Osmanlı’nın son çeyreğinden 21. yüzyılın ilk çeyreğine… 1914’ten günümüze Türk Nöropsikiyatri Derneği

Türkiye’nin en eski uzmanlık derneği olan Türk Nöropsikiyatri Derneği (TNPD), kuruluşunun 105. yılını geride bıraktı. Derneğin başkanlığını yürüten Doç. Dr. Zehra Betül Yalçıner’le dünden bugüne Türkiye’de nöropsikiyatriyi konuştuk

Fotoğraf: turknoropsikiyatri.org

Osmanlı’dan günümüze miras bir kuruluş Türk Nöropsikiyatri Derneği. Başkan Yalçıner’in deyimiyle “bir avuç kişinin nöropsikiyatrist olarak görev yaptığı dönemde” kurulup bir asrı deviren dernek, çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor.

Nöropsikiyatri nedir?

Türk Nöropsikiyatri Derneği Başkanı Doç. Dr. Zehra Betül Yalçıner, nöropsikiyatrinin ne anlama geldiğini şu sözlerle açıklıyor:

 Aslında başlangıçta da tek bir disiplin olan, nöroloji ve psikiyatrinin –bir diğer deyişle kişinin zihinsel ve ruhsal faaliyetlerini inceleyen bilim alanlarının- ortak tanımlanmasıdır diyebiliriz. Günümüzde araştırma alanında  “nörobilim” de bu alanı tarif etmektedir. Ancak günlük klinik pratik her iki disiplini -hatta bu disiplinler içindeki özellikli faaliyet alanlarını- ayırıyor. Bu anlamda nöropsikiyatri kavramını ısrarla gündemde tutmak,  vakaların her iki gözle görülmesini ve ortak alanlarda tartışılmasını sağlamaya hizmet ediyor.

Türk Nöropsikiyatri Derneği’nin tarihçesi

Türk Nöropsikiyatri Derneği, 16 Ekim 1914’te Osmanlı Tababet-i Akliye ve Asabiye Cemiyeti ismiyle, aralarında dönemin Toptaşı Bimarhanesi (Akıl Hastanesi) baştabibi Avni Mahmud’un da bulunduğu 12 nöropsikiyatrist tarafından kuruldu:

1- Raşit Tahsin Bey (Tıp Fakültesi Seririyatı Akliye ve Asabiye Muallimi ve Cemiyeti Tıbbıyeyi Osmaniye Ve Meclisi Aliyi Sıhhi Azasından)

2- Mazhar Osman Bey (Haseki MecaninMüşahadehanesi Sertabibi ve Haydarpaşa Hastanesi Tabibi Mütehassısı)

3- Vasfi Bey (Tıp Fakültesi Tıp Kanunu Muallim Muavini ve Meclisi Aliyi Sıhhi Azasından)

4- Galip Ata Bey (Haseki Nisa Hastanesi Sertabib Muavini ve Emrazı Asabiye Mütehassıslarından)

5- Zilinakis Bey (Rum İspetelyas Emrazı Akliye Hastanesi Mütehassısı)

6- Avni Bey (Bimarhane Sertabibi ve Meclisi Aliyi Sıhhi Azasından)

7- Ali Muhlis Bey (Bimarhane Sertabib Muavini, Avni Mahmud’un kardeşi)

8- Niyazi Bey (Bimarhane Etıbbasından)

9- Lütfi Bey (Bimarhane Etıbbasından)

10- Tahir Bey (Bimarhane Sertabib Muavini)

11- Şuayip Bey (Gümüşsuyu Hastanesi Etıbbasından ve Emrazı Akliye Mütehassıslarından)  

12- Nuri Bekir Bey (Darüşşafaka Tabibi ve Emrazı Asabiye Mütehassıslarından)

Tüzüğünün tamamlanmasıyla 1918’te resmi kuruluşunu yapan dernek, ilk kongresini düzenledi. Başkanlığa getirilen Mazhar Osman, 1951 yılına kadar görevini sürdürdü. 

Osmanlı Tababet-i Akliye ve Asabiye Cemiyeti, cumhuriyetten sonra Türk Tababet-i Akliye ve Asabiye Cemiyeti adını aldı.

Daha sonra kuruluşun ismi günümüzde de kullanıldığı şekilde Türk Nöropsikiyatri Derneği olarak değiştirildi.

Derneğin kurucularının da aralarında bulunduğu Toptaşı  Bimarhanesi hekimleri, ilerleyen yıllarda  Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin (o dönemki adıyla Bakırköy Emraz-ı  Akliye ve Asabiye Hastanesi) kuruluşunda yer aldı.

Asabiyecilikten nöropsikiyatriye

Derneğin kuruluş amacı ve nöropsikiyatri alanına ilişkin olarak ise Yalçıner, “Türkiye’de bir dönem  ‘asabiye’ olarak bilinen dal, aslında nöroloji ve psikiyatriyi tarif ederdi. Daha sonra bu iki dal birbirinden ayrıldı” diyor.

Raşid Tahsin’in  “Akliye ve asabiye bir batında doğan ikiz kardeşlerdir” sözünü hatırlatan Yalçıner, bu iki disiplinin, bir süre ayrı yürümüş olsalar da, özellikle son yıllarda nörobilimdeki hızlı gelişmeyle birlikte tekrar kopmaz bir şekilde bir araya geldiğini vurguluyor.

 

Doç. Dr. Zehra Betül Yalçıner.jpg
Doç. Dr. Zehra Betül Yalçıner / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Derneğin günümüzdeki faaliyetleri

Türkiye’nin en eski uzmanlık derneği olan Türk Nöropsikiyatri Derneği, her yıl Nöropsikiyatri Günleri adıyla sempozyum düzenliyor.  

Bu sempozyumun düzenlenmesinde Beyin Araştırmaları Derneği başta olmak üzere çeşitli kuruluşlar ve üniversiteler ile ortak çalışmalar yürütülüyor.

Derneğin sahibi olduğu Nöropsikiyatri Arşivi adlı bilimsel dergi de 54 yıldır kesintisiz yayınlanıyor ve  PUB MED’de indeksleniyor.

Yalçıner, “Dergimiz, Türkiye’nin uluslararası alanda saygın bilimsel yayınlarından biri” diyor. Güncel konuların yer aldığı, Nöropsikiyatri Bülteni de derneğin yayınları arasında. TNPD  aynı zamanda Dünya Psikiyatri Birliği (WPA)’nın  Kurucu Üyelerinden biri.

Nöroloji ve psikiyatri disiplinlerinin arasında, kesişme alanında kalan, sadece bir tarafa ait olmayan vakaların tartışılması amacıyla Türkiyenin farklı illerinde ve Üniversitelerinde  “Araf” adı verilen vaka toplantıları düzenleniyor.

Hastalıklarda genetiğin etkisi ve örnek bir nöropsikiyatri vakası

Bakırköy Ruh ve sinir Hastalıkları Hastanesi’nde 20 yıl çalışan nöropsikiyatriye Doç. Dr. Zehra Betül Yalçıner, nöropsikiyatrik hastalıkların çoğunun genetik (kalıtsal) faktörler nedeniyle oluştuğunu söylüyor.

Nöroplasti vakası örneği vermesini istediğimizde şöyle konuşuyor:

Örneğin 60’lı yaşlarda, sağlık sorunu yaşamadığını sandığımız normal bir birey, bir anda argo konuşmaya, açık saçık sözler sarfetmeye, öfkelenmeye ya da yalanlar atmaya başlıyor. Bu kişi, bir takım testler yapmamız için bize yönlendiriliyor.

Amiyotrofik Lateral Skleroz (ALS) hastalığı örneğini de veren Yalçıner, ALS’nin omurilikte belli bir bölgenin harabiyetiyle başlayıp sinirler ile kasları etkileyen ve onların zayıflamalarına sebep olan ilerleyici bir hastalık olduğunu söylüyor.

Dr. Yalçıner, sebebi bilinmeyen ALS’nin kesin bir tedavisinin de olmadığını belirtiyor.

“Ne yapacağımızı biliyoruz ama yapamıyoruz çünkü destek yok”

Doç. Dr. Zehra Betül Yalçıner, Türkiye’deki nöroloji ve psikiyatrinin uluslararası seviyede olduğunu, ancak araştırma yapma olanağı bakımından güçlüklerle, imkansızlıklarla karşılaşıldığını belirterek, “Ne yapacağımızı biliyoruz ama yapamıyoruz.  Özellikle Devlet Üniversiteleri Tıp Fakülteleri her açıdan  zor zamanlardan geçiyor.  Akademik olarak yeterli desteği alamıyoruz” diyor. 

“Ömür beyni eğitmekle geçiyor”

Yalçıner, “Davranışı değiştiren hastalıklar, sara nöbetleri gibi belirtiler eski zamanlardan beri insanların ilgisini çekiyor.  Antik dönemde bu alana ait hastalıklar, belirtiler tamamen doğa üstüne atfedilirdi.  Gözlem ve deneyime dayalı bilgi birikimi, akıl ve/veya ruh hastalığı diye tanımlanan hastalıklarının beyinle ilgisini gösterdi.  Beyin, vücuttaki diğer organlardan ayrı çalışmıyor, bedenin bir parçası. Bu nedenle bedeni etkileyen her şey beyni de etkiliyor. Ve bilinenin aksine beyin gelişimi ve değişimi, çocuklukta olup biten bir şey değil, yaşam boyu devam eden bir süreç” diyor ve ekliyor:

Beyni eğitmek mümkün. Ömür beyni eğitmekle geçiyor. Beyin plastisite özelliği sayesinde kaybedilmiş fonksiyonları kazanabiliyor, yeni alanlara yeni görevler yükleyebiliyor.

“Hekimler hastayı muayene etmeden tanı koymazlar”

Toplumdaki davranış bozukluklarının nöroloji ve psikiyatrinin kesiştiği alanlar olduğunu belirten Doç. Dr. Yalçıner, “Toplumun ruh halinin iyi olmadığı çok klişe bir kavram ve çok geniş ve derinlemesine tartışılmazsa eksik ve yanlış anlaşılır diyor. Mesela  insanların eskisine göre daha uzun yaşaması , toplumda görülen demans sayısını artırıyor,  sosyoekonomik  sorunların giderek artması  da, kaygılı ve endişeli insanların sayısını artırıyor.  Yoksulluk ve eğitim sisteminin yetersizliği uyuşturucuya başlama yaşını düşürüyor. Ama her durum kendisini yaratan özel koşullarda tartışılmalıdır, ve daha önemlisi ister sıradan biri olsun isterse meşhur bir insan , hekimler hastayı muayene etmeden tanı koymazlar, genel geçer ya da klişe tanımlamalar maksadı aşan sonuçlara yol açar” diyor.

Yalçıner sözlerine şöyle devam ediyor:

Bu konuyu istismar eden insanların “ruhsal” danışmanlığını, rehberliğini yaptığını iddia eden, kendilerini denetleyen herhangi bir mekanizmanın bulunmadığı “meslekler” ya da merdivenaltı uygulamalar var. Alternatif ya da tamamlayıcı tıp uygulamaları adı altında sağlık sistemine giren yöntemlerin de, iddia edildiği gibi merdivenaltı uygulamaları kaldırmadığını, aksine onları meşrulaştırdığını düşünüyorum.

Bimarhaneler Nizamnamesi‘nden Toplum Ruh Sağlığı Yasası’na

Doç. Dr. Zehra Betül Yalçıner, nöropsikiyatri denilince Türk psikiyatri tarihinde önemli bir yeri olan, İtalyan Dr. Luigi Mongeri’ye de değinmek gerektiğini söylüyor. 1818’de doğan Mongeri, 1873 yılında - Toptaşı Darüşşifası’nın  başına getiriliyor.

Osmanlı Devleti’nde modern psikiyatrinin kurucusu ve ruh sağlığı alanında ilk yasal metni (Bimarhaneler Nizamnamesi) hazırlayan isim olarak bilinen Mongeri, 1882 yılında vefat edene dek Fransız Lape Hastanesi’nin başhekimliğini yapıyor.

Ülkemizde hala bir Ruh Sağlığı Yasası olmadığına dikkat çeken Yalçıner, toplum ruh sağlığı yasasının çıkarılmasının kendilerinin öncelikli başlıklarından biri olduğunun altını çiziyor.

“Hekime karşı şiddet, hayati bir risk haline geldi”

Türk Nöropsikiyatri Derneği Başkanı, Yalçıner, nöroloji ve psikiyatri alanında çalışan hekimlerin de sıklıkla şiddete maruz kaldıklarını belirterek, hekimlere karşı şiddet kullanılması ve bu eğilimin tırmanmasının çok önemli bir sorun olduğunu, bu nedenle 14 Mart Tıp Bayramı/Sağlık Haftası’nı bir kutlamadan ziyade sağlık sistemini yönetenlerde ve toplumun her kesiminde farkındalık yaratmaya çalışmakla geçirdiklerini vurguluyor.

“Meslek etiğinde sınırlar çizilmeli, 3 doğu felsefesi 2 bilgiyle kitap yazıyorlar”

Türk Nöropsikiyatri Derneği Başkanı Doç. Dr. Zehra Betül Yalçıner’in bir de çağrısı var:

Bu mesleğin etik şekilde uygulanmasının sınırları olmalı ve bu sınırlar net bir şekilde çizilmeli. Hikmeti kendinden menkul herkes, 3 doğu felsefesi, 2 bilgiyle kitap yazıyor.  Bu etik değil. Meslek etiğinden de geçtim, toplum sağlığı riske atılıyor.

Psikanalizin kurucusu: Sigmund Freud

Yalçıner’in adını özellikle geçirmek istediği bir diğer isimse Sigmund Freud. Akıl hastalıkları için bir tedavi yöntemi ve insan davranışlarının açıklanmasında önemli bir değer olan Freud, psikanalizin kurucu babası olarak görülüyor.

Nörolog, psikolog ve yazar olan Sigmund Freud, zihinsel hastalıkların tedavisi için psikanaliz yöntemini geliştirmiş.

 “Beynin istirahat halindeyken de çalıştığına dair araştırmalar var”

Türk Nöropsikiyatri Derneği Başkanı, “Son 10 yıla kadar beyin, hangi faaliyetleri yaptığına göre –bir diğer deyişle işlev yaparken- araştırıldı. Ancak son yıllarda beynin istirahat halindeyken de çalıştığına ilişkin çalışmalar önem kazandı. İstirahat aktiviteleri araştırılmaya başlandı. Beynin uyku halindeyken, rüya görürken veya dinlenirkenki hali, aktifliği üzerine çalışmalar başlatıldı” diyor. 

Nörobilim

Dr. Yalçıner ayrıca nöropsikiyatrinin nöroscience’ın (nörobilim) altında yeniden tanımlandığını ve son yıllarda bu alanda çalışmaların arttığını da sözlerine ekliyor.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU