Kahire ve Washington arasında stratejik diyalog

Washington'daki atmosfer sadece Mısır için değil, aynı zamanda genel olarak ılımlılık, itidal, kalkınma ve reform kampında yer alan diğer Arap ülkeleri açısından da hiç sağlıklı değildi.

Fotoğraf: Reuters

Mısır-Amerikan Stratejik Diyalog Toplantısı geçen hafta başkent Washington'da yapıldı. Amerikan ekibine Dışişleri Bakanı Tony Blinken, Mısır ekibine de Dışişleri Bakanı Samih Şükri başkanlık etti.

Toplantı yeni ABD yönetiminin Beyaz Saray'a yerleşmesinden kısa bir süre, dokuz aydan biraz fazla bir süre sonra yapıldı.

Oysa yeni yönetimde Mısır açısından memnun olunacak çok az şey olduğu biliniyordu. Çünkü Başkan Joseph Biden'ın seçim kampanyası Mısır'a yönelik suçlayıcı ifadelerle ve ilişkilerin başkan Donald Trump dönemindeki duruma geri dönmesinin zorluğuna dair imalarla doluydu.

Nitekim Trump'tan önce başkan Barack Obama döneminde ikili ilişkilerin durumu içler acısıydı. İşte Başkan Biden da yönetime geldiğinde, başkan yardımcılığı görevini yürüttüğü dönemde kendisini çevreleyen ve bu içler acısı ilişkilerden sorumlu muhafızlara yeniden görev verdi.

Demokrat Başkan'ın yönetime gelme yolunda "ilerici" kanada çok fazla güvendiği açıktı. Parti içindeki "liberal" gruplar da Mısır ve diğer ülkeleri siyasi olarak Amerikan demokratik standartlarından daha düşük bir seviyede konumlandırıyorlardı.

Afrika kökenli Amerikalı siyasi gruplar ise Etiyopya'ya sempati duyma eğiliminin yanı sıra eski başkanın (Trump) ülkelerle ve liderlerle yakınlaşma politikalarını terk etmekte oldukça istekliydi.
 

Washington'daki atmosfer sadece Mısır için değil, aynı zamanda genel olarak ılımlılık, itidal, kalkınma ve reform kampında yer alan diğer Arap ülkeleri açısından da hiç sağlıklı değildi.

Bu nedenle düşünce kuruluşları, Müslüman Kardeşler'in 30 Haziran 2013'te yaşananlar ve ardından gelen değişikliklerle ilgili ana söylemlerini ve hikayelerini desteklediler.

Orijinal ve gerçek Mısır hikayesi Amerikan sahnesinde büyük ölçüde kayıptı. Onun yerini alan hikaye, söz konusu tarihten itibaren Mısır'ın yürüyüşünü ve içerdiği çaba, reform ve başarıyı takip etmeye hazır değildi.

IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası'nın uluslararası raporlarında yazılanları bile takip etmiyordu.

Biden, Beyaz Saray'a yerleştiğinde Mısır-ABD ilişkilerinin koşulları ne sağlıklı ne de memnuniyet verici veya sevindirici bir durumdaydı.


Ancak Biden'ın başkanlığı üstlenmesini takip eden aylarda ilişkiler ısınmaya başladı.

Bu, daha önce sıcak ilişkileri kınayan kampanyaların zayıflamasının veya Demokrat Parti'nin "ilerici" veya "liberal" kanatlarının acı bir şekilde zayıflamasından ziyade şimdi yeni başlangıçlar yapan karşılıklı deneyimin sonucuydu.

Gerçek şu ki 6 yıllık sürekli ve birikmiş reformlardan sonra Kahire artık eskisi gibi değildi ve bu nedenle Başkan Biden ile ekibi, Mısır'a karşı Obama yönetiminde alıştıklarından farklı bir şekilde davranmalıydı.

Diğer yandan ABD de artık eskisi gibi değil. Süper güç statüsünü kaybetmediği doğru ama öncelikle dünyanın "tek" büyük gücü unvanını kaybetti.

İkinci olarak, Ortadoğu'dan en azından askeri olarak çekilme kararı aldı ve bu bölge ülkelerine artık kendilerine güvenmeleri gerektiğine dair bir imaydı. Aslında bölge ülkeleri artık bunu çok iyi biliyorlar.

Nitekim Mısır, ekonomik ve kalkınma reformunun sonuçları ile Doğu Akdeniz'de gaz ve petrol etrafında yeni bir bölge inşa etmeye başladı.

Suudi Arabistan, Kızıldeniz'de başka bir bölge inşa ederken, aktif olarak zenginlik, gelir ve ekonomik kaynaklarının çeşitlendirilmesinin peşindedir.

Şaşırtıcı olan, "korona" pandemisi, terörle mücadele, Arap ülkelerine yönelik bölgesel müdahaleler gibi diğer değişkenler ışığında ortaya çıkan bu yeni ilişki durumunun, iki ülkeyi başlangıç noktasında tahmin edilenden daha yakın hale getirmesidir


Geçen mayıs ayına kadar ABD'nin genel olarak Ortadoğu'ya, özel olarak da Mısır'a yönelik politikası belki de her iki tarafın meşgul oldukları iç meselelerin gerektirdiği bir "stratejik uyuma" durumundaydı.

Mısır'ın iç meşguliyeti kalkınma odaklı iken ABD, Trump sonrası aşama ile ittifaklarında ve çalışma kalıplarında geleneksel rotasına geri dönüş ile meşguldü.

Dördüncü Gazze savaşı belirleyici bir an yarattı. Çünkü Biden yönetimini çoğu Amerikan yönetiminin sınandığı tarihi sınavla karşı karşıya bıraktı.

Bu sınav da şuydu: Bölgeden uzak durmak ABD'nin hakkı ancak bu durumda, bölgenin hem uyurken hem de uyanıkken ona musallat olduğunu görecektir.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Savaş, pek çok konuyu yeniden diriltti. Tek başına Filistin davasını tehlike noktasına taşımadı, aynı zamanda davayı olduğu gibi bırakmanın güvenlik ve demografik yapı açısından İsrail davasında da hareketlenmelere neden olacağını ve onunla birlikte dünyanın din ve mezhep konularında en hassas bölgesinin istikrarının etkileneceğini gösterdi.

Aslında Gazze savaşından sonra olan şuydu; Washington ile Kahire arasında önceki aylarda zor geçen temaslar hızlandı ve daha etkin hale geldi.

Mısır'ın stratejik konumu ve elde ettiği Arap desteğinin ateşkesi hızlandırabileceği, ardından pekiştireceği ve o zaman karmaşık sorunlarla başa çıkmak için bir fırsat bulunabileceği ortaya çıktı.

Bir sonraki durak, Mısır ve ABD'nin yanı sıra 21 ülkenin katıldığı "Parlak Yıldız" adlı askeri tatbikattı.

ABD, Mısır ve diğer bir dizi Arap ülkesi arasındaki genişletilmiş askeri ilişkilerin, Körfez Savaşı ve Kuveyt'in kurtuluşundan bu yana gelişen ve olgunlaşan kendine özgü bir doğaya sahip olduğu bir sır değil.

Körfez Savaşı'ndan bu yana yönetimler değişti ama askeri bağlar ve ilişkiler devam etti. Askeri tatbikatların yeniden başlamasının yakın ilişkileri ortaya çıkardığı ölçüde, Libya, Sudan ve Etiyopya'nın yanı sıra tabii ki Gazze'deki gelişmelerle ilgili görüş alışverişi ve siyasi etkileşim de stratejik diyalogun kapısını araladı.

Bunun arkasında, eskiden olduğu gibi iyi ve güzel günlere dönme isteğinden ziyade, diğer doktriner biçimlere üstün gelen pragmatizm ve çok sayıda ortak çıkarlar bulunuyor.

Kahire'nin bazen çok abartılı idealist fikirleri oldu ve diyalogun sevenlerin ayrıldıktan sonra yeniden buluştuğu bir tür ittifak pratiği olmasını istiyordu.

Gerçekte ise böyle olmadı. Diyalog, ülkelerin müzakere ettiği ana konuların olgunlukla ele alınmasıyla büyük bir güç ile bölgesel bir büyük güce yakışır biçimde gerçekleşti.

Bu ana konular; güvenlik, ikili ve ekonomik ilişkiler, temel Ortadoğu meselelerine yönelik pozisyonlar, son olarak ve gerçekten de son olarak insan haklarıydı.

Her zamankinden daha pratik hale gelen Washington'da değiştiği netleşen rüzgarın yönünü öğrenmek için daha önce ABD'ye giden Mısır delegasyonları öncelik sıralamasının bu şekilde olduğunu Kahire'ye iletmişlerdi.

Diyalog toplantısının sonucu, iki dışişleri bakanının açıklamalarında, yaptıkları basın toplantısında, pek çok konuda mutabakata yaklaşmalarında belli ve açıktı.

Geçmişte çetrefilli görünen konuda bile Mısır bir adım atmış ve kendi ajandasına göre bazı sanıkları serbest bırakmıştı.

2018 yılından itibaren Birleşmiş Milletler'in talep ettiği yola uygun bir insan hakları stratejisi geliştirmişti.


Son olarak da Mısır, terörizm artık organize suçun bilinen sınırlarını aşmadığı ve organize suçlar için de istisnai değil, doğal yasalar yeterli olduğundan süresi sona eren OHAL yasasını yenilemedi.

Elbette diyalog her iki taraf için de faydalı oldu. Ve bu da bizi bunu Arap ülkeleri arasında denemeye yönlendirebilir!?.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU