Britanya tarihinin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı Kraliçe II. Elizabeth

Majesteleri 15 başbakan gördü ve kendini hem ülkeye hem de İngiliz Milletler Topluluğu'na yürekten adadı

(Reuters)

Sarah Bradford & Joe Sommerlad

Kraliçe II. Elizabeth, Britanya tarihinin en uzun tahtta kalan hükümdarı ve 70 yıl boyunca ülkesinin sembolik lideriydi. 1977'de gümüş jübilesini, 2002'de altın jübilesini, 2012'de elmas jübilesini ve bu yıl da platin jübilesini kutladı.

21 Nisan 1926'da Londra'daki Bruton Place'te, anne tarafından büyükanne ve büyükbabası olan Strathmore Kont ve Kontesi'nin evinde doğdu. Babası, York Dükü Albert, Kral V. George'un ikinci oğluydu; annesi, York Düşesi Elizabeth, eski Lady Elizabeth Bowes-Lyon'du.

Kayda değer bir şekilde yaşamı boyunca herhangi bir selefinden daha fazla sosyal ve politik değişim yaşayan hükümdarın doğumu, 1926 genel grevi sırasında gerçekleşti. Küçüklüğünden beri Prenses Elizabeth dünyanın en ünlü çocuğuydu: Çikolatalar, porselenler ve hastane koğuşlarına onun adı verildi, onun için popüler bir şarkı bestelendi, yüzü bir Newfoundland puluna basıldı ve Antarktika'nın bir dilimi Prenses Elizabeth Bölgesi oldu. Yine de, evde kreşteyken, Prenses Margaret'ın (1930 doğumlu) sorumlu ablası olan düzenli, kendi kendine yeten, disiplinli bir çocuğa dönüştü.

Sevgi dolu ebeveynleri, köpekler ve atlara olan sevgisini yaşama imkanıyla mutlu ve güvende bir çocukluğa sahipti. Fakat Aralık 1936'da amcası VIII. Edward, Wallis Simpson'la evlenmek için tahttan çekildiğinde her şey değişti. Prenses Elizabeth'in babası VI. George kral ve kendisi de Britanya tahtının muhtemel varisi oldu. Aile, etrafı Britanya kraliyetinin zırhlı adamları ve kısıtlamalarıyla çevrili Buckingham Sarayı'na taşındı.

Londra, Luftwaffe bombalama baskınlarının saldırısına uğrarken, Prenses Elizabeth ve kız kardeşi II. Dünya Savaşı'nı güvende olmaları için gönderildikleri Windsor Kalesi'nde geçirdi. Bir mürebbiye olan Marion Crawford tarafından zamanın üst sınıf çocukları gibi katı bir şekilde eğitildiler, bir yandan da Elizabeth'e gelecekteki rolü göz önüne alındığında mükemmel Fransızca öğretildi ve Eton'un müdür yardımcısı Sör Henry Marten'den Britanya anayasa tarihi üzerine dersler aldı (hikaye, kalenin altındaki kolejde erkek çocuklara verdiği dersten yeni çıkan dalgın Sör Henry'nin bazen gelecekteki Kraliçe'ye "beyefendi" diye hitap ettiği yönünde).

Ailesi, gelecekteki eğitiminin bir parçası olarak ABD First Lady'si Eleanor Roosevelt ve General Dwight D. Eisenhower gibi önemli ziyaretçilerle tanışmasını, onları ağırlamasını ve 16. yaş gününde Grenadier Muhafızları'nın onursal albayı olarak atandığı ilk tören rolünü üstlenmesini sağladı. Savaşın son aylarında Yardımcı Bölge Servisi'nde, bir kamyon sürmeyi, lastiklerini değiştirmeyi ve motorun çalışmasını anlamayı içeren bir ders aldı. Hızlı ve becerikli bir sürücü olmakla gurur duyuyordu.

Prenses Elizabeth İngiltere dışına ilk gezisini, 21 Nisan 1947'de 21. doğum gününde, ebeveynleri ve kız kardeşiyle, o zamanlar hala özerk bir bölge ve Britanya İmparatorluğu'nun bir parçası olan Güney Afrika Birliği'ne bir devlet ziyaretiyle yaptı. Savaş sonrasındaki yıllar, İmparatorluğun dağılmasıyla eski kolonilerin ve sömürgelerin, başında Britanya hükümdarının bulunduğu bir birlik olan İngiliz Milletler Topluluğu'na dönüşümünün başlangıcına tanık oldu.
 

Kraliçe II. Elizabeth
Genç Elizabeth, atlarından biriyle (AFP)


En iyi bilinen yayını olacak olan programda, genç prenses kendini İmparatorluk ve İngiliz Milletler Topluluğu'nun hizmetine adadı: "Artık resmi olarak adanmışlığımı gösterebilirim" dedi.

Tüm hayatımı... hizmetinize ve hepimizin ait olduğu büyük imparatorluk ailesinin hizmetine adadığımı ilan ediyorum.

O gün verdiği söz onun için sabit kaldı. İngiliz Milletler Topluluğu'nun lideri olarak, örgüte olan bağlılığı ömür boyu sürdü.

Aynı yılın kasımında, sonradan Edinburgh Dükü olan eski Yunanistan Prensi Philip'le evlendi. Prens Philip, Yunanistan Prensi Andrew ve Battenberg Prensesi Alice'in oğluydu, aynı zamanda hem anne hem de baba tarafından Prenses Elizabeth'le akrabaydı. III. George'un farklı soylardan torunları olarak, onun 4. dereceden kuzeninin çocuğuydu. Evlilik, savaş sonrasında grileşmiş ve o zamanlar bir kemer sıkma rejiminin pençesindeki Britanya'daki ilk kraliyet festivaliydi. Winston Churchill düğünü "geçmemiz gereken zorlu yolda renkli bir parıltı" diye niteledi.

Prenses Elizabeth düğününden sonraki bir yıl içinde, varisi Prens Charles'ı 14 Kasım 1948'de, iki yıl sonra da Prenses Anne'i 15 Ağustos 1950'de dünyaya getirdi. İki yıl boyunca o ve kocası, eşinin bir subay olarak görev yaptığı Malta'da denizci hayatının özgürlüğünü yaşadı fakat kralın ağır hastalığı, bu kısa normallik dönemine son verdi. Prenses Elizabeth, 1950 yazında birçok törende babasının yerine vekalet etmek zorunda kaldı ve devlet belgelerine aşina oldu.

1951 sonbaharında Prenses Elizabeth ve Prens Philip, Kanada ve ABD'yi ilk kez ziyaret etti. O gezide prensesin özel sekreteri Martin Charteris, yatağının altında prensesin tahta çıkma sürecini kapsayan belgelerle seyahat etmişti. 6 Şubat 1952'de, prenses ve kocası Kenya'dayken, kral uykusunda aniden öldü. Kızı, Kraliçe II. Elizabeth olarak onun yerine geçti ve ertesi yıl, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı Kraliçesi, diğer Diyarlar ve Bölgeler Kraliçesi ve İngiliz Milletler Topluluğu Lideri sıfatlarıyla taçlandırıldı. 2 Haziran 1953'teki taç giyme töreninin televizyonda yayımlanması, Britanya ve dünyada milyonlarca kişinin töreni izlemesiyle bir medya devrimini başlattı. Hem tarihi geçmişle hem de yeni bir gelecekle bağı temsil eden genç Kraliçe için halk arasında büyük bir coşku vardı. O zamanki başbakanı Churchill, yeni bir Elizabeth çağı öngörüyordu. Bernard Baruch onu "dünyanın sevgilisi" diye nitelendirdi.

Yakışıklı kocası ve iki küçük çocuğuyla Kraliçe, ahlaki bir örnek ve aile erdemlerinin idealize edilmiş bir temsilcisi olarak kabul edildi. Daha sonraki yıllarda kendilerine karşı geri tepecek olan bu monarşi kavramını 1955'te, Prenses Margaret ve boşanmış bir adam olan bölük komutanı Peter Townsend arasında teklif edilen evliliğe karşı gümbürdeyen, o zamanlar halen müesses nizamın sesi olan The Times duyurdu:

Artık 20. yüzyılın monarşi anlayışında Kraliçe, halkının daha iyi benliklerini ideal olarak yansıttığını gördüğü evrensel temsilcisi, bu toplumun yaşamının her yönünün sembolü haline geldi ve halkın ideallerinin bir parçası aile hayatı olduğu için, Kraliçe'nin ailesi de bu yansımada kendi rolüne sahip.

Yine de o zamanki popüler basın tarafından, Prenses Margaret'ın görev ve din gerekçesiyle Townsend'den vazgeçmesi, aralarında monarşinin de bulunduğu modası geçmiş kavramlara yönelik zorunlu bir fedakarlık olarak görüldü.

1956'daki başarısız Süveyş seferinin ardından imparatorluk sonrası dönemdeki müesses nizama karşı hayal kırıklığı, saraya ve hatta Kraliçe'nin kendisine yönelik ilk eleştirileri de beraberinde getirdi. Ağustos 1957'de Lord Altrincham, "taşralı" olduğu, zamanın ruhuyla yaşayamadığı ve monarşiyi dar bir aristokrat sınıfla özdeşleştirdiği için saraya saldırdı. Aynı "ikinci sınıf" saray mensupları, Kraliçe'nin "kibirli bir okul kızı, hokey takımının kaptanı, bir sınıf başkanı ve onaylanmayı bekleyen yeni bir aday" tarzında verdiği "formaliteci küçük vaazlardan" sorumluydu.

Lord Altrincham, Kraliçe'nin babasının saltanatından bu yana saray değerlerinde hiçbir değişiklik olmadığını (doğru bir şekilde) iddia etti. Yine de, kraliyete tapınmanın hakim olduğu ortamda, düşünceleri ulusal çapta öfke uyandırdı ve kendisi fiziksel saldırıya uğradı. Yayıncı Malcolm Muggeridge, kraliyet ailesi için mevcut tutkuyu "kraliyet pembe dizisi... bir tür ikame veya kalitesiz bir taklit" olarak yorumladı. BBC'den men edildi. Yine de, Britanya'da 1950'lerin sonu ve 1960'ların başında gerçekleşen sosyal devrimin, modernleştirilmemiş bir monarşiye karşı tutumlar üzerinde etkisini göstermemesi mümkün değildi. Kraliçe 1963'te, kabul edilemez derecede sağcı olarak görülen Yunanistan Kralı Paul ve Alman eşi Kraliçe Frederika'nın ziyareti sırasında sol görüşlü göstericiler tarafından ilk kez yuhalandığında şoke oldu.

Aynı dönemde önemli bir alandaki kraliyet imtiyazı azaldı. Anayasal teoride hükümdar başbakanı atama hakkına sahip ancak 20. yüzyılın sonunda, imtiyazın bu şekilde uygulanması birçok işlevsel amaç için ortadan kalktı. Bir dizi başbakan Kraliçe'ye çok az seçenek sundu. Churchill 1955'te istifa ettiğinde, Anthony Eden'ın uzun süredir siyasi varisi olarak görülmesi, Kraliçe'nin onu halefi olarak atamasını kaçınılmaz hale getirdi.

İki yıl sonra, Kraliçe'nin siyasi arenaya girme konusundaki isteksizliği, iktidardaki Muhafazakar büyüklere danışarak yapılmak üzere seçimi özel sekreteri Michael Adeane'e bıraktı. Daha sonra İşçi Partisi, partilerin kendi liderlerine karar vermeleri gerektiğini duyurdu, bu alternatifi daha sonra 1965'te Muhafazakarlar da destekledi. Bu destek Kraliçe'yi bir partinin liderliğine rakip talep sahipleri arasında seçim yapma utancından kurtarmayı amaçlasa da kraliyet seçimi unsurunu etkili bir şekilde ortadan kaldırdı. Bu, Ekim 1963'te Harold Macmillan'ın istifası sırasında ortaya çıkan entrikalarıyla tetiklendi. Macmillan, RA "Rab" Butler'ın ardıl liderliğini engellemeye karar verdiğinde, Alec Douglas-Home'un adaylığını öne sürmüştü. Kraliçe'nin Macmillan'ın aristokrat Kont Home'u meritokrat Butler'a tercih etme planını kabul etmesi, saltanatının en büyük siyasi muhakeme hatası olarak tanımlandı; Muhafazakar büyüklerin "sihirli çemberinin" maşası olarak görüldü.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kraliçenin halkla ilişkiler deneyimi uzun saltanatı boyunca ölçüsüz şekilde büyüdükçe, en önemli rolü olan başbakanlarına "danışmanlık verme, tavsiyede bulunma ve uyarma" görevleri hafiflemedi. Hükümdarlığının ilk yıllarında, Churchill'le konuşmaları genellikle yarışa olan karşılıklı ilgilerini artırdı; her ne kadar Dışişleri Bakanlığı tarafından eğitilmiş bir aristokrat olan Eden daha mesafeli bir tutum sergilese de Kraliçe, Süveyş Krizi'nin tüm yönleri hakkında, Fransa ve İsrail ile Mısır'a saldırmak için yapılan gizli anlaşmalar da dahil bilgilendirildi.

Macmillan onu saygı ve sevgiyle karşıladı, ona uzun ve bilgilendirici mektuplar yazdı. İlk İşçi Partili başbakanı Harold Wilson'la ilişkileri çok sıcaktı ve Wilson'ın Kraliçe'ye olan düşkünlüğü ve saygısı büyük ölçüde, 1975'te kraliyet sivil listesindeki artış nedeniyle potansiyel olarak zarar verici bir krizden kaçınılmasını sağladı.

1970'te Wilson'dan sonra gelen muhafazakar lider Edward Heath, Kraliçe'nin saygın İngiliz Milletler Topluluğu'na karşı açık bir saygısızlık sergiledi ve yurtdışı rolünü küçümsedi. Bu tavır Kraliçe'nin 1971'de Singapur'daki İngiliz Milletler Topluluğu konferansına katılımını, üye devletlerin Güney Afrika'ya silahlanma konusundaki tutumları nedeniyle etkili bir şekilde engelledi.

Kraliçe'nin İşçi Partisi liderleriyle Muhafazakarlardan daha iyi geçinmesi yavaş yavaş bir gerçeklik haline geliyordu. Başka bir "eski İşçi Partisi" neferi olan James Callaghan, Kraliçe'nin siyaset ve dünya meselelerindeki sağduyusuna son derece saygı duyuyordu ancak Margaret Thatcher'ın Muhafazakar başbakan olmasıyla, özellikle Güney Afrika'ya yönelik yaptırımlar konusunda, İngiliz Milletler Topluluğu'yla bir kez daha anlaşmazlığa düşüldü. Bununla birlikte, Thatcher, Britanya'nın yerleşik kurumlarına saldırısının monarşiye olumsuzca dikkat çektiği söylenebilse de başbakanların en sadık olanıydı.

John Major, içgüdüsel olarak sadık olmasına rağmen, monarşinin altından kalkması gereken en zor yılların bazılarında başbakandı. Prens Charles ve Galler Prensesi Diana'nın ayrıldığını duyurmak ve Kraliçe'nin gelir vergisini ödemeyi kabul etmesiyle sonuçlanan tartışmalara başkanlık etmek onun talihsiz göreviydi. Aralık 1997'de halefi Tony Blair'ın ilk yılında gerçekleşen kraliyet yatı Britannia'nın hizmetten çıkarılmasını engellemek için çok az şey yaptı. Kraliçe kararı her zamanki pragmatizmiyle kabul etse de ona birçok mutlu anı sağlayan bir yatın kaybının yasını tuttu. Geriye dönüp baktığımızda, birçok insan artık kararın törensel nedenler kadar güvenlik açısından da bir hata olduğunu ve hükümetle paylaşılabilecek yeni bir yat almanın daha iyi olacağını düşünüyor.

Blair, başbakanlığının biraz başkanlık tarzına ve basının karısı Cherie Blair'den "first lady" olarak bahsetme eğilimine rağmen danışma geleneğini sürdürdü ve Yeni İşçi Partisi'nin Kraliçe'ye ("Odaya girdiğimde dizlerinin katılaştığını görebiliyorum" demişti) reverans yapmayı reddetmesiyle cumhuriyetçi eğilimleri temsil etti. Blair, şahsi olarak geleneği hiçe saymasıyla, Kraliçe'yle haftalık rutin seansını salıdan çarşambaya değiştirdi ancak Kraliçe, değişiklikten etkilenmediğini söyledi ve sarayla 10 Numara (Başbakanlık konut ve ofisi), Diana'nın ölümünü takip eden gergin dönemde sorunsuz bir şekilde işbirliği yaptı. Blair, 2002'de Anne Kraliçe'nin cenazesi vesilesiyle geleneksel olarak başbakana verilen görevden daha önemli bir rol talep ettiğinde, Blair'ın ilk kez kazanamadığı bir savaşta tüyler ürperdi.

Gordon Brown, 2007'de 10 Numara'da Blair'ın yerine geçmek üzere maliye bakanlığı görevini bıraktığında Kraliçe tarafından sevgiyle karşılandı. Hayatı boyunca sınayıcı zamanlarında Balmoral'da sığınak bulan Majesteleri, İskoçlara karşı her zaman sıcak bir sevgi besledi. Mutsuz geçen üç yıldan sonra görevden ayrılması, Kraliyet'in bir başbakanın küçük çocukları dahil tüm ailesiyle görüştüğü tek sefer olacaktı.

Daha çocukken, Kraliçe'nin en küçük oğlu Prens Edward'la Heatherdown'a, aynı özel yatılı okula giden ve hatta kraliyet mensubu sınıf arkadaşıyla Toad of Toad Hall (Kurbağa Salonundaki Kurbağa) adlı bir okul yapımında rol alan David Cameron onun yerini aldı. Bununla birlikte, Majesteleri her zaman mümkün olduğunca siyasi çatışmaların üzerinde kalma prensibini benimsemişti ve özel olarak onlar hakkında güçlü hislere sahip olsa bile, İskoç bağımsızlık referandumu veya Brexit gibi bu tür önemli devlet meselelerine müdahale etmekte her zaman çekimserdi.

Eylül 2014'te İskoçya'nın Birleşik Krallık'tan ayrılmaya çok az bir farkla karşı çıktığını söylediğinde kraliçenin bundan "memnun olduğunu" bildiren Cameron, bu gerekçelerle onu utandırmıştı. Çalışkan ama savaştan zarar görmüş Theresa May'le ilişkiler çok daha istikrarlıydı ancak Cameron gibi, Ekim 2019'da Avrupa Birliği'yle Britanya müzakerelerinde kilit bir son tarih öncesinde parlamentonun önceden incelenmesini talep ederek onu iradesi dışında siyasi bataklığa sürüklediğinde istikrarlı tarafsızlık sicilinden ödün verdiren 14. başbakanı Boris Johnson'la ilişkiler yine sallantıdaydı.

Ancak kuşkusuz Kraliçe II. Elizabeth'in son yıllarda karşılaştığı en zor sorun, monarşinin Britanya'nın giderek daha da açgözlüleşen medyasıyla olan ilişkisiydi. 1950'lerin övgülerine kıyasla, 1960'ların havası hiciv ve kayıtsızlıktı. Monarşi o zamanlar, en unutulmaz eseri The Royal Family (Kraliyet Ailesi, 1969) filmi olan ve ilk kez Kraliçe ve çocuklarını insan olarak gösteren bir popülerlik kampanyasıyla yanıt verdi (şimdi bu çocuklardan 4'ü vardı, 1960'ta doğan Prens Andrew ve 1964'te onu takip eden Edward). O zamanlar son derece popüler olan film, daha sonra monarşinin efsanevi yönlerini yok ettiği ve "sihrin üstüne gün ışığı vurduğu" için eleştirilmişti.

Kraliyet ailesinin bu sunumuna halk artan bir ilgiyle tepki vermeye başladı ve dünya medyasına yansıyan bir etkinlik olan Prens Charles'ın 1981'de Leydi Diana Spencer'la "masalsı evliliğiyle" takıntı noktasına ulaştı. Prenses Anne'in 1973'te subay ve at sürme yoldaşı olan Yüzbaşı Mark Phillips'le evlenmesi, York Dükü'nün 1986'da Sarah Ferguson'la evlenmesi gibi bir kraliyet gösterisine de vesile olmuştu.

Ancak Kraliçe'nin ailesinin özenle tanıtılan bir ideal olarak imajı, 1990'larda kraliyet çocuklarının art arda skandalları ve boşanmalarıyla çarpıcı şekilde bozuldu. Andrew Morton'ın 1992'de yayımlanan Diana, Her True Story (Diana'nın Gerçek Hikayesi) kitabı, kraliyet ailesinin "işlevsiz" olduğu görüşünü sunarak, bu "masalın" acı ve eş aldatmayı gizleyen bir aldatmaca olduğunu ortaya koydu. Kraliçe, Morton'ın kitabındaki açıklamaların, ardından York Düşesi'nin mahrem fotoğraflarının yayımlanmasının ve aynı yıl kasımda Windsor Kalesi'ni kasıp kavuran yıkıcı bir yangının yaşandığı 1992'yi "annus horribilis" (korkunç yıl) olarak tanımladı.

Monarşinin maliyeti ve Kraliçe'nin tebaası arasında tek başına gelir vergisi ödemediğine dair tartışma üzerine kamuoyunun verdiği tepki, hasarı kendisinin ödemesi gerektiğiydi. Kraliçe'nin şahsi serveti için vergi ödemeyi kabul ettiği duyurulduğunda, müzakereler aylardır devam etmesine rağmen, sanki son zamanlarda olan bitenlerin sonucunda vergi ödemeye zorlanmış gibi görüldü.

Charles ve Diana'nın evliliğinin dağılmasına, ayrı yaşayan çift arasında geçen ve monarşinin kamu imajına oldukça zarar veren bir medya savaşı eşlik etti. 1994'te Galler Prensi, bir televizyon portresinde "evliliğinin geri dönülemez şekilde bozulmasından sonra" eşini aldattığını açıkladı; programa, Kraliçe'nin çocuklarından uzak bir anne ve Edinburgh Dükü'nün sempatik olmayan, zorba bir baba olarak resmedildiği, yayıncı Jonathan Dimbleby'nin resmi biyografisi eşlik etti. Kasım 1995'te Diana, Martin Bashir ile yaptığı duygusal BBC Panorama röportajıyla misilleme yaptı, bu röportajda kendisinin de eşini aldattığını itiraf etti ve kamuoyuna Prens Charles'ın asla kral olamayacağı görüşünü bildirdi.

Kraliyetin ve çiftin çocukları William ve Harry'nin iyiliği için savaşın sona ermesi gerektiğine ikna olan Kraliçe, her iki tarafa da boşanmalarını yazılı olarak emretti. Ayrılık Ağustos 1996'da usulüne uygun olarak sonuçlandırıldı. Boşanma şartlarına göre Diana'nın kraliyet unvanı elinden alındı. Aslında bu çözüm Diana'nın kendisi tarafından önerilmiş olmasına rağmen, Kraliçe'nin ağır eleştirilere maruz kalmasına sebep oldu. Durum, unvanını kaybetmesine rağmen, prensesin kraliyet ailesinin bir üyesi olarak görülmeye devam edeceği duyurusuyla daha da karmaşık hale geldi. Bununla birlikte, adının aile için geleneksel kilise dualarından çıkarıldığı bildirildi. Bir yıldan biraz fazla süre sonra, 31 Ağustos 1997'de Galler Prensesi Diana, sevgilisi Dodi Fayed'le Paris'te motosikletli bir paparazzi sürüsü tarafından takip edildikten sonra bir araba kazasında öldü.

Ölümünün Britanya monarşisi üzerindeki etkisi, yaşamından daha da devrimseldi. Bir an için gözlemcilere hanedanlığın sendelediği göründü. Trajedi, halk ve basın mensuplarının Diana'yı reddetmelerinden sorumlu gördükleri kraliyet ailesine karşı bir düşmanlık akımı yarattı. Karakteristik olarak temkinli ve gelenekten ayrılmak istemeyen Kraliçe, danışmanlar ve Blair'in İşçi Partisi hükümeti tarafından Diana'nın katkısını ve örneğini kabul eden bir yayın da dahil açık jestlere zorlandı.

Müteveffa prensesin oluşturduğu kraliyet davranışı markası, göz alıcı ama şefkatli imajı, resmi makamların başlarından öte genel halka ulaşma alışkanlığı, oğullarının yakında takip edeceği popüler monarşi kavramı için yeni bir standart belirledi. Buckingham Sarayı trajik ölümünden bu yana, kendini modernize etmek ve halka olan maliyetini azaltmak için çok çalıştı. Kraliçe daha sonra daha az mesafeli ve daha ulaşılabilir olarak görülmeye başladı, faaliyetlerinin artık bir barı ziyaret etmek veya kamu konutlarında bir aileye çay ziyaretine gitme olması ihtimalleri daha yüksekti. Ailesinin yaşadığı son sıkıntılardan sonra, 2002'de Kraliçe'nin altın jübilesine halktan gelen beklenmedik sıcak tepki, ona karşı duyulan gerçek sevgi ve saygıyı yeniden doğruladı.

Ama Diana'nın anısı monarşiye musallat olmaya devam etti. Kasım 2002'de Diana'nın eski uşağı Paul Burrell'in, Galler Prensesi'ne ait eşyaları çalmakla suçlandığı kovuşturma, Kraliçe, Galler Prensi'ne Burrell'le (eski uşaklarından biri) yaptığı ve uşağın ona Diana'nın eşyalarını muhafaza etmek için tuttuğunu söylediğini hatırladığını belirtmesiyle çarpıcı biçimde sona erdirildi. Dava, esas olarak Galler Prensi'nin kendisine yönelik olmak üzere çok fazla kötü izlenime yol açmıştı.

Bu arada, Galler Prensi'nin aristokrat Camilla Parker Bowles'la uzun süredir devam eden ilişkisi etrafındaki "Camilla Sorunu" halkı kışkırtmaya devam etti. Oğlunun daha önceki evlilik sorunları sırasında taraf tutmaktan özenle kaçınan Kraliçe, büyük annesi Anne Kraliçe'nin ölümünden bu yana Galler Prensi'nin evi olan Clarence House'a taşındıktan sonra bile Parker Bowles'u herkesin önünde kabul etmede temkinliydi. Nisan 2005'te, prens nihayet Parker Bowles'la Windsor Guildhall'daki bir nikah dairesinde düzenlenen törende evlendiğinde, Kraliçe, İngiltere Kilisesi'nin yüksek valisi olarak pozisyonuna dikkat ederek törene katılmadı. Aziz George Şapeli'ndeki müteakip kutsama töreninde hazır bulundu ve çiftin Windsor Kalesi'ndeki bir resepsiyonuna ev sahipliği yaptı. Bu resepsiyonda, prensin nihayet "amacına ulaşmış" olmasından duyduğu mutluluğu dile getirdi.

Bundan sonra kraliyet ailesine olan kamu ilgisi, büyükannelerinin dikkatli gözetimi altında yetiştirilen Charles ve Diana'nın oğulları Prens William ve Harry'nin üzerindeydi. Cambridge Dükü William, Eton Koleji ve İskoçya'daki St. Andrews Üniversitesi'ne gitti ve burada eşi olacak Kate Middleton ile tanıştı. Tahtın ikinci sırasında yer alan prens, daha sonra Sandhurst'te eğitim gördü, Kraliyet Süvari Birliği'nde görev yaptı, 2008'de Kraliyet Hava Kuvvetleri (RAF) Cranwell'den mezun oldu ve daha sonra RAF Arama Kurtarma Gücü'nde pilot olarak uçtu.

29 Nisan 2011'de Middleton'la Westminster Abbey'de evlendi. Cambridgelerin o zamandan beri üç çocuğu oldu: Prens George, Prenses Charlotte ve Prens Louis. Özellikle Charlotte, ünlü büyük büyükannesinin tıpatıp aynısı.

William'ın kardeşi Prens Harry, 2007-2008'de Afganistan'ın tehlikeli Helmand eyaletinde görev yapan, 4 yıl sonra ikinci 20 haftalık görev için geri dönen, Eton ve Sandhurst'a giden ve Kraliyet Süvari Birliği'ne katılan bir prens olarak, anneleri için derin bir keder paylaştığı ağabeyine benzer bir gençlik yaşadı. William gibi Harry de bir dizi yardım kuruluşunun hamisidir ve 2014'te Invictus Oyunları'nı başlatmasıyla tanınır. Kendisi de 19 Mayıs 2018'de Windsor'da, Charles gibi cömert bir geleneksel törenle evlendi ama gelini Amerikalı aktris Meghan Markle, özellikle de Cambridge Düşesi'nin kız kardeşine sunulan güvenilir ve hayranlık uyandıran haberlerle karşılaştırıldığında, Britanya magazin basınının elinde zor zamanlar geçirdi.

1980'lerde Harry'nin annesinin olduğu gibi aynı yoğun ilgiye maruz kalan yeni Sussex Düşesi, bir zamanlar Cheshire'da halka açık bir gezide torununa battaniye ödünç verirken görüntülenen Kraliçe'nin kendisinden gelen dostane tekliflere rağmen, rolünün resmi görevlerinden açıkça rahatsızdı. Çift, Ocak 2020'de kraliyet ailesinden ayrılacaklarını ve sivil vatandaşlar olarak yaşamak için Kaliforniya'ya taşınacaklarını usulüne uygun olarak duyurmuştu.

Karar, Markle'ın ikinci bir Simpson olarak etiketlenmesine ve basında alaycı bir şekilde "Megxit" olarak anılmasına yol açtı fakat Kraliçe'nin çok uzun süredir öncülük ettiği bir hanedanın geleceği hakkında ciddi sorulara sebep oldu (The Crown adlı sempatik Netflix dramasının halka onlarca yıllık hizmetini ve özverisini hatırlatmak için çok şey yaptığı bir dönemde). Harry, Temmuz 2020'de gençlik liderleriyle Siyahilerin Hayatı Önemlidir hareketi hakkında yaptığı bir tartışma sırasında İngiliz Milletler Topluluğu'nun "rahatsız edici" geçmişi hakkında olumsuz yorumlar yaparak yarığı genişletmekle tehdit etti. Bu durum, örgütün değerine olan inancını uluslararası birlik için bir güç olarak hiç kaybetmeyen ve sömürgecilikten kurtulduktan sonra uluslar ittifakını desteklemeyi hayatının işi olarak gören büyükannesini üzdü.

Harry ve Meghan, 7 Mart 2021'de Amerikalı televizyoncu Oprah Winfrey'e kapsamlı bir röportaj verdiğinde durum daha da şiddetlendi. Winfrey, Windsorlar arasındaki zulüm ve hoşgörüsüzlükle ilgili bir dizi iddiada bulundu. Bu iddialar arasında düşesin akıl sağlığı desteğine erişiminin engellendiği ve küçük oğlu Archie hakkında ırkçı sözlere maruz kaldığı da yer aldı. Bu da Diana'nın bir kuşak önceki kötü şöhretli Panorama röportajını anımsatarak rahatsız edici yankılar uyandırdı.

Kraliçe'nin kocası Edinburgh Dükü Prens Philip'in 99 yaşında ölümü 9 Nisan 2021'de gerçekleşti ve Majestelerini 74 yıllık olağanüstü bir evlilik boyunca sadakatle yanında duran bir arkadaşından mahrum bıraktı. Kraliçenin eşi, genellikle aleni açıklamalarıyla tanınırdı ancak haklı olarak, önemsediği konulara, özellikle de sevgili karısına hevesle bağlı kendine has ve canlı bir birey olarak bilinirdi. Perde arkasındaki özverisi ve iyi mizahı olmadan, Kraliçe'nin ülkeyi böylesine çetin bir şekilde yönetip yönetemeyeceği tartışmalıdır. Kraliçe nadiren halka açık bir katılımı iptal etti veya hastalıktan yorgun düştü; 94 yaşında halkı rahatlatmak ve bir birliktelik ruhu çağrısında bulunmak için koronavirüs pandemisi sırasında televizyonda bir konuşma yaptığında becerisini gösterdi. Art arda gelen iki kamu etkinliğinde bir baston kullanmasıyla ve alışılmadık şekilde bir gece hastanede kalmasıyla kırılganlık belirtileri çok sonra ortaya çıktı, bu da onu Kuzey İrlanda seyahatinden çekilmeye zorladı. Prens Charles, Mayıs 2022'de parlamentonun yeni yasama yılı açılışında onun yerini aldı ve halk, dümende onun olmadığı bir geleceğe ilk kez bakmış oldu.

Bununla birlikte, Haziran 2022'de platin jübilesini kutlamak için düzenlenen 4 günlük şenliğin tadını çıkarmak için halkla bir araya geldi ve herkesi Buckingham Sarayı'nda bilgisayarda yaratılmış Ayı Paddington'la birlikte çay içtikleri bir kısa filmde görünerek şaşırttı, bu sırada Majesteleri nihayet bunca yıllık emektar siyah el çantasının içinde ne saklandığını açıkladı: acil durumlar için bir marmelatlı sandviç. Skeçte, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nın açılış töreni için çekilen, Daniel Craig'in James Bond'uyla birlikte ekrana çıkışı hatırlandı ve alaycı mizah anlayışı sonuna kadar sergilendi. Gösteri, diğerlerinin yanı sıra Kraliçe (olması gereken şekilde), Andrea Bocelli, Alicia Keys, Elton John ve Diana Ross'un performanslarının ve gökyüzünde muhteşem bir drone bulutu gösterisinin yer aldığı Saray'daki göz alıcı bir pop konseriyle sona erdi.

Kraliçe II. Elizabeth, babasının sevgiyle "Bizim Dörtlü" diye adlandırdığı aile grubunun sonuncusuydu. 8 Mayıs 1995'te, Buckingham Sarayı'nın balkonundan Avrupa Zafer Günü'nün 50. yıldönümü kutlamalarına liderlik ederken annesi ve kız kardeşi ona eşlik etti, savaş neslini temsil ediyordu ve yarım yüzyıl önce Nazi Almanyası'nın yenilgisini kutlamak için ailenin bir araya geldiği yerde duruyordu.

2002'de Anne Kraliçe ve Prenses Margaret'ın ölümü, Majestelerini bu dörtlüden hayatta kalan son kişi olarak bıraktı. Kriz karşısındaki sakinliği, saygınlığı, yurtseverliği, güçlü görev bilinci ve işi olarak gördüğü şeye tam bir bağlılık, ona rol modeli, büyük ninesi Kraliçe Victoria'yla karşılaştırılmaya değer, soyunun büyük hükümdarlarından biri olarak yer kazandırdı.



*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/news

Independent Türkçe için çeviren: Deniz Sutaş

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU