Düşünce hayatımız komplodan arınabilecek mi?

Ahmet Tarık Çelenk Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Birkaç hafta önce TV'de zaplarken CNN Türk'te Hande Fırat'ın programında Ukrayna işgali üzerine konuşmalara denk gelmiştim. Ulusalcı sol gelenekten gelen duayen bir gazetecinin Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski hakkında yorumlarını işitince hayretler içinde kalarak onu dinlemeye başladım ve o kanalda takılı kaldım.

Beyefendi Zelenski'nin Kiev'de olmadığını, güvenilir bir batı ülkesinden stüdyo dekoru içinde yayınlarını yaptığını, işgal altında Ukrayna'nın algı yönetimi gerçekleştirdiğini ve savaşın ana sorumlusunun batı olduğunu ifade ediyordu.

İşin ilginç yönü tüm katılımcılar, modaratör ve sosyal medya bu görüşleri ciddiye alıyor ve itiraz da etmiyorlardı.


Bu yazıyı yazarken başlığı "Türk sağı ve komplo" olarak tasarladığımda yakın çevremden Türk sağına artık haksızlık yaptığıma ve yorduğuma dair eleştirileri alıyordum.

Şaka bir yana "komplo" ve "antisemit" bakışı tamamen Türk sağındaki ana damara yıkarsak yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi Türk sağına haksızlık yapmış olacağız.

Zira ülkemizde sağ düşünce hayatı kadar; yerli sol, ulusalcılık veya Radikal Kürt siyasetinin de komplo bakışına ne kadar yatkın ve düşkün olduğu örnekleriyle bilinmekte.

Herhangi bir düşünce veya inanca komplo virüsü girmeye görsün. Komplo virüsünün en hafif tahribatı akli ve vicdani melekeleri etki altına almasıdır.

Tarihte çoğu zaman kitleler ve bireyler, komplolarla ajite edilerek manipülasyona uygun hale getirilmişlerdir.

İnsanlık bunların bedelini kanlı devrimler içinde, totaliter ideolojilerin yol açtığı II. Dünya Savaşı veya din savaşları gibi olaylarda ödemiştir.


İçerde ve dışarıda yaşanan yüksek yoğunluklu popülizmin, bir komplo kültürü altyapısından kolayca beslenebildiğini görüyoruz.

Bilindiği gibi "komplo" düşüncesinin ana unsurları Michael Barkun'un ifade ettiği gibi; "hiçbir şeyin tesadüf olamayacağı, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu ve bunlara ilişkin çarpışan iyi ve kötü güçlerin varlığına" ilişkin hususlardır.

George Soros'un hocası Karl Popper; "Komplo teorileri modern dünyanın tanrılarıdır ancak kötülcül ve her şeye muktedir tanrılar" diyor. 1


Komplo teorileri insan iradesini önemsizleştir ve insanın iradesini yok sayar. Bu yaklaşım zamanla paranoid şizofreni haline de dönüşebilme riski de taşır.

Komplonun tarihsel kaynağı, düalizm ve okültizmden (pagan gizemciliği) beslenmektedir. Bu tür yaklaşımlar özellikle başta İslam olmak üzere, İbrahimi dinlerin ontolojik aksiyolojilerine de tezat teşkil etmektedir.

"Kadir-i Mutlak" ve "Tek Tanrı" iradesi ile insanın bireysel sorumluluğunda olan bir evren işleyişinde, geçmiş ve geleceği belirlediği var sayılan gizemli ideolojiler ve örgütlerin rolleri ne olabilir ki?

Bunları söylerken tarihte ve günümüzde komplo faaliyetlerinin ve gizli yapıların olmadığını kastetmiyoruz.

Sadece dün ve gelecekte bu yapıların hiçbir zaman belirleyici iradeler olamayacağını ifade etmek istemekteyiz.

Tabii ki Yunanlı veya Sırp fanatiklerin vb. "megalo idea"ları olacaktır. Benzer şekilde "Büyük İsrail" veya "Büyük Kürdistan" benzeri fanteziler her zaman hayallerde mevcut olacaktır.

Ancak önemli olan da devlet ve siyasetçilerin de gerçek ve fantezi ayırımında ne kadar sağduyulu davranacaklarına ilişkin sonuçlardır.

Burada özellikle sebep-sonuç ilişkisi veya determinal-bilimsel düşünceden kopmanın getirdiği trajik maliyetleri kastetmekteyiz.

Ülkemizde Türk sağı, solu ve Kürt siyasetinin ortak değişmez komploları vardır. Derin devlet, Siyonist, ABD, İngiliz ve İran komploları gibi.

Sorun bunların olayların seyrini kısmen etkilediklerine değil (Kadir-i) mutlak belirleyici olduklarının kabulüne dairdir.


"Osmanlı'da komplo kültürü var mı?" diye sorulduğunda buna kesinlikle Meşrutiyet'e kadar pek yoktu diyebiliyoruz.

Avrupa'da özellikle Ortaçağ'da Engizisyon dönemlerinde Yahudilere yapılan katliamlarda komplo düşüncesinin etkisini görebiliyoruz.

II. Bayezit'in Yahudilere sahip çıkıp ilticalarını kabul etmesinden ise Osmanlı'nın komplo bakışına uzaklığını anlayabiliyoruz. 

Tanzimat dönemi başlangıcında devletimiz batı kaynaklı bu komplo kültüründen henüz etkilenmemişti. Ancak bu kültür Jön Türkleri özellikle Fransa kaynaklı Yüzbaşı Dreyfus davasının da tetiklemesiyle etkilemeye başlamıştı.

Bu komplo kültürünün ana unsurları antisemit Yahudi düşmanlığı ve Mason komplosuydu. 2 Bu süreci başlatan "Siyon Önderleri Protokollerinin" Türkçeye basımı olduğunu söyleyebiliriz.

Bilindiği gibi protokolleri ilk derleyen Rus gizemcisi Sergei Nilus, Protokolleri, The Great in the Small: The Coming of the Anti-Christ and the Rule of Satan on Earth. (Küçükteki Büyük: Hıristiyan Karşıtlarının Gelişi ve Yeryüzünde Şeytan Yönetimi) adlı kitabına ek olarak aldı.

1917 itibarıyla, Nilus Rusya'da Protokoller'in 4 baskısını yayımlamıştı.


Üstte ifade edildiği üzere Türkiye'ye "Yahudi Komplosu"nun ilk ciddi giriş tarihini Tasvir-i Efkâr gazetesinin sahibi Ebüzziya Tevfik'in antisemit çizgi olarak başlattığı 1909 tarihi denilebilir. 3

(Burada belirtildiği gibi Fransa'daki Yüzbaşı Dreyfus davasının bir şekilde ülkemize etkisinden de bahsedilebilir. 4)
 

 

Özelde de Türk sağına Yahudi komplosunun girişini ise Almanya'da da eğitim görmüş 6 Emekli Tümgeneral Sami Sabit Karaman'ın "Siyon Önderlerin Protokolleri" kitabının Fransızcasını hazırlayan Roger Lambelin'in kitabına yaptığı Türkçe çeviri ile başlatabiliriz.

Yine bundan referans alarak yayımlanan Emekli Albay Ziya Uygur'un "Tarih Boyunca İhtilaller, İnkılaplar ve Siyonizm" (1968) kitabını da benzer nitelikte sayabiliriz.

(Özellikle Ziya Uygur'un "Yeniden Millî Mücadele" gençlik hareketi ve yayınları üzerindeki özel etkisi bu bağlamda önem arz etmektedir.)
 

 

Yukarıda ifade edildiği üzere Türk sağ aydınlarının o dönem Hitler hayranlıkları ve antisemit tavırları ön plandaydı.

Hatta emekli asker ve gazi Cevat Rıfat Atilhan gibileri ise o dönem Almanya'sına gidip geliyorlardı da.

Hitler'e sempati duyabilen aydınlara başta Cevat Rıfat, Nihal Atsız, Peyami Safa 6, Necip Fazıl 7 ve Nurettin Topçu'yu örnek verebiliriz.

Emekli başarılı asker Cevat Rıfat Bey Filistin cephesinde Yahudi milis örgütü Nili'ye karşı büyük mücadele vermişti sonradan atıldığı ticari sivil hayatında da Yahudi tüccarlara karşı acı tecrübeler yaşamıştı.

Cevat Bey'in antisemit ideolojiye ilgi duymasında zeitgeist (zamanın ruhu) kadar bu acı tecrübelerin de rol oynadığı söylenebilir.
 

 

Cevat Rıfat zamanla Türkçü çizgiden İslamcı politik çizgiye evirilmiştir. Ancak antisemit bakışı değişmemiştir.

Necmettin Erbakan'ın öğrenciyken Cevat Rıfat beyi tanıdığı ifade edilir. Cevat Rıfat ve çevresi o dönem genç muhafazakâr aydın ve öğrenciler üzerinde fikirleri ile etkiliydiler.

Öyle ki Sabetayist olarak bilinen Ahmet Emin Yalman'ın kurşunlanmasında azmettirici olarak da Cevat Rıfat'ın yargılandığı bilinmektedir (1952-53).

Sultan Galiyev, Akçura ve Gaspıralı ile başlayan Emperyal Turancılık ve Türkçülük anlayışı, Hitler etkisiyle başta Nihal Atsız ve Atilhan olmak üzere farklı (radikal) bir yorumla Türk sağında kısa bir dönem boy göstermişti.


Dünyada yaşanan acı savaşlar ve totaliter deneyimin ardından komplo düşüncesinin sosyal disiplinlerle anlaşılması ve araştırılmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır.

Adorno'nun Frankfurt Okulu bünyesinde açtığı Sosyal Araştırmalar Merkezi bu açıdan dikkat çekicidir.

Konunun analitik psikoloji ve diğer yönleriyle de Michael Butter, Jeff Cubit, Karen Douglas, Joe Shinsky, Mark Fenster gibi akademisyenler yayınlar yapmışlardır. 


Ne yazık ki ülkemiz düşünce hayatında totaliter deneyimler ve komplo kültürü ilişkisi üzerine yeterli çalışmalar yapılamamıştır.

Gönül bir Nurettin Topçu veya Cevat Rıfat'ın bu öz eleştiriyi yapmasını beklerdi. Bu yapılabilseydi en azından cari Türk sağı hareketlerinden antisemit ve komplo kültürü arındırılmış olabilirdi.


Lenin'in "Emperyalizm Teorisi" ve benzer katı ideolojik yaklaşımlar bugün ve tarihteki örnekleriyle solda komplo düşüncesine hep açık olmuştur.

Komplo bakış açısının tarihsel oküllt-gizemci ve katı ideolojik kökenleri, olayların ardında sebep sonuç ilişkilerinin ötesinde hep ideolojik veya bilinmezci sebepler üretmeye kendini teşvik etmiştir.

Ne yazık ki 20 ve 21'inci yüzyıllar modern ve post modern dönemler, hakikat-gerçek ötesi ve algısal özellikleriyle dünyamız artık komplo bakış açısına artık açık hale gelmiştir.


Tarihçi Bernard Lewis yazılarında; dönemin Osmanlı münevverlerinin, Osmanlı'nın gerileme sebebi olarak "gece namazlarına kalkmanın terk edilmesi"ni göstermesini ciddi bir zafiyet olarak nitelendirmektedir. 

Son yüzyıllarda batı Kant ve Hegel örneğindeki gibi düşünce metodolojinin felsefi alt yapısını kurumsallaştırdı.

Bilgi mimarisi- epistemoloji, diyalektik ve sentez bu anlamda düşünme yöntemi olarak bu filozoflar tarafından kazandırılan önemli kavramlardı.

Son 300 yılda benzer bir düşünce yöntemi, felsefi bakış açısı üretemeyen, kavramları kodifiye edemeyen, yüzleşemeyen medeniyetimiz ve düşünce hayatımızın komplo düşüncesinin etkilerine açık olması çok doğal karşılanmalıdır.

Yıllar önce yeni kurulan partilerimizden birinin kurucularından, Ülkücü hareketin mümtaz simalarından bir beyefendi bana,: "Ekopolitik'i ve sizi anlayamadım siz ya CIA'ya ya da bizim Genelkurmay'a çalışıyorsunuz siz kimsiniz?" demişti.

Zira bu bakışa göre muhafazakâr bir STK muhakkak ya bir cemaate ya bir kanaat önderine ya da bir devlet kurumuna bağlı olmalıydı.

Katı ideolojik zihin yapıları hep kategorik düşünceyi örgütler. Bu dünyada hep siyahlar, beyazlar veyahut hain ve kahramanlar vardır. Her bir insan veya topluluk bu kategorinin içinde konuşlanmışlardır.

Travmatize edilen ve hep kaygı yükü taşıyan insan ve toplumlar için de bu durum geçerlidir.


Toplum olarak Osmanlı'nın dağılmasına ilişkin acıları ve yasları henüz yaşayıp sindiremedik.

Art arda gelen darbeler ve antidemokrat uygulamalar, acımasız popülist siyaset, sosyal medyanın kolaycılığı tarihimizi ve bugünü okumada bizi sıkça komplo kolaycılığına iteledi.

Bunların etkisini sıkça Türk sağında "Siyonizm", Türk solu ve Kürt siyasetinde "Derin Devlet" ve ulusalcılarda ise genelde "Batı" komplosu olarak fark ettik.

Kutsal kitapta ilk komplonun Şeytan tarafından Âdem ve Havva'ya kurulduğundan bahseder. İlk komplo ikisinin de bir anlık irade zayıflığından başarılı olmuş; ancak sonuçta Âdem ve Havva'nın iradesi ve af dilemeleriyle boşa çıkmıştır diye geçer.

Ayrıca İblis'e verilen komplo yapma özgürlüğünün de ancak zayıf iradeli olanları etkileyeceği de Kitap'ta belirtilmektedir.


33 yıl önce, 28 Mayıs 1987 'de Batı Alman amatör pilot Mathias Rust, 18 yaşında idi. PPL pilot lisansını almıştı 50 saat uçuş deneyimine sahipti.

Korunaklı hava sahalarından radarlara yakalanmadan 750 kilometrelik mesafeyi kastederek Cessna 172 uçağı ile Moskova'nın göbeğindeki Kızıl Meydan'a inmişti.

Bunun üzerine Sovyet Savunma Bakanı görevden alınıp sürgüne yollanmıştı. Moskova'nın merkezine yapılan bu yasa dışı uçuş Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ilk başlangıcıydı.

Komplo bakış açısından kurtulamayanlar bu ve benzeri olaylar örneğindeki gibi hiçbir zaman tarihe bazen irrasyonel insan ve lider davranışlarının yön verebildiğini anlamayacaklardır.


"Megalo idea"lar, gizli cemiyetler ve komplo planları arkalarına maddi ve manevi kötülükleri alarak hep olacaklardır.

Süreçlere etki edecekler ancak hiçbir zaman belirleyici olamayacaklardır. Tabii ki ve ancak insan iradesi var oldukça.

Bizim mevcut düşünce hayatımız ise bir bilgi mimarisine oturmadıkça, belirttiğimiz nedenlerle kendine güven ve yüzleşme sorununu aşamadıkça, her yönüyle komplo rüzgârlarından etkilenmeye devam edecektir. 

 

 

Kaynaklar:

1.  https://birikimdergisi.com/guncel/10073/komplo-teorisinin-baska-bir-dunya-arzusu-ve-edebi-komplolar
2.  İşin ilginç yanı Türk Sağında mason komplosu çok kilidi açar ama Alman kökenli Gül-Haç kardeşliği benzer ezoterik örgüte pek dokunulmaz.
3.  https://www.salom.com.tr/arsiv/haber/92393/turkiye-cumhuriyetinde-antisemitizm-1
4.  Hannah Arendt Totalitarizmin kaynakları-I Antisemitizm İletişim yayınları 1997
5.  http://www.rifatbali.com/images/stories/dokumanlar/toplumsal_tarih_eylul_1995.pdf
6.  Nadi Perde Aralığından (Cumhuriyet Yayınları, 1965) adını verdiği hatıratı.
7.  N.F.K 25 Ekim 1967 tarihli Büyük Doğu'da yayımlanan "Dünyayı Yahudi güdüyor!" makalesi
8.  Isra 17/64-65 "Sen onlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle oynat. Suvari ve piyadelerinle üzerlerine yaygarayı bas. Mal ve evlatlarına ortak ol. Onlara yalan va'dler yap. Fakat şeytan onlara batıldan başka bir şey vaad etmez. Doğrusu benim halis kullarım var ya! Senin onların üzerinde hiçbir hükmün yoktur. Rabb'in ise vekil olarak yeter."87 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU