Demokrasi, barış ve özgürlüğü kazanmak için yüzleşme!..

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Şili'de 11 Eylül 1937'de Pinochet liderliğindeki askeri darbeyle hayatını kaybeden sosyalist başkan Allende ve bu darbeden 50 yıl sonra büyük halk desteğiyle başkan seçilen 35 yaşındaki Gabriel Boric / Kolaj: Independent Türkçe

Hiç şüphesiz bugün yaşanan siyasi-ideolojik sürecin tarihsel arka planı var.  

Feodalizmin ideolojisi dindi. 

Doğal olarak Askeri Merkezi Feodal Osmanlı İmparatorluğu'nun ideolojisi de dindi.

Ancak her feodal devlet gibi Osmanlı İmparatorluğu dinini, yani İslam'ı araçsallaştıracaktı. 

 
Devlet İslam'ı

Osmanlı bir geleneği devralmıştı; İslam'ın iktidarı koruma ve kollama aracı olması idi bu miras.

Özellikle dört halife döneminden sonra Ebu Süfyan bin Muaviye ile birlikte İslam devlet dini olarak tasarlanmış, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular tarafından siyaseten sonuna kadar araçsallaşmıştı.

Araçsallaşan İslam ve mezhepsel olarak aldığı biçimler devlet ricalinin sağladığı olanaklar üzerinden beslenip büyürken, İslam'ı bu şekilde yaşamayan, bunun getirdiği ilişkilerin dışında kalan Müslümanların payına çoğu kez kılıç düşecekti.

Din alimlerinin Zahiriler-Batıniler olarak kavramsallaştırdığı ikilik böyle doğacak, amip gibi bölünerek coğrafyaya, özellikle Ortadoğu'ya yayılacaktı.

 
21'inci yüzyıl; İslam yükselişte

Sovyet sisteminin çöküşünden doğan boşlukları ve çatlaklar bir ölçü de İslam'a hareket zemini sağlayacaktı.  

21'inci yüzyılın başlarıdan itibaren dünya da İslam yükselişe geçecekti.

Ülkeye gelelim… Tarikatlar, cemaatler ve benzeri inanç odaklarının etrafındaki kümelenmelerin siyasetle iç içe dini araçsallaşmaları bir yana, Türkiye İslam'ı bir tür sosyolojik Sünnilik eğilimi gösteriyordu. Kişi namazını da kılıyor ama yeri geliyor eğleniyor, içkisini içmede de bir sakınca görmüyordu vb.

Erdoğan ve AK Parti öncülüğünde ortaya atılan Yeni Osmanlıcı hayal ile bütünlük içinde araçsallaşan Sünni/Türk İslam'ı iktidar unsuru olacak kadar kitlesel etki alanı artacaktı.

 
Araçssallaşmış "dinsellikle" yüzleşmeyince... 

Türkiye sosyalizmi kurulurken içinden çıktığı kadr-i mutlak iktidarcı, tekçi, devlet kutsiyetçi, "ya devler başa ya kuzgun leşe"ci, işgalci, imparatorlukçu toplumsal "döl yatağı" üzerinde derinlemesine düşünmedi, denebilir.

Osmanlı devlet İslam'ı yanı sıra, Emevi, Abbasi, Selçuklu, devlet İslamı ile de yüzleşmedi.

Topluma ve toplumsal süreçlere katı pozitivist yaklaşım bilimsel dogmalara bağımlılığı getirince, Türk sosyalizminin tarihsel, toplumsal ve dinsel çözümlemeleri gerçek ilişkileri açıklayamaz özelliğiyle "yüzeyde" kaldı.

Zulme karşı Hüseyni tavır, mutlak devletçi/iktidarcı Emevi tahakküme karşı Arap dünyasının ortak emsal bir tavrı olarak toplumsallaşmadı. 

İran Şiiliği bir yana, Alevi dünyasında da tarihsel bir Alevi acısı olarak kaldı.

Hallac-ı Mansur, Nesimi, Pir Sultan Abdal, Şeyh Bedrettin ve diğerlerinde cisimleşen Batıni tutumlar ve halk hareketleri, İslam içi ve İslam dışı boyutlarıyla olsun pek bilinmedi. 

Bu büyük kişilikler ve hareketler üzerindeki baskıcılıkla bir yüzleşme oldu mu, en azından ben bilmiyorum. 

Ancak bu hareketlerin devletçi resmi İslam'la ve Şia İslam'ın her eğilimiyle ilgilerinin olmadığını biliyorum.

Resmi "isyan ve bastırma" hikayeleri yanı sıra, bilinen yüzeysel yaklaşımlar ve gösterimlerle Türkiye halkı kökleriyle ve tarihsel deneyimiyle buluşamazdı, buluşmadı da.

 
Devlette süreklilik

Tek parti döneminin Kemalist yönetimi sanıldığı gibi 1923 öncesinden, Osmanlı devleti değerleri ve İttihat-ı Terakki köklerinden kopmadı.

"Redd-i miras" görüntüsü devlet iktidarını güvence altına alma tutumu idi.   

Osmanlı kadr-i mutlak devlet anlayışının, devlet etme biçimi ve devlet iktidarını koruma ve kollama bakımından sürdürdüğüne tarih tanıktır.  

Devlet raporları ve Şark Islahat Planı ise kanıttır. 

Adaletin de araçsallaştığının en kanlı örnekleri sergilendi.  

Osmanlının son zamanlarında halklara yaşatılan acılarla bir yüzleşme yaşanmadı.

 
Türk modernleşmesi

Eski şapka, eski harfler, eski halklar, eski inançlar tasfiye edilirken, yeni yukarıdan zorlamalarla topluma dayatıldı.

Türk modernleşmesi tercihine, Kürt halkının kırımdan geçirilmesi ve asimilasyonu eşlik etti.

1921 Koçgiri'de başlayan 2000'lerde bile devam eden Kürt katliamları ve antidemokratizmin artan ölçüde sürmesi toplumun ve halkın kaderi oldu.

Başta Alevilik olmak üzere Batıni inançlar varlık olarak kalırken, inanç olmaktan gelen kamu hakları yasaklandı. Diyanet üzerinden sadece Sünni İslam yasallaştı.

Böylece mezhepler arası "mücadele-denge" ilişkisini bu tercihi ile bizatihi ortadan kaldıran, Diyanet'i Sünnileştiren Kemalist tek parti iktidarı oldu.  

Mirasçısı asker/sivil bürokrasinin 1950'li yıllardan sonra yapılan bütün darbe dönemlerinde, siyasal İslamcı iktidarın 2000'li yıllarda iktidar yolları açtığına kim "hayır" diyebilir.   

Kısacası bütün bu yaşanmışlıklarla bir yüzleşme olmadı.

Diyanet "bozması" zahiri Türk-İslam Sünniliği de toplumsal itirazın "çimento"su oldu.

 
Darbelerle de yüzleşemeyince

Darbeler meselesi de var. 

Türkiye'nin aydınlık yüzleri 1960 Askeri Darbesi ile yüzleşemedi. 

Yüzleşilmediği gibi 1960 mağduriyetlerini, Demirel gibi faşizan, anti demokratik, fırsatçı siyasetçiler oy hesabına araçsallaştırdı. 

Faşizan, anti demokratik fırsatçı siyaset erbabının, darbe mağduriyetlerinin acıları üzerinden anti demokratik siyaset üretebilmesinde bir tuhaflık yok mu?

1960 Askeri Darbesi ile yüzleşmemenin ürünü de 12 Mart 1971 Darbesi oldu.

  
"Yitik kuşak" 12 Eylül Darbesini yargılıyor

12 Mart 1971 Darbesi ile yüzleşmemenin ürünü, 1974-80 döneminde sağıyla soluyla katledilen beş bin genç 78'li ve 12 Eylül 1980 Darbesi oldu.

12 Eylül 1980 Darbesi'ne karşı ilk ve tek yüzleşme/hesaplaşma girişimi olarak 78'liler Hareketi kuruldu.

Kuşak olarak "yitik" sayılan 78 kuşağı kendi öz girişimi olarak ismiyle cismiyle darbeden 20 yıl sonra tarihi yürüyüşünü başlattı.  

Ve 12 Eylül Darbecilerinin gasp ettiği yurttaşlık haklarının kazanılması, Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılması, 12 Eylül darbecilerinin yargılanması ve sonuç olarak iki darbe şefinin yargılanması gibi tarihi kazanımları Türkiye'nin demokrasi cephesine kattı.

"Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu" üzerinden Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'nde Kürt halkının aydınlık yüzlerini karartmaya ve yok etmeye oynayan 12 Eylül darbecilerinin vahşete varan işkence uygulamaları yüzleşme/hesaplaşma kavramları üzerinden kayda döküldü ve kamuoyuna taşındı.

Türkiye gibi her şeyin devletle başlayıp devletle bittiği, "askerin" asli devlet kabul edildiği o koşullarda hiç şüphesiz bunlar çok önemli kazanımlardı. 

Ancak... Bütün bu süreçte ve bütün ısrarlı çabalara da rağmen toplumda var olan darbe karşıtı, toplumsal-demokratik bir gelişmeyi açığa çıkarma bakımından yeterli bir gelişme sağlanamadı. 

Bunda darbenin süren etkisi vardı ve elbette olacaktı ama acı olanı başta en mağdurlar ve sol siyasetlerin olmak üzere, demokratik değerler perspektifiyle 12 Eylül Darbesiyle yüzleşme/hesaplaşmanın kapsayıcı dönüştürücü sonuçları olacağını anlayamaması idi.

Böylece 1980-83 arasında darbe anayasası da dahil yapılan 600 baskıcı yasa devlet düzenini belirleyen olarak kalırken, darbe ürünü düşünce ve davranış kalıpları toplumsal ve bireysel yaşamı şekillendirme projesinin karşılık bulması açısından etkili oldu.  

15 Temmuz Darbe Girişimi ve sürekli OHAL rejimi hali ve KHK'lerin yıkıcı etkilerini geçelim artık… 

 
Sözün özü:

12 Eylül 1980 Darbesi gibi on yıllardır toplumsal ve siyasal etkileri süren, köklü ve çok boyutlu bir darbeye karşı güçlü bir toplumsal yüzleşme/hesaplaşma olmadı.

Bu nedenledir ki Erdoğanizm kültü üzerinden tek adam rejimi böylesine uygun siyasal, dinsel, toplumsal, darbeci zemin üzerine oturdu...

Öte yandan bize Allende'nin genç çocuklarına sadece gıpta ile bakmak (mı?) kaldı dersiniz? 

50 yıl sonra Şili'de tarihi adaletin tecellisi, ezilen halklara kazanma umudu aşılıyor.

Demokrasi, barış ve özgürlüğü kazanacağız!  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU