HEP'ten HDP'ye saldırılar hiç durmadı… Sakık: İlk partiyi kurduğumuz günden bugüne kadar gün yüzü görmedik

Önce İzmir ardından İstanbul… Deniz Poyraz davası görülürken Bahçelievler teşkilatına saldırı düzenlendi. Son 30 yıldır sürekli saldırılara maruz kalan HDP ve öncül partileri neden hedefte?

HEP’ten HDP’ye saldırılar hiç durmadı / Fotoğraf: Metin Yoksu

Türkiye'de Kürt siyasi hareketi, 1980 askeri darbesinden sonra legal zeminde ilk kez 1991 seçimlerinde Halkın Emek Partisi'nin (HEP) Sosyaldemokrat Halkçı Parti ile ittifak yapmasıyla siyasete başladı.

HEP ile başlayan siyasi yolculuk, Demokrasi Partisi (DEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve son olarak da Halkın Demokratik Partisi (HDP) ile yoluna devam ediyor.

Kürt siyasi hareketi, legal siyasete başladığı günden beri engellerle karşıladı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Birçok kere parti isminin değişmesinin nedeni kapatılmalarıydı. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) giren pek çok vekilin milletvekilliği düşürülürken, birçoğu da tutuklandı.

Parti kapatılmalar ve siyasi engeller bir yana birçok yönetici saldırıya uğradı, bazıları hayatını kaybetti.

5 Temmuz 1991'de evinden kaçırılarak 2 gün sonra cenazesi bulunan HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın bunların ilkiydi.

DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar, HEP Gaziantep İl Başkanı Abdulsamet Sakık, HADEP PM üyesi Muhsin Melik ve Mehmet Ayyıldız gibi yüzlerce Kürt siyasetçi öldürüldü.

Eski DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün Samsun'da saldırıya uğrayarak burnunun kırılması gibi birçok partili fiziki saldırıya uğradı.

 

Samsun'da Ahmet Türk'e yumruklu saldırı / Fotoğraf: Twitter
Samsun'da Ahmet Türk'e yumruklu saldırı / Fotoğraf: Twitter

 

İstanbul, Bursa, Kocaeli, Muğla ve Tekirdağ başta olmak üzer onlarca parti teşkilatı kundaklandı.

Geçen haziranda da HDP İzmir il binasına düzenlenen silahlı saldırıda parti üyesi Deniz Poyraz, yaşamını yitirdi.

Son olarak salı günü İstanbul Bahçelievler ilçe örgütüne de bir saldırı gerçekleştirildi.

30 yılda HEP'ten HDP'ye kadar, parti teşkilat ve yöneticilerine yönelik yüzlerce saldırı yapıldı.

Neden HDP ve öncülleri partileri saldırıların hedefi oldu? Saldırıların önüne geçmek mümkün mü değil mi?

Konuyu Independent Türkçe'ye değerlendiren siyasi ve insan hakları aktivistleri, saldırıların birçok nedeni olduğu görüşünde.

"Engel çıkaran devlet aklı hiç değişmedi"

İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, saldırıların Cumhuriyet öncesi ve sonrası devam eden bir zihniyetin ürünü olduğunu söyledi.

 

Eren Keskin
Eren Keskin / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Şark Islahat Planı'nda kendisini bulan, Kürtlerin kendi kimlikleriyle var olmalarını engellemeye çalışan devlet aklının hiç değişmediğini kaydeden Keskin, "HDP ve öncülleri olan parti ve yöneticilerine yönelik saldırıların en bilineni Vedat Aydın'dır. Aynı zamanda insan hakları savunucusu olan Aydın'ın işkence ile öldürülmesiyle birlikte yeni bir süreç başladı ve bu süreç aynen devam ediyor" dedi.

Vedat Aydın'dan Deniz Poyraz'a kadar katledilenlerin arkasındaki "derin yapıların" hiç değişmediğini ve her zaman sistematik bir şekilde saldır ve cinayetlerin işlendiğini aktaran Keskin, son olarak Bahçelievler teşkilatına yapılan saldırının da bu çerçevede değerlendirdiğini belirtti.

"Şiddet dili kullanan bir içişleri bakanımız var"

Sosyal medya üzerinden kendilerini "ülkücü" olarak tanımlayan insanlardan her an öldürülme tehditleri aldıklarını ifade eden Keskin, "Devlet dili çok sertleşti. Türkiye'nin hem iç hukukunu hem de altına imza attığı tüm sözleşmeleri ihlal ederek şiddet dili kullanan bir İçişleri Bakanı var" dedi ve ekledi:

"Bakan hepimizin hayatından sorumlu ama coğrafyanın bir bölümünü düşman olarak görüyor ve buna uygun da bir şiddet dili kullanıyor. Bu nedenle devlet dilinin bu kadar sert, bu kadar keskin ve ayrıştırıcı olduğu bir yerde bunların değişmesini beklemek çok zor. Önce devletin dilinin değişmesi ve yumuşaması, barışçıl bir dile geçmesi gerekiyor. Açıkçası gördüğüm şu siyasi manzarada çok yakın bir gelecekte böyle bir gelişme beklemiyorum."

"Kürtler iktidarın kutuplaştırıcı politikalarının değişmeyen nesneleri"

Türkiye İnsan Hakları Vakfı TİHV) Genel Sekreteri Coşkun Üsterci de Türkiye'nin 2016'da önce doğrudan, Temmuz 2018'de resmen kaldırıldığı söylense de yapılan pek çok düzenlemeyle süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetildiğine dikkati çekti.

 

Coşkun Üsterci
Coşkun Üsterci / Fotoğraf: Twitter

 

Söz konusu süreçte demokratik bir toplumda siyasal iktidarların gücünü sınırlandıran anayasacılık ilkesinin tümüyle terk edildiğini belirten Üsterci, "Kuvvetler ayrılığı diye bir şey kalmamıştır. Hukuk ve anayasal kurumlar iktidarın basit, zor ve baskı araçları haline getirilmiştir" dedi.

İktidarın toplumun bir bölümünü arkasına alabilmek için her şeyi güvenlik sorunu haline getiren, ayrımcı, ötekileştirici ve kutuplaştırıcı politikalara yönelmekte olduğunu kaydeden Üsterci, "Bu politikaların nesneleri duruma ve koşullara göre değişmektedir. Bazı hallerde Aleviler, LGBTİ+'lar, bazı hallerde kadın, mülteci veya sığınmacılar ya da başka toplumsal kesimler olabilmektedir. Ancak her koşulda Kürtler iktidarın kutuplaştırıcı politikalarının değişmeyen nesnesi durumundadır. Kürt sorunu, Türkiye'nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak varlığını korumaktadır" değerlendirmesinde bulundu.

"Ayrımcı, nefret söylemi ve şiddete karşı net tavır alınmalı"

Kürtleri siyasal olarak temsil eden HDP'nin iktidarın ötekileştirici, nefret içerikli söylem ve tutumlarıyla karşı karşıya kaldığı savunan Üsterci, "Başka bir deyişle siyasal iktidar, ciddi hak ihlallerine yol açan bu tür söylem ve tutumları kendi varoluşunu devam ettirmek için kullanmaktadır. İktidarın böylesi yaklaşımları teşvik eden, örnek oluşturucu tutumları haliyle şiddetin ve nefret saldırılarının toplum içinde giderek daha fazla itibar görmesine ve dalga dalga yayılmasına sebep olmaktadır" diye konuştu.

"Elbette saldırıların önüne geçmek mümkündür. İnsan Hakları savunucuları olarak bizler Kürt sorununun her zaman demokratik, barışçıl ve adil çözümünü savunduk. Bunda ısrarımız devam ediyor. O nedenle, öncelikli adım olarak çatışmaların ve şiddetin hemen şimdi/derhal durdurulması gerekiyor" diyen Üsterci, sözlerine şöyle devam etti:

"Çatışmasızlık ortamının tesisiyle birlikte çatışmasızlık halinin yaşanan olumsuzluklardan da hareketle tahkim edilmiş bir hale getirilerek güçlendirilmesi, izlenmesi ve toplumsal barışın sağlanabilmesi için tüm tarafların içtenlikli, etkin programlar geliştirmesi gerekmektedir. Ayrımcılık, nefret söylemi ve şiddet pratikleri karşısında net bir şekilde tutum alınmalı ve cezasızlıkla kararlı bir şekilde mücadele edilmelidir. Bu saydıklarımla birlikte insan hakları kavramı kurucu bir değer olarak yeniden iktidar tarafından referans alınmaya başlandığında bu saldırıların önüne geçmek de mümkün olur."

"Hedef göstermeye karşı dayanışma genişletilmeli"

Sosyal Demokrasi Vakfı (Sodev) Başkanı Ertan Aksoy da geçmişte sağın özellikle HDP hareketini hedef gösterdiğine dair çok sayıda örnek olduğunu söyledi. 

 

Ertan Aksoy
Ertan Aksoy / Fotoğraf: Arşiv

 

Halihazırdaki iktidarın bir sağ iktidardan öte aşırı sağ iktidara evrildiği için siyasal olarak daha fazla kutuplaştırma ve ötekileştirmeye çaba harcadığını ifade eden Aksoy, "Bunu da maalesef toplumun bir grubu olarak sağlayabildiği alan olarak HDP'yi görüyor. Bu nedenle de bugüne kadar HDP'yi sıklıkla hedef haline getirdi" ifadelerini kullandı. 

İktidarın bundan sonra da HDP'yi hedef haline getirmeye devam edeceğini dile getiren Aksoy, güçlü kadro ve halk desteğine sahip HDP'nin hedef haline getirme siyasetiyle mücadele etmeye alışkın olduğunu aktardı.

HDP dışında ilerici, sol ve sosyal demokrat kesimlerinde hedef haline getirildiğini söyleyen Aksoy, "Bu hedef göstermeye karşı Türkiye'de dayanışma genişletilmeli. İktidar bloğu bunu tercih ediyor ama günün sonunda hedef haline getirme siyasetinin kaybedeni yine iktidar bloğu olacaktır" yorumunda bulundu.

"İktidar daha fazla ötekileştirme siyasetine yönelecek"

Partililere yönelik fiziki saldırıların önüne geçmenin istihbaratla mümkün olduğunu düşündüğünü aktaran Aksoy, emniyet kurumlarının da bunun için var olduğuna değinerek, devamında şu ifadelere yer verdi:

"Emniyet bir olay meydana geldikten sonra suça dair işlemlerin yapılması amacıyla değil, suçu önleme amacıyla var. Dolayısıyla bu fiziki saldırıların önüne geçmenin mümkün olduğuna inananlardan biriyim. Ama sözlü olarak hedef haline getirme konusu ise maalesef iktidar siyasal olarak tükendikçe, yeni siyaset üretmedikçe, toplumun önüne umut, siyasi ve ekonomik bir proje koyamadıkça daha fazla hedef siyasetine yönelecek. Bu şekilde yine HDP'yi tercih edeceğini görüyoruz. Bu nedenle bir iktidar değişikliğine kadar yani bu aşırı sağ iktidar sandık yoluyla gönderilene kadar sözlü hedef haline getirmeden vazgeçeceğine dair umudum yok."

"Suç isnat etme stratejisi uygulanıyor"

Demokrasi Güçlendirme Derneği (DEMGÜÇDER) Başkanı İlyas Buzgan ise iktidar ve onu destekleyen partilerin son yıllarda HDP'yi, PKK'nın siyasi versiyonu olarak nitelendirdiğine dikkati çekti. 

Buzgan, bu istikrarlı söylem skalasının kayyum rejiminin kurumsallaşması nedeniyle birçok HDP'li milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılarak tutuklanmasına ve parti için kapatılma sürecinin başlamasına neden olduğunu görüşünde.

 

İlyas Buzgan
İlyas Buzgan / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Süreçte aynı zamanda söz konusu partilerin seçmen kitlesinin militarize olmasında etkili olduğuna değinen Buzgan, "Doğrusu yürütme organı ve onu destekleyenler kendilerini yargı organı yerine ikame etme eğiliminde oldukları için başta HDP olmak üzere diğer muhalif partileri de çeşitli terör örgütleri ile ilişkilendirip suç isnat etme stratejisini uygulamaktadır" tespitinde bulundu.

"Saldırıyı önlemenin koşulu iktidar zihniyetinin değişmesine bağlıdır"

Suç isnat edilen kişi ve kurumların sivil güçler tarafından cezalandırmanın hedefi haline geldiğini kaydeden Buzgan, "Burada dikkatinizi çekmek istediğim husus başta HDP olmak üzere muhalif siyasi partileri terör ile ilişkilendiren siyasi söylem serisinin sivil nitelikli total infaz sürecine dönüşme riskidir. Bu riskli sürecin toplumun farklı kesimlerine yayılması durumunda şiddet ve kaos kaçınılmaz hale gelecektir. Bu da 1970'li yıllardaki kabusun geri dönüşü anlamına gelecektir. Evrensel hukuk ilkelerinin egemen olduğu demokratik devlet düzenlerinde yargılama ve cezalandırma yetkisi tarafsız ve bağımsız mahkemelerdedir" ifadelerini kullandı.

Koşullu olarak saldırıları önlemenin mümkün olduğunu belirten Buzgan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunun temel koşullarından biri yürütme organının bu tehlikeli söylem serisini terk etmesi, ikincisi, yürütmenin yargı alanına uzanan anti demokratik ve gayri meşru tutumundan vazgeçmesi, üçüncüsü ise yargının bağımsız ve tarafsız davranmasıdır. Kuşkusuz bunlar iktidar zihniyetinin değişmesi ile ilgili koşullardır. Ancak en önemli koşul demokratik sivil toplum örgütlerinin sayısı ile duyarlılık düzeyinin artması ve görece daha demokratik partilerin iktidara gelmesidir."

"HEP'i kurduğumuz günden bugüne gün yüzü görmedik"

HEP'ten HDP'ye, milletvekilliği, belediye başkanlığı ve birçok üst düzey görevlerde bulunan Sırrı Sakık ise son 30 yılda yaşananların canlı tanığı.

HEP'i kurdukları günden bugüne kadar gün yüzü görmediklerini söyleyen Sakık, Kürtlerin demokratik siyasette var olmasına tahammül gösterilmediği iddiasında.

Kürtlerin birçok partinin kapatıldığını ancak kapanan her partinin daha da büyüyerek geldiğini belirten Sakık, "Ne kadar büyüdüysek baskı ve şiddet de o kadar arttı" yorumunu yaptı.

 

Sırrı Sakık
Sırrı Sakık / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

HEP'ten beri ismi bilinen bilinmeyen binlerce "kahraman" partili ve yöneticilerinin öldürüldüğüne değinen Sakık, tek suçlarının demokratik siyasette var olabilme mücadelesini sürdürmek olduğunu söyledi.

Ölümden tutuklanmaya, saldırıdan sürgüne yaşanan her olumsuzluğa rağmen Kürtlerin asla geri adım atmadığını ve demokratik siyaseti büyütmek için çalıştığını dile getiren Sakık, "Türkiye'de 3'üncü partiyiz. İddia ediyorum İYİ Parti'nin de hala önündeyiz. Kürtlerin, Türkiye demokrasi güçlerinin demokratik siyasette ısrarı belli çevreleri kokutuyor, ürkütüyor. Kürtler siyasette belirleyici bir rol üstlendiler. 31 Mart seçimleri bunun açık örneğidir. Çünkü iktidar yanlış yaptı ve barış sürecini heba ederek demokratik siyasetin önünü tıkadı. Devletin derinliklerine teslim olmuş bir iktidar ile karşı karşıyayız. İlk geldiklerinde farklıydılar, sonrasındaysa devletin derinliklerine teslim oldular" yorumunda bulundu.

"Ölülerimize bile tahammülleri olmayan bir anlayışla karşı karşıyayız"

Sakık, "HEP'in kuruluş sürecinde devletin derin kanatlarının yaptıkları saldırı ve şiddetin aynısı bugün yapıyorlar. Önceki gün Deniz Poyraz davasındaydım. Katil orada farklı bir muamele görüyordu. Ölen biz, öldürülen biz ve sanık sandalyesinde olan yine biz" ifadelerini kullandı. 

Sakık, şunları söyledi: 

"Ölülerimize bize tahammülleri olmayan bir anlayış ile karşı karşıyayız. Aysel Tuğluk'un annesini definettiğimizde barbarlar, anneyi yeniden mezardan çıkardılar ve cenazeyi Dersim'e götürmek zorunda kaldık. Ve hiçbir fail bugüne kadar cezalandırılmadı. Demokratik mücadelenin bedeli çok ağırdır biliyoruz. Vekiller dokunulmazlığı kaldırılarak cezaevine atılıyor, belediyelere kayyum atanıyor. Şu an da 10 binin üzerinde parti yöneticisi arkadaşımız içerde, neredeyse ceza almayan hiçbir HDP'li kalmadı."

Tüm olumsuzluklara rağmen umuda doğru yürümeye devam edeceklerinin altını çizen Sakık, "Halkımıza sözümüz var" diyerek sözlerini şöyle tamamladı:

"Hatırlarsanız Van'da '4 Kasım' protestolarında Edibe Babur arkadaşımız gözaltına alındığı sırada 'Kürtler baş eğmez' demişti. Bedeli ne olursa olsun Kürtler dik yürüyecektir. Yüzde 3'lerden bugün yüzde 15-16 bandındayız. Halkın büyük buluşmasını sağlayıp kenetlenirsek tüm zorlukları aşabiliriz. Evet, zor süreçler yaşadık ama hala demokrasi mücadelesini büyütmeye devam ediyoruz. Deniz Poyraz'a, Dedeoğlu ve Şenyaşar ailelerine, Tayyibe anneye, haksızlığa maruz kalan bütün halkımıza sözümüz var. Bu borcu kenetlenerek aşabileceğimizi umut ediyorum."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU