Yerelin kaçınılmaz yükselişi (1)

Celalettin Can, Independent Türkçe için Prof. Ahmet Muhtar Çakmak ile konuştu

İllustrasyon: Steve Cutts/stevecutts.com

Celalettin Can: Üst üste gelen ciddi nedenlerden ötürü yerindelik ve yerellik artan ölçüde önem kazanıyor. Öyle ki dünyanın geleceğiyle ilgili pek çok sorunun çözümünün çöküm noktası oluyor. Bunların başında da günümüzün en acil ve yakıcı sorunlarından biri olan ekolojik krizin ortadan kaldırılması geliyor. Bu bağlamda yerindelik ve yerel başlıca üç nedenle bu konuda merkezi bir önem taşıyor. Uzak mesafeye ulaşım, turizm ve enerji problemi. Ne dersiniz Hocam? Sırasıyla bu problemlerin açılımından başlayalım mı?

Prof. Ahmet Muhtar Çakmak: Neoliberalizmin gelir eşitsizliğini artırması ve küreselleşme, uzak mesafe yolculuklarını, özellikle de uçak yolculuğunu büyük ölçüde artırdı.

Dünyadaki gelir artışı ve gelir eşitsizliğinin artışı da turizm amaçlı yolculukları büyük ölçüde artırdı. Sonuçta uçakların yakıt tüketimi karbon emisyonunun önemli sebeplerinden biri haline geldi.

Buna kara ve deniz ulaşım araçlarını da eklediğimizde ulaşım araçlarının saldığı gazların karbon emisyonunda ne kadar önemli bir yer tuttuğu daha anlaşılır hale gelir.

Mevcut haliyle turizm zaten oldukça sorunlu bir sektör. Gelir seviyesi yükselip, daha eşitlikçi bir dünyaya yöneldiğimizde, mesela Ege ve Akdeniz sahillerine yönelik turist akımındaki büyük artışı bu bölgelerin karşılayabilmesi çok zor olur.

İlk akla gelen kuvvetli özendirici/caydırıcılıklar ile uzun mesafe taşımacılığını önemli ölçüde azaltmaktır.

Bunun daha da derinlemesine analizi başka bir çalışmamızın konusu olsun. Çünkü bu, esasen bu çalışmamızın konusu değil ve ayrıca bu konularda geliştirilebilmiş kuvvetli çareler zaten henüz yok.

 
- Bir husus daha ifade edelim, fosil yakıta dayalı enerji medeniyetinde bu yakıtlar belirli bölgelerde çıkarılabiliyor ve diğer bölgelere ulaştırılıyordu. Tabi fosil yakıt bakımından zengin bir coğrafyaya sahip olan ülkeler avantajlıydı; bu onlar için bir zenginlik kaynağı oluyordu. 1 Bu zenginliğe sahip olamayan diğer ülkelerin durumu bundan nasıl etkiliyordu?

Evet… Diğerleri ise bu yakıtları elde edebilmek için büyük meblağlar ödemek zorunda kalıyordu. Eğer şimdi rüzgâr ve güneş enerjisine dayalı bir hayata geçeceksek bazı yerler belki görece daha avantajlı olabilir, ama bu artık herkesin kendi enerji kaynaklarına sahip olacağı gerçeğini değiştirmez. 2

Hepsini birlikte düşündüğümüzde daha güçlü, daha gelişkin, büyük ölçüde kendine yeterli yerel hayatların ortaya çıkacağını, çıkması gerektiğini söyleyebiliriz.

Ekolojik krizin, bilim insanlarının 'Altıncı Büyük Yok Oluş' dedikleri cehenneme dönüşmesini istemiyorsak bunu kabul etmeliyiz.

Kapitalizm çağında nüfusun nasıl dağılacağını, kentlerin kurulması ve nerede kurulacakları çerçevesinde endüstri belirliyor idi, hala da büyük ölçüde böyle.

Şimdi, dijital çağda artık buna gerek kalmıyor, kalmayacak. Bu da yerelin güçlenmesi konusunda, bazı yerellerin çok daha gelişkin olma ihtimali konusunda olumlu bir işaret oluyor.
 

ahmet murat çakmak.jpeg
Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak

 

- Dünyanın birçok bölgesi ve/veya ülkesi oldukça heterojen bir yapıya sahip. Bunu birbirinden birçok bakımdan farklı yerellerin varlığı olarak da okuyabiliriz. Bu heterojen yapı dolayısıyla yerellerin sorunları da birbirinden farklı. Bu bağlam içinde Türkiye'nin yerelliği nasıl bir örnek?

Türkiye bu konuda iyi bir örnek oluşturuyor. Ülkemiz coğrafi, ekonomik ve etnik nedenlerle birbirinden oldukça farklı yörelerden oluşuyor.

Bu yaz Datça'ya gittiğimde oradaki solcuların kendi aralarında Datça'nın sorunları ve çelişkileri üzerine sohbetlerini dinledim. O kadar farklı ve kendine özgü idi ki.

Karadeniz'in dağlık bölgelerindeki köylerin sorunlarının bundan epey farklı olacağını tahmin edebiliriz.

Bu üzerinde iyi çalışılması gereken bir konu. Buna Türkiye'den başka bir örnek Kürt yerelleridir. Orada da özellikleri ve dolayısıyla sorunları farklı birçok yerel olduğu kanısındayım.

Bu ve genel Kürt siyasi hareketleri arasındaki ilişki sorunu nasıl çözülür, nasıl çözülmelidir, ben onu bilemem. Sadece Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu yerellere kendi sorunlarını ifade etme imkanının verilmesi gerektiğini söyleyebilirim.


- Ülkelerin değişik ölçülerde heterojen yapılardan oluşmasının sol siyaset açısından, aslında tüm siyasetler açısından önemli denebilecek sonuçlarını sorsam…

Bir sonucu şu: Yerellerdeki üyeler, yani bir siyasi hareket ya da partinin yerellerdeki üyeleri, artık, eskiden olduğu gibi ağırlıklı olarak merkezin fikirlerini ve politikalarını yerel halka aktaran unsurlar olarak görülmemeli.

Tersine yerellerdeki üyeler, kendi yörelerindeki sorunları merkeze aktarmalı ve politika önerilerinde bulunmalıdır.

Günümüzde üyelerin ağırlıklı görevi bu olmalıdır. Dolayısıyla yerellerdeki üyelerin o yerelin insanları olması gerekir.

Bilindiği gibi 20'nci yüzyıl deneyimleri ve bu deneyimlerin sonuçları, solun önemli bir kesiminde hiyerarşiye, hatta temsile karşı bir tepki doğurdu. Bu sefer hareketler yönünü bulma ve eğer bulabildiyse o yöne doğru hareket etme konusunda güçlük çekmeye başladı.

Burada tabanın belirleyici olması ilkesi ön plana çıktı. Arkası nasıl gelecek, onu şimdi bilemeyiz. Benim söylemek istediğim yerelin güçlenmesi ve gelişmesinin bu açıdan da önemli katkı sağlayacağıdır.

Yukarıda, hareketlerin yerel üyelerinin artık merkezin görüşlerini aktaran değil, yerelin özelliklerini, sorunlarını ve varsa politika önerilerini merkeze aktaran unsurlar olacağını belirtmiştim.

Buna merkezin belirlenmesinde oy hakkını ve geri çağırma hakkını da eklersek tabanın belirleyiciliği açısından oldukça mesafe kat edilmiş olur, hatta kesin bir şey söyleyemem ama bundan da fazlası her kararda tabanın oyunun alınması demektir ki bu hareketin ataleti anlamına gelebilir.

Bununla birlikte bilgisayarlaşmanın bu konuda sağladığı kolaylıkları da hesaba katmak lazım. Bu tabanın karar alma süreçlerine sürekli katılımının atalete neden olması sorununu ortadan kaldırabilir.

Aslında yerel-genel ve evrensel olarak düşünmek gerekiyor. Mesela Türkiye'de kendi bölgelerinde yapılmak istenen HES'e karşı koymaya çalışan köylüleri alalım.

Onlara destek vermek bölgeye gidip yanlarında durmakla olmaz. Türkiye için genelde bir enerji politikası hazırlanmalıdır ve o politikalar bir enerji kaynağı olarak HES'lere gerek duymuyorsa işte o zaman birlikte direnmek bir anlam kazanır.

Bundan da ibaret değildir. Hem HES'lere karşı direnişin içinde yer alan hem de mevcut iktidara oy vermeye devam eden köylüler var ve onların bu tavrının iyi bir çözümlemesinin yapılması gerekir.

Bu görev de o yereldeki insanlara düşer. Onların yapacakları çözümlemeler genelde izlenecek ve/veya oluşturulacak politikalara ışık tutar. Genelde yaratılan enerji politikalarının evrensel düzeydeki tercihlerle de çelişmemesi gerekir.

Buradaki HES örneğimizde bu, ekolojik krizin çözümü doğrultusundaki evrensel tercihlerle geneldeki enerji politikalarının tutarlı olması anlamına geliyor.

Şunu da eklemekte yarar var: Yerelin güçlenmesi ve olabildiğince kendine yeterli hale gelmesi küreselleşmenin ekolojik krizi ağırlaştıran etkilerini hafifletebilir.

 

 

  1. Hemen eklemeliyim, bu fosil yakıt zengini ülkelerin halkının da yüksek maddi tüketim düzeylerine sahip olduğu anlamına gelmez. Ortadoğu'nun petrol zengini Arap ülkelerinin bir kısmında halkın maddi tüketim düzeyi belki görece yüksek ama mesela İran ve Rusya'da böyle değil. Bununla birlikte bu ülkeler doğal kaynak zengini olmasaydı halkın maddi tüketim düzeyi muhtemelen daha da düşük olacaktı.
  2. Yapılan bir araştırma İngiltere'nin enerji ihtiyacını karşılamak için ülkenin tamamının rüzgâr türbinleri, güneş panelleri ve biyoyakıt üretim alanları ile kaplanması gerektiğini gösterdi ki bu haliyle imkânsız. Bir kere daha çözüm daha az enerjiye dayalı yaşam tarzlarına geçmeyi gerektiriyor. Yerelin gelişmesi bu bakımdan da katkı sağlayabilir.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU