G7 ve mucizesiz zirve

Yedi büyükler dünyanın kaderini belirlemek için çok küçük. Çar'ı da işin içine katıp, onu dinleyemezler miydi?

Fotoğraf: AA

Doğu Asya'da olup bitenlerin, yayılma olasılığı yüksek, dünyanın güvenliğini ve emniyetini tehdit eden bir savaşın sıcaklığından uzakta soğuk Alplerin koynunda yatan Bavyera'daki Elmau Kalesi'nde G7 liderleri 3 gün boyunca bir araya geldi.

Büyük kapitalist demokrasiler Rusya'yı çerçevesinin dışına atmadan önce grup, G8 olarak biliniyordu.

Deliğin yamacının kapatamayacağı kadar genişlediği, artık hiç kimsenin tüm oyun kartlarına ve mutlak gerçek olarak gördüğü şeyi dayatma kudretine sahip olmadığı açıkça görünse bile, G7 liderleri, ekonomik, enerji ve güvenlik açısından kan kaybeden küresel vücuttaki açık Ukrayna yarasını tedavi etmeye çalıştılar.

Bu kez zirve, Avrupa'nın, belki de İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan beri benzerini bilmediği korkunç bir kabus yaşadığı bir zamanda gerçekleşti.

Müttefik NATO Çar ile askeri bir çatışmaya giremezken, ekonomik yaptırımlar sahadaki krizin koşullarını değiştirebilecek gibi görünmüyor.

Dolayısıyla önce Avrupa, sonra ABD en zorlu dönüm noktasını yaşıyor. Zorluk, henüz gelecek olan en kötüyü (burada en ufak bir abartı veya karamsarlık yok) tahmin edememekten kaynaklanıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İnanmayanlar belki de, Rusya'nın Ukrayna'nın derinliklerine, özellikle de başkent Kiev'e yönelik saldırılarının zamanlamasını gözden geçirmeli.

Zirvenin arifesinde Putin, alışılmadık şekilde bir gece Kremlin'e gitti ki bu, önemli ve hassas gelişmeler olmadıkça Putin'in atmayacağı nadir bir adım.

Ardından Rus kuvvetleri, füze saldırılarını Kiev'in kalbindeki Shevchenkivsky semtinde Batı silah depoları ve komuta kontrol odaları olduğu söylenen yerlere yönlendirmeye başladı.

Saldırıların, Ukraynalıları desteklemek için sahada çalışan Amerikan ve Batılı uyruklulardan oluşan bir casus ağını ve özel kuvvetleri hedef aldığını iddia etme eğiliminde olanlar da vardı.

Hangisi olursa olsun, G7 Zirvesi'nin bu yılki ev sahibi ve başkanı Almanya Şansölyesi Olaf Scholz'un zirve ile ilgili açıklamalarının gösterdiği gibi, her ne kadar zirve dağların ortasında yapılsa da, toplananların kudreti kesinlikle dağları yerinden oynatacak kerteye varmayacak. Bu da mucizeler yaratacak bir zirve olmadığı anlamına geliyor.

Gerçek şu ki, yetmişlerin ortalarındaki kuruluşundan bu yana G7 ilk kez birleşik ve tek saf gibi görünmüyor ki bu, bir anda alenen açığa vurulmasa da, var olan çıkar çakışması ışığında normal.

Yine de Scholz, zirvede Kremlin'in efendisine karşı mücadelede yüksek kararlılık ve azim mesajı verilmeye çalışılacağını belirterek görüntüyü kurtarmaya çalıştı.


G7 üyelerinin heybelerinde Rusya'ya karşı kullanacakları yeni bir şeyler var mıydı ve gelişmeleri veya daha doğrusu durumun kötüleşmesini engellemek için yeterli miydi?

Ortaya atılan tüm fikirler, Rus petrol fiyatlarını düşürmeye çalışmaktan, Moskova'dan altın ithalatını durdurma, Putin'i çevreleyen oligarkları sıkıştırma, paralarına ve mallarına el koymaya kadar Rusya'yı tüm yüksek ve pahalı finansal gelirlerden mahrum bırakma etrafında döndü.

Lakin bunların gelecekte ister Avrupa ister ABD'de olsun yatırımcılar üzerindeki etkisi ve doğası gereği korkak olan sermayenin kaçışına neden olacağı, herhangi bir siyasi anlaşmazlıkta benzer senaryolarla karşılaşmanın mümkün olduğu değerlendirilmedi.


ABD Başkanı olarak Almanya'ya yaptığı ilk ziyarette Joe Biden'ın, 3 hedefi vardı;

Birincisi, Rusya üzerindeki baskıyı artırmak.

İkincisi, enerji fiyatlarındaki artışa uygun tepkiyi vermek, gıda tedarik zincirlerini güvence altına almak ve tahıl ihracatının riskleriyle yüzleşmek için somut öneriler sunmak.

Üçüncüsü, gelişmekte olan ülkelerle bir altyapı ortaklığı başlatmak.

Ancak ortada şöyle bir soru var;

Avrupa başkan olarak Biden'a ve yönetimine ne kadar itimat ediyor ve Avrupa tarafında şu anda Amerikan gücüne mutlak bir güven var mı?
 


Biden'ın bu zirveye katılma hedeflerinin başında ülkesinin özgür dünyanın ve ondan önce vatandaşlarının gözündeki imajını iyileştirmek geliyor.

Bu bağlamda iki önerisi olduğu çok açıktı;

Birincisi, yukarıda belirttiğimiz gibi Rusya ile mücadele; ikincisi de Çin'in önünü kesmek. Beyaz Saray'ın stratejik iletişim koordinatörü John Kirby'nin deyimiyle Biden, bu ikisini birbiri ile çelişkili değil tamamlayıcı hedefler olarak pazarlamaya çalıştı.

Biden'ın vizyonu, Rusya'nın taktik yol olduğunu ve Çin'in stratejik hedef olmaya devam ettiğini tekit ediyor.

Bu nedenle Biden, Çin'in "Bir Kuşak Bir Yol" girişimine alternatif olarak gelişmekte olan ülkelerdeki büyük projeleri desteklemek için milyarlarca kamusal ve özel kaynağı harekete geçirecek yeni bir yatırım programından bahsetti.

Rusya'ya en büyük zararı vermenin önemine rağmen uzun vadede Biden'ın büyük savaşı Çin'e karşı.

Ancak, Bloomberg'in haberine göre, ABD'nin müttefiklerinin Biden'ın içeride yaşadığı sorunlarla ilgili hissettiği endişe, özellikle de Demokratların ara seçimleri ve ardından 2024'teki başkanlık seçimlerini kaybetme olasılığı, Avrupalıların Biden'a mutlak şekilde güvenmelerini zorlaştırıyor.

Zira bu durumda yaşlı kıta, Trump veya onun benzerleri ve hayaletleriyle tekrar karşı karşıya gelebilir.

Özetleyebilir miyiz?

Yedi büyükler dünyanın kaderini belirlemek için çok küçük.

Çar'ı da işin içine katıp, onu dinleyemezler miydi?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU