Mağaradan Metaverse'e, mabetten mektebe

Zeynel Karataş Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

Moğollardan önce benzer kaç hadise var bilinmez ama bu barbarların insanlığa yaptıkları en büyük ihanet kütüphaneleri yok etmeleridir.

Benzer bir durum Endülüs'te de yaşandı. Bilgiden vazgeçmeyen insanlık, barbarlığı yanında taşıyarak tüm zamanların ötesine geçmeyi başardı. Hayatın koordinat zemininde yön kavramı kayboldu.

Kendisine Homo Deus kimliğini yakıştıran bir zümre, ütopyasını gerçekleştirmek uğruna insanlığı distopyaya sürükleyebilir mi?

Herkes farkında mı? Dünyanın dört bir tarafında bilgisayarı, akıllı cep telefonunu, interneti veya sosyal medyayı öğreten bir kurum yok.

Oysaki insanlık yaşa bakmaksızın eline aldığı bu teknolojiyi ilgi alanına göre kendisine yeteceğinden daha fazlasını, hızlı bir şekilde öğreniyor ve de uyguluyor. En doğal köy hayatından, en bilimsel çalışmalara kadar paylaşımlar müşterilerine ulaşıyor.

Bu sihirli ekranın cazibesi bireyleri; toplumdan, aileden, okuldan, mabetten kopardı. Bireyler ekranın karşısında tek başına, ekranın içinde herkesle birlikte yaşıyor.

Yüz çevrilen gerçek dünyanın medeniyeti eriyip bitmek üzere. Binlerce yılın birikimi ile mabetler cemaatleriyle, okullar öğrencileriyle bağ kurmakta zorlanıyor.

Tarih boyunca mabetler hiç bu kadar insan, okullar hiç bu kadar öğrenci toplamadı. Tam bir paradoks, kafalar karmakarışık.

Gerçek dünya mı yoksa sanal âlem mi, tercihi kim söyleyebilir; hangisi önceliğimizde…


Güncel teknoloji, "artırılmış sanal gerçeklik" ile binlerce yılın öyküsünü gömmek üzere. Kripto, Metaverse, Blockchain ve uzantı yepyeni kavramlar ile tanışıyoruz.

Korku ve endişeden çok merak ve heyecanlı bir karşılama var… Kripto paranın ve Metaverse'ün eğitimini başlatan bir mercide olmadı. Bu öte evrende insanın ilgi duyduğu her ne varsa erişime açık olacak.

Soru şu: İnsanlar iki boyutlu internet dünyasına bu kadar bağımlı hale gelirken üç boyutlu Metaverse topyekûn bir teslimiyet olur mu?

Cevap evet olursa; gerçek hayata ki sosyal, inanç, ekonomi, eğitim ve kültür alanlarıyla ile kaç kişi ilgilenecek. Tüm bunların folklorik formatta kalacağı hesaplanmalıdır.

Aileler kültürel aktarımda başarısız kaldıklarından, değerlerini korumak adına mabetlere ve okullara görevi ihale etmiş gibi... Bu kurumların işleyiş kodları teknolojinin baskın hızına cevap veremiyor.   
 

 

Dünün kavramlarını kullanan mabetlerin hatipleri ile eğitimin kürsüleri, cemaat ve öğrencilerini etkileyemedikleri ortada. Dinler-duymaz cemaat üyeleri, henüz mabetten çıkarken hatibin işlediği konuyu bile hatırlamadığını, herkes üzerinde test edebilir.

Roma'da, Rio de Jenerio'da, Moskova'da, Pekin'de veya İstanbul'da ailedeki ve sokaktaki yaşam biçiminden anlaşılıyor ki mabetlerin tesiri dip yapmış durumda.

İnsanlar; cennet vaadi ile ikna olmuyor, cehennemin korkusunu da üzerinden atalı çok oldu. Cennet ve cehennemin ötesine geçtikleri de zannedilmesin. Toplumlar yönlerini değiştirdi.

Bireyler; auralarında ihtiyaç duydukları inanca, kendilerince zorlama makullerle idare etmeye çalışıyor. Kabullendikleri yeni değerleri (?) kutsayacak bir merci "henüz" çıkmadığından suskunlar.

İnançları uğruna iradelerini koruyan karar sahipleri, (ki kaldıysa) kitlelerden kopmadan onlarla birlikte bu yeni dili öğrenebilir. Ortaya çıkan yeni kavramlar damıtılmış inancın özü ile kuşatılabilir.

Tüm zamanlara hitap etme iddiasında olan "dinin" önündeki engel(ler) ne olabilir?


Eğitimin kürsülerinde verilen birçok ders veya dersin konusu, dinleyen öğrenciler için angaryadan öteye bir anlam ifade etmiyor. Öğrenciler önlerindeki sınav kaygısı ile dayatılan dersleri veya konuları lazımlıklarında tutuyor.

Hipnoz olmuşçasına zamanlarının çoğunu dijital dünyada geçiren nesil, bilimde onlarca yılın birikimini sentezleyen derse vakit ayırmıyor. Eğitimin multidisiplin yapısı içinde ki aktörler çoğu zaman ıskartada kalıyor.

Eğitimin her aşamasında alışılmış "birlikte çalışma" mekanizması "beraber çalışma" ihtiyacını engelliyor. Kendi alanlarının uzmanı olan eğitimin aktörleri, kullandıkları çıplak teknoloji ile kendilerini yenilemiş olmuyor.

Farklı disiplinlerin etkileşimden öte, iç içe geçtiği süreci, birlikte çalışarak aşılamaz. Bazen bir masanın etrafında, bazen bir dersin platformunda beraber çalışma organizasyonları çok zor değil.

Haz veren yöntemlerle, doğru veya yanlış, yoğun ve hızlı bilgi akışını sağlayan teknoloji nesli kilitliyor. Güncel hiyeroglif bir anlatım dili gelişiyor. Zengin bir konuşma dili yerine sembollere yüklenen anlamlar, yeni bir iletişim becerisi istiyor.

Eğitimin içinde yer alan kuşaklar, abartılı ve acımasızca zamanlarını ceplerindeki telefona harcıyor. Sosyal medyada ki absürt bir paylaşım veya beğeni hafızalarda parsellenebiliyor.

Bireyler; İnternet, 4G ve 5G teknolojilerini nerden-nasıl geldiğini düşünmeden iki boyutlu dijital dünya uğruna gerçek hayata sırtını dönebiliyor. Bu sürecin ölçme ve değerlendirmeleri yapılmadan üç boyutlu Metaverse'nin alt yapıları bitmek üzere.

İki boyutlu akıllı telefona kendini kaptıran kuşaklar, bir gözlüğün arkasında avatarı üzerinden öteki bir boyuttayken gerçek hayat ne kadar cazip kalabilir.

Metaverste "artırılmış gerçek", sanal âleme üç boyutlu ortam imkânı sağlıyor. Bu âlemin özgürlükleri akıllı telefonun sağladığı özgürlüklerin çok ötesine taşınacak.

Ne olacağını hesaplayamadığımız bu âleme ne ara ulaştık. Bilim elde etiği veriyi test etmek ister, onu doğrulayıp sonra kullanıma sunar. Blok zincirler bağında yağmur gibi yağan verileri test eden bir laboratuara ihtiyaç duyulmuyor.

Bir panayır ortamı sağlayan bilinçsiz internet erişimi, Metaverse ile ortamı karnavala dönüştürecek gibi. 


Platon'a göre insan unuttuğu bir bilgiyi; yaşadıkları arasında karşılaştığı bazı objelerin yapmış olduğu çağrışımlar ile tekrar hatırlar.

Ona göre; zaten var olan bilgi veya gerçek mantık yürüterek elde edilebilir. Bu bilgiye hayal ile ulaşılır, düşüncede şekillenir, dile vurur, kalemin ucuna akar ve sahnedeki yerini alır.

Platon'un yaklaşık 2500 yıldır kullanılan bir mağara metaforu bilinir. Mağara alegorisine göre insanlar; "dünya hayatını" sırtlarını döndükleri mağaranın ağız kısmına zincirlenmiş bir vaziyette yaşar.

Işığın etkisi ile mağaranın duvarlarına yansıyan gölgeler, dışarıdan yankılanan sesler hayatın gerçeği zannedilir. Ve çok az insan gerçek hayatın farkındadır.

Aslında Platon, insanlığın zaten "gölge bir âlemde" yaşadığını benzetmeler ile anlatmaya çalışır. Günümüz teknolojisi ise zaten sanal olan bu hayata paralel, adına "öte evren" dediği Metaverse'yi koyuyor. Buna hayatın ikinci türevi demek de mümkün.


Platon'un mağara benzetmesinden yola çıkarak;

Yeryüzünde ki insanlar, öteki dünya dediğimiz yerden varlıkların bu dünyadaki avatarları mı?  

Yetenek, sosyalite, inanç, düşünce ve duygular gibi her yönden sınırlanmış olan "insan" gerçeğinin bir başka evrendeki veya boyuttaki gölgesi olma ihtimali ne kadar sahte olabilir?

"Fani" olarak tanımladığımız dünya hayatının gerçeğini, bilmediğimiz ama orada bir yerde olacağına inandığımız, adına "ahiret" dediğimiz hayat ile bağımızı yeniden tanımlamaya ihtiyaç var mı?  

Bulunduğumuz konumu koordinatın sıfır noktası kabul edersek artı veya eksi hangi yönde daha çok ilerliyoruz. Belli kiPlaton'un mağarasının içe doğru uzanan bir derinliği de var.

Metaverse ile mağaranın içinde ne yapmaya çalıştığımız önemli; bizi bağlayan zincirler, dışarıda gerçek bir hayat, mağaranın içe doğru uzanan derinliği… Kullanım amacımıza göre de değişebilir.
 

 

İnsanlık tarihinin bize işlediği iki önemli olgu bulunur; inanç ve öğrenmek. Her kapasitedeki insan inanmak ve öğrenmekten vazgeçemedi.

İlginç bir şekilde bu kurumlar insanlığı ters istikamette sevk edebildi. Bazen bağnaz ve yobaz bir toplum, bazen de Ahsen-i takvim mahiyetinde mükemmel üst insanlar ortaya koydu.

Bu iki kurumda inisiyatif kullananların potansiyellerine göre istikametin yönü değişti. Hayatı sürdüğü tarla kadar zannedenler, ben ötmesem güneş doğmaz diyenler, bu yükü benden başka kimse taşıyamaz iddiasında olanlar müzminleşerek insanlığa ihanet etti.

Oysaki mabetler; kolektif aklın geliştiği, geçmişi geleceğe bağlayan, değerli her meziyeti kubbeleştiren merkezler olmak içindi.

Bu nedenle dünyanın her tarafındaki mabetler insanın ruhuna dokunur. Bu dokunuş, onların olmazsa olmazlarının ispatıdır. 

Oysaki mektepler; bilginin-ilmin-irfanın geliştiği ve paylaşıldığı, doğrunun ve gerçeğin ortaya konulduğu, her alandaki estetiğin bireye öğretildiği yerdir.

Bu nedenle dünyanın her tarafındaki eğitim kurumları insanlara umut olur. Bu umut, bütün insanlığı eğitimin tezgâhına mecbur etti.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU