Prens Muhammed bin Selman'ın Türkiye ziyareti: Yeni lider, yeni vizyon ve yeni jeopolitik

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Suudi Arabistan Krallığı Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bölgesel turunun (Kahire, Amman ve Ankara) son durağı olan Ankara'da idi. Kısa ama önemli olan bu ziyaretin etkileri ise uzunca bir süre etkisini hissettirecek.

Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler iki ülkenin topluma, coğrafyaya ve düşünceye yaklaşımında yatan derin ve radikal farklılıklar nedeniyle ayrıştı. 

Neydi bunlar?

Öncelikle toplum konusunu ele alalım.

Türkiye'de siyasi elitler için Ortadoğu özelinde toplum kavramı ümmet fikriyle eş anlamlı idi. Bölgenin insanlarını birleştiren ve harekete geçiren temel motivasyonun bu ideal olduğunu düşünüyorlardı.

Bu fikrin farkında olmasalar bile toplumları buna hazırlamak gerekliydi ve bilinçlendirmek önemliydi.


Suudi Arabistan'ın yeni elitleri ise büyük ve geniş bir İslam toplumunun önderi olmaktan ziyade, öncelikle Suudi olmanın gerekliliğini keşfediyorlardı. Suudilik öne çıkmalıydı ve diğer konular bunun ertesinde gelirdi.

Bu nedenle Prens Muhammed bin Selman, 2030 Vizyonu'nu Suudi Arabistan'a özgüledi. Bunun için toplumsal reformlara ve ekonomik dönüşüme önem veriliyor. Toprağa dönüş, toprağı keşfediş ve toprağı ulusallaştırma tüm hızıyla devam ediyor. 


İkinci başlık olan coğrafya konusuna gelelim.

2011'de ivmelenen toplumsal hareketlilik Arap coğrafyasında siyasi değişimin nihai ve kesin bir yolu olarak görülüyordu. En azından Türkiye ve Katar gibi ülkelerin hakim yönetici elitleri tarafından tablo böyleydi.

Bu sebeple hızlı ve aktif bir şekilde bölgedeki bu yeni oluşuma cevap üretildi. Fakat üretilen cevap toplumsal gerçekliğin bütününü kapsayan bir ölçekte olmadı.

Coğrafyanın en örgütlü ve eski siyasal ve toplumsal grubu olan İhvan hareketi teşvik edildi. Mısır'da Mursi sonrası bu projeksiyon hem güncelliğini kaybetti hem de bölgede yepyeni bir ayrışma hattını tetikledi. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Suudi Arabistan bölgenin en önemli ülkelerinden. Daha da ötesi bir monarşi. Monarşiler için etrafta gelişen revizyonist hareketlere karşılık en acil cevap genellikle statükocu güçleri tahkim etmekte aranır.

Çünkü monarşilerde esas siyasal dinamik istikrarın sürekliliğidir. Arap Baharı ile yükselen yeni toplumsal hareketliliğin siyasal görünümlerinin günün sonunda Körfez'in monarşilerine yönelmesi bu ülkeler için hem politik tercihi netleştirdi hem de buna karşı yeni jeopolitik bloklaşmaları oluşturdu. 


Üçüncü başlık olan fikirlere değinelim.

Suudi Arabistan yerel dinamikleri göz ardı etmeyen bir modernleşme süreci içerisinde. Eski elitlerin nüfuz alanları daraltılıyor ve yeni elitlerin önü açılıyor.

Elbette yeni fikirlerin de. Kadınların toplumsal yaşamda yapıcı aktör olarak yer almaları; gençlerin taleplerine göre şekillenen kamusal alan ve eğlence sektörü; milli kimliğin yeniden keşfi. Bu, Suudiler için yeni bir fikir. 

Tarihlerini de yeniden gözden geçiren Suudi Arabistanlı yöneticiler El-Ula ismindeki kadim şehri ülkelerinin görünen yüzü haline getirdiler.

Neticede ulusal kimliği yeniden ele alma ve bunu yaygınlaştırma çabaları dikkat çekiyor. 


Türkiye'de ise Suudi öncelikli bir gündemin bölgede kabul görmesinin kendileri açısından odaklarındaki coğrafyalarda manevra alanlarını daraltan bir faktör olarak gördüler.

Günün sonunda muhafazakar bir toplumsallığı hem yerelde hem de etrafta teşvik eden AK Parti'li siyasi elitler için Prens MbS'in vizyonu derinden ve kapsamlı bir meydan okumaydı. 


Toplum, coğrafya ve vizyon başlıklarındaki iki ülke arasındaki ayrışmalar ve çatışmalar şimdilik yerini anlaşılmaya ve ortaklaşmaya bırakmışa benziyor.

Fakat burada önemli bir gerçeklik kendini gösteriyor. Prens MbS önderliğindeki Suudi elitlerin ortaya koymuş oldukları ve operasyonel olan idealleri hem Arap ülkeleri hem de İsrail tarafından benimseniyor.

Suudiler için geniş, kapsamlı ve iç içe geçen ulusal projeler tüm hızıyla devam ederken merkez ülke konumları doğal olarak konsolide oluyor.

Ortadoğu, Pan-Arabizm ve İhvanizm sonrası yeni bir fikre, yeni bir jeopolitiğe ve daha da önemlisi yeni bir lidere hazırlanıyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU