Davut?!.

2015'te Suriye'ye müdahale eden ve şu anda Ukrayna devletine karşı savaşın altıncı ayını geride bırakan Rusya uluslararası hukuka nasıl saygı gösterecek?

Komik olan şu ki Rus lider, Ukrayna topraklarında kullanılan Rus silahlarının etkisini övüyor. Ayrıca 2018'de Suriye'de hepsi yeni olmak üzere iki yüz çeşit silah kullandığını söylemişti ki, bu silahlar akıl almaz yıkımlara neden oldu.

Bunun yanı sıra dünya ülkelerini bu üstün Rus silahını satın almaya çağırıyor! ABD'liler ona, gelişmiş Batı silahları ve halkın kararlılığıyla desteklenen Ukrayna'nın gücünü hatırlatarak karşılık verdi.

Suriye'nin kimyasal silahlarını, Ukrayna'da her gün ortaya çıkan sivillere yönelik katliamları da hatırlatmayı unutmadılar!


Ancak ABD'nin insan hakları, insan özgürlükleri ve kitlesel şiddet kullanımı alanındaki sicili, askerlerin ve sivillerin kanını döken bu nefes kesen çatışmanın ortasında, bir diğer süper gücün dengeyi koruyacağına ve uluslararası barış kararlarını uygulayacağına ilişkin umut bırakmıyor.

Şu anda görünen o ki bölünme artıyor, ancak her iki taraf da Birleşmiş Milletler'e ve tüzüğüne bağlı. Bu, güvenlik ve dengeyi korumaya yönelik gerçek bir irade ortaya koymadan her birinin diğerine karşı kullandığı sözde bir bağlılıktır.

ABD'liler BM kurumları üzerinde Ruslardan ve Çinlilerden çok daha fazla kontrole sahip olsalar da uluslararası sistemin donması ve iki tarafça baypas edilmesi muhtemeldir.

Yine de kimse bunun dışına çıkmaya cesaret edemiyor. Bu tıpkı, 1930'lu yıllardaki 'Milletler Cemiyeti'nin durumuna benziyor.

Üstelik Çin, Tayvan üzerindeki çatışmanın şiddetine rağmen ne pahasına olursa olsun ABD'den vazgeçmiyor.
 


Dünyanın arabulucu rolü oynayabilecek büyük ve orta çaplı güçleri var. Bu güçlerin arasında, çeşitli dosyalarda sürekli arabuluculuğundan yararlanılan Türkiye de var.

Ancak devam edecek gibi görünmüyor. Çin'e gelince kayıtsız şartsız Rusların yanında durduktan sonra hayal kırıklığı yaşadı.

Hindistan da ehil bir devlet fakat, başbakanı Semerkant Konferansı'nda acil barış talebi dışında bir şey yapmadı!

Böylece Güvenlik Konseyi de dahil olmak üzere uluslararası sistem donmuş durumda.

Komisyonlar ve ajanslar, dünyadaki kargaşanın ortasında aç ve muhtaçlara mümkün olduğunca yardım sağlamak için çalışmaya devam ediyor.

Ne Ruslar ne de Çinliler dünyayı emperyalist kontrolden çıkarmak için bir şeyler yapmaya istekli değiller!

ABD'nin II. Dünya Savaşı'nın ardından küresel canlanma için başlattığı hareketin bir benzerini şu durumda göremiyoruz.

O halde uluslararası sistem hiçbir yere gitmiyor, ancak büyük güçler şiddetli bir çatışmaya doğru ilerliyor. Allah muhafaza!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU