Kadın cinayetlerinin şüpheli yüzü: 'Balkondan düştü' veya 'atlayarak intihar etti' ölümleri

Yüksekten düşmeye bağlı ölüm ispatlanması en zor olaylardan. Pek çok katil, suçtan kurtulmak için bu yöntemi kullanıyor. Son 2 yılda en az 28 kadının 'yüksekten düşerek' yaşamını yitirdiği belirtiliyor

Fotoğraf: Pixabay

Türkiye'de kayıtlara "şüpheli ölüm" olarak geçen pek çok olayın sır perdesi aralanabilmiş değil.

Son yıllarda "balkondan atılma, yüksekten itilme" gibi nedenlerle yaşamını yitiren kadın sayısında artış gözlendi.

Bu ölümlerin başında gelen Şule Çet olayı basında geniş yer aldı. 

4 yıl önce Ankara'daki bir plazanın 20'nci katından düşerek hayatını kaybeden Çet'in intihar ettiği öne sürülse de öldürüldüğü ortaya çıktı.

Aradan geçen sürede şüpheli ölümlerin ardı arkası kesilmedi.

Şule Çet'i Aysun Yıldırım, Duygu Delen, Esin Güneş, Sezay Koçak Özahi, Şeyda Yılmaz ve niceleri takip etti.

Pek çok dava, aslında bu kadınların intihar etmediğini, bir başkası tarafından yüksekten atıldıklarını ortaya koydu.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü ve Avukat Selin Nakıpoğlu ile "şüpheli ölümleri" ve özellikle son yıllarda "yükseklikten itilme" sonucu hayatını kaybeden kadın sayısındaki artışı konuştuk.

"Son 2 yılda en az 28 kadın 'yüksekten düşme' nedeniyle öldü"

TKDF Başkanı Canan Gülü, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının ardından kadın cinayetlerinin arttığını, eşlerini vuran bazı kişilerin tutuksuz yargılandığını söyledi.

Yüzlerce kadının silahla intihar ettiği öne sürülerek gerçeğin izinin sürülmediği, otopsi yapılmadığı bir süreçten geçildiğini dile getiren Güllü, dosyalar kapatılmadan önce derinlemesine araştırma yapılması gerekliliğini ifade etti.

"Yüksekten düşme modası 2021'de de sürdü, 8 kişi öldürüldü. Şiddete uğrayarak itiliyorlar. Son 2 yılda en az 28 kadın 'yüksekten düşme' nedeniyle öldü" diyen Güllü, cezasızlık durumunun hayatımızda 2021'de yer ettiğini dile getirdi.  

Canan Güllü'ye göre Türkiye'de cezasızlık süreci var. İpek Er'in olayında da benzer bir durum yaşandı. Görüntüde namus ve ahlak kavramı içinden gidilirken, 'kendi düştü nasılsa ispatlanamaz' şeklindeki anlayışla rahat davranılması durumu söz konusu.

Düşme öncesi bedende tahribat ve darp olup olmadığı, bunun şiddet nedeniyle meydana gelip gelmediğinin belirlenmesi için olaylarda otopsi yaptırmadan dosyanın kapanmasını istemediklerini ifade eden TKDF Başkanı Güllü, "Birkaç gün önce Polatlı'da bir olay meydana geldi. Evliliğinde şiddet olan biri devlet hastanesi önünde yerde bulundu. Dosyaların her biri vaka bazlı incelenmeli ve düşme, ayak kayma bahanelerinin yaratılmayacağı şekilde bilgilerin dosyaya konulması gerekli. Konya'da bir kişi hakkında 'evinde, banyoda ayağı kaydı düştü, yaralandı' denildi. Biz 'ailesi araştırın' diye ricada bulunduk. Çocukları, 'Annem babamla kavga ederken banyoya kaçtı' dediler. Çevresel faktörleri göz ardı etmeden, konu komuşuya, apartman görevlisi tanıktır, karakola gitmiştir belki şikayeti vardır, mutlaka Adli Tıp'ta bunlar göz önünde bulundurulmalı" şeklinde konuştu.

"Ceza sisteminin işlemediği, siyasi yandaşlıkla adaletin işlediği bir ülkedeyiz"

Medyada da kimi zaman cinayetlere ilişkin çok fazla detaya yer verildiği ve hatalı bir dil kullanıldığına vurgu yapan Güllü, bu kişilerin interneti tarayarak yol yordam öğrendiklerini belirterek, "Bütün bu ölüm şekillerinin detaylandırılmaması ve komplo teorilerinin sosyal medyada, ekranlarda yer almaması gerekir" ifadelerini kullandı.

"Ceza korkusunun olmadığı, adalet, ceza sisteminin işlemediği, siyasi yandaşlıkla adaletin işlediği bir ülkedeyiz" diyen Güllü, 2021'de 373 kadının katledildiğini anımsattı.

Yasada bu konuda bir tanımın bulunmadığı eleştirisini yapan Güllü, "Anayasada kadının yaşam hakkını korumakla yükümlü olan devletin iktidarıdır. Bir kadının hayatını korumak görevinizdir. Yasada tanımının olmaması en büyük handikaptır" diyerek sözlerini noktaladı.

canan güllü.jpg
Canan Güllü / Fotoğraf: TKDF

 

"Şüpheli kadın ölümleri artıyor"

Avukat Selin Nakıpoğlu da Türkiye'de şüpheli kadın ölümlerinin sayısının arttığını ve yüksekten düşüp ölen kadınların dosyalarının ailelerinin çabaları olmasa hızlıca kapatılıp rafa kaldırıldığını öne sürdü. 

Nakıpoğlu, kimi zaman ailelerinin soruşturma yürütülsün diye canhıraş mücadelelerinin bile sonuç vermediği aktararak, "Aslı Baş'ın ölümünün cinayet olduğunun ispatlanması için ailesi senelerce uğraştı" dedi.

Nakıpoğlu, bu vakalarda birkaç ortak özellik bulunduğuna dikkati çekerek şunları söyledi:

"Birincisi kadının ölmeden önce yalnız olmaması, yanında erkek ya da erkeklerin olması... İkincisi soruşturma aşamalarının hızlıca kapatılması. Üçüncüsü fail ya da faillerin hayatını kaybeden kadın için 'intihara meyilliydi, ruh sağlığı bozuktu' ifadeleri. Dördüncüsü olaya dair delillerin hızlıca kaybedilmesi. Beşincisi aniden ortaya çıkan ve hep ölen kadın aleyhine tanıkların yapanların ifadeleri. Altıncısı aile bireylerinin benzer cümleleri: 'Kızım çapraz bir şekilde oraya fizik kurallarına göre düşemez', 'Asla cama yaklaşmazdı, yüksekten korkardı."

 

Avukat Selin Nakıpoğlu. Independent Türkçe. jpg
Selin Nakıpoğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Nitelikli kasten insan öldürme suçunun üstü örtülmeye çalışılıyor"

Nitelikli kasten insan öldürme suçunun üstünün örtülmeye çalışıldığını savunan Nakıpoğlu, "Fail ya da faillerce suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme, yalan tanıklık suçları da eş zamanlı olarak işleniyor. Soruşturma aşamaları ve bilirkişi incelemeleri çok titizlikle yapılmalı. Cezasızlıkla failler cesaretlendirilmemeli" diye konuştu.

Selin Nakıpoğlu, bu tip cinayetleri işleyen erkeklerin kolayca 'bu işten sıyrılırım' düşüncesiyle o kadınları öldürdüğünü savundu.

Nakıpoğlu, soruşturma aşamasının etkin bir şekilde işletilmemesinden dolayı önceden türlü bahaneler sunarak olayın içinden "sıyrılabilecekleri" düşüncesi şimdi "şüpheli hale getirsem bunu başarabilirim" anlayışıyla hareket edildiğine ifade etti. 

"Cezalar indirimsiz, hakkaniyetli şekilde verilmeli" 

Sanıklara verilen cezalar indirimsiz, hakkaniyetli şeklinde uygulanması halinde mevcut Türk Ceza Kanunu'nun gayet yeterli ve caydırıcı olduğu söyleyen Nakıpoğlu, "Şüpheli biçimde öldürülen kadınları ve Rabia Naz gibi yüksekten atılarak ölümüne sebebiyet verilen çocukları korumak için faillerin cesaretlendirilmemesi, etkin soruşturma ve kovuşturma yapılması, dosyaların üstünün örtülmemesi, adalete erişimin gecikmemesi elzemdir" değerlendirmesinde bulundu. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ne olmuştu?

Kadın cinayetleri 2022'de de devam etti.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF), ocak ayında 33 kadının öldürüldüğü bilgisini paylaştı.

Bu ölümlerden 8'i kayıtlara "şüpheli ölüm" olarak geçti.

2021'de 367 kadın katledildi

TKDF raporuna göre 2021 yılında 367 kadın katledildi.

Geçen yıl işlenen kadın cinayetlerinin aylara göre dağılım şu şekilde oldu:

"Ocak 22, Şubat 35, Mart 33, Nisan 20, Mayıs 22, Haziran 34, Temmuz 28, Ağustos 36, Eylül 37, Ekim 26, Kasım 35 ve Aralık 39."

Raporda bu kadınlardan 123'ünün evli, 88'inin bekar, 156'sının ise medeni durumunun bilinmediği belirtildi. 

2008- 2021 kadın cinayetleri TKDF.png
2008- 2021 kadın cinayetleri / Kaynak: TKDF

 

İstanbul, İzmir ve Antalya başı çekti

Kadın cinayetlerinde ilk sırada İstanbul yer alırken, onu İzmir, Antalya, Ankara, Samsun, Adana ve Bursa takip etti.

367 ölümün 82'si kayıtlara "şüpheli ölüm" olarak geçti.

2020'de 13 kadın yüksekten atılarak öldürüldü.

Geçen yıl kesici aletle 91, ateşli silahla 143, boğarak 21, yüksekten atılarak 13, darp edilerek 15 ve yakılarak da 2 kadın hayattan kopartıldı.

101 kadını eşi öldürdü

Kadınların 101'i evli olduğu kişi tarafından öldürüldü. 25'i boşandığı, 62'si birlikte olduğu kişi tarafından katledildi.

Kadınlardan 12'si baba, 14'ü oğlu ve 17'si akrabası tarafından, 36'sı da tanımadığı bir kişi tarafından öldürüldü.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU