Zamanda yolculuğa adanmış bir hayat: Çetin Bal'ın hikayesi

Zamanda yolculuğu anlatan bir film nasıl gerçek olabilir diyorsanız, henüz Çetin Bal'ı tanımıyorsunuz. Bal hayatını gerçekten bir zaman makinesi yapmaya vakfetmiş. İleride filmi çekilir mi bilinmez ama zamanda not düşmeye kesinlikle değer bir çaba içinde

Çetin Bal'ı kendi kurduğu zamandayolcuk.com sitesi sayesinde tanıdım. 1998'de açılan site ziyaret ettiğinizde sizi internetin Türkiye'de yeni yeni yaygınlaşmaya başladığı o yıllara götürüyor. Tasarımı halen o yıllara ait duruyor. Bal'ın 'Zamanda Yolculuğu Araştırma Merkezi' ismini verdiği site uzun yıllardır yaptığı araştırmaları topladığı bir yer. 

Stephan Hawking, Carl Sagan, Kip Thorne gibi bilim insanlarının teorilerine de açıklık getiren onlarca yazı mevcut. Bal aynı zamanda kendi çalışmalarını da anlatıyor. Zaman kavramı üzerine teorilerden tutun astrofizik ve kuantum teorisine, bir zaman makinesinin nasıl yapılabileceğine kadar.

Konuya ilgisi olanlar için bulunmaz bir hazine.

 

zamanda yolculuk2.PNG
Çetin Bal'ın açmış olduğu internet sitesinden görseller / Fotoğraf: Independent Türkçe 



Siteyi keşfettiğim andan itibaren büyük merakla inceledim. Sonrasında ise Bal'ın kendi hikayesini daha çok merak ettim ve kendisine ulaştım.

Bal, 1974 yılında Maraş'ta doğdu. Ailesi bir sene sonra Denizli'ye taşındı. İlkokul ve ortaokulu Denizli'de okuyan Bal, Denizli Atatürk Endüstri Meslek Lisesi elektrik bölümünden mezun olduktan sonra bir süre tekstil fabrikalarında elektrik teknikeri olarak çalıştı. Ardından tekstil üzerine kurulu kendi aile şirketlerine geçerek bu sektörde çalışmaya devam etti. Aynı zamanda Pamukkale Üniversitesi'nde belli hocaların izniyle 4 sene boyunca kuantum fiziği derslerine katıldı.

Zamanda yolculuk fikrine ilgisi henüz çocukluk yıllarında başlayan Bal, bu araştırmaları yüzünden ailesinden hep tepki görmüş. "Sen alim misin? Neden bu kitapları okuyorsun?" sözlerini defalarca kez duymuş. Hatta bir keresinde ailesi "zamanda yolculuk olsa Amerikalılar bulurdu" bile demiş. İlk olarak ailesinde gördüğü bu anlayışın toplumda da aşılamadığı söyleyen Çetin Bal, en çok da hiç destek alamamaktan yakınıyor.

Kendisine Independent Türkçe için seneler süren bu 'zaman yolculuğunun' ayrıntılarını sordum.

 

çetin bal foto 2.jpg
Çetin Bal, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı / Fotoğraf: Independent Türkçe 



"Sen alim misin? Zamanda yolculuk olma Amerikalılar bulurdu’ dediler"

Zamanda yolculuk fikri aklınıza nasıl girdi, bu meseleye senelerinizi verecek kadar ilgi duymanızı sağlayan şey neydi ve ne zaman başladı?

Aslında öncelikle uzaya yolculuk konusu ile ilgileniyordum. Roketler çocukluğumdan beridir ilgimi çekiyordu. Bir şekilde çevremdeki her şeyle ilgiliydim. Elimdeki mıknatısın birbirini neden ittiğini, gökkuşağının nasıl oluştuğunu, evdeki lambanın nasıl ışık verdiğini, prizmadan geçen ışığın neden renklerine ayrıldığını ve daha birçok şeyi merak ediyordum. Gökyüzünü ve çevremdeki her şeyi merak ediyordum. Kendim için tüm bilimlerin öğrencisi tabirini kullanabilirim. Nasıl yapıldığını, nasıl çalıştığını öğrenmek istiyordum. Bu genel merak duygusu içinde beni en çok cezbeden şey yıldızlara yolculuk hayali oldu. O zamanlar (1980) TRT'de yayınlanan Savaş Yıldızı Galactica en sevdiğim dizilerdendi. Bu dizi uzaya, uzay yolculuğuna dair olan merakımda büyük bir rol oynadı.

Denizli'de o zamanlar şehir merkezine yakın bir halk kütüphanesi vardı. Okul dışı zamanlarda kütüphaneye gider ve roketler konusundaki tüm kitapları okurdum. Çocukken vaktimin çoğu kütüphanede geçerdi. Elimde cetvel, renkli kalemler ve roketlere dair notlar aldığım bir defterimle kütüphaneye gider ve saatlerce bu konuda çalışırdım. Sonra bir ara benden 4-5 yaş büyük komşumuzun oğlu Abdullah Çulhacı abi bana Milliyet Çocuk dergilerini okumam için verdi. Orada Dünya dışından gelen UFO'lardan bahsediliyordu. Yıldızların ne kadar uzak ve aşılmaz olduğunu, başka yıldızlarda başka zeki canlılar olduğunu anlatan makaleler vardı. Işık hızında bile gitsek bir insan ömrü içinde yıldızlara gidemiyorduk. Yıldızlar çok uzaktı. Yıldızlar arasında kısa sürelerde yolculuk yapmak için ışık hızından daha hızlı gitmek gerekirdi. Işık hızını aşmak için roket teknolojisinin yeterli olmayacağını anladım. Sonra zaman, uzay, enerji ve hız konuları ile ilgilenmeye başladım.

"Artık aklımın bir köşesinde ışık hızını aşma fikri vardı"

Bir gün Denizli Halk Kütüphanesi'nde kitap rafları arasında gezinirken ince bir kitap dikkatimi çekti. H.G.Wells'in Zaman Makinesi adlı romanını buldum, hemen aynı gün içinde okumaya başladım. Kitabı notlar alarak okuyordum. Teknolojik olarak kitaptan bir şeyler çıkartabilir miyim diye düşünüyordum. H.G.Wells ilgimin zaman yolculuğu konusuna yönelmesine neden oldu. Kitaptan sonra bir zaman makinesini nasıl yapabiliriz fikri ve düşüncesi bende derinleşti.

Yıldızlara yolculuk fikrimden vazgeçmemiştim ama zamanda yolculuk fikri beni büyülemişti. Zamanı ve onun yapısını anlamak istiyordum. İlkokuldan liseye kadar olan dönemde zamanda yolculuk üstüne tüm kaynakları, makaleleri okuyup bu konuda neler yapabilirim diye düşündüm. Zamanda yolculuk yapabilecek bir makine tasarlamaya çalıştım. Ortaokul son sınıfta metafizik ve parapsikoloji, tasavvuf konularında çalışmalar yapan üstad Muzaffer Kınalı adında bir araştırmacı ile tanışmıştım. Muzaffer Kınalı zamanda yolculuğun mümkün olabileceği konusunda beni destekleyen bu konuda fikri tartışmalar ve mütalaa yaptığımız önemli insanlardan biridir.

 

üstat muzaffer kınalı ve çetin bal.jpg
Muzaffer Kınalı (solda) ve Çetin Bal (sağda) / Fotoğraf: Independent Türkçe 

 

"Zamanda yolculuk ışıktan hızlı giden bir yıldız gemisinin olağan bir özelliği"

Meslek lisesini bitirene kadar araştırmalarım zaman makinesi konusunda yoğunlaşmıştı. Zaman yolculuğu teknolojisini çözümleyemeye çalışırken ve zaman yolculuğu teknolojini taslak olarak ortaya koyarken fark ettim ki karşıma çıkan şey evet bir zaman makinesiydi ama bu aynı zamanda ışıktan hızlı giden bir yıldız gemisiydi. Aslında zamanda yolculuk ışıktan hızlı gidebilen bir yıldız gemisinin olağan bir özelliğiydi.

Zamanda yolculuk dördüncü boyuta geçen yıldız gemisinin bir rota, bir yönelim koordinatı ayarlamasından ibaretti. Işık hızı bariyerini atlamadan önce geminin rotasını geçmişte gelecekte ya da şu anda bir noktaya ayarlamak mümkündü. Çünkü üst boyutta bizim zaman kavramımız üst boyuta ait mekansal noktalara karşılık gelen izdüşümlere dönüşüyordu. Bir nevi bir üst boyut varlığı için bir tepeye çıkmak bizim geleceğimizde bir noktaya hareketle aynı şey olmuş olabiliyor. Ya da bir üst boyut varlığı kendi coğrafi alanı içinde bir ovaya inince bu yer bizim geçmişimizde bir noktaya karşılık gelebiliyor.

Özetle zamanda yolculuk fikrinin mümkün olduğunu söylüyorsunuz. Ve bildiğim kadarıyla bunun için girişimleriniz oldu. Yani bir zaman makinesi yapmak için çalışmalarınız oldu. Bunun nasıl mümkün olduğunu bize herkesin anlayacağı şekilde anlatabilir misiniz?

Aslında çok geniş alanlı, çok farklı konularla iç içe geçmiş, bağlantılı bir soru. Tüm bunları bir arada anlatabilmek çok zor. Ama konuyu kuantum bilimi açısından toparlarsak; evrenimiz iç içe geçmiş sayısız uzay boyutlarından sadece birisidir. Farklı evrenleri bir kitabın üst üste gelen sayfaları gibi görebiliriz. Her bir sayfa, bir enerji düzeyini simgeler. Bir sayfadan diğerine atlayarak geçmek, bir kuantum enerji düzeyinden diğerine sıçramak demektir. Kısacası bir boyuttan, bir boyuta geçmek mümkündür.

 

çetin bal foto 1.jpg
Çetin Bal, çalışmaları hakkında bilgi verdi / Fotoğraf: Independent Türkçe  

 

Bugün bilim adamları, bu boyutsal geçişleri solucan delikleri ve karadelikler gibi uzay zamanının çok büyük oranlarda bükülmeye uğradığı noktalar içinden geçerek mümkün görmektedirler. Bugünkü bilim üzerinden konuşacak olursak, Einstein’ın genel görecelik teorisine göre, uzay ve zaman, büyük kütleler karşısında bükülmeye uğramaktadır. Uzay bükülerek, diğer noktalarına doğru bir çeşit tüp geçitsel bir tünel oluşturur. Böylelikle, uzayda bir noktadan bir diğer noktaya doğru kestirme yollara neden olabilir diye düşünülüyor.

Uzay ve zaman aynı alanın iki yüzü olduğu için, uzayın büküldüğü noktada zaman da bükülmeye uğramaktadır. Uzay bükülmesi, bir noktadan diğer uzay noktalarına doğru bizi çok kısa yollardan bağlayabildiği gibi, zamandaki bükülme de bizi şu anın, diğer geçmiş ve gelecekteki noktaları ile irtibatlayabilir şeklinde düşünülüyor.

Matematiksel denklemler de buna izin veriyor. Bu bahsettiğim, evrenin geometrik topolojik alan matrikslerini kullanarak yapılan ve bir uzay zaman bükülmesi sonucunda gerçekleşir.  “Zaman” uzaysal yer değiştirmenin ifadesidir.

"Toplumumuz anlamadığı şeylerden koruyor"

Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Gündelik hayatınızın içinde bu çalışmalar ne kadar yer kaplıyor?

Açıkçası çok fazla sosyal birisi değilim. Fakat asosyal olduğumu da söyleyemem. Sadece kendimle vakit geçirmeyi düşünmeyi, odaklanmayı seviyorum. Çevremde bilimle ilgilenen çok fazla insan yok. Sosyal medya sayesinde bilimle ilgilenen insanlara rastlasamda bir konuda delicesine odaklanmış, bir konuya kafayı takmış insanlar bulmak zor. Bizim toplumumuzda bilimi sadece kitaplar ezberlemek şeklinde algılıyorlar. Oysaki bilim düşünmek, tefekkür etmek ve orijinal yaklaşımlar, farklı bakış açıları ve fikirler geliştirebilmektir. Bilim sanki sadece Avrupalılara ve Amerikalılara ait bir şeymiş düşünülüyor. Roketlerle ilgilenirken, küçük roket denemeleri yaparken "Sen Amerikalı mısın?" diyen çok oldu. Bilimle, roketlerle ilgilenmek için Amerikalı olmak şart değil.

Herkes bilim yapabilir. Biraz meraklı olan, sorgulayan, sağlıklı düşünen, doğru bağlantılar kurma yeteneği olan, ilgilendiği konuda hemen hemen tüm verileri büyük dikkatle okuyan, irdeleyen herkes o konuda kendini yetiştirebilir ve daha önce farkına varılmamış kavrayış ve anlayışlara ulaşabilir. Bilimin sizden istediği iki önemli şey vardır mantık ve tutarlılık. Mantığın ve aklın yolunu objektif tarafsız bir gözlemle takip etmelisiniz. Bu sizi olağan dışı olana, kabul edilmiş olanların dışında bir dünyaya götürse de kabul edilemez görüneni kabul etme olgunluğunda sahip olmalısınız. Türkler bilimle ilgilenmez, araştırmaz, kitap okumaz, fikir üretmez gibi bir algı olması çok ilginç. Bizim toplumumuzun insanları anlamadıkları şeylerden korkuyorlar. Deli saçması gibi görüyorlar. Tabi internetin yaygınlaştığı günümüzde bu duygular tam aşılamasa da kısmen insanlar medya aracılığı ile bilime biraz daha sıcak bakıyorlar.

Mesela roketler konusunda küçük amatörce denemeler yapmak mümkün. Fakat bizim gibi ülkelerde apartman katlarında bilimle ilgilenmek zor. Demek istediğim şey Avrupa ve Amerika'da genelde insanlar tek katlı bahçesi, araba garajı olan, hobi mekanı olan geniş evlerde oturuyorlar. Kişiler bu tarz ortamlarda meraklı olduğu konularda küçük bir resim odası, elektronik deneyler odası, güzel sanatlarla ilgili bir çalışma odası ya da bilimsel teknik deneyler odası oluşturabiliyorlar. En azından kendi ilgi alanlarında vakit geçirebilecekleri çalışma alanları oluşturabiliyorlar. Bizim gibi ülkelerde apartman katlarında maalesef bunu yapma imkanımız pek yok. En fazla evin bir odasını kitaplık/kütüphane yapabiliriz.

Ben şartlar uygun olsaydı kendi çalışmalarım için mütevazi bir laboratuvar kurmak isterdim. Orada elektronik deneyler yapmak isterdim. Mevcut şartlarda en fazla konuları kağıt kalem düzleminde teorik açılardan inceleme ve değerlendirmelerde bulunabiliyorum. Kendi zihnimi bir laboratuvar gibi kullanıyorum diyebilirim. Bir deneysel bir çalışma odam yok ama beynimi devasa bir simülasyon odasına dönüştürdüm. Hayal gücü bu anlamda benim için önemli bir yere sahip...

 

ÇETO.jpg
Çetin Bal, kendisine yönelik eleştirileri artık önemsemediğini söyledi / Fotoğraf: Independent Türkçe 

 

"Bu çocuk herhalde biraz saf, biraz deli gibi bir bakış açısı var"

Devletin bence düşünen insana, bir şeyleri araştıran, inceleyen, bir şeyler üretmeye çalışan insanlara destek olması lazım. Burada amatör bilimci ya da akademisyen diye ayırmadan gerçekten bir konuda uğraşan, çalışan, meraklı olan insanlara devletin özel bütçeden bir ödenek bir destek vermesi gerekir. Devletin bazen prosedürlerin dışında hareket ederek bu gibi insanlara ulaşması lazım. Bu tarz insanlara bir yer verecek, küçük bir bütçe sağlayacak. "Sen bu çalışmaları yap" diyecek. Bence bir ülkede bu tarz politikalar olmalı.

Ben kendi aile şirketimiz olan bir tekstil firmasında çalışıyorum. Aile şirketi olması biraz daha ilgi alanlarıma vakit ayırmamı sağlasada yeterli değil. Okuduğum kitapları, ilgilendiğim alanları anlamakta zorlanıyorlar. Bu çocuk herhalde saf, biraz deli gibi bir bakış açısı var. "Bu kitapları büyük bilim adamları okur" diyorlar, "Sen alim mi olacaksın, senin fikirlerini kim ciddiye alır? Eğer zamanda yolculuk olsaydı bunu Amerikalılar bulurdu" şeklinde bir bakış açısı maalesef aşılamıyor. Bilim, bilimsel düşünce, araştırmalarım benim için bir yaşam tarzı. Hayatımın her anı bilimsel bir meseleyi araştırmakla geçiyor. Laboratuvar imkanının olmadığı yerde bende okuyorum, düşünüyorum, irdeliyorum, sorguluyorum, tartışıyorum, konuları tefekkür ediyorum.

"Artık hiçbir şeyim diyorum, sanırım bu eleştirenleri tatmin edebilir"

Sitenizi incelediğimizde bütün yazılarınızda kabul gören teorilere referanslar ve bilimsel dayanaklar var. Diğer yandan kendinizi amatör bir fizikçi olarak tanımlıyorsunuz. Hiç çalışmalarınıza destek olmak isteyen birileri oldu mu?

Belki de Türkiye'de bilim insanı tabiri benim web sitemden yayılmıştır. Çünkü çevremdeki insanlar sen bilim adamı mısın büyük fizikçilerin teorilerini, fikirlerini eleştirecek donanım sende var mı, sen bilim adamı değilsin, akademik kariyerinde yok diye eleştiriler getirirlerdi. Bilim adamı değilsin eleştirisi ile karşılaşınca bende mütevazı davranıp bilim insanıyım demeye başladım. Sonra bilim insanı kelimesini sahiplenip sen bilim insanı da değilsin demeye başladılar. Bende başka bir kelime buldum bilim severim dedim. Bazıları bu sefer bilim sever de değilsin deyince ben karşılık vermekten vazgeçtim. İsteyen istediğini diyebilir noktasına geldim. İnsanların etiketlere bu kadar düşkün olması çok ilginç. Artık ben hiçbir şeyim diyorum. Bu kelime sanırım eleştirenleri tatmin edebilir.

 

çetin bal foto 3.JPG
Bal, toplumun anlamadığı şeylerden korktuğu görüşünde / Fotoğraf: Independent Türkçe 



Bilim belirli mantık algoritmaları ile düşünmeyi gerektirir. Dünyadaki en saygın üniversitelerde hocalık yapan pek çok değerli düşünce insanları, akademisyenler var. Donanımlı ve eğitimli insanlar. Fakat gerçekten bu donanımlar tek başına bilim insanı olmaya yetmiyor. Bir bilim insanının, bir araştırmacının her türlü zihinsel şartlanmalarını aşması gerekir. Açık bir zihne sahip olması gerekir. Bir bilimcinin zihni tüm olasılıkları, tüm alternatif düşünceleri irdelemesi gerekir. Ancak bu şekilde olursa bir konuya dair doğruya en yakın tespitlere ulaşılabilir. Öncelikle bir konuda kimler ne demiş, nasıl çalışmalar yapmış bunları takip etmek ve bu veriler üstünden en doğru resme ulaşmaya çalışmak gerekir.

Başkalarının fikirleri sonuca ulaşmakta bir ölçü değil ama farklı fikirleri okumak daha zengin bir irdeleme olanağı sağlar. Böylece en doğru tespite ulaşma şansımız artar. Sonuçta kişi kendi muhakemesini yürüterek meselede en doğru bakış açısını kendi zaviyesinden ortaya koymalı. Mesela dünyamız dışında uzak yıldızlarda kendi sistemlerini anlamaya çalışan birçok bilim insanı (uzaylı bilimciler) olabilir. Biz onların fikirlerini bilmiyoruz ama kendi muhakeme gücümüzü ortaya koyarak bu ortak sistemi kendi zaviyemizden anlamaya çalışıyoruz.

Ben bir konuda kuramsal bir çerçeve oluşturduğumda o düşüncenin açıklarını, hatalarını bulmak için çalışmaya başlarım. Kendi kendimi eleştiri büyüteci altına alırım. Bu kuramın diğer tutarlı gördüğüm kuramlarla uyuşup uyuşmadığına bakarım. Kendi kuramımda yeterince eminsem, netsem diğer kuramlardaki hatalara yönelirim. Böylece ortaya yeni bir bakış açısı çıkar. En doğru tanıma/tespite ulaşmak için objektif olmak zorundayız. Kendimiz kadar bizden öncekilerinde bir konuda hatalı düşünmüş olma olasılıklarını daima ihtimal dahilinde görmeliyiz. Bilim birazda böyle bir şey. Yeni bulgular ışığında tüm kabul edilmiş fikirler (kuramlar) daima yeniden revize edilmek zorundadır.

"İstediğim sadece bilimsel bir çalışma ortamına sahip olmak"

İkinci sorunuzda gelince maalesef çalışmalarıma destek olmak isteyen bir kurum/kuruluş olmadı. Bu konuda çok fazla da sitem etmedim. Çünkü uğraştığım, üstünde çalıştığım konu çok spesifik, kendine özgü bir konu. Işık hızını aşmak, zamanda yolculuk yapmak insanlara fazlaca soyut fikirler gibi geliyor. Bunu da bir yere kadar anlayışla karşılıyorum. Fakat devletin bizim gibi amatör kimlik altında çalışmalarda bulunan insanlara bürokratik engelleri aşarak kısmi de olsa yardım etmesini isterdim. Bir ülkede bir bilimsel konuda kaç kişi tutku derecesinde araştırma yapar ki? Okuyan, araştıran, meraklı olan insanlara destek çıkılması gerekir. Devletin gelip sana şu kadar yardım ediyoruz bunu araştırmalarında kullan demesini isterdim. Bizler bugün varız yarın yokuz. Bana tüm dünya senin olsun deseler bir anlamı yok.

Benim isteğim sadece bir bilimsel çalışma ortamı oluşturmak. Dünya bana lazım değil. Burada gelip geçiciyiz. Hiçbirimiz kalıcı değiliz. Günlerimiz sayılı! Birkaç kelimemiz ile ülkemize insanlığa bir faydamız olursa, biraz ışık bile olsak ne mutlu bize. Sağlanan kısmi destekle en azından daha iyi bir bilgisayar almak, istediğim kitapları alıp Türkçeye çevirtmek bile bir katkıdır. Kırtasiye masraflarımı karşılamak bile katkıdır. Biraz daha büyükçe tek katlı müstakil bir eve geçmek bir odasını mütevazi bir deney odasına çevirmek bile bir destektir.

"Zamanda yolculuk fikrinden daha heyecan verici şeyler de var"

Eğer zamanda yolculuk fikriniz hayata geçseydi ne yapmak isterdiniz? Sizi motive eden bir hayaliniz, fikriniz ya da değiştirmek isteyeceğiniz şeyler var mı?

Zamanda yolculuk fikrini araştırmamın ve pratikte bunu nasıl yapacağımız konusundaki merakım ve ilgimin sebebi zamanda yolculuk yapıp tarihsel akışa müdahale etmek ya da zamanda bir şeyleri değiştirme fikrinden çok zamanın doğasını, işleyiş prensiplerini anlama ve keşfetme isteği diyelim. Eğer bir zaman makinesi yapabilseydim öncelikle insanlığın geleceğini görmek isterdim. Zaman makinesine binip 2000 yıl sonrasına gitmek isterdim. Zaman devrelerini açıp elektronik dijital ekrana 4022 tarihini tuşlayıp zamanda ileri gitmeyi isterdim.

Geçmişe gitme hevesim pek yok. Ama geleceğe gittikten sonra sadece keşif ve meraktan dinozorlar çağına gitmek isterdim. Aslında zamanda yolculuk fikri çok heyecan verse de yıldızlara, başka dünyalara yolculuk da bence bir o kadar heyecan verici bir düş. Aslında zamanda yolculuk fikrinin kendisinden daha heyecan verici şeyler de var. Işık hızı bariyerini aşıp başka bir galakside zeki yaşam formlarını aramak bence daha ilginç olabilirdi.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU