Yayın yasağı eleştirileri hakkında.... Çocuğun mahremiyeti ve unutulma hakkı

Deniz Unay Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Daniel Walsh/The Pittnews

Küçük Müslüme'nin ailesi 10 Kasım 2021 tarihinde, çocuklarının kaybolduğu yönünde bir başvurusu yaptı. Bunun üzerine kayıp Müslüme'nin bulunması için arama faaliyetleri başladı.

Bu kapsamda  Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma başlatılmış olup, maalesef 19 Kasım 2021 tarihinde açık arazide Müslüme'nin cansız bedenine ulaşıldı. 

Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayın aydınlatılması ve faillerin yakalanması için sürdürülen soruşturmada bazı şüpheliler yakalanarak sorgulanmış olup, sorgulama neticesinde dede tutuklanmıştır. 

Yine aynı soruşturma kapsamında Silifke Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22 Kasım 2021 tarih ve 2021/3 sayılı karar ile  soruşturmanın tüm yönleriyle aydınlatılması, söz konusu olan her türlü suçun ve failinin tespiti, etkili bir soruşturma yapılması ve delil karartılmasının önlenmesi amacıyla yayın yasağı kararı verilmiştir. 

Söz konusu yayın yasağına rağmen, gerek görsel ve yazılı medyada gerekse sosyal medyada, gerçeklerle, haber alma ve basın özgürlüğü ile bağdaşmayan haber ve yayınlar yapılmaya devam edilmiş olup, söz konusu haber ve paylaşımlar ne yazık ki, soruşturmanın selametini ve Müslüme'nin hatırasını zedeler boyuta ulaşmıştır. 

Tüm bunların yanı sıra yapılan haber ve paylaşımlarda Müslüme'nin henüz çocuk olan kardeşlerinin olduğu da göz ardı edilmiştir.


Mersin Barosu'ndan açıklama

Tüm bu nedenlerle, olayın haber alındığı ilk andan beri soruşturmayı yakından takip eden Mersin Barosu Çocuk Hakları Merkezi tarafından önce bir basın duyurusu hemen akabinde de bir basın açıklaması yaptı. 

Söz konusu basın duyurusu ve basın açıklamalarında özetle, Müslüme'nin hatırasına ve geride kalan kardeşlerinin haklarına dikkat çekilmiş ve  paylaşım yapan herkes ve haber yapan tüm yayın kuruluşlarının önceliklerinin çocuğun üstün yararı, unutulma hakkı ve kişilik hakları olması gerektiği vurgulanmış ve ilgili kişi ve kuruluşlar, Müslüme'nin hatırasına ve kardeşleri olan çocukların haklarına saygıya davet edilmişlerdir. 

Yine açıklamada yayın yasağının faili değil mağduru korumak ve faillerin yakalanmasını sağlamak olduğu vurgulanmış ve Mersin Barosu'nun, davanın sonuna kadar takipçisi olacağı ve bu takip sırasında çocuğun üstün yararının ve mahremiyetinin ihlali gibi çocuğun ikincil örselenmelerine neden olacak hak ihlallerinin de karsısında olacağı bildirilerek, "tüm kamuoyunu duyarlı olmaya, işlenen suçun tüm detayları ile ortaya çıkması ve bu süreçte geride kalan çocukların üstün yararını ve ilerideki hayatlarını korumayı amaç edinerek gizlilik kararına uygun davranılması hususunda gereken tüm çabayı göstermeye ve bu konuda duyarlı olmaya" davet edilmiştir.

Aynı zamanda "gerçekler, haber alma ve basın özgürlüğüyle bağdaşmayan bir kısım haberlerle ilgili erişim yasağı kararı alınması" hususunda 26 Kasım 2021 tarihinde başvuruda bulunulduğu bildirilmiştir. 


Bakanlık harekete geçti

Mersin Barosu'nun söz konusu açıklamalarının ne denli önemli ve yerinde olduğu, söz konusu açıklamadan bir gün sonra, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın 27 Kasım 2021 tarihli basın açıklaması ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. 

Zira bakanlığın basın açıklamasında Müslüme'nin 1 ve 15 yaşındaki kız kardeşleri ile 18 yaşından küçük iki erkek kardeşi bakanlığa bağlı kuruluşlarda bakım ve koruma altına alındığı, annenin ise kadın konuk evine yerleştirildiği açıklanmıştır. 


Baronun açıklamalarına eleştiriler haklı mı?

Mersin Barosu tarafından yapılan basın duyurusu ve açıklamaları aralarında gazeteci kimliği taşıyan bazı kişilerinde aralarında bulunduğu şahıslarca ağır şekilde eleştirilmiş, hatta bazı yazılar eleştiri sınırlarını ve maksadını aşan boyutlara ulaşmıştır. 

Bu eleştiri yazılarının bazılarında Mersin Barosu'nun bu tür suçlarda olayın gizlenmesi değil ortaya çıkması için çalışması gereken bir sivil toplum kuruluşu olduğu belirtilmiştir. 
 

Ne zaman adam oluruz?

Tribünlere oynamaktan vazgeçip, gerçeği tüm boyutları ile algılayıp anladığımız zaman! 


Peki, bu eleştiriler gerçekten doğru mu, Mersin Barosu ya da diğer barolar ve çocuk alanında çalışan kişi ve kuruluşlar neden bu tür olaylarda gizliliğe dikkat ederler?

Gelin isterseniz kısaca bu soruların cevaplarını Mersin Barosu Çocuk Hakları Merkezi'nde uzun zamandır görev yapan Avukat Kamil Ekinci'ye bırakalım.
 

IMG_9459.JPG
Avukat Kamil Ekinci

 

"Barolar sivil toplum kuruluşu değildir"

"Öncelikle ve önemle belirtmek gerekir ki, barolar sivil toplum kuruluşu değildir. 

Barolar, adaletin bulunup ortaya çıkmasında görev alan bağımsız yargının olmazsa olmazı savunmanın temsilcileri olan avukatların kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütüdür. 

Barolar, salt meslek mensuplarının sorunlarını çözen sıradan meslek örgütleri de değildirler. 

Avukatlık Kanunu 76'ncı ve 110/17'nci  maddelerine bakıldığında,  barolar ve Türkiye Barolar Birliği'nin 'Kanunların memleket ihtiyaçlarına uygun olarak gelişmesi ve yürütülmesi yolunda dileklerde, yayınlarda bulunmak, gerekirse ön tasarılar hazırlamak' ve 'Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak' görevlerinin olduğu da görülecektir."


Baroların hak savunuculuğu rolü

"Görüldüğü üzere barolar, insan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, hayvan hakları gibi nerede alınması, korunması ve savunulması gereken bir hak varsa orada görevli, yetkili ve söz sahibidir. 

Barolar ve ilgili, merkez ve komisyonları bu hak savunuculuğu görevlerini ifa ederlerken beğeni alma, alkışlanma ve taltif edilme gibi bireysel beklentilerin uzağında, eleştirilmek ve yeri geldiğinde linç edilmek pahasına hak savunuculuğu yapmaya odaklanırlar. Olması gereken de budur. 

Ancak bu tür toplumda infial yaratan suçlardan toplum haklı olarak etkilenmekte ve şiddetli bir elem duymaktadır.

Böylesi çirkin suçlarda bir insanın etkilenmemesi, öfke ve elem duymaması beklenemez elbette.

Ancak bu tür durumlarda özellikle basının, çocuğun üstün yararını, mahremiyetini, unutulma hakkını gözeten çocuk dostu yayınlar yapması ve bu çerçevede halkın doğru bilgilenmesini sağlaması ve bunu yaparken reyting alma amacı taşıyan spekülatif ve halkı galeyana getirecek ya da soruşturmanın gizliliğini ihlal etmemesi gerekmektedir." 

Yapılan yayın ve paylaşımlar ile ihlal edilen bazı temel çocuk haklarına bakacak olursak;


Çocuğun üstün yararı

Peki, çocuğun üstün yararı ve dayanağı nedir ve çocuğun üstün yararı diğer haklarla çatışırsa ne olacak? 

"Çocuğun üstün yararı, genel olarak bir çocuğun her anlamda esenliğini ifade eder.

Çocuğun  esenliği, çocuğun yaş, olgunlaşma düzeyi, ebeveynlerin varlığı ya da yokluğu, çocuğun çevresi ve bu çevre ile ilişkileri gibi pek çok kişisel unsura bağlı olarak değişkenlik gösterir ve tüm bu değişken unsurlar değerlendirilerek belirlenir. 

Çocuğun üstün yararının çizgileri kesin bir şekilde çizilebilecek bir kavram olmayıp her durum için ayrı ayrı belirlenmesi gerekmektedir. 

Çocuğun üstün yararına ilişkin temel hüküm Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk hakları Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesidir.

Buna göre;

Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir. (BMÇHS 3/1)"


Yine BM Çocuk Hakları Komitesinin çocuğun yüksek yararının birinci planda dikkate alınması ile ilgili 14 No'lu yorumunda şöyle denmektedir:

Çocuğun yüksek yararının ne olduğuna ilişkin yetişkin kişinin yargısı, çocukların Sözleşme'de öngörülen tüm haklarına saygıdan üstün gelemez.


"Bir kez daha hatırlatmak gerekirse, Sözleşme'de haklar hiyerarşik olarak sıralanmamıştır; burada öngörülen tüm haklar 'çocuğun yüksek yararınadır' ve 'hiçbir hak çocuğun yüksek yararıyla ilgili olumsuz bir yorum getirilerek o haktan ödün verilemez' fenmekle aslında diğer haklarla çatışma halinde çocuğun yüksek yararı ilkesinin üstün tutulacağına da değinmiştir. 

Aynı yorumun 15/h maddesinde ise 'Kitle iletişim araçlarını, sosyal medyayı ve çocukları da işin içine katan ve çocukların hak sahipleri olarak tanımlanmasını amaçlayan iletişim programları aracılığıyla çocuğun yüksek yararının değerlendirilmesi ve birinci planda dikkate alınması hakkının gerçekleşmesini engelleyen tüm olumsuz tutum ve algılara karşı mücadele edilmesi' gerektiği kesin bir dille bildirilmiştir. 

Çocuğun üstün yararının dünyada nasıl anlaşıldığına göz atmak adına İngiltere ve Galler'deki mahkemelerde nasıl değerlendirildiğine de bir göz atmakta fayda var.

Bir çocuğun yüksek yararının değerlendirilmesi, en geniş anlamıyla çocuğun esenliğinin değerlendirmesini gerektirir. Uygun olduğu hâllerde ahlaki, sosyal, dini, kültürel ve duygusal hususlar ve refah koşulları ile ilgili bir dizi faktör de incelenmelidir.

Bir çocuğun esenliğine ve mutluluğuna katkıda bulunan, çocuğun gelişimini ilgilendiren veya çocuğun bir insan olarak şimdiki veya ilerideki hayatını etkileyebilecek her şey; çocuğun ailesi, sosyal çevresi, kültürü, etnik ve dini topluluğu da dahil olmak üzere, bu değerlendirmede önem taşıyabilmektedir ve uygun olduğu takdirde bu faktörlerin de hesaba katılması gerekir. Hakim, mutlaka bütüncül bir yaklaşım benimsemelidir.

(Yüksek Mahkeme Hakimi Munby, Re G (Çocuklar) [2012] EWCA Civ1233)

 
Çocuğun mahremiyeti 

UNICEF ve ECARO işbirliği ile hazırlanan 'Çocuk dostu hukuki yardıma ilişkin rehber ilkeler'den 9'uncu ilke 'gizlilik ve mahremiyet' olup, bu rehber ilkeye göre 'Hukuk alanında çalışan kişiler, hukuki işlemler sırasında çocukların mahremiyet hakkını korumalı ve müvekkili ile arasındaki tüm iletişimin mesleki etik kurallarına uygun olarak gizli tutulmasını' sağlamalıdır. 

Mahremiyet hakkı hayati önem taşımaktadır: kimliklerinin açıklanması mağdur ve tanık çocukları doğrudan tehlikeye atabilir ve büyük duygusal zararlara neden olabilir, ayrıca suça sürüklenen çocuklar suçlarının kamuya açıklanması halinde ayrımcılığa ve damgalamayla karşı karşıya gelebilir. 

Mahremiyet hakkının ihlâl edilmesinden kaynaklanan risk düzeyi, hakimler veya savcılar gibi davada görev alan diğer kişiler için her zaman aşikâr olmayabilir. 

'Hukuk alanında çalışan kişiler, bu hakkın korunmasında önemli bir rol oynamaktadır ve aşağıdakileri sağlamak için ellerinden geleni yapmalıdır' denmiş ve devamla yapılması gerekenlerden bir tanesi olarak 'medyanın çocuğun mahremiyetinin ihlâl edilmesine yol açabilecek bilgileri açıklamaması. Çocuğun mahremiyetini ihlâl eden medya kuruluşları dava veya şikayet edilmelidir.' 

Denmek sureti ile bu alanda çalışan hukukçulara ve hak savunucularına çocuğun mahremiyetini ihlal edenleri şikayet etme sorumluluğu yüklemiştir. 

Mersin Barosu Çocuk Hakları Merkezi de aslında tam olarak bu sebeple öncelikle çocuğun üstün yararı, mahremiyeti ve unutulma hakkını ihlal eden yayınların kaldırılmasını talep etmiş ve tekrarı durumunda şikayet edileceğini bildirmek sureti ile yerinde bir adım atmıştır.


Unutulma hakkı

Unutulma hakkını, internet ortamında dijital hafıza olarak adlandırılan alanda geçmişe dair olay ve paylaşımların silinmesini talep etme hakkı olarak ifade edebiliriz.  

Yargıtay unutulma hakkını Hukuk Genel Kurulu Kararında 'Unutulma hakkı; üstün bir kamu yararı olmadığı sürece, dijital hafızada yer alan geçmişte yaşanılan olumsuz olayların bir süre sonra unutulmasını, başkalarının bilmesini istemediği kişisel verilerin silinmesini ve yayılmasının önlemesini isteme hakkı olarak ifade edilebilir' şeklinde tanımlamıştır. 

Bu hakkın özünde bireyin kişilik haklarının korunması ve kişisel verileri üzerinde özgürce tasarruf etme yetkisinin kişiye tanınması yatmaktadır. 

Çocuğun bir birey olduğunu ve onun da sağ ve tam doğmakla ana rahmine düştüğü tarihten başlamak üzere kişilik haklarına sahip olduğu unutmamalı ve sorumsuzca yapılacak paylaşımların çocukların içinde bulundukları zamanda ve  ileride yetişkin olduklarında ne tür zararlar vereceğinin bilincinde olmaları gerekmektedir.

Mersin Barosu'nun basın duyurusunda da bu hususa yer verilmiş ve 'Kamuoyu baskısı oluşturma adına yapılan paylaşımlar, haberler, yorumlar önce çocukları mağdur etmektedir. Sosyal paylaşım alanlarında paylaşılan bilgi, resim ve haber alıntılarının kaybolmayacağı artık herkesçe bilinen bir gerçektir' denmek sureti ile çocukların unutulma hakkına dikkat çekilmiştir. 

Yukarıdaki açıklamalar ile birlikte değerlendirildiğinde  kuruluşundan bu yana yasaklamaların karşısında durmuş olan Mersin Barosu'nun yasakları değil çocuk haklarını savunduğu açıkça görülecektir. 

Çocukların sokaklarda güvenle oynayacakları yüzlerinden gülümsemelerin eksik olmadığı yarınlar dileğiyle…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU