Hindistan-Çin ilişkileri: Yeni bir normalleşme mümkün mü?

Dr. Ümit Alperen Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Bütün dünya Rusya'nın Ukrayna işgaline odaklanmışken, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de Güney Asya ülkelerine odaklanan 10 günlük bir diplomasi trafiği başlattı.

Wang Yi, 10 gün içerisinde Pakistan, Afganistan, Hindistan ve Nepal ziyaretlerini gerçekleştirdi. Bu ziyaretler çerçevesinde Wang Yi, Pakistan'ın özel davetlisi olarak 22-23 Mart'ta İslamabad'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) Dışişleri Bakanları toplantısına katılan ilk Çin dışişleri bakanı oldu.

Bu ziyaretlerin ardından da, 30-31 Mart tarihlerinde Pekin'de Afganistan'ın Komşuları Dışişleri Bakanları toplantısının üçüncüsü, ilk defa Geçici Taliban Hükümeti Dışişleri Bakanı'nın da katılımıyla gerçekleştirildi. 


Bu süreç zarfında en dikkat çekici ziyaret ise şüphesiz Wang Yi'nin Hindistan'ı ziyareti. Wang Yi'nin ziyareti, Aralık 2019'dan bu yana iki ülke arasındaki ilk üst düzey ziyaret olarak kayıtlara geçti.

Hatırlanacağı üzere, Hindistan ve Çin askerleri Haziran 2020'de Himalayalarda yer alan Ladakh'ın Galvan Vadisi'nde çatışmış ve 1975'ten bu yana ilk defa can kaybı yaşanmıştı.

Aynı zamanda bu çatışma 1967'den bu yana iki ülke arasında yaşanan en kanlı çatışma olarak kayıtlara geçmişti.

İki ülke arasında askeri düzeyde 15 defa yapılan birliklerin belirli noktalardan çekilmesine odaklanan görüşmelerde de henüz ciddi bir ilerleme de sağlanamadı. 


Bu koşullarda, doğal olarak Çin tarafından Hindistan'a yapılan bu üst düzey ziyaretin anlamı ve Çin-Hindistan ikili ilişkilerine nasıl bir katkı yapacağı merak ediliyor.

Wang Yi'nin ziyaretinin ana motivasyon kaynağının, Ukrayna Savaşı'nın yanı sıra hem Hindistan'ın hem de Çin'in 2 Mart'ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Rusya'nın Ukrayna işgalini sonlandırması çağrısı yapan kararında çekimser kalması olduğunu söyleyebiliriz. 


Çin ve Hindistan'ın, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali konusunda BM Genel Kurulu'nda çekimser kalmaları, bölgesel ve küresel politikada aynı pozisyonda oldukları yanılgısını ortaya çıkarsa da, her iki ülkenin motivasyonları farklı.

Her şeyden önce iki ülkenin tehdit algıları birbirinden farklılık arz etmekte. Çin kendisine en büyük tehdit olarak Hindistan ile iyi ilişkileri olan ABD'yi görmekte.

Hindistan ise en büyük tehdit olarak Çin'i ve Çin ile yakın ilişkileri olan Pakistan'ı görmekte. 

İki ülkenin motivasyonlarındaki farklılaşmanın bir göstergesi olarak, BM Genel Kurulu'nda Rusya'nın İnsan Hakları Konseyi üyeliğinden çıkarılması için 7 Nisan'da yapılan oylamada Çin, Rusya'nın üyelikten çıkarılmasına karşı oy kullanırken, Hindistan ve Pakistan Çin'den farklı olarak çekimser kalmayı tercih etmesi dikkat çekicidir. 

Çin'in, Ukrayna işgalinde çekimser kalmasında, genel olarak Çin ve Rusya'nın ABD'den algıladıkları ortak tehdidin yanı sıra, Çin'in Rus enerjisine olan ihtiyacı etkili. 


Hindistan'ın işgale karşı çekimser kalmasında, tehdit algıladığı Çin'e karşı Asya denkleminde bir denge politikası izlemesi ve beraberinde Rus silahlarına bağımlılığı ön plana çıkmakta.

Hindistan, Rusya aleyhinde durmasının hem Orta Asya'da hem de Güney Asya'da kendisini Çin ve Pakistan karşısında dezavantajlı bir duruma düşürmesinden endişelenmekte.

Bu çerçevede de Hindistan, reelpolitik bir zeminde Rusya-ABD dengesi temelinde hem Rusya hem de ABD ile Çin'i dengeleme stratejisi izliyor. 

ABD'nin de Hint-Pasifik'te en önemli rakip olarak gördüğü Çin'in etki alanını sınırlandıran QUAD -Avustralya, Hindistan, Japonya ve ABD- oluşumunda Hindistan'ın önemi nedeniyle, Yeni Delhi'nin çekimser kalmasına Joe Biden yönetimi sınırlı tepki vermeyi tercih ediyor.

Dolayısıyla hem Hindistan hem de ABD, Çin'i ortak tehdit olarak algılıyor. 


Wang Yi ziyaretinde, hem Hindistan'ın hem de Çin'in Rusya konusunda aynı olmayan ama benzer pozisyondaki yaklaşımları Batı'nın her iki ülkeye de tepkisi üzerinden Hindistan ile ilişkileri yeniden tamir etmeyi hedefliyordu.

Diğer bir ifade üzerinden ortak dost -Rusya- ve ortak tehdit  -Batının eleştirileri- üzerinden. 

Bu bağlamda da Wang Yi, Hintli mevkidaşı Subrahmanyam Jaishankar ile 25 Mart'ta Yeni Delhi'de yaptığı 3 saatlik görüşmede, iki ülke arasındaki sınır sorununun ikili ilişkilerde uygun bir pozisyona getirilerek, ikili ilişkilerin geliştirilmesine odaklanılması gerektiği tezini savunmuş.

Jaishankar ise sorunlu sınır alanında çok sayıda askeri birlik yığılmışken ilişkilerin normalleşemeyeceğini belirtiyor. İki ülke arasındaki Haziran 2020 çatışması öncesi Hindistan, Çin'in Batı ile ilişkilerini olumsuz etkileyen Hong Kong, Tayvan ve insan hakları meselesinde Batılı ülkelere nazaran tarafsız bir politika izliyordu.

Hatta QUAD'u oluşturan diğer üç ülke tarafından Hindistan'ın QUAD çerçevesindeki Çin politikası da eleştiriliyordu. Çin için Hindistan'ın Çin-ABD ilişkilerinde ve sorun alanlarında tarafsız kalması, bölgesel ve küresel dengeler açısından oldukça önemli.

Ukrayna işgali ile birlikte Hindistan'ın hem Rusya hem de Batı ile sınırlı düzeyli de olsa iyi ilişkilerini sürdürebilmesi, özellikle Asya'da Çin'i dezavantajlı duruma düşürebilir.

Dolayısıyla Wang Yi'nin bu ziyaretini ABD'ye karşı bir cephe daraltma stratejisi çerçevesinde okumak mümkün.


Ayrıca, ABD askerlerinin Ağustos 2021'de Afganistan çekilmesi ve Taliban'ın Afganistan'ı tamamıyla ele geçirmesi, Hindistan'ın Afganistan'daki etkisini sıfırlarken aynı zamanda güvenlik kaygılarını da artırdı.

Çin'in ise Afganistan'daki etki alanı Pakistan'ın da kolaylaştırması ile hızla artmakta. Çin, Hindistan'ın Afganistan sorununa dâhil olmasına sıcak bakmıyor.

Bu nedenle Hindistan'ın Afganistan'dan dışlanması, Yeni Delhi'nin kuzeyden Pakistan ve Çin'e ek olarak Taliban tarafından kuşatılmışlık algısını artırıyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Çin, bir yandan Hindistan ile ilişkilerini düzeltmeye çalışırken, 30-31 Mart'ta ev sahipliği yaptığı, üçüncüsü düzenlenen Afganistan'ın Komşuları Dışişleri Bakanlığı toplantısına Afganistan'ın komşusu olmayan Endonezya ve Katar'ı davet ederken Hindistan'ı davet etmemesi de dikkat çekici.

Hatırlatmak gerekir ki, Hindistan 2001-2021 yılları arasında Afganistan'daki en büyük aktörlerden birisiydi. Ayrıca Hindistan ziyaretinden sadece 2-3 gün önce, Wang Yi'nin İslamabad'daki İİT Dışişleri Bakanları toplantısında Keşmir'de referandum çağrısı yapması da Hindistan'da tepki ile karşılandı.

Çin'in 1980'lerin ortalarından itibaren Keşmir konusunda tarafsız bir yaklaşımı olduğunun da notunu düşmekte fayda var. 


Haber kaynaklarına göre Wang Yi'nin, ziyaretinde Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile de görüşme talebinden bulunduğu, fakat bu isteğin kabul görmediği belirtiliyor.

Dolayısıyla, mevcut konjonktürde Çin'in Hindistan ile yakınlaşmasında Rusya faktörünü kullanması, Yeni Delhi tarafından yeterli görülmediği anlaşılıyor.

Çin'in Afganistan gibi konulara Hindistan'ın da dâhil olmasına sıcak yaklaşması ikili ilişkilerde bir katalizör görevi görebilirdi. Fakat Çin, Hindistan'ın Afganistan sorununda rol oynamasına olumlu yaklaşsa bile Pakistan faktörü de unutulmamalı. 


Özet olarak, iki ülke arasında devam eden tansiyonu bir nebze de olsa düşürmesi açısından ve Asya dengeleri bağlamında önemli olan Wang Yi'nin Hindistan ziyareti, Çin açısından istenildiği kadar olumlu sonuçlandığını söylemek zor.

Fakat Wang Yi bu ziyaretinde, Çin'in dönem başkanlığını yaptığı BRICS'in bu yılsonunda yapılması beklenen zirvesine Modi'yi davet ettiği belirtiliyor.

Bu bağlamda bu ziyaret hem ikili ilişkiler hem de Asya politikaları için bir başlangıç olabilme durumu da var. Muhtemelen Çin-Hindistan ilişkilerinin Mayıs 2020 öncesine dönmesi Çin'in beklediği kadar kolay olmayacak.

Bütün bunların bir sonucu olarak da not düşmek isterim ki; küresel hegemon ABD'nin küresel düzeyde gücünün azalması, bölgesel düzeyde krizleri artırdığı gibi bölgesel düzeyde de diplomatik faaliyetleri de artırdığı da bir gerçeklik. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU