Yeni Osmanlıcı ham hayaller, nereye? (1)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Türkiye son 10 yıldır kaybedilmiş Osmanlı toprakları üzerinde "tarihsel haklar" argümanı ile yayılmacı bir dış politika izledi.

Irak, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz'de bölge ülkeleri yanı sıra, küresel güçlerin stratejik politikalarını da hesaba katmadan kendi belirlediği bir yayılma stratejisi uyguladı.

Türkiye gibi emperyalizme bağımlı, orta gelişmişlik düzeyini aşamamış yeni sömürge bir ülkenin sınırları vardı.

Uluslararası ilişkilerde jeostratejik konumun sağladığı nispi avantajı abartmamak gerekiyordu.  

Sermaye birikim seviyesi ve teknolojik gelişme açısından ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin gelişme düzeyi karşısında şansı sınırlıydı.

İşte Doğu Akdeniz stratejisini büyük oranda terk ediyor.

Libya üzerinden kurmaya çalıştığı Akdeniz hakimiyetini ve 'Mavi Vatan' Akdeniz Saha Anlaşması'nı önemli oranda bıraktı.

Bunda ABD ve Avrupa Birliği'nin karşı tutumu belirleyici oldu.

NATO'nun çekilmesinden sonra İslamcı Afganistan'da kalmak için bütün olanaklarını kullanmasına rağmen askeri güçlerini çekmek zorunda kaldı.

Gerçek şu ki Türkiye'nin ABD desteği olmayınca, bütün İslamcı argümanlarına rağmen Afganistan karşısında dahi sınırı var.

Şimdilerde Irak Kürdistan Bölgesi'nin (IKB) sınırları içerisinde PKK'ye karşı 'sınır ötesinde güvenlik' gerekçesiyle kurduğu bir kısım askeri üslerin kapatılması yönünde, Merkezi Irak hükümetinin rahatsızlığını gözeten bir yerden baskı altına alındığı ya da alınacağı yönünde duyumlar var.

Bu duyumlar gerçek mi tam bilemiyoruz, sonucunu bekleyeceğiz.

 
Merkez ülke Suriye ve Suriye'de İdlib

Türkiye'nin, artan ölçüde derinleşen krizinin merkezinde Suriye bulunuyordu.

On yıldır Suriye'nin iç politik sürecine doğrudan müdahil olan Cumhurcu iktidar, Esad rejimini devirmek ve kendi kontrolünde İslamcı devlet kurmak için askeri, politik ve diplomatik olarak bütün gücünü kullandı.

Cumhurcu iktidar, çok açık biçimde bu amacına varmak için değişik uluslardan Siyasal İslamcılar ile 'ittifak' içine girdi.  

Kendisinin de azımsanamaz payının olduğu kaostan yararlanarak, doğrudan Türk ordu birlikleriyle Suriye'ye girdi ve kalıcılaşma politikası izleyerek bir daha çıkmayacakmış gibi yerleşti.

İdlib, El Bab ve Afrin, hatta Tel Abyad ve Serekeniye'de Siyasal İslamcı örgütleri de kullanarak, bu bölgeler adeta Osmanlı mirası kendi topraklarıymış gibi yerleşik düzenlemelere gitti.

Özellikle İdlib stratejik bir önem kazandı.

Suriye'deki Siyasal İslamcı örgütler İdlib'de toplanma noktasına geldi ve orada birikti.  

İdlib'in kaybedilmesi Afrin'in ve El Bab'ın kaybedilmesidir.

Hatta siyasal İslamcı devlet iddiasının kaybedilmesi ve Suriye'den çıkılmasıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İdlib'i kaybedersek Hatay'ı kaybederiz" cümlesi bu bağlamda okunsa yeridir.

 
Yerli değillerdi

İslamcı cihatçı örgütler, Türkiye'nin bütün desteğine karşın, işgal ettikleri bölgelerde sürekli bir gerileme içinde oldular.

Bu Türkiye'nin de gerilemesi anlamına geliyordu.  

Bunun başlıca nedeni, Esad güçleri olsun, SDG güçleri olsun bunların yerli güç olmaları, siyasal İslamcı güçlerin ise dünyanın değişik coğrafyalarından gelen dış güç olmaları idi.

 
Türk askeri Suriye'de?

Esasen Suriye'deki gelişmeleri ABD ve Rusya gibi iki küresel güç belirliyor.  

Rusya, resmi devlet başkanı olan Esad'ın çağrısıyla Suriye'de.

ABD, küresel güç olmanın sağladığı etkinlik bir yana, Kuzeydoğu Suriye nedeniyle Suriye'de.  

Türkiye hangi nedenle Suriye'de?

Siyasal İslamcı örgütler nedeniyle orada denebilirse de, bu devletlerarası hukuk çerçevesinde kabul edilebilir bir cevap değil ama fiili durum da bu.

Bu bağlam içinde Türkiye'nin durumu son derece sıkıntılı.  

Türkiye kendi iradesiyle, Suriye ya da bir başka meşru/yasal güç istediği için değil, kendi istediği için Suriye'ye girdi ve Suriye'de kalıyor…

El Bab'da, Afrin'de, İdlib'de, Serekaniye'de çeşitli yerel yönetim organları oluşturuyor.  

Suriye Geçici Hükümeti ve bakanlıklar kuruldu.

Suriye Milli Ordusu diye 'derleme' bir ordu kuruldu ve bu Millî Savunma Bakanlığı'na bağlandı.

 
Güvenlik şemsiyesi olmak için mi?

Türk ordu birlikleri adı geçen bölgelerden başka, yoğun bir şekilde İdlib ve çevresine girdi.

'Girdi' ama siyasal İslamcıları çıkarmak için değil, hava sahasına hâkim olan Rus uçaklarının bombalarından onları korumak için girdi sanki...

Cumhurcu iktidarın kurulmasında ve korunmasında önayak olduğu "Geçici Hükümet" Türk ordu birlikleri sahasında görev yapıyor.

Siyasal İslamcılar Türk askerlerinin yanından ayrılmıyor.

Türk askeri adeta koruma şemsiyesi…

Ancak bu Rus bombalarını, Türk asker ve subaylarının ölümlerini engelleyemiyor.

İdlib'deki generallerin istifasını bu bütünlük içinde düşünmeli.

Bombalama ve ölümlerin daha yoğun yaşanacağını biliyor ve daha fazla ortak olmak istemiyor olmalılar.

 
İdlib'de operasyon kaçınılmaz (mı?)

İdlib'den siyasal İslamcı örgütlerin çıkarılması kaçınılmaz görünüyor.

Soçi'de Erdoğan ile Putin arasında yapılan anlaşmada 'İdlib'deki İslamcı örgütlerin elinde bulunan ağır silahların toplanması, ılımlı-radikal İslamcıların ayırt edilmesi' meselesini Türkiye üstlenmişti.

Ancak Rusya'nın 'Türkiye'nin yükümlülüklerini yerine getirmediği' iddiası var.  

Anlaşılan Türkiye bunun gereğini yerine getirmediği takdirde siyasal İslamcı örgütlerin, özellikle İdlib'de İslam devletini kurduğunu iddia eden Heyet Tahrir El Şam'ın ve diğer siyasal İslamcı unsurların İdlib'den çıkarılması operasyonları yoğunlaşacaktır.

İdlib'den Siyasal İslamcı unsurların çıkarılması, Afrin, El Bab ve giderek Serekaniye'den de çıkarılması koşullarını güçlendirecektir.

 
Göç dalgasına karşı operasyonsuz çözüm

Rusya ve Suriye'nin İdlib operasyonu çok muhtemel.

Herhangi bir diplomatik uzlaşma sağlanamazsa operasyonun kanlı geçeceği ve akabinde dalgası ortaya çıkacaktır.

Kimi rakamlara göre İdlib'de 4 milyon, kimi rakamlara göre 1,5 - 2 milyon civarında bir insan nüfusu operasyondan etkilenecek ve göç yollarına düşecektir.

Suriye'den doğru yayılan göç dalgası kaçınılmaz olarak sınırdaş ülkelere yönelik olacaktır.

Bu ülkeler, öncesinde büyük oranda Türkiye ve Ürdün, daha az da Libya oldu.

İdlib'deki sorunların kan dökülmeden, Suriye-Rusya-Türkiye'nin görüşmeler üzerinden çözülmesi en fazla da Türkiye'nin yararına olacaktır.

Operasyonun yeni bir göç dalgası yaratması ve ırkçılığı pompalaması gibi nedenlerle en çok Türkiye'nin zarar göreceği açıktır.

 

(Devam edecek...)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU