İçeride ve dışarıda tezkere üzerine düşünmek…

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Torba tezkerede Suriye ve Irak'tan geldiği ifade edilen "tehdit" özel bir yer tutuyor.

Torba tezkerede Irak Merkezi Hükümeti'nin 'Irak'ın toprak bütünlüğünün ihlalinden' duyacağı muhtemel rahatsızlığın bahsi geçmiyor.

İnşa edilen karakollarla ve askeri üslerle, sürdürülen operasyonlarla ve çatışmalarla özellikle Irak Kürdistan Bölgesi'nin (IKB) hakimiyet alanında, kalıcılaşması neredeyse normalleşmiş Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) sürekli var zaten…  

Anlaşılan torba tezkerenin bir işlevi bunu normalleştiriyor olması.

TSK Suriye'de de sürekli var. Meclise sunulan ve kabul edilen torba tezkere, Türkiye'nin Suriye'de de sürekli var olma halini de normalleştiriyor.                    

Şimdilik bu "terörizme karşı mücadele" ve "ülke güvenliğini sınır ötesinde sağlama" gibi nedenlerle, dolayısıyla mevcut durumun "geçici" olduğu maruzatıyla açıklanıyor.

Bu inandırıcı mı?

TSK'nın mevzilenmesi, siyasal İslamcı gruplarla kurduğu ilişki biçimi ve kurumsallaşma örnekleri göz önüne alındığında pek öyle olmadığı anlaşılıyor.

Türkiye'nin Suriye'de, hatta Irak'ta kalıcılaşması mümkün mü, en önemlisi Türkiye'nin karar vericileri bunun mümkün olduğuna inanıyor mu?

İzleyeceğiz.

Ancak torba tezkereden çıkarılabilecek bir sonuç, gelinen noktada kuvvetler ilişkisinin buna olanak tanımadığı ve bir dışlanma kaygısı yaşandığı.

Çıtanın kuvvetler ilişkisine hiç de uygun olmayan bir şekilde yüksekte tutulmasının nedeninin bu dışlanma halini engelleme, söz ve karar sahibi olarak kalma ("masa da kalma") "kazanımını" kaybetmeme kaygısı olduğu görülüyor.  

Torba tezkerenin Kuzeydoğu ve Batı Suriye operasyonlarını içermesinin açıklaması bu.

Çıta çok yukarıda tutuluyor.

 
Doğu ve Batı Suriye'de operasyonun koşulları

Suriye'nin kuzeydoğusu ABD'nin, batısı Rusya Cumhuriyeti'nin bir şekilde etki alanı içinde.

Bu konuda aralarında başından beri var olan bir tür "sözsüz ve yazısız" iş bölümü hala sürüyor gibi.

AKP-MHP iktidarının Fırat'ın doğusunda ve batısında aynı anda ya da birbirine yakın zamanlarda operasyon yapabilmesi için, ABD ve Rusya Cumhuriyeti'nin onayını alması gerekiyor.

Almış değil, alabilir mi?

Henüz alınmadığı biliniyor.

Şu aşamada biraz zor ama sonuçta özellikle Rusya'dan kısmi bir operasyon onayı alması ihtimaller dahilinde diyebiliriz…

Ancak bu iki devlete rağmen operasyon yapabilir mi?

Bu iki büyük devleti birden karşına alabilir mi?  

Bunun yaratacağı pek çok sorunu göğüsleyebilir mi?  

Tek Adam, T.C. devletini bu denli akıl dışı bir maceraya sürükleyebilir mi?

Öte yandan 'Türkiye'nin güneydoğu sınırının önemli bir kısmının kapatılacağının' konuşulduğunu da bir kenara not edelim…

 
Akçakale yığınağının anlamı

Türkiye'ye yönelik füzeli, silahlı saldırılar, daha doğrusu provokasyonlar Kobane çevresinden yapılması manidar.  

Türkiye, Suriye-Tel Abyad'ın karşısında bulunan Akçakale ve çevresinde artan ölçüde askeri yığınak yapıyor.

Bir müdahale amaçlanıyorsa, Kobane'nin güneyinden Tel Abyad'ın güneyine doğru bir hat çizip, M4 karayolunun Fırat'ın doğusundaki parçasında yığınak yaptıktan sonra Cezire ile ilişkinin koparılması amaçlanıyor olabilir (mi?)

Kobane ile Afrin arasında ilişkinin koparılmasını andırır gibi…

Ancak böyle bir operasyon için öncelikle ABD'nin onayının sağlanması gerekiyor.

ABD, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile müttefiklik ilişkisi içinde olduğundan, Türkiye'nin bu operasyonu yapmasına onay vermesi ya da ABD'ye rağmen Türkiye'nin böyle bir operasyonu yapması mümkün mü?

Türkiye'nin bu zamanlara kadar hava desteği olmadan Suriye'de bir kara operasyonu yapmadığı deneyimi de var.

 
İdlib…

Rusya havadan, Suriye, İran ya da Hizbullah ise karadan İdlib'e operasyon yapmak istiyorlar.

Bu nedenle Rusya ve Suriye bölgeye yoğun yığınak yapıyor.

Ana hedefleri, İdlib çevresinde M4 karayolunu Siyasal İslamcılardan temizlemek ve yolun kuzeyinde yer alan Zaviye Dağı bölgesinde konumlanan Heyet Tahrir-i Şam'ın komuta merkezini düşürmek…  

TSK gözlem noktaları ve siyasal İslamcı unsurlar bu bölgede ve hemen hemen iç içe konumlanmış durumda.

Bunun anlamı siyasal İslamcı unsurların güvenliği için TSK mensubu askerlerin hayati tehlike içine atıldığıdır.

Nitekim basına yansıdığı kadarı ile beş Türk generalinin istifasının bir nedeni bu idi.

Öte yandan Türkiye'de buraya çok büyük yığınak yapıyor.  

Türkiye dikkatleri Suriye'nin batısında yapmayı tasarladığı operasyona çekmek istiyor.

Muhtemelen Cerablus üzerinden Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Şehba'ya, Mendiç'e ama özellikle Tel Rıfat'a olabilir.

Minah havaalanı da bu kapsamda değerlendiriliyor olabilir.

Türkiye'nin, bu ikinci operasyonu tasarlarken, İdlib'de yoğun bir askeri yığınak yaparak zaman kazanma ve giderek adı geçen Rusya, Suriye, İran ya da Hizbullah'ı İdlib'e dönük operasyonlardan caydırma hesabı içinde olduğu anlaşılıyor.

Ancak bir yandan Ukrayna'nın Donbass bölgesinde Türk Bayraktar İHA'larının Rusya yanlısı diye iddia edilen milislere karşı kullanılması sürerken, diğer yandan İdlib'de yoğun bir askeri yığınak yapılıyor, Rusya'nın İdlib operasyonundan nasıl caydırılacağı da çok bileşenli bir sorun olarak çözüm bekliyor.  

Askeri güç kullanımının bu biçimiyle Rusya'yı masaya oturtma hedefleniyor olmalı…

Çok zorlama bir caydırıcılık tarzı ama çaresizliğin böyle sonucları da var.  

ABD, Rusya kadar İdlib ile ilgili olmasa da İdlib'in hâkim komuta gücü HTŞ'ye (Heyet Tahrir'i Şam) bakışı göreceli olarak yumuşak…

Siyasal İslamcıların lider unsurları fırsat buldukça SİHA saldırılarıyla yok etse dahi stratejik yaklaşım eğimi göstermeyi ihmal etmiyor.  

ABD başkanı Biden ile yaptığı görüşme Erdoğan'ın tutumunu ne kadar etkileyecek, bakalım…

 
Tezkere- iç siyaset  

Toplu tezkerede ülke dışında 'bölücülüğe' ve 'yedi düvele karşı savaşma' argümanlarıyla, ülke içinde köpürtülen milliyetçi, şoven dalgayla ekonomik, sosyal, siyasal ve ekolojik krizin üstünün örtülmesi politikasına 'devam' deniyor.

Toplu tezkerede, Suriye'de masada kalıp kalmamanın gündeme gelmesinin dahi yaratacağı yenilgi halinin, seçimlere gitmenin tartışıldığı bir evrede ciddi bir oy kaybına yol açmasının önünün alınamayacağı kaygısı hissediliyor.

Toplu tezkere süresinin iki yıl olması da çok manidar. Muhalif bir parti liderinin bu yönlü bir kaygısı üzerinden anoloji yaparsak, seçimleri kaybetme ihtimali karşısında savaş hali ilanı üzerinden seçimlerin tarihini erteleme hedefleniyor olmuş olabilir mi?

Doğrudur, Şark'ul Avsat yazdı: Ürdün öncülüğünde Suriye'nin Arap dünyasındaki yerini alması gerektiği yönünde adımlar atılmaya başlandı.  

Arap dünyasının kabul ettiği bir Suriye'de, Türkiye hangi kuvvetler ilişkisine dayanarak ve hangi gerekçeyle kalıcı olmayı deneyecektir.

Meselenin sürdürülebilir bir gerekçesi kalıyor mu dersiniz?  

Kanaatim odur ki Suriye meselesinin çözümü ile ilgili ABD ile Rusya Cumhuriyeti arasında bir biçimde mutabakat süreci yaşanıyor.

Suriye'nin Arap Birliği'ne çağrılması yönünde adımların atılması bu süreçle üst üste düşmesi rastlantı olmasa gerek.

AKP-MHP iktidarı, bütün bu aleyhte durumlar karşısında Suriye sürecinin dışında kalmamak ya da Suriye'de 'masada' kalmak için pek müptelası olduğu bir tür "kaos" siyasetini tercih etmiş olabilir mi?

En azından "tehdit" olarak…  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU