CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na açık mektup!

Celalettin Can, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu adına CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na açık mektup yazdı

Kemal Bey, 

Diyarbakır'a gitmenizin başlıca nedenlerinden biri Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanmışlıklarla helalleşme idi. Biz böyle biliyorduk.

Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu'nun bölgedeki bir grup çalışanı ve bu komisyonun çalışmalarını kolaylaştırmaya çalışan Diyarbakır 78'liler Derneği yöneticileri de böyle biliyordu.

Cezaevi felaketini yaşayanlar olarak size doğrudan anlatmak istediler.

Bu çerçevede ellerinde Komisyon'un hazırladığı güçlü bir dosya ile sizle görüşebilmek için günler önceden CHP İl Başkanlığı'na başvurdular. Adları bizde olan milletvekili ve parti yöneticileriyle de görüştüler.

Bilemediğimiz nedenlerle kurumsal yaklaşmayan, kurumsallığı önemsemeyen, sıradan, ciddiyetsiz diyebileceğimiz yaklaşımla karşılaşınca geri çekilmenin daha hayırlı olacağını düşünmüşler.  

Sizin Diyarbakır HDP İl Binası önünde değilse de "ayarlanmış oturma yapan" ailelerle bir biçimde görüşmenizi anlıyoruz. Ancak Diyarbakır Askeri Cezaevi vahşeti üzerinde yıllardır çalışan, bu çalışmasını kamuoyuna, Meclis'e ve yargıya taşıyan Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçekleri Araştırma Komisyonu üyeleri ile görüşememenizi, sonuçları itibarıyla bu görüşmenin yapılmasının engellenmesini emin olunuz ki anlayamıyoruz.

Görüşebilseydiniz size kapsamlı bir dosya sunulacaktı. 
 

k.jpg
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır'da evlat nöbeti tutan anneler ile bir araya geldi / Fotoğraf: CHP

 

"Kürt meselesinin çözüm yeri meclistir, muhatap HDP'dir" demiştiniz.

Diyarbakır Askeri Cezaevi, Kürtlerin acılarının kalbidir, çözülmemiş Kürt meselesidir, hakları yok hükmünde Kürt halkıdır. 

Bu çerçevede dosyayı size Kürt meselesinde muhatap olduğunu açıkladığınız HDP üyesi de olan iki Diyarbakır 78'liler Derneği başkanı ve yöneticisi arkadaşımız sunacaktı. 

Olmadı Kemal Bey.

Varsın olmasın, bizde size kamuoyuna açık bir mektup üzerinden sesleniriz.

Üzerinde ciddiyetle eğileceğinizden şüphe etmiyoruz.

Bilginize sunuyoruz…


Hiç şüphe yok; bu gerçekle Türkiye yüzleşmelidir!

Diyarbakır Askeri Cezaevi, 'İnsan Hakları Müzesi' olmalıdır!

Türkiye, 12 Eylül darbesi ve onun hala devam eden toplumsal-siyasal, kültürel, travmatik etkileri ile yüzleşmesini tamamlamadı. 

Biz 78'liler, bu süreci 22 yıldır sürdürüyoruz. 

Toplumda oluşan yarılma ve kırılmaları bir ölçüde ortadan kaldırmak istiyoruz.

Toplumsal yaraları ve örselenmeleri adalet duygusu ile sarmak, en azından hafifletmek istiyoruz. 

Bu amaçla yola çıktık. 

"Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşme ve Adalet Komisyonu"nu bu amaçla kurduk.
 

d1.JPG
"Türkiye, Diyarbakır Askeri Cezaevi Gerçeği ile Yüzleşiyor" sempozyumu sonrasında Diyarbakır Askeri Ceazevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu üyeleri ile Diyarbakır Askeri Cezaevi çıkışlılar 

 

Barış ve özgürlük için

Diyarbakır Cezaevi'ni ele almamızın temel nedeni, 12 Eylül sürecinin en kanlı cezaevlerinden birisi olmasıdır. 

Kürtlerin ağırlıkta olduğu bu cezaevinde, Kürtleri insanlıktan çıkarmaya ve kimliklerini imha etmeye yönelik şiddet uygulanmasıdır. 

Bu konuda çok yaygın tanıklıklar olmasına karşın, bu anlatılanların resmi makamlar tarafından ciddiye alınmaması, toplumun geniş kesimlerinin ise olan biteni bilmemesidir.

Zulüm ve haksızlık yapıldığına dair şikayetler "arş-ı alemi" aştığı halde bu denli umursamazlığın, toplumun barışçı ve özgürlükçü bir geleceği önünde ciddi bir engel oluşturmasıdır. 

Bu düşünce ile yola çıktık.

 
Acıları kayda geçmek

Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu'na tanıklık etmek isteyenleri davet ettik, görüştük ve 517 tanığı/mağduru dinledik.

800 saat görüşme kaydına, 10 bin sayfa çözüm dokümanına, bilgi ve belgeye ulaştık.

Amacımız 1980-1984 döneminde Diyarbakır Cezaevi'nde neler yaşandığını, tablonun tamamını bütün boyutlarıyla gözler önüne sermek; gerçekleri ortaya çıkarmak, kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde belgelemek; cezaevindeki yaşam koşullarını, uygulamaları, yapılan ve yapılmayanları, mağduriyetleri kayda geçirmekti. 

Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde yaşananların toplumun bilincine çıkmasının, yapılanların ve sorumluların toplum vicdanında mahkûm edilmesinin adaletin sağlanması yolunda bir ilk adım olacağı inancındayız. 

Komisyon bütün çalışmalarını kapsamlı raporlar halinde defalarca kamuoyuna yansıttı.

Görüldüğü gibi bu zor ve uzun erimli bir çalışma idi.

 
Adalet ve vicdan için

En önemlisi, gerçek ve adalet talebinin yaygınlaşması, toplumsal vicdanın harekete geçmesi, toplumsal bir iklimin doğması gerekiyordu. 

Bu iklim önemli ölçüde doğdu. 

Bugün Türkiye toplumunun sadece ileri ve uyanık kesimleri değil, denebilir ki hemen hemen bütün kesimleri Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde neler olduğunu biliyor ve lanetliyor.

 
Yetinemezdik...

Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'na, Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde 1980 ile 1984 arasında yaşanan işkence ve vahşetle ilgili 1500'ün üzerinde siyasi tutuklu suç duyurusunda bulundu. 

Savcılık suç duyurularını yerinde buldu ve soruşturma açıldı.

Aradan 30 yıl geçmesine rağmen, onlarca Diyarbakır çıkışlı siyasi mahkûmun Adli Tıp'tan aldıkları raporlarla işkence gördükleri kanıtlandı. 

Komisyonumuz Savcılığa kapsamlı bir rapor sundu, rapor alındı ve kayıtlara geçildi. 2013'ün yaz sonunda iddianame hazırlanmak üzereyken ilgili savcılığın rutin tayini çıktı. 

Yeni tayin edilen savcı ile görüştük.

Komisyonu temsilen insan hakları savunucusu Nimet Tanrıkulu, Prof. Turgut Tarhanlı, Avukat Fikret İlkiz, Avukat Tahir Elçi ve ben Celalettin Can kendisine durumu anlattık, kendisine istediği yeni belgeler ve yeni raporlar sunduk. 

"Konuya hâkim olmak için inceleyeceğini" ve "zamana ihtiyacı olduğunu" söyleyen savcı, en son yaptığımız görüşmede 'kaçakçı, eroinci benzeri çetelerin davasıyla ilgilenmek zorunda olduğu, dosyayı sıraya koyduğu...' minvalinde açıklamalarla bizi başından savma yoluna gitti. 

 
İnsanlığa karşı suçlarda zamanaşımı uygulanamaz!

Ama aradan daha bir ay dahi geçmediği halde suç duyurusunda bulunan ve kendisine ifade veren, işkence gördüğü sabitlenen Diyarbakır çıkışlı onlarca siyasi mahkumla ilgili, bu durumlarını kabul etmekle birlikte, ''zaman aşımı''nı gerekçe göstererek takipsizlik kararı vermişti.

Savcı bu tavrı ile toplumun demokratik/hukuki kazanımlarını anlaşılmaz bir keyfiyetle yok sayarak yasadışı bir yola sapmıştı.

Yeni Türk Ceza Kanunu'nun 94/1. maddesine göre "işkence";

"Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar…" olarak tanımlanmıştır.

Ayrıca yeni bir suç tipi olarak "insanlığa karşı işlenen suçlar" düzenlenmiştir.

Zamanaşımının işlemeyeceği kabul edilen insanlığa karşı suç TCK Md. 77'de; "Bir plan doğrultusunda; siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle nüfusun sivil bir grubuna karşı sürgün etme, tutsaklaştırma, kitlesel biçimde ve sistemli olarak kişilerin öldürülmesi, insanların kaçırıldıktan sonra yok edilmeleri, insanları işkence veya insanlık dışı işlemlere veya bireysel biyolojik deneylere tâbi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, zorla fuhşa sevk etme fiilleri…" olarak tanımlanmıştır. Cezası, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.

Diyarbakır Askeri Cezaevi olayları işkencedir, Diyarbakır Askeri Cezaevi işkence kampıdır.

Yapılanlar insanlık dışı muameledir ve insanlara karşı uygulanan onur kırıcı davranışlarla insanlık suçu işlenmiştir.

Hiç şüphe yok bu gerçekle Türkiye yüzleşmelidir!

Diyarbakır Askeri Cezaevi, 'İnsan Hakları Müzesi' olmalıdır!
 

 

Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU