Kadere isyan

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Evde yemek yoksa hızla bir makarna yapıp öğünü geçiştirme adetimiz var. En kolay ve ucuz yollu yemeği böyle hallediyoruz. Hallediyorduk.

Makarnaya geçen yılın Şubat ayına oranla yüzde 105 oranında zam geldi.

Pek çok gıda ürününde durum böyle. Yani mutfak enflasyonunun yüzde 100'e yakın olduğunu söyleyebiliriz.

Evimizdeki faturalarda da durum aynı. Bir yıl öncesine göre iki kattan fazla fatura ödüyoruz.

Bu nedenle sokaklarda bir fatura isyanı var. Çarşıda, pazarda, markette yüksek sesle söylenen bir topluma dönüştük.

İnsanlar mutsuz. Herkes geçim derdine düştü. İş siyaseti, ideolojiyi falan geçti, giderek büyüyen bir "kadere isyan" hali var.

Evet, "kadere isyan"... Çünkü bizim halk olarak, özgür yurttaşlar olarak bir başka isyan kanalımız yok.

Kamuoyu desteğini açıkça kaybetmiş olduğu, bırakın anket sonuçlarını falan, çıplak gözle rahatlıkla görülebilen AKP, çok ufak bir kesimi temsil eden MHP'ye esir olmuş vaziyette, tüm ülkeyi rehin almış vaziyette.

Milli değerleri temsil ettiği iddiasındaki bu iki parti, ülkeyi iktisadi ve toplumsal bakımdan göz göre göre uçuruma sürüklerken, bir yandan dönüp dönüp pek çok farklı kesimi açıkça tehdit ediyor.

Tehlikeli bir dönemece doğru hızla yaklaşıyoruz. Ve toplumsal olarak hiçbir müdahale kanalımız yok.

Sadece "kadere isyan" edebiliyoruz ve her geçen gün daha mutsuz bir vaziyette sokaklarda divane gibi söyleniyoruz.

Öğretmenlerine sefalet maaşı veren bir ülkenin iflah olması nasıl beklenebilir ki?

Kıymetli lise öğretmenim Ali Kavruk bir not yazmış. Şöyle diyor:

1963 Kasım ayında altının gramı 10 (on) lira idi. Maaşım yaklaşık 500 liraydı. Bir aylık maaşla 50 gram altın alabiliyordum, o maaş şimdinin yaklaşık 40 bin lirasına denk. Sömürünün korkunçluğuna bakar mısınız ve de eğitim ile öğretmenliğin gözden çıkarılışına?!.


Toplumun çoğunluğu ancak ölmeyecek kadar beslenip fatura ödüyor. Milyonların hayatında eğlence, tatil, sinema, kitap, tiyatro, konser yok. Bütün bunlar milyonların hayatından çalındı ve bir kısım iktidar unsuruyla büyük sermayedarlar arasında pay edildi.

Adres mi istiyorsunuz? Halk mutlak olarak yoksullaşırken baş döndürücü hızla zenginleşen müteahhitlerin ve dahi mahdumların listesine bakmanız yeterlidir.

Cehennem gibi bir yer haline geldi ülkemiz. Sadece maaşlar değil, insan haysiyeti de yerlerde sürünüyor.

Eğitimli gençliğimiz, doktorlarımız, hemşirelerimiz, mühendislerimiz ülkeden kaçıyor. Yerlerine tamamen denetimsiz biçimde, Türkiye'de bir daire alma karşılığı vatandaş yapılan yeni bir nüfus geliyor. Hatta iktidar partisi yöneticilerinin keyfine göre vatandaşlık dağıttığı örneklere rastlıyoruz.

Avrupa'nın göçmen tamponu haline gelen, milyonlarca denetimsiz göçmenin hücum ettiği, en temel insani haklardan ve sağlık hizmetlerinden yoksun bu nüfustan kimlerin nasıl vatandaş yapıldığını bilmiyoruz. Denetleyemiyoruz.

Şu anda tüm dünyada en çok göçmen nüfusun olduğu ülke Türkiye. İktidarın suçunu göçmenlerde bulan ve durduk yerde ırkçılaşan geniş bir kesimle muhatap olmaya başladık.

Tüm bu olgular toplumu sistematik olarak çürütüyor. Kötü huylu, tehlikeli bir toplum haline geliyoruz. İnsani ilişkilerimiz ve esas olarak insan malzememiz bozuluyor.

Kadına yönelen şiddet, kadınların ve çocukların, daha savunmasız kesimlerin büyüyen eziyeti, toplumsal çürümenin boyutlarını da gösteriyor.

Hukuk "ihmal edilebilir", "keyfe göre uygulanabilir" bir hal aldı.

Çocuklarını yitiren aileler hesap soramıyor.

Evet, Çorlu tren kazasından madenlerdeki, fabrikalardaki iş cinayetlerine, Gülistan Doku'dan Rabia Naz'a, Nadira Kadirova'ya... Evet, Türkiye'ye ekmek aramaya gelen göçmen kadınlar da yok oluyor, öldürülüyor.

Sosyal medyada her gün bir kayıp kadının adı yazılı "Ne oldu?" etiketlerine rastlıyoruz.

Yaşadığımız 20 yıllık iktidar deneyimi Türkiye'yi bir kayıp kadınlar ve çocuklar ülkesi haline getirdi.

Bu uğursuz gidişatı durduramıyoruz, sadece kaderimize isyan ediyoruz...

Çünkü örgütsüz bir toplumuz.

"Örgüt" dünyanın hiçbir yerinde bizim toplumumuzdaki kadar "uzak durulması gereken" bir şey olarak algılanmıyor.

Askeri diktatörlükten bugüne servet sahipleri ve muktedirler en çok toplumsal örgütlülüğün yok edilmesi üzerinde durdu. Çok da başarılı oldular.

Sendikalı işçi sayımız dünya ortalamasına bakıldığında yerlerde sürünüyor. Hak örgütlenmeleri keza öyle.

Her bir örgütlenme devlet kurumları tarafından kriminal bir vakaya dönüştürülüyor.

Patron örgütlerinin hiçbir toplantısı polis tarafından izlenmezken, işçilerin, emekçilerin, yoksulların her toplanma girişimi, hak için gerçekleştirdikleri gösteriler, sendikal örgütlenmeler, grevler saldırıya uğruyor.

Bırakalım hak örgütlenmelerini, doğayı, ormanları, dereleri savunmaya çalışan herkes kafasının kırılmasını göze almak zorunda kalıyor.

Siyasi partiler bile iç demokrasiden yoksun. Ezici çoğunluğu "lider"in iki dudağı arasından çıkacak iki kelama bakıyor.

Ve parti dışına çıktıklarında, Kemal Kılıçdaroğlu örneğinde olduğu gibi, üzerlerine linç kıtaları yollanabiliyor. Ya da Meral Akşener'in evinin önüne bir "kütle" yığılabiliyor. Hukuk işlemiyor. Tersine, linç kıtaları neredeyse ödüllendiriliyor.

Çürüyen toplumda iltimas, yolsuzluk, avanta normalleştiriliyor. Kolluk kuvvetleri pek çok suç örgütlenmesinin olmazsa olmazı haline geliyor.

Yargı üzerindeki şaibeler giderek daha da büyüyor...

Öyle bir çürümeyle muhatabız ki bu toplumun yeniden içinde yaşanabilir bir hale gelmesi basit bir sandık denklemine bağlı değil artık. Bunu herkesin peşinen kabul etmesi gerekiyor.

Derin bir çürüme yokmuş gibi, iktidar değiştiği takdirde her şey güllük gülistanlık olacakmış gibi konuşan muhalif ağızların hiçbiri güven telkin etmiyor. Gözün gördüğünü bir sandığa tıkıştırmaya çalışıyorlar zira.

Ülkenin geleceği sürüp giden düzenin teminatı olan "lider partileri"ne bırakılmayacak kadar tehdit altında.

Dolayısıyla bu ülkenin geleceğiyle ilgili kaygı duyan, düşünen, sorumluluk hisseden herkesin örgütlenmesi şart. Ancak örgütlü bir toplum büyük bir değişim hamlesinden başarıyla çıkabilir.

Ve bu ülkenin çok radikal, büyük bir değişim hamlesine ihtiyacı var.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU