Kazakistan'da kim kime meydan okuyor?

Dr. Mehmet Perinçek Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Washington'un Orta Asya stratejisi, Afganistan hezimetinden sonra ciddi yara aldı. ABD, sadece Afganistan'dan çıkmak zorunda kalmadı, ayrıca Afganistan'daki birlikleri için üs istediği Orta Asya ülkelerinden ve Pakistan'dan ret cevabı alınca bölgeyi tamamen terk etme durumuna düştü.

Orta Asya enerji kaynaklarının ve yollarının kontrolü, ABD'nin tek kutuplu dünya projesi adına olmazsa olmaz. Bunun içinse Rusya, Çin, Türkiye, İran gibi bölgenin köklü devlet geleneklerine, güçlü ordulara ve ekonomik potansiyele sahip ülkelerine diz çöktürmesi gerekiyordu.

Bu amaca da ancak eski Sovyet Cumhuriyetlerinde kendi iktidarlarını kurup yukarıda saydığınız devletleri kuşatarak ulaşmak mümkündü. 

SSCB'nin dağılmasından sonra 1990'larda bu proje yürürlüğe konmuştu. Çillerlerin gladyo mekanizması üzerinden Azerbaycan'da darbe girişimi, Orta Asya ülkelerine yerleştirdikleri FETÖ üzerinden Özbekistan'da Kerimov'a suikast planı, Orta Asya'da yobaz terörün beslenmesi vb., hep bu projenin bir parçasıydı.

2000'lerde ise sahneyi renkli devrimler aldı. Fakat bu rüya, belirttiğimiz gibi Afganistan yenilgisiyle birlikte son buldu. Rüya, son buldu ama ABD'nin ihtirasları bitmedi.


Rusya'ya açılan ikinci cephe

Orta Asya'nın kapıları bir taraftan Doğu Akdeniz ve Orta Doğu, diğer taraftan da Doğu Avrupa/Karadeniz/Ukrayna üzerinden yeniden zorlanıyor.

Belarus kapısı kırılamadı. Ancak Ukrayna'dan yeni bir hamleye hazırlanılıyor. Bu hamlenin 2022'nin ilk aylarına planlandığını artık herkes biliyor. Provokasyonlar, nükleer de dâhil olmak üzere savaş senaryoları konuşuluyor.

İşte tam bu esnada Kazakistan'daki eylemler patlak verdi. Kazakistan'daki bu girişim, hem Afganistan sonrası ABD'nin Orta Asya'ya dönüş çabası, hem de Ukrayna kriziyle eş zamanlı Rusya'ya ikinci bir cephe açılması anlamına geliyor.

Rusya'nın dikkati, enerjisi artık ikiye bölünmüş durumda. Ukrayna cephesinden ABD'nin atacağı adımlar için daha elverişli bir ortam yaratılıyor.


"Kuşak-Yol" projesine darbe

Ancak bu cephe, sadece Rusya'ya açılmıyor. Güney Çin Denizi, Tayvan, Uygur meselesi ve AUKUS üzerinden kuşatılmaya çalışılan Çin de bir de bu taraftan hedef alınıyor.  

Bu, sadece jeopolitik bir meydan okuma değil. Çin'in sunduğu "Kuşak-Yol" projesinde demiryolu hatlarından kara limanlarına kadar Kazakistan önemli bir rol oynuyor.

Kazakistan'ı bu zincirden koparmak ya da en azından kargaşalık içine sokmak "Kuşak-Yol" projesine de büyük bir darbe olacaktır.


Türkiye ve Türk dünyası hedefte

Kazakistan'daki bu kışkırtmanın Türkiye ve Türk dünyasını hedef aldığını söylemeye gerek bile yok. Türk Cumhuriyetlerini Rusya ve Çin'e karşı kullanmak amaçlı, 1990'ların Amerikan güdümlü sahte Türkçülüğü tutmadı.

En önemlisi artık Türkiye, Atlantik cephesinden koptu. Son İstanbul zirvesiyle Türk Devletleri Teşkilatı, Avrasya bütünleşmesinin bir parçası olacağını ortaya koydu.

Teşkilatın "Aksakalı" ilan edilen Binali Yıldırım'ın "Rusya ve Çin de bu topluluğun doğal üyesi niteliğindedir" şeklindeki ifadeleri bunu doğruladı.

Artık Türk Devletleri Teşkilatı da ABD'nin hedef tahtasında. Hele Karabağ'ın kurtuluşundan sonra bu mekanizma, Avrasya'nın ekonomik, siyasal, kültürel kaynaşmasında itici güç olabilir. Hem de Ermenistan dâhil hiçbir bölge ülkesini dışlamadan. 

Bir de Zengezur Koridoru'nun açıldığını düşünün. Sadece Nahcivan'la Azerbaycan'ın anakarası birleşmeyecek; Türkiye, Azerbaycan'la ve Hazar üzerinden Orta Asya Türk dünyasıyla birleşecek.

ABD'nin Afganistan'da sonuç vermeyen kaos planının Kazakistan'da uygulanmaya çalışması, bu hattı da kesmeye yönelik.

Ayrıca Türkiye'den Çin'e giden ihracat trenini hatırlayalım. O treni, siz, havalimanları işgal edilen, devlet daireleri yağmalanan, yollarında otomatik silahlarla dolaşan çetelerin olduğu Kazakistan'dan geçirebilir misiniz?

İşte bu yüzden de ABD'nin renkli devrim kışkırtması Türkiye ve Türk dünyasını hedef almaktadır. Ayrıca Kazakistan'da bir delik açıldı mı bu hareketlerin diğer Türk cumhuriyetlerine de yayılma riski yüksektir.

Hatta şimdiden Türkiye'de Biden muhalefeti, Kazakistan olaylarını rol model almaya başlamıştır.


Avrasya inisiyatiflerinin ortak paydası: Kazakistan

İşte Kazakistan, tüm bu tabloda büyük önem arz ediyor. Hem Türk Devletleri Teşkilatı'nın hem Kolektif Güvenlik Anlaşma Örgütü'nün hem Avrasya Ekonomi Topluluğu'nun hem de Şangay İşbirliği Örgütü'nün üyesi. Avrasya'nın bütün bölgesel bütünleşme mekanizmalarının ortak paydası Kazakistan. 

Kazakistan'ı bu işbirliği düzeninden çıkardığınız zaman hepsi felce uğrar. Bununla Türk dünyasının kendi içinde bütünleşme süreci, ayrıca Türk dünyasının tüm Avrasya coğrafyasıyla işbirliği süreci sabote edilmiş olur.

Kazakistan, hem Türk dünyasının en temel taşlarından biridir hem de Türk dünyasıyla Rusya ve Çin arasındaki köprüdür.

Kazakistan'ın bu önemli misyonunda kuşkusuz Nursultan Nazarbayev'in çok önemli rolü vardı. Nazarbayev, Avrasya ve Türk dünyasının bütünleşmesinin hem fikirsel planda hem uygulamasında başta gelen liderlerinden biriydi. Eylemlerde Nazarbayev'in heykellerinin yıkılması boşuna değil. 

Kazakistan'ın hedef alınmasında ülkenin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin de altını çizmek gerekir. Kazakistan'a gittiğim zaman ortaokul-lise duvarlarımızda asılı olan periyodik cetvelde bulunan elementlerden biri hariç hepsinin çıktığını ifade etmişlerdi.
Bütün bu olgular, Kazakistan'ın boşuna hedef seçilmediğini gösteriyor. Tam bir nokta atışı.


Ders 1: ABD'yle uzlaşma hışmından korumuyor

Bütün bunlarla birlikte Kazakistan'daki olaylardan iki önemli ders çıkarılmalıdır. Hem Türkiye hem de ABD'nin hedefindeki bütün ülkeler adına.

Nazarbayev, Avrasya misyonunun gerçek bir temsilcisiydi. Onun için öncelik her zaman bölgesel inisiyatifler oldu. Ancak halefi Tokayev, "denge politikası", "çok yönlü politika" adına ABD'yle ilişkileri çeşitli alanlarda işbirliği düzeyine çıkardı.

Pentagon'la askeri anlaşmalar imzalandı, Kazakistan ordusunun eğitimine Washington da dâhil oldu. Bunlarla birlikte ABD'nin renkli devrimlerinin toplumsal ayağını oluşturan fonladığı STK'lar, Soros vakıfları ülkedeki etkinliğini arttırdı. 

İşbirliği adı altında devlet içindeki çalışma, ülkenin tehditlere karşı reflekslerini zayıflattı ve son olaylarda da görüldüğü üzere ciddi zafiyet yarattı. Toplumsal düzlemdeki Amerikan faaliyeti ise sokak eylemlerinin itici gücünün oluşturulmasını sağladı.

(Konunun iki sene önce yayımlanmış olan yandaki bu uyarıcı yazıda ayrıntılarını bulmak mümkün: ABD, Kazakistan'da darbenin temelini atıyor)

Sonuç olarak "çok taraflı politika" adı altında ABD'yle uzlaşma ya da uzlaşarak ABD baskısından kurtulma çabaları sonuç vermedi.

Tam tersine bu politikalar, ABD'nin elini güçlendirdi, iktidarın altının oyulmasına, devlet içinde farklı örgütlenmelerin meydana gelmesine yol açtı. (Tokayev'in eylemlerden sonra istihbarat teşkilatı başta olmak üzere devlet kurumlarında yaptığı temizlik de bunu net gösteriyor.)

Toplum ise STK'lar, vakıflar aracılığıyla yönlendirilmeye uygun hale getirildi.

Bunlarla birlikte Kazakistan'ın ülkedeki FETÖ varlığını yeteri kadar temizlememiş olması da kayda değerdir. Rus yetkililer de FETÖ'nün eylemlerdeki rolüne dikkati çektiler.

Görüldüğü üzere Washington'un hışmından onunla uzlaşarak kurtulmak mümkün değil. Açılan her delik, dışarıdan güçlerin sızmasına fırsat veriyor.

ABD'ye ve içerideki aparatlarına karşı net ve kararlı tutum, ayrıca buna uygun uluslararası ittifaklar manzumesinin oluşturulması dışında başka bir çözüm yok. 


Ders 2: Kamucu ekonomi, milli güvenliğin de teminatı

İkinci çıkartılması gereken ders ise ekonomi politikaları konusunda. Neoliberal sistemin iflasıyla ve pandemi koşullarında dünya ekonomik bir bunalımdan geçiyor. Bu krizin faturasını tamamen halka çıkartmak, halkta oluşan tepkinin dışarıdan örgütlenmesinin de zeminini yaratıyor.

Halk, haklı tepkisi kullanılarak, aslında kendisini çok daha zor durumlara sokacak eylemler içinde bırakılıyor. Aslında halkın karşılaştığı sorunlar, çözüme kavuşmamasının ötesinde daha da kangren hala geliyor.

Dolayısıyla kamucu ekonomi, sadece halkın refahının ve sağlıklı bir toplumun değil, ayrıca milli güvenliğin de teminatıdır.

Tokayev, geç de olsa bu gerçeklerle yüzleşti. Gerekli tedbirleri almak üzere harekete geçti. Ama Kazakistan, bedelini ağır ödemek zorunda kalıyor.


Eylemlerin başarı şansı var mı?

Peki, bu eylemlerin başarıya ulaşma şansı var mı?

Ne kadar dışarıdan iyi hazırlanmış olsa da başıbozuk karakterini kaybetmemiş olan sokak eylemlerinin iktidarı yıkma imkânı yok. Eğer devlet içinden silahlı bir güç tarafından desteklenmiyorsa.

Bu zamana kadar ABD, ordu içinde kendine bağlı bir cunta yaratabildi mi?

Güvenlik kurumlarında zafiyet oluşturduğu kesin ama iktidara kargaşa ortamını bahane edip ABD çıkarları adına el koyacak bir güç gözükmüyor. Gerçi kaos ortamı da ABD'nin işine geliyor.


Rus işgali mi geliyor?

Kolektif Güvenlik Anlaşma Örgütü'nün (KGAÖ) Tokayev'in çağrısıyla harekete geçmesi de renkli devrim hareketinin bastırılmasında etkin olacaktır.

Altını da çizmek gerekir ki, Kazakistan, bu örgütün sadece üyesi değil, kurucularından biridir ve başkanlığını da yaptı. Örgüt'ün temel ilkesi ise üye ülkelerden birinin dışarıdan bir saldırıya maruz kalması durumunda, diğer üye ülkelerin saldırıya uğrayan ülkeyi birlikte koruma yükümlülüğüdür.

Dolayısıyla Kazakistan, olayların kontrolden çıkması nedeniyle bu anlaşmadan doğan hakkını kullanmıştır.

Bu çerçevede Kazakistan'ın Türkiye Büyükelçisi Abzal Saparbekuly'nun Kolektif Güvenlik Anlaşma Örgütü üzerinden "Rus işgali" propagandası konusunda yaptığı uyarıyı da anmak gerekir.

Büyükelçi, ülkede çok sayıda Rus kökenli Kazakistan vatandaşının yaşadığına, oluşturmaya çalışılan Rus karşıtı ortamdan yararlanıp protestocuların bir anda Rus-Kazak kargaşası yaratabileceğine dikkat çekmiş ve bu gerçek dışı söylemlerden uzak durulmasını rica etmiştir. 


Kazakistan'da Avrasya ve Atlantik karşı karşıya

Kazakistan'daki olaylar, yazımızın başından beri altını çizdiğimiz gibi dünyadaki kamplaşmanın bir sonucudur. Daha açık bir ifadeyle tek kutuplu dünya heveslilerinin, kurulmakta olan çok kutupluluğa karşı bir hamlesi.

Bu kamplaşmayı, Kazakistan'daki olaylara verilen tepkilerde de net olarak görmek mümkün. Türkiye, Rusya, Çin, Türk Devletleri Teşkilatı, İran, Suriye, Pakistan, Belarus başta olmak üzere tüm Avrasya cephesi, kalkışmaya net tutum aldı.

Atlantik cephesi ise PKK'dan Saakaşvili'ye kadar bütün enstrümanlarıyla birlikte turuncu ayaklanmanın yanında saf tutuyor.

Çok açık: Türkiye'den Çin'e Rusya'dan Azerbaycan'a Avrasya ülkelerinin Kazakistan krizinde çıkarları ortak. Aralarında bir rekabet değil, kader ortaklığı ve mutlaka hayata geçirilmesi gereken işbirliği zemini var.


Türk Devletleri Teşkilatı-Kolektif Güvenlik Anlaşma Örgütü işbirliği

Burada Türkiye ve Rusya'nın rolü çok önemli. Astana süreci, Güney Kafkasya'da oluşturulan 3+2 platformu, bölgesel inisiyatifin ele alındığı ve dış müdahalenin engellendiği koşullarda her türlü sorunun çözülebileceğini göstermiştir.

Bölgede barış ve istikrar, tartışmasız bölge ülkelerinin lehinedir. Atlantik cephesi ise ancak ve ancak barış ve istikrarı bozarak ve bir kargaşa ortamı yaratarak bölgeye müdahale edebileceği araçları yaratabilmektedir. Şimdi Kazakistan'da da huzur, güvenlik ve istikrarın sağlanması zamanıdır.

Bu anlamda biri siyasal-kültürel, diğeri askeri bir yapılanma olsa da Türk Devletleri Teşkilatı ve Kolektif Güvenlik Anlaşma Örgütü arasında bir koordinasyonun kurulması da yapıcı rol oynayacaktır. İkisinin birbirini tamamlayacağı çok nokta vardır.

ABD'nin tek kutuplu dünya projesini kurtaracak artık hiçbir güç yok. Çok kutupluluk günümüzün bir gerçeği. Bu gerçekten hareket edildiği takdirde bölgemizde çözülemeyecek bir sorun yok. Yeter ki bölgesel inisiyatif cesur ve kararlı adımlarla her alanda etkin kılınsın.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU