Telefonu ağza tıkamak...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Ekran alıntısı: YouTube

Sabun köpüğü bir Hollywood filmi izliyordum. "Çocuklar ne çabuk büyüyor" dedi kadın; "Kızım dün Volvo'suna atlayıp üniversite için Şikago'ya gitti..."

Filmden çıkıp şöyle bir etrafa baktım, elin Amerikalısı çocuğunun altına otomobil çekip de başka bir şehre üniversite okumaya yollarken bizim gerçekliğimiz savaş filmi gibi...

Çöpe atılmış ekmeği, "Tavuklarıma yedireceğim" diye alıp, eşiyle beraber yediklerini ağlaya ağlaya anlatan o emekli abi mesela...

Her gün ama her gün bu türden trajedilere rastlıyoruz artık.

Nerede?

Sosyal medyada elbette.

İktidar tarafından cebren ele geçirilmiş, kamu imkanlarıyla yandaş sermayeye peşkeş çekilmiş olan "geleneksel" medya ise bu gerçekliği asla yansıtmıyor; aksine, sanal bir yaşamı, olmayan bir gerçekliği hakikatmiş gibi göstermeye uğraşıyor.

Pek çok kurum kolektif olarak ortak bir yalan inşa etmeye çalışıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yalan üretiyor. Sayıştay "saymıyor".

Mahkemeler çıplak gerçeklere yayın yasağı getiriyor...

Devletin bütün kurumları, medya ile birlikte, her tarafından dökülen iktidarı, çıplak gerçeğin üzerini örterek korumaya odaklanmış.

Peki, iktidar bize ne anlatıyor?

Bizzat Tayyip Erdoğan'ın ağzından dinleyelim:

Biz son 19 yıldır olduğu gibi gelecekte de sermaye ve yatırım düşmanı bu mandacılara rağmen ülkemizi büyütmeye, güçlendirmeye, bölgesinin ve dünyanın parlayan yıldızı yapmaya devam edeceğiz.


Evet, iktidar bir "mandacılar" topluluğu icat etmiş. Kim, niye mandacı, mandacılar neden sermaye ve yatırım düşmanı, aksine mandacılar yabancı sermayeye ülkenin kapılarını sonuna kadar açmaz mı, bu soruların yanıtlarını alamıyoruz.

Tayyip Erdoğan devam ediyor:

Türkiye'nin son 19 yılına damga vuran demokrasi ve kalkınma hamlesi, her adımını yenisi takip eden dinamik bir süreç olarak yaşanmıştır. Şimdi bu dinamik sürecin yeni aşamasında; yatırım, üretim, istihdam, ihracat odaklı büyüme stratejisiyle yolumuza devam edeceğiz.


Yani iktidar en yetkili ağzından, Türkiye'yi son 19 yılda bölgenin ve dünyanın parlayan yıldızı olarak tarif ediyor.

Yine Türkiye'nin son 19 yılına demokrasi ve kalkınma hamlesinin damga vurduğunu en yetkili ağızdan öğreniyoruz. Dinamik bir süreçmiş bu, her adımı yenisi takip etmiş.

Şimdi bu dinamik sürecin yeni bir aşamasındaymışız.

Yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı büyüme stratejisiyle yolumuza devam edecekmişiz...

İnsan bu laflarla yaşadığımız çıplak gerçekliği karşılaştırınca hakikaten çıldıracak gibi oluyor.

Zira gerçeklik bize bambaşka bir durumu anlatıyor.

Geçen 19 yılda ülkede kamuya ait ne varsa satılmış. Devletin ve halkın borçları ise inanılmaz rakamlara fırlamış.

Tefecilerin eline düşmüşüz, faiz ödemekten bitap haldeyiz.

Her sektör çöküyor.

"Mandacılar" diye nutuk atan iktidar döneminde Katar kendi sınırlarından büyük toprağı almış Türkiye'de, Birleşik Arap Emirlikleri dün itibarıyla Aselsan'ın kapısına dayanmış.

Kağıt fabrikaları yok edildiği için kağıt spekülatörlerinin elinde oyuncak olmuşuz.

Şeker fabrikaları bitirilmiş, kanser yapan mısır şurubuna kalmışız.

Tarım toptan bitirilmiş. Ucuz ekmek kuyruklarıyla yaşıyoruz artık.

Eti unuttuk, yoksul evlere tavuk eti bile girmiyor. Yumurta son bir yılda yüzde 100 zam görmüş.

Unun çuvalı, patates, motorin, bir tabak çorba keza... 

Yatırım, büyüme ve istihdam diyorlar ya, işsizlik tarihsel rekorlarını kırıyor üst üste.

Genç işsizlik katlanılmaz boyutlarda.

Volvo'suna binip üniversite okumaya Şikago'ya giden Amerikalı öğrencinin Türkiye'deki muadili fuhuşa, torbacılığa, hırsızlığa, cinayete sürükleniyor.

Devlet suç istatistiklerini açıklamayı bıraktı. Durum o kadar vahim.

Yaşlı nüfus sokaktan ekmek ve çürük sebze topluyor. Evler soğuk, fukaralar ısınamıyor.

Cinnet, cinayet, intihar patlamış...

Ve bu fukara halkın parasıyla ejder meyveli mönüler sunulan, ve dahi itibardan asla tasarruf edilmeyen Saray'dan Türkiye'nin dünyada ve bölgede "parlayan bir yıldız" olduğu açıklanıyor!

Demokrasi ve kalkınma hamlesi yapmışız, yapıyormuşuz...

Bir yalan yumağı, yalan makinesi haline gelmiş bir siyasi örgütlenme ve onun medyası tarafından göz göre göre her gün yeniden üretiliyor.

Uzun süre önce, "Türkiye hızla Bangladeş olmaya doğru sürükleniyor" diye yazmıştık, o zaman, "Hadi canım, abartma" diyenler bugün dehşete kapılmış vaziyette olan biteni izliyor.

Gerçeklik, yalan örtüsünün altına sığmaz hale geldikçe dehşet büyüyor.

Ve, buradan uyarmış olayım, sokaklarda büyük bir tepki birikiyor.

Bu öyle bir tepki ki ne yöne doğru patlayacağını kestirmek mümkün değil.

İktidar yanlıları, "yandaş" olmanın verdiği özgüvenle sosyal medyada tehditler savuruyor, tabanca tüfekle boy boy pozlarını yayımlıyor, Emniyet Genel Müdürlüğü'nü, İçişleri Bakanı'nı ekleyerek online ihbarlar yapıyor...

Sokağa ise iktidar yandaşları değil, fukaralıktan canı çıkmış halkın öfkesi giderek daha fazla damgasını vuruyor.

Örgütsüz işçiler, emekliler, işsizler kendilerine uzatılan her mikrofona öfke kusuyor.

Öyle ki, demokrasi hamlesi yapmaktan parlayan yıldız haline dönmüş Türkiye'de artık sosyal medyadaki o videolar takip edilerek insanlar tutuklanıyor!

Sokak röportajlarında iktidarı savunanların sayısı giderek azalıyor.

İktidardan yakınanlara tek yeteneği taklit olan primatlar gibi, "Telefonunu çıkar" diyenlerin ağzına artık telefon sokuluyor.
 


Örgütlü olmayan toplumdaki bu yarılma, bu öfke, bu çaresizlik bıçak sırtıdır.

Bir toplum bıçak sırtında uzun süre duramaz. Bir tarafa doğru mutlaka yıkılır.

Toplumun bir yana yıkılması basite alınamaz, büyük olaydır ve hayra mı, şerre mi yol açar, öngörülmesi mümkün değildir.

Öte yandan, önümüzdeki dönemde "bir şeyler" olacağı kesindir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU