Geçmişten günümüze Türkiye-İsveç ilişkileri

Sami Akbıyık Independent Türkçe için yazdı

Madrid'de 28-30 Haziran 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen NATO müzakerelerinin ardından Türkiye, Finlandiya ve İsveç'ten talep edilen terör örgütü mensuplarını desteklememesi ve iadesi konularında olumlu söz aldığını ilan etti.

Bu durum, genel anlamda diplomatik zafer olarak değerlendirildi. Finlandiya ve İsveç'in de NATO'ya giriş kapısı aralanmış oldu. Bundan sonraki aşamanın nasıl ilerleyeceğini zaman gösterecek.

Türkiye Cumhuriyeti, Madrid Zirvesi'ne kadar İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girişine itiraz ederken zirveden sürpriz karar çıktı ve her iki ülkenin de NATO'ya dahil olmasına olumlu baktı. Bu aşamadan sonra ne olacağı net olarak belli değil.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 73 terör örgütü mensubunun Türkiye'ye iadesi konusunda İsveç'ten söz aldığını belirtirken, Türkiye-İsveç diplomasisi uzmanı Doç. Dr. Evren Küçük, Eylül 2022'de İsveç Hükümeti'nin seçime gideceğini ve kısa vadede İsveç açısından bu iadelerin zor olduğunu vurguladı ve bunun sebebi olarak şunların altını çizdi:

Talep edilen isimleri bilmiyoruz. Bunlar arasında İsveç vatandaşları varsa iade etmeyeceklerdir. İsveç koalisyonla yönetilen bir ülke, seçimlerden önce marjinal bir kararla bu isimleri Türkiye'ye teslim etmesi oldukça zor. Aynı zamanda kendi iç siyasetlerinde ciddi bir muhalefet de söz konusu ve kısa vadede bu taleplerin gerçekleşmesi kolay görünmüyor.

Gelin bu diplomatik ve siyasi gelişmeler bağlamında geçmişten bugüne Türkiye-İsveç arasındaki ilişkilerin tarihine göz atalım.
 

 

Osmanlı-İsveç ilişkisi nasıl başladı?

İsveç Krallığı ile Osmanlı Devleti arasındaki ilk resmi ilişki 1587 yılında başlamıştı.

Bu ilişki, İsveç Kralı III. Johann Sigismund'un, III. Murad'a kendisinin Lehistan (Polonya) tahtına adaylığının desteklenmesi talebi ile gerçekleşmişti.

Osmanlı Devleti de İsveç Kralı'nın bu isteğine kayıtsız kalmamış ve Sigismund'un Lehistan tahtına geçmesine yardımcı olmuştu. 


Türk mallarına karşılık İsveç'ten demir, bakır, pirinç ihraç etmeyi teklif etmişti

Sonraları Osmanlı-İsveç ilişkilerinin yeniden gelişmesi XII. Charles dönemini bekleyecekti.  

Temsilcisi Martin von Neugebauer'i Ticaret Ataşesi olarak İstanbul'a göndermişti.

8 Ekim 1709'da Neugebauer, Sultan III. Ahmed tarafından huzura kabul edilmişti.
 

III.Ahmet-Wikipedia.jpg
III.Ahmet / Görsel: Wikipedia

 

Ticaret Ataşesi Neugebauer, Türk mallarına karşılık demir, bakır, pirinç vs. malları ihraç etmeyi teklif etmişti.

Bu arada İstanbul'da İsveç temsilciliği kurulmuş, Pera'da bir ev ve Anadolu yakasında yazlık küçük bir sayfiye evi kiralanmıştı.

İsveç'in İstanbul'da kalıcı bir temsilcilik oluşturması İsveç-Osmanlı ilişkileri için önemli bir adım olmuştu.


İsveç Kralı dört yıl Osmanlı topraklarında misafir olarak kalmıştı

XII. Charles, Temmuz 1710'dan Ağustos 1714 tarihine kadar Osmanlı ülkesinde (Bender ve Dimetoka'da) kalmıştı.

Bu süre içerisinde İsveç Kralı, Osmanlı misafiri olarak kabul edilmiş ve tüm ihtiyaçları giderilmişti.
 

XII. Charles- Wikipedia.jpg
XII. Charles / Görsel: Wikipedia

 

Ancak XII. Charles'ın ülkesine dönmek istememesi ve Osmanlı'yı, Rusya ile savaşa sürükleme arzusuyla hareket etmesi Osmanlı devlet adamlarını rahatsız etmişti.

Bunun üzerine Şubat 1713'te Bender'den Dimetoka'ya sürgün edilmiş ve verilen ödenek de azaltılmıştı.

İsveç Kralına daha önce defatle ülkesine dönmesi için haber gönderilmesine rağmen çeşitli bahanelerle dönmek istememişti.

Osmanlı Devleti, Rusya ile yapılan antlaşmanın yürürlüğe girmesi için 1 Şubat 1713'te devlet erkânını toplamış ve kralın ülkesine gönderilmesine karar vermişti.

Fakat buna rağmen Kral Charles, ülkesine dönmeyince, görevlendirilen Osmanlı kuvvetleri ile XII. Charles'ın kuvvetleri arasında çatışma çıkmış her iki taraftan da zayiat verilmişti. 


Borçları için Osmanlı'ya senet bırakmıştı

Edirne'de bir süre kaldıktan sonra Dimetoka'ya gönderilen XII. Charles, Ağustos 1714'te kendi isteğiyle ülkesine dönme kararı almıştı.

Osmanlı Devleti de ülkesinde yaklaşık beş yıl kalan ve "Demirbaş Şarl" olarak adlandırdığı XII. Charles'a mücevher bir kılıç ve Has ahırdan on adet at hediye etmişti.

XII. Charles, Bender ve Dimetoka'da yaşadığı sırada Osmanlı Devleti'ne borçlanmış ve bu borçlar için senetler bırakmıştı.

İsveç'e gider gitmez 30 Ekim 1718 tarihinde Danimarka'nın Fredikshald Kalesi'ni kuşatan XII. Charles bu sırada şakağından aldığı bir kurşunla hayatını kaybetmişti.

Bundan sonra Osmanlı-İsveç diplomatik ve siyasi ilişkileri, XII. Charles'ın borçlarının tahsili çerçevesinde gelişmişti.

Borçların ödenmesi için muhtelif zamanlarda İstanbul'dan Stockholm'e diplomatik temsilciler gönderilmişti.


İsveç kralının Osmanlı'ya borçlarını zamanında ödememesi diplomasi trafiğini artırmıştı

Borçların tasfiyesi için Osmanlı Devleti, Ağustos 1726 tarihinde Stockholm'e Elçi olarak Kozbekçi Mustafa Ağa'yı göndermişti.

Mustafa Ağa, İsveç Kralı I. Fredrik'e Sultan III. Ahmed'in mektubunu sunmuş ve borcun ödenmesini talep etmişti.
 

I. Fredrik-Wikipedia.jpg
I. Fredrik / Görsel: Wikipedia

 

Buna karşılık I. Fredrik, borçların ödenmesi için biraz daha süre talep etmiş gerekçe olarak da İsveç'in ekonomik olarak zor durumda olduğunu dile getirmişti.

Mustafa Ağa da buna cevaben İsveç'in İstanbul'da kalıcı bir temsilcilik kurmasını önermişti. 

I. Fredrik Osmanlı-İsveç ilişkilerinin geliştirilmesi ve borç meselesinin görüşülmesi için İstanbul'a bir elçi göndereceğini ifade etmişti.
 

Kozbekçi Mustafa Ağa-Wikipedia.jpg
Kozbekçi Mustafa Ağa / Görsel: Wikipedia

 

Yaklaşık bir yıl İsveç'te kalan Osmanlı Elçisi Kozbekçi Mustafa Ağa borcun tamamını alamamış, bir miktar para ile 2 Ağustos 1728'de İstanbul'a dönmüştü.

Böylece borçlar meselesi, Osmanlı-İsveç diplomatik ve siyasi ilişkilerinin süreklilik kazanmasında etken rol oynamıştı.


Borçların tahsili yıllarca sürmüştü

Sultan III. Ahmed döneminde borçların tamamını alamayan Osmanlı Devleti, I. Mahmut döneminde yeni bir Elçi göndermeye karar vermişti.

Çünkü İsveç'in Rusya ile bir ittifak yapmak üzere olduğu haberi alınmıştı. Bunun üzerine Mehmet Sait Efendi'ye Rusya-İsveç ittifakı meselesini yerinde tetkik etmek ve XII. Charles'dan kalan borçları tahsil etme görevi verilmişti.

Elçi Mehmed Said Efendi, 6 Kasım 1732 tarihinde Stockholm'e ulaşmış ve İsveç Kralı I. Fredrik'e Osmanlı Sultanı I. Mahmud'un ve Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa'nın mektubunu sunmuştu.
 

I.Mahmud-Wikipedia.jpg
I.Mahmud / Görsel: Wikipedia

 

İsveç hükümeti, mali durumlarının yetersiz olduğunu ve borcu hemen karşılayamayacaklarını belirtince Mehmed Said Efendi, borçlar mukabilinde senet yaparak 3 buçuk ayın sonunda Osmanlı topraklarına dönmüş ve gözlemlerini padişaha anlatmıştı.

Kısa bir süre sonra da İsveç-Osmanlı ittifakı gerçekleşmişti. 


I. Dünya Savaş'ında Osmanlı Esirlerini İsveç himaye etmişti 

I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine Osmanlı ile İngiltere arasındaki ilişkiler kesilmiş ve adadaki Osmanlı konsolosluğu kapatılarak buradaki işler İsveç Konsolosluğu'na devredilmişti.

Bunun sebebi de İsveç'in I. Dünya Savaşı'na katılmayarak tarafsız bir politika izlemiş olmasıydı.

İngiltere, Malta'yı I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında bir esir kampı olarak kullanmıştı. Adaya ilk getirilen Türk, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı Kuşçubaşı Eşref'ti.

Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra işgallere direnen ve tepki gösteren Türkler, Malta Adası'na sürgüne gönderilmeye başlanmıştı.

Bu isimler Türkiye'nin önde gelen ve önemli görevlerde bulunan kişileriydi. Kasım 1920 tarihinde adada toplam 146 Türk esiri bulunmaktaydı.

Fakat Malta'da Türk esirleriyle ilgilenecek bir Osmanlı konsolosu yoktu. I. Dünya Savaşı sırasında 25 Nisan 1917 tarihinde İngiltere'de Osmanlı Devleti'nin menfaatlerini tarafsız bir ülke olan İsveç üstlenmişti.

Türk esirlerini himaye görevi de, Malta'daki Osmanlı konsolosluk evrakı da İsveç konsolosluğuna emanet edilmişti.

Bu durum 1914'ten 1924 yılına kadar 10 yıl devam etmiş ve İsveç konsolosluğu vasıtasıyla bir depo kiralanarak burada konsolosluk evrakı muhafaza altına alınmıştı.


İsveç Hükümeti Dünya Barışı için mücadele etmişti

İsveç Hükümeti diplomaside ve siyasette tarafsız kalmayı seçerek savaşlardan uzak bir çizgide kalmayı ve iyi diplomatik ilişkilerle büyüyen bir devlet olmayı hedeflemişti.

Örneğin I. Dünya Savaşı'nda tarafsız kalmayı seçmiş ve savaşın Baltık bölgesine de sıçramasını engellemişti.

TBMM Hükümeti'nin kurulmasından bir süre sonra ilk ilişki kuran Batılı devletlerden birisi de İsveç Krallığı olmuştu.

Bunu yaparken Osmanlı'dan gelen ve uzun süren dostluğu devam ettirmeyi, Doğu Avrupa ve Ortadoğu ile ekonomik ilişkiler kurmayı hedeflemişti.

Yunanlıların 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal etmesine de tepki göstermiş ve Batı Kıyısının Yunanlara bırakılmasını "son derece onur kırıcı" olarak ifade etmişti. 


Cumhuriyet Dönemi'nde ilişkiler Dostluk anlaşmasıyla başlamıştı 

İsveç de Türkiye'yi resmen tanıyan ilk İskandinav devleti olmuştu.

Ardından Türkiye-İsveç arasında 31 Mayıs 1924'te dostluk antlaşması imzalanmış ve bu anlaşmanın metninde şu ifadelere yer verilmişti:

Türkiye Cumhuriyeti ile İsveç Krallığı arasında samimi dostluk ilişkileri tesis etmeyi ve artırmayı aynı derecede halisane arzu etmekteyiz.


Bu aşamadan sonra da resmi ilişkiler dostluk çerçevesinde başlamıştı.

Atatürk, dönemin İsveç büyükelçisi Gustaf Wallenberg'ı ağırldığı ve güven mektubunu aldığı Çankaya'daki törende Cumhuriyet hükümetinin gereken yardımı esirgemeyeceğini belirtir.

Wallenberg, Mustafa Kemal ile yapılan ilk görüşmeye ilişkin ilk raporunu 5 Ağustos 1925 tarihinde yazıp Stockholm'e göndermişti.

Raporda, "Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı beni resmi olarak Ankara'da Çankaya Köşkü'nde huzuruna kabul etti ve böylece bana gönderdiğiniz itimatnameyi kendilerine sundum" diye yazar. 

İsveç, I. Dünya Savaşı'na girmediği için savaş sonrasında uluslararası arenada önemli bir konum elde etmişti.

Milletler Cemiyeti kurulunca ilk katılan devletlerden biri de İsveç olmuş ve Milletler Cemiyeti'nin faaliyetlerinde aktif bir rol oynamıştı.

İsveç, dış politikasını I. Dünya savaşı öncesi ve sonrasında tarafsızlık ve barışın devamı üzerine kurulmuştu.

Musul meselesinin Milletler Cemiyeti'ne gönderilmesi üzerine aktif rol oynayanlar da Östen Undén, Af Wirsén ve İsveç Başbakanı Hjalmar Branting gibi İsveçli diplomatlardı.

Türkiye lehine karar almaya çalışsalar da Musul son olarak İngiliz mandasında olan Irak'a bırakılmış ve Türkiye ne kadar mücadele etse de diplomatik bir hezimete uğratılmıştır. 

Türkiye Cumhuriyeti İsveç'le siyasi, diplomatik, ticari ve ekonomik ilişkileri barış içinde güçlendirerek bugüne kadar sürdürmeyi başarmış ve günümüze kadar dostluk çerçevesini korumuştur. 


Türkiye artık şart koşan konumda

Türkiye'nin, son dönem diplomasisinin de güçlü duruş sergilediğini ve Madrid'deki kararın zafer veya yenilgiden ziyade bir uzlaşı olarak okunması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Evren Küçük, "Türkiye şart koşulan ülke konumundan, NATO'daki duruşuyla ve suçluların iadesi talebi konularında şart koşan ülke konumuna gelmiştir. İsveç bu taleplerin bir kısmını yerine getirdi, diğerlerini de yerine getirmesi bekleniyor. Bu talepler yerine getiriline kadar da İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya girişlerini TBMM gündemine alması oldukça güç görünüyor. Diğer bir mesele de İsveç ve Finlandiya NATO'ya girdikten sonra nasıl bir politika izleyecek? Bu da bir soru işareti " şeklinde değerlendirdi. 


İsveç Hükümeti'nin Türkiye'nin taleplerini kısa vadede yerine getirmesi oldukça zor

Eylül 2022'de İsveç Hükümeti'nin seçime gideceğini vurgulayan Doç. Dr. Küçük, Türkiye'nin iade talebinde bulunduğu suçlulardan bazılarının iade edildiğini ve bu kişilerin uyuşturucu, adam yaralama gibi suçlara bulaşanlar olduğunu ancak terör faaliyetlerine karışanların iade edilmediğini ve kısa vadede İsveç açısından iade edilmesinin zor olduğunu vurgularken bunun sebebi olarak şunların altını çizdi.

Doç. Dr. Küçük,  "Talep edilen isimleri bilmiyoruz. Bunlar arasında İsveç vatandaşları varsa iade etmeyeceklerdir. İsveç koalisyonla yönetilen bir ülke, seçimlerden önce marjinal bir kararla bu isimleri Türkiye'ye teslim etmesi oldukça zor. Aynı zamanda kendi iç siyasetlerinde ciddi bir muhalefet de söz konusu ve kısa vadede bu taleplerin gerçekleşmesi zor görünüyor" şeklinde yorumladı. 

Sonuç olarak baktığımızda 1578 gibi erken sayılabilecek bir dönemde başlayan Osmanlı-İsveç ilişkisi genel anlamda barış ve uzlaşı çerçevesinde sürdürülerek günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU