Rusya sonsuza dek düşman mı olacak?

Batı, liderlerle halk arasında ayrım yapmakta pek de iştahlı değil gibi görünüyor, oysa 1945'te Batı Almanya'yla barışın anahtarı bu olmuştu

Tüm bunlarla birlikte bir de sadece Putin'in değil, Rusya ve Rusların da şeytanlaştırılması sürüyor (AFP)

Vladimir Putin, 9 Mayıs'ta Rusya'nın Moskova'daki Zafer Bayramı geçit töreninin başındayken, Fransa'nın kısa süre önce yeniden seçilen cumhurbaşkanı da Strazburg'da Avrupa'nın geleceğiyle ilgili fikirlerini sunuyordu. Fakat burada en çok ilgi çeken şey, onun büyük ölçüde yeniden ısıttığı çok vitesli Avrupa planı değil, Rusya'nın Ukrayna’daki savaşın sonrasında aşağılanmaması çağrısı oldu.

1918'de yapılan hataların tekrarlanmaması gerektiğini söylerken Almanya'ya dayatılan acımasız şartların sadece bir nesil sonra çıkan sıradaki savaşın tohumlarını attığıyla ilgili uzun zamandır söylenegelen argümana atıfta bulunuyordu:

Yarın inşa etmemiz gereken bir barışımız olacak, bunu asla unutmamalıyız. Bunu hem Ukrayna hem de Rusya masada otururken yapmamız gerekecek… Bu ne inkarla ne birinden birini dışlamakla ne de aşağılamakla yapılabilir.

Ne var ki, eğer Emmanuel Macron'un umduğu alkış ya da en azından bu talebine sessiz bir destek idiyse, hayal kırıklığına uğramıştır. Avrupa Komisyonu Başkanı (ve Almanya yurttaşı) Ursula von der Leyen, üstü kapalı ve ani ters tepkisiyle, Putin'in askeri geçit töreniyle Avrupa Parlamentosu'ndaki "demokrasi kutlaması" arasındaki zıtlığın "daha keskin olamayacağını" dile getirdi. Leyen yalnız da değildi.

Macron'un çağrısı sosyal medyada da Ukraynalıların ve daha birçok kişinin sağanak haldeki kınamalarıyla karşılaştı. Bu aynı zamanda ABD'nin (geçen ay Savunma Bakanı Lloyd Austin'in ifade ettiği şekliyle) "Rusya'nın Ukrayna'yı istila ederken yaptığı türden şeyleri yapamayacağı kadar zayıfladığını görmek istiyoruz" minvalindeki tutumunu da ilgilendiriyor gibi görünüyordu.

Savaşın kışkırtma olmaksızın Rusya'nın istilasıyla başladığı, ufukta sonu yokmuş gibi göründüğü ve şu anda aslında savaşın ilk haftalarından da az müzakere yapılıyor olma ihtimali göz önüne alındığında, Rusya'nın üzerine herhangi bir şekilde bu kadar gidilmemesi karşısındaki düşmanlık anlaşılabilir.

Ayrıca, özellikle de Orta ve Doğu Avrupa'nın daha savaş yanlısı başkentlerinde hem Fransa'nın hem de Macron'un üstünde bir şüphe bulutu asılı. Bu bölgelerde Fransa, Ukrayna'nın "eşitsiz" diye nitelediği 2014 Minsk Anlaşması'yla bağdaştırılıyor ve Macron çok uzun zamandır kapıları Putin için açık tutan, kendi çıkarı için uğraşan bir barış yanlısı olarak görülüyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ama nihayetinde Macron haklı. Bir gün bu savaş sona erecek ve zamane düşmanları bir masanın çevresinde oturmak zorunda kalacak. Herhangi bir barışın şartları, çatışmalar durduğunda Rusya ve Ukrayna'nın göreceli pozisyonlarına bağlı olacak ancak Rusya kuvvetlerinin muhtemelen Kırım dışında Ukrayna topraklarının tamamından dışarı atılması durumunda bile Ukrayna ve Rusya komşu olarak kalmaya mahkum, tıpkı Rusya'yla Avrupa'nın (Avrupa'nın sınırları nasıl tanımlanırsa tanımlansın) da mahkum olduğu gibi.

Fakat şu an itibarıyla, bu gerçeklik pek de kabul görmüyor gibi duruyor. Hatta, Ukrayna devlet başkanının ülkesinin geleceğinin tarafsızlıkta yattığını ve NATO üyeliğinin (ve dolayısıyla silahlı korumanın) olasılıklar dahilinde olmadığını kabul etmeye hazır göründüğü savaşın ilk zamanlarına kıyasla bugün bu daha az kabul ediliyor sanki.

O zamandan bu yana Batı'dan istikrarla ülkeye akan silahlar ve görünüşe göre Rusya'nın bölgesel hırslarını küçültmek zorunda kalmasıyla şimdi (muhtemelen gerçekçi olmayan) bir topyekun Ukrayna zaferi umudu körükleniyor, ki bu da bugünlerde müzakere çağrısı yapan herkesin Münih tarzı bir "tavizkar" (II. Dünya Savaşı öncesinde Chamberlain'ın Hitler'e verdiği tavizlerden bahsediliyor -ed.n.), "Ukrayna düşmanı", "Putin savunucusu" ya da bunlardan da kötü şekillerde damgalanmasına neden oluyor.

Tüm bunlarla birlikte bir de sadece Putin'in değil, Rusya ve Rusların da şeytanlaştırılması sürüyor. İstilanın ilk anlarından itibaren bana Ukrayna ve Rusya arasındaki ilişkiler artık en az bir nesil boyunca zehirli bir hal alacakmış ve en azından Putin ve onla bağlantılı herhangi biri iktidarda kaldığı sürece Rusya uluslararası bir parya olacakmış gibi geliyordu. Şimdi, savaşın artık pekala üçüncü ayına girmesiyle, bunun büyük kısmı doğru çıktı, yalnız bir kısıtlamayla.
 


Geriye dönüp baktığımızda Rusya çoğunlukla sadece Batı dünyasında uluslararası parya haline geldi. Hindistan ve Afrika'nın büyük kısmı Rusya'nın eylemlerini kınamaktan kaçınırken, Çin dikkatli bir şekilde mesafesini korumaya devam ediyor. Bu bağlamda Ukrayna'daki savaş, dünyanın halihazırda hareket halindeki yeniden düzenlenme durumunu (Kuzey'e karşı Güney, zengine karşı fakir) hızlandırıyor olabilir.

Eğer bu yeniden düzenlenme yeni normal haline gelirse, ki gelebilir, daha muazzam trajedi yalnızca (kendisini esasen Avrupalı olarak gören) Rusya'nın artık kendisini "diğer" tarafta bulması değil, bu bölünmenin çok fazla zehirle körüklenmesi ve pekiştirilmesi olabilir.

Hakkını vermek gerekirse Boris Johnson, tüm Rusların otomatik olarak başkanlarının suç ortağı gibi tanımlanmaması uyarısını yapmak için zaman zaman zahmete girdi. Ama bunun kimseye pek de bir faydası dokunmadı. Bir yandan Johnson'ın mesajı, Londra'daki Rusların paralarını Muhafazakar Parti'nin kasalarına dolduran, Putin'in süper zengin müşterileri olduğuna dair yaygın inançla baltalandı. Öte yandan da bu mesaj, Anglo-Sakson dünyasında yeraltında uzun süredir gizlenen Rusofobi katmanıyla halihazırda sallantıdaydı.

Yani, ağzımızdan yel alsın ama Ukrayna savaşından önce bile, kendi ülkelerinden uzaktaki yaşamlarının keyfini sürenlerin çoğu Ukraynalı olsa da tüm oligarkların (şimdiden olumsuz çağrışımlara sahip bir kelime) Rus olduğu doğru kabul edilmişti. Böylece (Birleşik Krallık dışında hâlâ düzenin sesi olarak görülen) The Times da her muhabirin "gündelik vahşetin", "Rusya'nın ruhuna kazındığı"nı savunan bir köşe yazarıyla hemfikir olduğu, neredeyse yarım sayfalık mektuplar yayımladı.

Birisi, Rusya'nın Sovyetler Birliği'nden "gerçeği yozlaştırmayı" miras aldığını söyledi. Diğeri, Rus toplumunun "adaletsizlik ve terör tarafından kalıcı olarak yaralanmış" bir toplum olduğunu belirtti. Aynı argümanı desteklemek için başka biri ise 1980'lerin başında bir sokak temizleme kamyonunun sürücüsünün Kızıl Meydan'daki kalabalıkları dağıtırken zevk alıyor gibi görünmesinden dem vurdu.

Tüm bunlar, tarihleri veya doğaları (hangisi önce gelir?) nedeniyle Rusların özü itibarıyla medeniyetsiz ve vahşi olduğu tezine geliyor. Grup olarak Arapların, Müslümanların ya da hatta Çinlilerin üstünün bu şekilde çizilmesiyle yükselecek itirazı hayal edin. Böylesine yıkıcı bir fişlemeye karşı tek bir ses bile çıkmaz olur muydu?

Kurumsal ve kişisel bağların sadece birkaç hafta içinde koparılmasının boyutu da şaşırtıcı. Bu sadece şu veya bu Rus bestecinin senfonisinin iptal edilmesinden de, hatta sanatçıların veya sporcuların tamamen yasaklanmasından da ibaret değil. Pratikte tüm eğitim değişim programları, yurtdışında araştırma izni yılları ve geri kalanlar durduruldu. Bir akademisyenin tespit ettiği şekliyle:

Rusya uluslararası haritadan çıkarıldı.

Belki bir gün, yıllar içinde ve genelde birçok engele karşı geliştirilen bu ilişkileri yeniden inşa etme girişimlerinde bulunulacaktır. Ama buna ne benim ne de sizin ömrünüz yetmeyebilir. BK ve genel olarak Batı'nın büyük kısmı, daha iyi zamanlarda dahi Rusya'nın nasıl düşündüğünü idrak etmede yeterince kötüydü. Yanlış yorumlamalar daha ne kadar kötüleşecek?

Bu da (Emmanuel Macron'un kısmen cevaplama riskini aldığı) şu soruyu, yani savaş sona erdiğinde ve muhakkak olması gerektiği gibi müzakereler başladığında Rusya'yla ne yapılacağı sorusunu gündeme getiriyor. Avrupa'nın sınırındaki devasa, rahatsız edici mevcudiyetiyle Rusya hâlâ orada olacak ve onu fiziksel haritadan çıkarmak bu kadar kolay değil. Rusya'yı dahil etmenin, korkularını dinlemenin, onu küçük düşürmemenin bir yolu olmalı; yoksa tüm bu tehlikeli döngü yeniden başlayacak.

Ne yazık ki Batı, liderlerle halk arasında ayrım yapmakta pek de iştahlı değil gibi görünüyor, oysa 1945'te Batı Almanya'yla barışın anahtarı bu olmuştu. Macron'un savaşın ıssızlığı içinde feryat eden sesi ise şimdilik yalnız.

 

https://www.independent.co.uk/independentpremium/voices

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU