OHAL süreçleri ve sonuçlar

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Independent Türkçe

Elli üç yaşında birisi olarak ömrümün geçtiği kentlerin hemen hemen tümü, çok uzun süreler sıkıyönetim ve olağanüstü halle idare edildi.

Sıkıyönetim, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden önce ve sonraki yıllarda varlığını sürdürdü.  
 

 

Batılı devletlerden gelen yoğun sıkıyönetim ve askeri darbe eleştirisi üzerine, darbe mimarları tarafından, 1983 yılında olağanüstü hal yasaları hazırlandı.

Ancak yürürlüğe girmesi için birkaç yıl daha beklenildi. 1987 yılına kadar sıkıyönetim yürürlükte kalarak çatışma potansiyeli olan illerde varlığını sürdürdü.  
 

 

1987 tarihinde Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kurularak süreç başka bir boyutta sürdürüldü.

Artık, OHAL süreçleri sivil ama çoklu yetkiyle donatılan atanmışlarla hayata geçirilecek, sıkıyönetimi aratmayacak düzeyde etkiye sahip olacaktı.  

Gerek sıkıyönetim, gerekse de olağanüstü hal birçok acıya, drama ve anti demokratik uygulamaya neden olacaktı.  
 

 

Yıllarca sürecek olan Olağanüstü Hal, 19 Kasım 2002 tarihinde yürürlükten kaldırıldığında binlerce şikayet, yüzlerce hakları ihlali dosyası mahkemelerde görüşülme sırasını bekleyecek, bazı dosyalar ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde karara bağlanacaktı.

AHİM yüzlerce dosyada kişi hak ve özgürlükler ihlali kararı vererek, süreç mahkum edilecekti.

Adı, kapsamı ne olursa olsun bu süreçlerde temel hak ve özgürlüklerde kısıtlama, sınırlama, askıya alma söz konusu oldu ve toplumu belli bir çerçeveye sokma, zapt u rapt altına alma süreci yaşandı. 

2002 yılında Olağanüstü Hal Yasası kaldırıldığında çoğumuz bir daha böylesi süreçlerin yaşanmayacağını umut ettik ve inandık.

Çünkü bütün siyasi partiler OHAL uygulamalarından rahatsızdı ve kaldırılmasını istiyordu.
 

 

Oluşan toplumsal mutabakat yasanın yürürlükten kaldırılmasını sağladı.

Ama her şey 15 Temmuz 2016 yılında yaşanan darbe girişimiyle yerle bir oldu.

Darbe girişimi nedeniyle Olağanüstü Hal yeniden hayatımıza girecek, bütün Türkiye iki yıl boyunca Olağanüstü Hal’le yönetilecekti.  

19 Ağustos 2018 yılında yasa kaldırılmış olsa da, OHAL fiili olarak varlığını sürdürecek ve darbe sonrası oluşan ruh hali devletin bütün kurumlarına sirayet edecekti.

Bu nedenle geçmiş yıllarda olduğu gibi OHAL sürecinde oldukça ciddi hak ihlalleri gündeme gelecek, yürürlükten kaldırılmasından sonra bile hak ihlalleri iddiaları son bulmayacaktı.

İktidara göre OHAL gayet normal ve meşru bir gereklilikti. Gelişmeler karşısında rejimin devamı ve iktidarın işlemesi buna bağlıydı.

Oysa hayat sadece iktidar eksenli yaşanmıyor. Toplumda değişik düşünceler, farklı siyasi hareketler, inanç ve kültürlerin varlığı söz konusu.

Türkiye toplumu homojen bir yapı değil ki her karar toplumu rahatlatsın.
 

 

Demokrasi farklılıkların bir arada, bir orkestra disiplini altında yaşamasına olanak verme rejimi olduğuna göre hakları elinden alınan, özgürlükleri kısıtlanan, işlerini kaybedenler için OHAL hayatlarının cehenneme dönme sürecidir.

Nitekim KHK ile 150 bini aşkın kamu çalışanı işinden edilmiş, binlerce insan soruşturmalar kapsamında gözaltına alınmış, yüzlercesi tutuklanmıştır.

Verilen cezalar, yığınca hak ihlali iddiası mahkemelere yansımıştır.  

Görevden alınan kamu çalışanları açısından durum biraz daha karışıktır. Haklarında herhangi bir soruşturma, adli ceza kararı olmadığı halde ya da yürütülen soruşturmalarda beraat almalarına rağmen görevlerine iade edilmemeleri hak ihlallerinin ne kadar yakıcı olduğunu göstermesi açısından önemlidir. 

Sonuç olarak geçmişten günümüze olağanüstü hal süreçleri geride yığınca hak ihlali dosyası bırakmıştır. Bunların görüşülmesi bile yıllar alacak, sonuçları toplumun vicdanını sızlatacaktır.

Tıpkı 12 Eylül,  tıpkı 28 Şubat süreçleri gibi…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU