Rusya Federasyonu'na Fin-Ugur tehdidi

Prof. Dr. Ali Arslan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Taavi Bergman

Başkan Putin'in, 24 Şubat 2022'de, Rusya Federasyonu güney-batısındaki Ukrayna'ya saldırmasıyla eş zamanlı olarak AB üyesi olup askeri olarak tarafsız olan Finlandiya ve İsveç'i tehdit etmesi, doğal olarak Rusya Federasyonu'na yönelik hangi tehdidin mevcut olduğunu stratejik açıdan kavramak ve tahlil etmek zaruretini ortaya çıkarmıştır.  

Hele Baltık Denizi çıkışını tutan Norveç ile Kuzey Buz Denizi sahilinde komşu olan Rusya Federasyonu'nun (RF), izole haldeki İsveç ve Finlandiya'ya tehdit etmesi ilk bakışta pek te anlaşılır bir durum değildir.

Gerçi Ruslar için Petersburg'dan Baltık Denizi'ne açılan Finlandiya Körfezi'nin güneyindeki Estonya, Letonya ve Litvanya'nın NATO üyesi olmalarına, bu körfezin kuzeyindeki Finlandiya ve İsveç'in eklenmesi küçük bir problem oluşturabilir.  

Ancak Baltık Denizi'nin güney sahilinde Litvanya-Polonya arasındaki Almanların eski Doğu Prusya Eyaleti'nin başkenti Königsberg şimdiki adıyla Kalingrad'ın RF toprağı olması bu problemi de neredeyse ortadan kaldırmaktadır.

Bu hale göre Putin yönetiminin korkusu hariçte değil dâhilde olmalıdır. Bize yol gösterecek delil Rusya Federasyonu'nun beşeri coğrafyası olacaktır.

Öncelikle zayıflayan emperyalist Rusları korkuya sevk eden, yani bu beşeri coğrafyayı kendilerine karşı kullanacak tehlikenin ne olduğunu tespit etmek gerekecektir.


Rusların zayıflaması Almanların güçlenmesi

Soğuk Savaş denilen ve küresel ölçekte ABD-Sovyet Rus rekabetinin şiddetli yaşandığı 1946-1971 arasında Batı Avrupa'da yeni bir oluşum meydana gelmişti.

Buna Fransa, Batı Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg tarafından 1951'de Kömür ve Çelik Birliği ile başlanılmış, Avrupa'nın birleşmesi için 1957'de kurulması kararlaştırılan AET de AAET ile devam edilmişti.

Ekonomik entegrasyon ile başlayan süreçte, Avrupa Birleşik Devletleri kurulması yönünde önemli bir dönüşüm yaşamış AET, AKÇT ve AAET'nin birleştirilmesi ile 1965-1967 tarihleri arasında AT'ın (Avrupa Toplulukları) kurulması gerçekleştirilmişti.

AT, bir devlete zemin hazırlayan kurumlar oluşturarak gelişmesini Soğuk Savaş'ın bitmesi döneminde daha ileri bir seviyeye taşımıştı.

1985 yılında Tek Avrupa için harekete geçen ve üye ülkeler arasında bir iç pazar oluşturmayı hedefleyen AT, 1992'de Avrupa Birliği Anlaşması'nı imzalayarak Avrupa Birleşik Devletleri'nin kurulması aşamasına geçmişti.

Bu süreçte AB'nin liderliği de Fransa'dan Almanya'ya geçmişti.


Sovyetler içten çöktüğü, Avrupa Birliği'nin gelişim sürecine girdiği sırada Almanların "Doğu" yani Rusların işgali altında bulunun Orta Avrupa'ya yönelik stratejileri de değişmiş, 1969'da başbakan olan Willy Brandt döneminde, Ostpolitik diye adlandırılan siyaseti uygulamaya konmuştu.

İlk önce Sovyet işgalindeki Doğu Almanya ile ilişkileri başlatan W. Brandt, kısa sürede SSCB ve Polonya ile sınır anlaşmazlıklarına son vermişti.

Batı Almanya; 1973'de Doğu ve Batı Almanya'nın ayrı birer devlet olarak BM'ye alınmasından sonra, hem Doğu Almanya hem de Varşova Paktı üyesi Doğu Avrupa ülkeleri ile iktisadi ve kültürel ilişkiler geliştirilmeye başlamıştı.

1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılması ile Soğuk Savaş dönemi resmen biterken, Batı Avrupa'da bir güç olarak ortaya çıkan ve AB'nin liderliğini yapan Batı Almanya, Doğu Almanya ile birleşmişti. 


Soğuk Savaş dönemi biterken 1992'de Almanların liderliğinde resmen kurulan AB'nin, ilk genişlemesinin de Almanların stratejik hedefine uygun olduğunu görmekteyiz.

1 Ocak 1995'de, Almanların üçünü devleti olan Avusturya, AB vasıtası ile Almanya ile bir nevi birleşmişti. 1 Ocak 1995'de AB'ye dâhil olan iki ülke ise İsveç ve Finlandiya olmuştu.

İsveç ve Finlandiya, Soğuk Savaş döneminde NATO üyesi olmamış ve tarafsız olarak hayatlarına devam etmişlerdi. AB'nin bu genişlemesi ile Almanlar, Baltık Hedef Alanı'nın doğu kısmında üstünlüğe giden süreci başlatmışlardı.

Rusların çekildikleri Orta Avrupa ülkeleri ile ilişkilerini gittikçe güçlendiren Almanlar, 2004 yılında, Macaristan, Polonya, Çekya, Slovakya, Litvanya, Letonya ve Estonya'yı AB'ye katmışlardı. Bu sayede Almanlar, Orta Avrupa'da ve Baltık Denizi'nin doğusunda üstünlüğü ele geçirmişlerdi. 


Esasında bu Ruslara vurulan büyük bir darbeydi. Zira Ruslar, Baltık Denizi'nin doğusunda İsveçliler ile uzun süren bir savaşlar yaptıktan sonra 1700'de Navra'yı ve 1703'te İngriya'yı alarak Baltık Denizi'ne çıkmayı başarmışlardı.

Ruslar, 1721'de İsveç'le imzaladıkları Naystad Anlaşması ile Letonya, Estonya, Navra, İngriya ve Doğu Karelya'da da hâkimiyet kurmuşlardı.

Baltık Denizi kenarına daimî bir limana sahip olmak isteyen Ruslar, 27 Mayıs 1703 İngriya'da Petersburg şehrini kurmuşlar ve Finlandiya Körfezi'nin doğu ucunu el koymuşlardı.

Bu gelişmeler ve Rusların iskân politikaları ile Petersburg şehri ve civarını beşeri coğrafyası değiştirilmeye çalışılmıştı. Zira bu bölgede yaşayanlar Fin-Ugur kökenli insanlardan oluşmaktaydı.

1991'de Sovyetler Birliği çökerken, tarihte Rusları büyük devlet olmasını sağlayan yapı da çökmeye başlamış, Finlandiya Körfezi'nde Alman üstünlüğü oluşmuşu.

AB'nin fiili lideri olarak Almanların bu başarısı, gittikçe zayıflayan Ruslar tarafından o dönemde tam olarak kavranamamıştı.


Fin-Ugurların yaşadığı coğrafya ve Rusların korkusu

Rusya Federasyonu'nun zaafları arasında Asya'daki gayri Rusların biriken nefreti, Kafkasya'daki kin, Ukrayna'daki bezginlik hemen sayılırken Rusların kalbini sökecek problemin Fin-Ugur olduğu dile getirilmemektedir.

Slav bile olmayan Fin-Ugurlar ve yaşadıkları coğrafyadan kısaca bahsetmek konumuzun anlaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır.

Fin-Ugurların dâhil olduğu Turanî milletler ve dilleri üzerinde kesin bir görüş birliğine ulaşılması mümkün olmamıştır.

Ancak Turanca da denilen Ural-Altay Dil Ailesi'ne mensup diller; sondan eklemeli ve cümle yapısındaki özne/fail-nesne-yüklem/fiil benzerliği gibi bir dilin gramer yapısında olması dolayısıyla aynı dil ailesine mensupturlar.

Turanî Milletleri Ural ve Altay olarak iki ana grubu ayırmak mümkündür. Altay grubundaki milletleri; Türkler, Moğollar, Mançular, Tunguzlar, Koreliler ve Japonlar oluşturmaktadır.

Ural grubundaki Fin-Ugur dilleri Norveç'ten Sibirya'ya kadar yayılmış olup 50 milyonu aşkın insan tarafından konuşulmaktadır. Bunların büyük kısmı da, yani 15 milyonluk Fin, Eston ve Macarlar hariç, Rusya Federasyonu'nun Kuzey-batısında yaşamaktadırlar.

Bu da Rusların emperyalist anlayışının hâkim olduğu Rusya Federasyonu için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. AB lideri olarak güçlenen Almanların bundan faydalanmaması düşünülemez.


Almanlar ile Fin-Ugurların işbirliğine tarihten bir örnek

Rusya Federasyonu için en stratejik yerlerden biri, Ruslar için Baltık Denizi'ne açılmak için bir nevi kilit-mekan olan, Finlandiya Körfezi'nin kuzey ve güneyinde Fin-Ugur Milletlerinin Fin koluna bağlı Finliler ve Estonların kurdukları iki devlet vardır.

Ayrıca Rusya Federasyonu içinde Estonya'nın doğusundaki İngriya ile Finlandiya'nın doğusundaki Karelya bölgelerinde Fin-Ugur Milletlerinden Fin grubuna bağlı insanlar yaşamaktadır.

Bu beşeri durum, zayıflayan Rusya Federasyonun Rus yönetimi için büyük bir risktir. Bu hususta, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1939'de Sovyet Rusların Finlandiya Seferi ile Finlandiya'ya saldırdığı, 1941-1944 arası Almanların desteği ile Finlandiya'nın Rusların elindeki Doğu Karelya'yı zabt ettiğini hatırlamak önemlidir.

Hitler'in, Sovyet Ruslara karşı, 22 Haziran 1941'de, başlattığı Barbarossa Harekâtı'nın kuzey kanadının hedefi olan Petersburg saldırısında, Almanların en büyük yardımcısının Fin-Ugurlar olduğu malumdur.

Barbarossa Harekâtı başlar başlamaz Estonların da yaşadığı Litvanya, Sovyet Rusları karşı ayaklandığı gibi, Alman ordusu yaklaştığında Estonlar da Rusları karşı silahlı direnişe geçmişlerdi.

7 Ağustos 1941'de, Sovyetlerin Estonya Savaşı'nı kaybederken, Almanlar, güneyden Finlandiyalar da kuzeyden Petersburg'a saldırmışlardı.

Finli birliklerin Ağustos 1941'de Petersburg'a kuzey banliyölerine çok yaklaşmışlardı. Sovyet Ruslar, Petersburg o zamanki adıyla Leningrad şehrinde büyük bir savunma yapmışlardı.

Eğer Almanlar Petersburg şehrini alsalardı Sovyetler Birliği'ni kuzey-batıdan doğuya doğru kolaylıkla işgal etmeleri mümkündü.

Böyle bir harekâtta Almanların en önemli kozları, bu bölgede yaşayan ve Rusları sevmeyen Fin-Ugur kökenli milletler olacağı açıktı.


Rusya Federasyonu'ndaki Fin-Ugur kökenli milletlerin yoğun yaşadıkları bölgeler

Karelya; Finlandiya'nın doğusunda bulunan Finlileri yaşadığı özerk bir cumhuriyettir. 

Komi Cumhuriyeti; Fin-Ugurların Perm Koluna bağlı Komilerin yaşadığı bir cumhuriyettir.

Mari El; Doğu Avrupa'da Çuvaşistan ve Tararistan'ın kuzeyinde, Fin-Ugur dil ailesinden Mari dilini konuşan insanların yaşadığı bir özerk cumhuriyettir.

Mordovya; Fin kökenlilerin yaşadığı özer bir cumhuriyettir. 

Udmurtya; Fin-Ugurların Perm Koluna bağlı Udmurtların yaşadığı özerk bir cumhuriyettir. 

Khantia-Mansia; Ugur kökenlilerin yaşadığı özerk bir bölgedir.

Yamalo/Nenets Özerk Bölgesi; Fin-Ugurların Samoyed koluna bağlı insanların yaşadığı özerk bölgedir.

Komi-Permyak; Fin-Ugurların Perm Koluna bağlı insanların yaşadığı bir ildir.

Nenets Özerk Okrugu; Fin-Ugurların Somayed koluna bağlı insanların yaşadığı özerk bölgedir.  

İngriya; Finlandiya ile Estonya arasında Finlandiya Körfezi'nin doğu sahillerinde Fin-Ugurlardan Finler yaşamaktadır.

Bunlar dışında Rusya Federasyonu'nda özellikle Kuzey-batısının her tarafında yaşayan Fin-Ugurların bulunduğunu belirtmekte fayda vardır.

Bunları tam olarak tespit etmek için şümullü çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu Ruslar tarafından da pek tasvip edilen bir şey olması gerektir.


Sonuç

Zayıflayan Rusların lideri Putin'in Finlandiya ve İsveç'i hedef almasında bir stratejik korku olduğu anlaşılmaktadır.

Rusların tarih sahnesine çıkışları ile Finlandiya Körfezi'nin doğu kıyalarındaki Fin-Ugur topraklarını işgal ederek, burada bir de Petersburg şehrini kurmaları arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur.

Bugün Rusya Federasyonu'nun Baltık Denizi'ne açılması için hayatî öneme haiz Finlandiya Körfezi'nin kuzeyde Finler güneyinde ise Estonlar yaşamaktadır.

Hem Finlandiya hem de Estonya Fin-Ugur kökenli insanların devletleridir. Finlandiya Körfezi'nin doğusunda Rusların liman şehri Petersburg ve etrafı tarihi olarak Fin-Ugurlara ait olup, bugün beşeri coğrafya biraz değişse bile etrafının gizli-açık kimlikli Fin-Ugurlarla çevrili olduğu düşünüldüğünde, Rusların korkusunu anlamak kolaylaşmaktadır.

Ruslar zayıflarken, güçlenen Almanlar, AB vasıtası ile Orta Avrupa ve Doğu Baltık'taki ülkelere yerleşmektedirler.

Bu durum, İkinci Dünya Savaşı'nda Barbarossa Harekâtı'nın kuzey kanadının Almanlarla birlikte Fin-Ugur kökenlilerden meydana geldiğini iyi bilen Ruslarda büyük korku meydana getirmektedir. 

Rusların korkusu sadece Fin-Ugur kökenli Finlandiya ve Estonya'dan kaynaklanmamaktadır. Zira Baltık kıyısından başlamak üzere Sibirya'ya kadar Rusya Federasyonu'nun kuzeyinde boydan boya uzanan ve Ruslarla problemleri devamlı artan Fin-Ugur kökenli milletler yaşamaktadır.

Almanların AB vasıtası ile savaşsız bir şekilde Fin-Ugurlarla yapacakları işbirliği, Rusya Federasyonu'nun kalbini sökeceğinden, Ruslara yönelik bir ciddi tehdittir.

Rusya Federasyonu'nda yaşayan Fin-Ugurlar dahil gayri Ruslara yönelik baskı ve zulüm siyaseti de Almanların şansını artırmaktadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU