Lübnan'da isimler ve anlamlar silahı

Lübnan'da akıllara ve ruhlara boyun eğdirmek için verilen savaşlara dili dahil etmek ve kelimelere yeni anlamlar icat etmek yeni değil. Ancak bu süreci nefret edilesi ve itici kılan şey, Lübnan'da başkan kelimesi ile 3 kişiyi kastetmeye alışkın olmamızdır

Fotoğraf: AFP

Lübnanlılar hareket kelimesini kullandıklarında, Nebih Berri liderliğindeki Emel Hareketi'ni kastediyorlardır.

Çünkü Lübnan'da kendilerini bu kelimeyle tanımlayan başka siyasi örgütler yoktur, varsa da Zagrata ile sınırlı olan Bağımsızlık Hareketi gibi bölgeseldirler.

Durum şu ki, Arap Milliyetçi Hareketi'nin altmışların sonlarında ortadan kaybolmasından bu yana, hareket teriminin en azından Lübnan'da milliyetçilik ölçeğinde kullanımı sona erdi.

Yalnızca yetmişlerin ortalarında İmam Musa Sadr onu farklı bir bağlamda canlandırdı.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Lübnan'da akım denildiğinde, Lübnanlılar kastedilenin Özgür Yurtsever Akım ya da Mişel Avn destekçileri olduğunu bilirler.

Sadece o akımdır, çünkü Özgür Yurtsever Akımı ile aynı adı paylaşan bir diğer grup olan Mustakbel Akımı'nı tanımlarken yalnızca Mustakbel kelimesinin kullanımı ağır basar.

Zagrata'daki Marada Akımı ve Trablus'taki el-Kerame (Onur) Akımı ve diğerleri, Bağımsızlık Hareketi gibi doğası gereği bölgeseldir ve akım tanımı için rekabet etme şartlarına sahip değildir.


Ancak parti terimine gelindiğinde iş değişiyor. Lübnan, Komünist, Suriye Sosyal Milliyetçi ve Ketaib gibi, ulusal kökleri yirmili ve otuzlu yıllardaki kuruluşlarına dayanan köklü partiler tanıdı ve tanımaya da devam ediyor.

Kırkların sonu ile ellili yılların başında ise İlerici Sosyalist ile Suriye'den gelen Arap Baas partileri kuruldu.

Nacada Partisi ile Ulusal Liberal Parti gibi her daim var olan küçük partilerden bahsetmiyoruz bile.

Bugün bile parti terimine yönelik ısrarlı bir talep var. Lübnan Kuvvetleri adını partiye dönüştürdü.

Elbette akım ve hareket örneklerinde olduğu gibi bölgelerde, mahalle ve sokaklardaki az sayıdaki yandaşlarına parti adını veren politikacılar da var.


Buna rağmen, parti kelimesi telaffuz edildiğinde sadece Hizbullah anlaşılır.

Diğer bazı partilerin liderleri dahil olmak üzere herkesin onayı ile tek başına Hizbullah partidir.

Komünist veya Suriye Sosyal Milliyetçi gibi partilerin liderlerinin parti kelimesini kullanırken, kendi partilerini değil de Hizbullah'ı kastetmeleri komik ve acınası görünüyor.

Adında Allah'ın isminin geçtiği tek grup olduğu da eklendiğinde, Hizbullah daha fazla münhasırlık ve tenzih elde etmiş oluyor.


Aynı durum, Şii dini ailelerin soyundan gelenleri ifade etmek için kullanılan seyyid kelimesi için de geçerli.

Bu seyyidlerin birçoğunun, Hüseyin el-Hüseyni'nin durumunda olduğu gibi politikacılara dönüştükleri, bakanlık görevleri üstlendikleri, milletvekilliği yaptıkları biliniyor.

Ancak, hepsinin ilk isimlerinden önce seyyid unvanı gelirdi. 1978'de ortadan kayboluncaya kadar en önemli Şii lider olan Musa Sadr'ın bile popüler adı Seyyid Musa'ydı.

Hizbullah'ın Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'a gelince, şimdi seyyid kelimesinden anlaşılan tek kişi o.

Adını söylemeye gerek yok, çünkü seyyid dendiğinde kastedilen odur.

Ondan önce Hizbullah'ın lideri olan diğer seyyid, yani Abbas el-Musevi tarif edilmek istendiğinde dahi seyyid kelimesinden sonra mutlaka adı anılmalı, aksi takdirde o değil de Nasrallah'tan bahsedildiği sanılır. 


Elbette tüm büyülü ihtişamıyla direniş kelimesi de sadece Hizbullah'ı tarif eder. Filistin direnişini kasteden, kimi kastettiğinin anlaşılması için yüksek sesle Filistin demeli.

"Ulusal Lübnan Direniş Cephesi - Cemmul" olarak adlandırılan komünistlerin İsrail işgaline karşı direnişinden bahsediyorsa, dinleyicisini kimi kastettiği konusunda uyarmalı.

Direniş kendinden önceki direnişleri devre dışı bıraktı. Cemmul kelimesini de artık birçok kişi saygın bir kadının adı sanıyor.


Parti, seyyid ve direniş'in bu özel çağrışımları, otoriter rejimlerin ve partilerin genellikle kendileri için arzu ettikleri imajı tarihe veya Allah'a, olmazsa da başkalarına atfettiklerinde söylediği gibi kitleler tarafından üretilmedi.

Bu şekilde anlamlar çıkarmak, ancak dışlandığı sürece mümkün olan topluma tekliği dayatma yönündeki baskın eğilimin sonucudur.

Bir sonraki duyuruya kadar topluma tek parti ve başındaki tek lider dayatılır. Yakıcı ülkeyi ve tarihini özetleme arzusu böyle işler.

Daha sonra bu özet, gerçekliği kontrol etmeden önce zihni kontrol eden, bize nelerin söylenip yapılabileceğini öğreten bir otorite formatında dayatılır.
 

 

Lübnan'da akıllara ve ruhlara boyun eğdirmek için verilen savaşlara dili dahil etmek ve kelimelere yeni anlamlar icat etmek yeni değil.

Ancak bu süreci nefret edilesi ve itici kılan şey, Lübnan'da başkan kelimesi ile 3 kişiyi (cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanını) kastetmeye alışkın olmamızdır.

Bu dünyadan ayrıldıktan sonra dahi başkan unvanını muhafaza eden azımsanmayacak sayıda eski cumhurbaşkanı, meclis başkanı ve başbakanı sık sık bu adlandırmaya dahil ederiz.

Örneğin aşırı biçimde hürmet gösterilen Fuad Şahap'a Emir Tümgeneral Başkan denildiğini hatırlayalım.

Ancak Şahap 1968'de onu unutulmadan önce bir köşeye çekilmeye zorlayan büyük bir seçim yenilgisi yaşadı.

Lübnanlılar, Raymond Edde'ye verilen Yarbay unvanı ile de epey eğlenmişlerdir.

Edde'ye has bu unvan, Lübnanlılar için sevginin yanı sıra hafif bir ironi taşıyan hoş bir şakaya yakındı.

Her halükarda Yarbay'ın kaderi, son nefesini Paris'teki bir otelde vermek oldu.


Bu, genel olarak, özgür insanların özgür kalmaya niyet ettiklerinde gösterdikleri sebat ve azimdir.

Dilleri zihinlerinin dikte ettiğini ve zihinleri de yalnızca özgürlüğün dikte ettiğini dile getirir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU