Kitap ve ben

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Unsplash

Kitapların mahareti

Bugün size, yeni çıkan kitaplarım vesilesiyle, biraz kitaplardan okumaktan, yazmaktan ve bunların maharetinden bahsetmek istiyorum.

Ağustos başlarında yeni iki kitabım birden çıktı. Ben de editörüm Merve Hanım'la konuşuştum, bu konuda bir yazı yazmaya karar verdim.

Bu vesileyle sizi hem yeni kitaplarımdan haberdar edecek hem de okuryazarlık meselesi ile birlikte daha önce yayımlanmış kitaplarımdan bahsetme fırsatı bulmuş olacağım. 

Öncelikle kitapların sessiz, büyük bir birikimin sesleri olduğunu söylemeliyim size. Bu yüzdendir ki dünyanın en büyük birinci buluşu (yazıyla birlikte) kitaptır denebilir.

Yazar sırrını kaleme fısıldar o da gidip kâğıda söyler, kâğıtlar sayfalara, sayfalar kitaba dönüşür. Kitaplar birikir bir büyük bilgi imparatorluğu meydana getirir.

Onlar da çağdan çağa aktarılır, böylece insanı diğer canlılardan ayıran hüneri olan aktarmanın büyük ve yaratıcı etkisi ortaya çıkar.

Hayvanların yapamadığı budur. Bu yüzden uygarlık(lar) yaratmıştır insanoğlu.
 

26.JPG
Ahmet Özer, bir imza etkinliğinde okurlarına kitaplarını imzalıyor / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Yazarak var olmak

Bana gelince, ben, elim kalem tuttuğundan beri yazıyorum. İlkokulda dağ taşla ilgili yazardım.

Ortaokulda bir Laz edebiyat öğretmenimiz vardı, müthiş bir adamdı, bana edebiyatı o ve anam sevdirdi diyebilirim.  

Laz öğretmenin dersindeki kompozisyon yarışmalarında hep birinci gelirdim. Sanırım bunda uzun kış gecelerinde durmadan yanan bir sobanın etrafında anamın bize anlattığı masalların, destanların, eşkıyalık hikâyelerinin de büyü payı vardı.

Bunlar bende sonradan habire yazma isteğine neden oldu. Yazarak sağalıyor, yazdıkça diniyordum. Ve anladım ki yazmanın şifa verici bir yanı vardır. O yüzden ben yazmayı, yazmak da beni hiç bırakmadı. 

Kitaplar, makaleler, bildiriler, şiirler, öyküler... toplasam on binlerce sayfayı bulan bir yazılı külliyat oluştu kişisel kütüphanemde.

Şimdi dönüp baktığımda bu kadar çok yazı yazdığıma ben bile şaşıyorum. Çünkü bunca düzeltilmiş, damıtılmış yazı yazmak için bir o kadarını da dışarda bırakmak gerekir.

Ben de habire yazdım, düzelttim, fazlalıkları attım ve yazılanların önemli bir kısmını da yayımladım.

Bakıyorum da bugüne değin 36 kitap, yüzlerce bilimsel makale ve bildiri, onlarca tez ve binlerce gazete ve dergi yazısı yazmışım.

Toplasan herhalde on binlerce sayfayı bulan büyük bir külliyat oluşturur. Bütün bunları yazmak için de yüzbinlerce sayfa yazı okumak gerekir.

Ve sonrası, damıtmak, kendine has hale getirmek, yazmak ve yaymak.. Büyük bir çaba, koca bir zaman ve müthiş bir kaynak.

O yüzden hayatımda kahvehaneler hiç mekânım olmadı, tatil adına tatil yapmadım, gece ve gündüz ayırımı da. Yazdım ha yazdım.

Şimdi dönüp bakıyorum da hemen her alanda yazmışım. Şimdiye kadar yazdığım 36 kitabın dördü roman, ikisi anı anlatı, ikisi tarih kitabı, ikisi edebiyat, ikisi kent ile ilgili, üçü GAP ve bölge sorunu, dördü Kürt sorunu, dördü göç ve yerel yönetimler bahsinde, ikisi siyaset bilimi, ikisi AB, ikisi küreselleşme üzerine yazılmış kitaplar.
 

 

Geri kalan yedisi ise sosyolojik konulara dair. Gerçi birçok kitap sosyoloji ile beraber, aynı zamanda tarih, ekonomi ve politikayı da içeriyor. Çünkü geçmişin sosyolojisi dünün tarihidir, bugünkü sosyolojisi ise yarının tarihi olacaktır.

İster dünün ister bugünün olsun her sosyoloji aynı zamanda ekonomi ve politikayı da içermek zorundadır.

Çünkü insan ilişkileri sadece sosyal ilişkilerden müteşekkil değil, ilişkilerin aynı zamanda ekonomik, kültürel ve politik boyutları da vardır. 
 

 

Bir şey daha söyleyeyim. Yukarıda verdiğim sayıya bildiri kitapları ve yayına hazırladığım kitaplar dâhil değildir.

Çünkü düzenlediğim onlarca bildiri kitabı ve yayına hazırladığım çok sayıda diğer kitap da vardır. Onları da katsam sayı 50'yi geçer (ekte okurlar için bir kısa liste vereceğim).


Ağustosta çıkan iki kitap

Şimdi gelelim sadede. En son ağustosta biri roman, biri anı anlatı olmak üzere iki kitabım yayımlandı.
 

 

"Kent ve Hayat" adlı bir dergi bu konuda benimle yaptığı röportajı şöyle vermiş:  

"Özer'in İKİ KİTABI BİRDEN ÇIKTI.

Prof. Dr. Ahmet Özer'in beklenen kitapları raflarda.

Özer, yeni eline gelen kitaplara ilişkin; 'Dünyanın en büyük buluşu kitaptır. Bu sayede kültürü kuşaktan kuşağa aktarır ve bu yolla uygarlıklar yaratırız. Yazı olmazsa kitap olmazsa bütün bunlar olmazdı. O yüzden hep şunu derim, yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır' dedi ve şöyle devam etti:

Bugün yeni fırından çıkmış iki ekmek gibi, ya da ikiz doğum yapmış bir annenin bebeklerini kucağına alması gibi iki yeni kitabım geldi. Bu çok farklı çok güzel bir duygu. İnsanları kitap yoluyla aydınlatmak, geçip giderken bu dünyadan bir iz bırakabilmek. Önemli olan bu.

Kitaplardan biri olan 'GİDEREM VANA DOĞRU' bir anı anlatı şeklinde kurgulanmış. Yazarın yaşadığı, gördüğü Van'ı siyasi, sosyal, kültürel ekonomik yönleri ile tarihi, turistik güzellikleri ve söylenceleri ile anlatırken yanı sıra karşı karşıya bırakıldığı 'makûs talihi' de ele almaktadır.

Kitaplardan diğeri olan 'BAL VE DİKEN' ise bir romandır. Bu roman aşkı, evliliği ve ikili ilişkilerde yaşayan ilişki ve çelişkileri akıl ve duygu zembereğinden geçirerek biraz felsefi biraz sosyopsikolojik bir dille anlatıyor. Herkesin okuması gereken kitaplar. Okurlar isterlerse Sınırsız Yayınlarından (0 532 376 21 22) kitapları indirimli olarak da isteyebilirler. İyi okumalar."
 

 

Okuryazarlık üzerine kısa bir not

Yukarıdaki röportajı yeniden okuyunca, okuryazarlıkla ilgili bazı düşünceler beynime hücum etti.

Bilindiği üzere okuma yazma, insan için düşünülebilecek en güçlü araçtır.

"Dünyayı kontrol eden okuryazar bilinçtir" diyen Barry Sanders, okuryazarlıkla ilgili tarihi üç aşamaya ayırır:

  1. Sözlü kültür dönemi; yazının olmadığı dönemdir.
  2. Yazılı kültür dönemi; yazının bulunması ile ortaya çıkan okuryazarlık dönemidir.
  3. Dijital kültür dönem ise içine girdiğimiz dönemdir. Bu dönem, çeşitli görsellerin,  ses ve efektlerin, elektrik sinyallerinin kablolar veya uydu yayınlarıyla iletildiği aşamadır. 

Bu üçlü evrime dayalı okuryazarlığın geçmişi aşağı yukarı 4000 yıllık bir zamana dayanır.

Kimi bilimciler yakın bir dönemde yazının ortadan kalkacağını söylese de çağımızda yazı görkemli imparatorluğunu hala sürdürmektedir.

Sadece yazının değil, kitabın ve dolayısıyla okulun da ortadan kalkacağı iddia edenler var. Yazısız, kitapsız ve okulsuz bir dünya tahayyül edebiliyor musunuz?

Böyle giderse "Gelecek Dünyanın" kodları çok farlı olacak. Fakat unutmamak gerekir ki insan aklının en büyük buluşu yazı ve kitapsa dünya uygarlığının en etkili mimarı ise okul olmuştur.

Bu üçlünün devreden çıktığı bir dönemde yerlerine ne gelecek? Gelecekçiler şimdi buna kafa yoruyor. 

Ben de şimdi bu minvalde iki kitap üzerinde çalışıyorum. Biri "İNSANIN GELECEĞİ- GELECEĞİN İNSANI" adını taşıyor, diğeri ise "KENTLERİN GELECEĞİ VE GELECEĞİN KENTLERİ"ni irdeliyor.  

Ne olursa olsun yazının muhteşem etkileri ve imkânları hala sürüyor. Geleceğin yazısız dönemlerini de hala yazı ile anlatıyoruz.  

Dolayısıyla; yazmak, hala ölümün elinden bir şeyler kurtarmanın en etkili yoludur.
 


 

…Ve yazmanın büyüsü

Stefan Zeweig, "Yeryüzündeki bütün hareketlerin kaynağı insan bilincinin iki buluşudur. Mekânda hareket tekerleğin bulunmasıyla, düşüncede hareket ise yazının bulunmasıyla gerçekleşmiştir" diyor.

Zeweig'in dediği gibi, gerçekten kitap uygarlık yaratmada büyük işleve sahip.

Nitekim kutsal kitaplar bile "Önce söz vardı" diye başlar. Kelam yani. Sonra kalem icat oldu. Ardından şu ya da bu şekilde yazı geldi.

Düşüncede hareket yazının bulunmasıyla gerçekleşti. Ne büyük hikmet. Neden mi? Çünkü "yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır" da ondan.

Bu sözü severim fırsat buldukça söylemek isterim. İsterim ki yaşarken ölümü unutmayalım, ölümü vazederken de yaşamın erdemini ıskalamayalım. Bu da en çarpıcı bir biçimde yazı ile olur.

Mamafih hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Anlar ve anılardan müteşekkil yaşam, eğer yazmazsanız hafızanın eskimiş tozlu galerialarında unutulur giderler.

Unutulmak onlar için ölüm demektir.. Onları yaşatmak ise gün yüzüne çıkartmakla olur.

Gün yüzüne çıkarılmanın tek yolu da anıları bulundukları derin kuyudan çekip çıkarmaktır. Bunun da yolu onları anlatmak ve yazmaktan geçer. 

Anıları sadece anlatırsanız ömürleri sizin ömrünüz kadar olur, siz öldüğünüzde onlar da sizinle beraber ölürler.

Ama anıları yazarsanız siz ölseniz de onlar yaşamaya devam ederler, ömürleri sizin ömrünüzden daha uzun olur. Bu yüzden yazmak ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır.

İnsanoğlu ölümü durduramayınca ölümsüzlüğün peşinde koşmuştur. Ölümsüzlük arayışının bir yansıması hep yazı olmuştur.

Yazdıkça parlamış, parladıkça kendini yeniden yaratmıştır. 
 

 

İşlersen ışıldarsın

Yazar Osman Şahin, bir yazısında diyor ki;

Saban demiri toprağın içinde olduğu için, ne yaptığını kimse göremez. Toprağı yaran alt üst eden, kökleri, çayırları hopur eden, söken odur. Saban demiri topraktan çıkınca kalaylanmış gibi parlar. Sert demirden yapılmasına karşın demirliğinden en çok kayba uğrayan yine odur.


Yazarları, bilim adamları, düşünürler biraz saban demirine benzerler. Okurken, yazarken, araştırırken, bilgilenirken hem işler hem işlenirler, giderek yontulur, biraz daha rendelenirler.

Tıpkı bir dülgerin elindeki bir ağaç parçasını yontarak, fazlalıkları atması, onu bir şekle sokması gibi. 

Bizler de içimizde bir cevher varsa onu işleriz, fazlalıkları atar, eksikleri tamamlarız; biçim verip, şekle sokarak cevheri mücevhere çevirmeye çalışırız.

Bunu yaparken cevheri mücevhere çevrilmeyecek bir sakatlığa uğratmamak gerekir. Eksiğin tamamlanması, fazlanın giderilmesi ustaca olmalı; heykeltıraş Rodin'in yaptığı gibi.

Ona sormuşlar; "Üstat, nasıl bu kadar güzel insan heykeli yapıyorsunuz" diye, o da şöyle yanıtlamış:

Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor.

İyi yazı da böyledir, fazlalıkları atıyorsunuz geriye zamana direnen yazı kalıyor. Bu ustalığın yolu ise okumaktan geçer.  
 

 

Okumanın erdemi ve müthiş katkısı

Okumak büyük birikimler verir kişiye. İnsan ruhunu olgunlaştırır. O yüzden herkesin okuması gerekir, ama yazarın, yazı erbabının muhakkak okuması şarttır.

Kalemin nasıl uca ihtiyacı varsa, yazarın da okumaya ihtiyacı vardır. Nasıl ki bağlamanın sapı, telin uzunluğunu belirlerse, yazarlığı da okumalar belirler.

İnsanın bir yeteneği varsa bile süreç içinde, çalışma ile emekle gelişir anacak. 

Okuduğunu, biriktirdiğini aktarmak en önemlisidir. Üstelik bilgi aktarıldıkça azalmaz, çoğalır. Sende bir cümle varsa bana verdiğinde yarıya düşmez, ikiye katlanır, etki alanı genişler.

Sadece bildiklerini kendine saklarsan sonunda kendi çalıp kendi dinleyen aşığa dönersin ki bu tehlikelidir bir yazar için. 

Evet, güzel fikirler güzel kitaplarda bulunur ama onları okumuş, hazmetmiş, kendine has hale getirmiş olanlar bunu başkalarına da aktarmalıdır.

Çünkü bilmek sorumluluktur, sorumluluk da paylaşmayı gerektirir.

Ben de bu şiarla bana düşen sorumluluğu hep yerine getirmeye çalıştım. Bunun sonucu aşağıda kısa bir dökümünü verdiğim kitaplar ortaya çıktı.

Onlar artık benimle değiller, görevlerini yerine getirmek için benden ayrılıp gidip topluma karıştılar. 


Özer'in yayımlanmış kitapları:

  1. Güneydoğu Anadolu ve GAP Gerçeği. Damar Yayınları, Ankara, 1990.
  2. GAP'a Makro Düzeyde Bakış. Dicle Üniversitesi, GAP Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, Diyarbakır 1991. (Rektörün Önsözü ile)
  3. Aşiret Düzeni. Boyut Yayınları, İstanbul 1992.
  4. Kırsal Kalkınma Süreci ve GAP Bölgesinde Kooperatifçiliğin Boyutları, Dicle Üniversitesi Yayını, 1993. (Rektörün Önsözü ile)
  5. GAP ve Sosyal Değişme. Dicle Üniversitesi, GAP Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayını, 1994. (Prof. Dr. İlhan Tekeli'nin Önsözü ile)
  6. GAP ve Yerel Yönetimler. Birlik Yayını, Mardin 1994.
  7. Kent Yazıları. Karşı Yayınları, Ankara, 1994. (Prof. Dr. Ruşen Keleş'in Önsözü ile)
  8. Yerel Yönetimlerin Yeniden Reorganizasyonu.  Uluslararası Belediyeler Birliği (IULA EMME) Yayını, 1994 İstanbul.
  9. Göç, Bölgesel Sorunlar ve Habitat II. GAP Belediyeler Birliği Yayını, 1996 Diyarbakır. (Bu kitap İngilizceye çevrilmiştir)
  10. Modernleşme ve Güneydoğu.  İmge Yayınları, Ankara 1998. (Fransa'da yayınlanmıştır)
  11. Kentleşme ve Yerel Yönetimler. Ürün Yayınları, Ank., 2000. (Prof. Dr. Cevat Geray'ın Önsözü ile)
  12. Osmanlıdan Cumhuriyete: Siyasal Kurum ve Düşüncelerde Süreklilik ve Değişme.  (Doçentlik Tezi) Sis Yayınları, Ankara, 2000.
  13. Sosyal Bir Varlık Olarak İnsan. Öteki Yayınları, Ankara, 2002.
  14. Tanzimat'tan Bugüne Batılılaşma ve Avrupa Birliği. Elips Yayınları, Ankara, 2003.
  15. Doğuda Aşiret Düzeni ve Brukanlar. Elips Yayınları, Ankara, 2003.
  16. (Bu kitap, Sinema Filmi için senaryolaştırıldı.)
  17. 11 Eylül, ABD – Türkiye ve Küreselleşme. (Profesörlük Taktim Tezi), Elips Yayınları, Ankara, 2005. (ABD'de yayınlanmıştır)
  18. Beş Büyük Tarihi Kavşakta Kürtler ve Türkler. Hemen Kitap, 3. Baskı İst. 2011
  19. Çözül(e)meyen Kürt Sorunu. Hemen Kitap Yayınları, İstanbul Ocak 2012.
  20. Kentleşme ve Küreselleşme. Toros Üniversitesi Yayınları, Mersin 2012.
  21. Yüz Soruda Kürt Sorunu. Hemen Kitap, İstanbul 2013.
  22. Kent ve Yaşam. Toros Üniversitesi Yayını, Mersin 2013.
  23. Kürtler Cumhuriyete Neden İsyan Etti. Hemen Kitap, İstanbul 2013.
  24. Yerel Küresel Döngü. Toros Üniversitesi Yayını, Mersin 2014.
  25. Türkiye'de Siyasetin Anatomisi. Toros Üniversitesi Yayını, Mersin 2014.
  26. Bürokratik Devletten Demokratik Cumhuriyete. Toros Üniv. Yayını, 2015.
  27. Derin Üniversitede Bir Profesörlük Öyküsü. (Araştırma) Öteki Yayınevi, 2016 İst.
  28. Dağ Sancısı. (Roman) Öteki Yayınevi, 2016, İst.
  29. Şehrivan. (Roman), Doz yayınları, 1992 İst.
  30. Köklere Yolculuk. (Altın Kaleme Ödülü) Roman, Cinius Yay, 2018 İstanbul.
  31. Yaşamını Halkına Adayan Adam. Toros Üniv Yayını, 2019 Mersin.  
  32. Mehmet Uzunla Edebiyat Deryasına Yolculuk, Sınırsız Yay, Ank. 2020.
  33. Pandeminin Sosyolojisi, Sınırsız Yayınları, Ankara 2021.
  34. Vatanını Arayan Halk, Kazakistan Kürtleri. Peyvent, Van 202. (Bu kitap Kürtçe ve Rusçaya çevrilmiştir)
  35. Giderem Vana Doğru, Sınırsız Yayınları, Ağustos 2022
  36. Bal Ve Diken, Sınırsız Yayınları, Ağustos 2022

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU